Özel / Analiz Haber
İngiliz sömürgeciliği ve Aborjin soykırımı
Follow @dusuncemektebi2
İlk kez 1606 yılında Hollandalı denizciler tarafından fark edilen Avustralya Kıtası, İngiliz İmparatorluğu’nun sömürgecilik tarihinin kanlı sayfaları arasında önemli bir yer tutar.
Hollandalı denizciler tarafından New Holland adı verilen bu yeni kıtanın yazgısı, 1770 yılında Ä°ngiliz kaptan James Cook’un kıtaya ayak basmasıyla tamamen deÄŸiÅŸti. James Cook’un Büyük Britanya adına doÄŸu kıyılarına el koyup buraya New South Wales adını vermesinden sonra, Avustralya kıtasının yerli halkı Aborjinlerden çok azı Ä°ngilizlerin baÅŸlattığı soykırımından canlı kurtulmayı baÅŸaracaktı. Avusturalya’yı sömürgeleÅŸtiren Beyaz Adam, çok az zaman sonra katletmeye baÅŸlayacağı adanın gerçek sahibi olan bu yerlilere Aborjin (Aborigene) adını verdi. Latince kökenli olan Aborjin kelimesi “baÅŸlangıçtan beri” anlamına gelmektedir.
Avustralya’daki Ä°ngiliz sömürgeciliÄŸi asıl olarak 26 Ocak 1788’de Kaptan Arthur Phillip tarafından Port Jackson’da bir koloni oluÅŸturulması ile baÅŸlar. Bu tarih ileride Avustralya’nın ulusal günü ilan edilecektir. Yeni kıtaya hızla insan akını baÅŸlar. Büyük Britanya’dan Avusturalya ve Yeni Zelanda’ya 1830-1840 yılları arasında göçen insan sayısı daha önceden gelen 68.000 nüfusun iki katına çıkar. 1880-1890 yılları arasındaki dönemde ise en yüksek noktasına ulaÅŸarak 278.000’i bulur.
Avusturalya’nın sömürgeleÅŸtirilmesinde diÄŸer topraklardan farklı olarak suçlulardan kurtulma amacı da söz konusuydu. Londra’daki hapishaneler dolup taşıyordu. Yetkililer bunların bazılarını ABD’ye gönderiyordu ama Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra BirleÅŸik Devletler suçlulara kapılarını kapatmıştı. Böyle bir dönemde yeni sömürgeleÅŸtirilmeye baÅŸlanan Avusturalya suçluların yeni adresi oldu. Aborjinlerin kötü yazgısına Ä°ngiltere’de ne kadar katil, tecavüzcü ve hırsız varsa düÅŸmüÅŸtü.
Avrupalı sömürgeciler ilk önce verimli sahil bölgelerine ve su kaynaklarının bulunduÄŸu bölgelere yerleÅŸtiler. Daha Batılılarla ilk karşılaÅŸmalarında binlerce Aborjin, sömürgecilerin getirdiÄŸi hastalıklara karşı hiçbir bağışıklıkları olmadığından tıpkı Kızılderililerin çiçek virüsüyle öldüÄŸü gibi toplu olarak can verdi.
Aborjin Soykırımının Başlaması
BaÅŸlangıçta az sayıda kiÅŸinin yerleÅŸiminde sorun olmadı. Ancak adada madenler çıkmaya ve iÅŸletilmeye baÅŸlanınca iÅŸgal ve yerleÅŸim olgusunda aşırı yoÄŸunluk baÅŸladı. Toprakları ellerinden alınan, köle olarak çalıştırılmak istenen Aborjinler sömürgecilere karşı isyan baÅŸlattı. Bu, Aborjin soykırımı için de bir baÅŸlangıçtı. Ne var ki barutlu silahlara karşı ellerinde bumeranglarından ve mızraklarından baÅŸka hiçbir silahları olmayan Aborjinlerin en ufak bir ÅŸansı bile yoktu. Üstelik tarihi araÅŸtırmaların gösterdiÄŸine göre diÄŸer insan toplumlarından farklı olarak, tarihleri boyunca birbirleriyle bile hiç savaÅŸmamış olan Aborjinler savaşın ne demek olduÄŸunu bile bilmiyordu!
Ä°ngiliz Merkezi Hükümeti ve Avustralya Sömürge ValiliÄŸi aracılığıyla 1788-1928 tarihleri arasında, Avustralya’nın Sidney, New South Wales, Tasmanya, Queensland, The Kimberleys ve The Northern Territory bölgelerini sömürgeleÅŸtirmek ve tarım alanlarını geniÅŸletmek, yeni hayvancılık bölgeleri, yeraltı madenleri ve hammaddeler saÄŸlamak için sistemli ve merhametsizce katliama giriÅŸildi. Yapılan bilimsel araÅŸtırmalara göre, Avustralya yerlilerine karşı uygulanan soykırım doÄŸrudan Ä°ngiliz Merkezi Hükümeti tarafından 1824 yılında çıkarılan savaÅŸ yasaları çerçevesinde uygulandı. Böylelikle sömürgelerde Ä°ngiliz Bölge Sömürge Yönetiminin yaptığı insanlık dışı her yöntemin yasal dayanağı saÄŸlanmış oldu!
Avustralya’yı ziyaret eden ünlü Ä°ngiliz romancısı Anthony Trollope, Ä°ngiliz sömürgecilerinin Avustralya yerlilerine yaptıklarını ÅŸöyle anlatıyordu:
Biz onların (yerlilerin) topraklarını (vatanlarını) ellerinden aldık, yiyeceklerini tahrip ettik. Kendi gelenek ve göreneklerine ters düÅŸen yasalarımızı uyguladık. Onları, nefret ettikleri zevklerimize uydurmaya çalıştık. Kendilerini veya mallarını kendi bildikleri biçimde korumak istediklerinde de onları katlettik… Sert savaÅŸ yollarıyla efendileri olduÄŸumuzu kabul etmeyi öÄŸrettik.
İngilizlerin Dayanağı: Evrim Kuramı ve Terra Nullius
Ünlü doÄŸa bilimcisi Charles Darwin’in Evrim Kuramı’nda öne sürülen, güçlünün zayıfı evrim yoluyla yutmasına atıfta bulunan ve bu kuramı pratik olarak yaÅŸama geçiren ve Avusturalya’ya 1788’den itibaren egemen olan sömürgeci Ä°ngiliz yönetimi, kendilerini üstün ırk olarak görmekteydi. Ä°ngilizler kıtaya ayak basmadan önce burada binlerce yıldır yaÅŸayan, totemizme inanan, karmaşık bir sosyal yapıya, aÅŸiret ve aile iliÅŸkilerine sahip olan, 31 dil gurubuna ayrılan ve bu 31 dil grubuna baÄŸlı yaklaşık 500 deÄŸiÅŸik aÅŸiret dili konuÅŸan Avustralya yerlilerini de siyah, zayıf ve en alt ırki kesim olarak tanımlamaktaydı. Hatta sömürgecilerin yerlileri hayvani bir ırk olarak görmesi nedeniyle, yerlilere karşı her türlü aÅŸağılama ve soykırımın yapılmasının en ufak ahlakdışı bir yönü yoktu. Çünkü bu yeni kıta Ä°ngiliz sömürgecileri için, bir Terra Nullius (sahipsizler ülkesi) sayılıyordu . Yani Ä°ngilizler, kendilerinden önce binlerce yıldır burada yaÅŸayan bu topluluÄŸun hak ve hukukunun bu yeni Ä°ngiliz sömürgesi üzerinde hiç bir etkisi olmadığını öne sürüyordu. Sömürgeci Ä°ngilizler, yerlileri insan olarak kabul etmiyordu.
Esasında Ä°ngilizler, kendi buldukları ve sürekli kendilerine yonttukları Terra Nullius öÄŸretisiyle kendilerini ahlaki açıdan haklı çıkarmak istiyorlardı. Bu anlayış, vicdan azabı duymadan, yerlileri insan olarak kabul etmemek ve yerlilere her türlü eziyeti yapmak için bahaneden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Bu doktrine göre nasıl ki hayvanların yüzyıllardır yaÅŸadıkları yerlerde hakları yoksa hayvanlar düzeyinde olan Avusturalya yerlilerinin de bu kıtada bir hakları olamazdı. Böylece hayvanlara gösterilen muamelenin aynısı tüm sömürgecilik süreçleri boyunca Avustralya’da ve diÄŸer sömürgelerinde de fiilen uygulandı.
1890 yılında, Tasmanya Kraliyet TopluluÄŸu Ä°kinci BaÅŸkanı James Bemard, Avustralya yerlilerine yapılan soykırımları doÄŸal bir sonuç olarak niteleyen görüÅŸünü ÅŸöyle dile getiriyordu: “Soykırım süreçleri esasında kendiliÄŸinden oluÅŸmaktadır. Evrim yasasına uygun olarak geliÅŸmektedir.” Yine aynı biçimde, Avustralya Sömürge Parlamentosundan Vincent Lesina ise Parlamentodaki konuÅŸmasında, “Evrim yasasının bize gösterdiÄŸi gibi, beyaz ‘adamın ilerlemesi için bütün bu siyahlar kesinlikle yok edilmelidir” diyerek benzer görüÅŸü paylaşıyordu. Joseph Chemberlain ise 1895 yılında Ä°ngilizlere biçilen görevi ÅŸöyle anlatıyordu: “Beyaz Adam’ın omzunda taşıdığı yük dünyayı uygarlaÅŸtırmaktır. Ä°ngilizler bunun yolunu gösteriyor.”
Ä°ngiliz sömürgecilerin diÄŸer sömürgelerdeki uygulamalarına bakıldığı zaman, yukarıda belirtilen bu görüÅŸler, lider seviyesindeki ÅŸahısların kiÅŸisel görüÅŸleri deÄŸil; politikacılar tarafından, kendi toplumlarının sömürgeci Ä°ngiliz Ä°mparatorluÄŸunun genel politikası konusunda ÅŸartlandırılmaları için uygulanan stratejinin göstergesiydi.
4 Eylül 1880 tarihli The Queenslander gazetesinde yayımlanan baÅŸyazıda, beyaz adamın (Avrupalı sömürgecilerin) hedefleri ÅŸöyle açıklanmaktaydı:
Beyaz adamın (Avrupalılar) yerküredeki geliÅŸmesinde, Avustralya yerlilerinin acı çekmesinin ve bunlara eziyet edilmesinin önüne geçilemez. Biz bu siyah insanları (yerlileri) korkutarak yıldırmalıyız ve bu insanlara yeni ev sahiplerine karşı direnmenin faydasızlığını öÄŸretmeliyiz.
Avustralya yerlilerine karşı beslenen aynı ırkçı ve soykırımcı görüÅŸler, 1883 yılında, The Vormant Herald gazetesinde de görülüyordu. Gazetenin yayınladığı bir makalede: “… Yarı uygar halde olan siyah bir kiÅŸi, acınacak halde ve yardıma muhtaç olsa bile, bizim açımızdan suçludur. Böyle bir suçu tüm yeryüzünden tamamen silmek gerekir” yazıyordu. Bu durum sömürgeci yönetimin yerlilerin bu dünyada var olma hakkına karşı tahammülsüzlüÄŸünü ve sömürgecilerin ürettikleri insanlık dışı soykırım yöntemlerinin hangi anlayışla gerçekleÅŸtirildiÄŸini de gözler önüne sermekteydi.
İnsan Avı
AbojinÄ°ngiliz Ä°mparatorluÄŸu’nun Avustralya’yı sömürgeleÅŸtirmek için uyguladığı soykırım yöntemleri arasında hem en acımasızı, sömürge yönetimi tarafından güvenlik gerekçesiyle hayvan avına çıkar gibi yerli insan avına çıkmaktı. Avda yakalanan yerlilerin kelleleri kesilip torbalara konuyordu. Avın baÅŸarılı geçtiÄŸinin bir kanıtı olarak, kesilen yerli kelleleri herkesin görebileceÄŸi bir ortamda sergileniyordu. Hatta bazı direnen veya kesin boyun eÄŸmeyen önemli yerli kahraman Lider Pemukway gibilerinin kellesi ise, Avustralya Sömürge Valisinin yerlilere karşı yapılan bu yasal görevini ne kadar baÅŸarılı yerine getirdiÄŸinin bir kanıtı olarak Londra’ya, Merkezi Hükümete gönderiliyordu. Bu tür olayların açıklamalarına, 1883 yılında Ä°ngiliz Hükümeti Yüksek Komiseri olan Hamilton Gordon tarafından, Gordon’un ÅŸahsi dostu da olan zamanın BaÅŸbakanı William Gladstone’a yazılan raporlarda da yer veriliyordu
1824 yılında sömürge yasaları, Bathurst Sydney ve New South Wales bölgesindeki beyaz yerleÅŸimcilere, güvenlik gerekçesiyle tüm yerlileri fiziki olarak yok edebilme yetkisini veriyordu. 1838 yılındaki Monitör gazetesinin yazdığı gibi, beyaz yönetimin mevcut sömürge politikası öylesine çığırından çıkmıştı ki, artık beyaz yerleÅŸimcilerin (sömürgecilerin) yerlileri yok etme eylemleri yalnızca Bathurst Sydney ve New South Wales bölgesiyle sınırlı deÄŸildi. Kıtadaki tüm yerlileri yok etme hedefiyle, siyah ırktan olan tüm yerlilerin ortadan kaldırılması yeni hedefti.
Bu soykırımdan Avustralya’nın yanındaki Tasmanya Adası da payına düÅŸeni aldı. Tasmanya’da, 1803-1834 yılları arasında, yerlilere karşı yürütülen Tasmanya soykırımı esnasında birçok yerli kadın ve çocuk katledildi. Bu soykırım sonucunda adanın 4.000 olan yerli halkın nüfusu beyaz adamın Tasmanya’yı iÅŸgalinden 15 yıl sonra 2.000’e kadar düÅŸtü. 1824 yılında ise, bölge sömürge yönetimi tarafından, adaya yerleÅŸtirilen yeni beyaz (Ä°ngiliz) topluma, yerlilerin topraklarını fiilen ele geçirmeleri için, ada yerlilerinin görüldüÄŸü yerde öldürülmesi için izin verildi.
Ä°ngilizler Tasmanya’nın sömürgeleÅŸtirilmesi sırasında yerli nüfusun çoÄŸalmaması için de bir yöntem düÅŸünmüÅŸtü. Yerlilerin üremesini önlemek ve yerlileri her bakımdan yıldırmak için, sömürge yönetimi tarafından adada yakalanan ve tutsak edilen yerli erkekler, cinsel organları kesilerek hadım edildiler. Nasıl olduysa soykırımda kurtulabilmeyi baÅŸaran yerliler ise tüm Tasmanya’da 1829 yılında baÅŸlayan ve iki aylık bir süreyi kapsayan, sömürge yönetimin soykırım amaçlı tehcir politikası gereÄŸi, Avustralya’nın çeÅŸitli bölgelerine ve çok uzak adalara, çeÅŸitli eziyetlerle ve soykırım amacıyla tehcir edildiler. Yerliler, tehcir edildikleri, bu toplama kamplarını andıran enterne bölgelerinde, zorunlu olarak ikamete tabi tutuldular. Bu insanlık dışı uygulamalara karşı koyan yerliler yine sömürge yönetimi tarafından acımasızca katledildiler.
Aborjinlerin Kayıp Kuşağı
1869 yılında sömürge yönetimi tarafından Aborjinleri Himaye ve Yönetme Yasası (Act for Protection and Management of Aboriginal Natives) çıkarıldı. Bu yasa Aborjinlerin nerede yaÅŸayabileceklerinden nasıl çalışacaklarına, kimlerle hangi koÅŸullarla evleneceklerinden topraklarını nasıl iÅŸleyeceklerine kadar neredeyse tüm toplumsal yaÅŸamı düzenliyor, yerli nüfus üzerinde tam bir denetim kuruyordu.
1869’daki yasa ile kurulan Aborjinleri Himaye Kurulu ile asimilasyon politikaları baÅŸka bir boyuta taşındı. Kurul, kendisine çocukları ailelerinden mahkeme kararına gerek duymadan uzaklaÅŸtırma yetkisi veren 1909 tarihli baÅŸka bir Aborjinleri Himaye Yasası ile daha da güçlendi. Yasaya dayanarak 1910-1970 yılları arasında binlerce yerli çocuÄŸu ailelerinden zorla alındı. Yerli çocukların beyni önce misyoner yurtlarında yıkanıyor, ardından beyaz ailelerin yanına veriliyordu.
Avustralya Hükümetinin kendi resmi raporuna göre bu dönemde 30.000 yerli çocuk ailelerinden zorla kopartıldı. Bunların bir kısmı Avrupalılarla evlilikler yapılarak saf yerli aile yaÅŸamından zorla kopartıldı. Çocukların, Avustralya sömürge yönetimi tarafından asimilasyonları hedeflenerek karışık aile düzenine ve birden fazla Avrupalı ataya sahip olmaları hedefinin gerçekleÅŸtirilmesine zorlandılar. Kurumlara ve beyaz ailelerin yanlarına verilen çocukların kendi dillerini kullanmaları yasaktı. Kökenleri olabildiÄŸince kendilerinden saklanıyordu. Derilerinin neden farklı renkte olduÄŸunu sorduklarında ise kendilerine verilen yanıt “Güney Avrupa’dan” geldiklerinden dolayıydı.
Gerçekte ise kaç yerli çocuÄŸun ailesinde zorla alındığı günümüzde dahi bilinmiyor. Resmi rakamlar 30.000 dese de tutulan kayıtların büyük çoÄŸunluÄŸu kaybolmuÅŸ ya da imha edilmiÅŸ durumda. Fakat her üç Aborjin çocuktan birinin bu uygulamaya maruz kaldığı tahmin ediliyor. Yani yaklaşık 100 bin çocuk.
1937 yılında Yerlilerin Refahı adlı konferansın sonuç raporunda, yerlilerin evlilikler yolu ile karışık bir konuma getirilmesi ve esas hedefin bu olmasının altı çizilmekteydi. Resmi raporda, bu yüzden çocukların hastanedeki doÄŸumunun hemen akabinde, zorla yerli annelerin elinden alındığı belirtiyordu. Rapor, 1935 yılında geçen bir olayı, devlet politikasının uygulanışının bir belgesi olarak bir çocuÄŸun aÄŸzından ÅŸu ÅŸekilde anlatıyor:
Ben annem ve teyzemle birlikte postaneye gitmiÅŸtim. Polisler bizi zorla polis arabasının içerisine tıkıştırdılar. SüpürgeliÄŸe gideceÄŸimizi belirttiler. Ama araba 10 kilometre kadar gittikten sonra, beni alıkoyup annem ve teyzemi arabadan dışarı attılar. Polisler arabayı tekrar sürmeye baÅŸladılar. Elinden zorla alındığım annemin o sırada arkamdan benim için yaptığı feryatları ve attığı çığlıkları arabanın içerisinde duyuyordum.
AraÅŸtırmacıların verilerine göre yine bu dönemde yerli kadınlar rızaları olmaksızın kısırlaÅŸtırıldılar. Sömürgeciler tarafından 1970’lere kadar devam eden bu kısırlaÅŸtırma, çocuk kaçırma ve zorla ailelerinden koparma yönteminin, Avustralya tarafından da 1949 yılında kabul edilen 1948 BM soykırım sözleÅŸmesinin II. maddesine tamamen aykırı olması, Büyük Britanya Ä°mparatorluÄŸu’nun ve ona baÄŸlı Avustralya hükümetinin soykırım suçu iÅŸlediÄŸini açıkça kanıtlamaktadır.
Soykırımla ilgili tarihi verilere bakarsak, ünlü soykırım araÅŸtırmacısı ve tarihçi Ben Kiernan’a göre, 1788’de sömürgeleÅŸtirme baÅŸladığında kıtanın yerli nüfusu 750.000 idi. 1911 yılına gelindiÄŸi zaman soykırım sonucu yerlilerin nüfusu 31.000’e kadar düÅŸmüÅŸtü. ÇoÄŸu 1789, 1829-1831 yıllarında Ä°ngilizlerin getirdiÄŸi çiçek, tifo, dizanteri, tüberküloz, difteri, grip ve benzeri hastalıklardan ve sömürgecilerin, yerlilerin un ve yiyecek tayınlarına zehir katmasından dolayı kırıldı. Binlercesi ise sömürge güçleri tarafından katledildi. Sömürgeci beyazların yerlileri öldürmeleri o kadar planlı ve sistemli gerçekleÅŸiyordu ki, zorla kaçırılan çocuklar çeÅŸitli iÅŸlerde çalıştırılırken, kadınlar tayınlarına zehir katılarak, yakılarak veya iÅŸkence yapılarak öldürülüyorlardı. Erkekler ise iÅŸkenceyle ya da vurularak öldürülüyorlardı.
Aborjinlerin her insanın sahip olması gereken temel hak ve özgürlüklerine kavuÅŸabilmesi ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleÅŸti. 1967’de yapılan halkoylamasında Avusturalya halkının %91 çoÄŸunluÄŸu Aborjinlerin nüfus sayımına dahil edilmesi ve federal meclisin Aborjinlerle ilgili yasa çıkartmasına iliÅŸkin Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸine evet oyu verdi. Senato’ya ilk Aborjin 1971’de, Temsilciler Meclisi’ne ise ancak 2010 yılında (gerçekten ÅŸaşırtıcı) seçildi.
Günümüzde Avusturalya’da yaklaşık 460.000 Aborjin yaşıyor. Yani Beyaz Adam’ın kıtayı sömürgeleÅŸtirmeye baÅŸladıklarındaki nüfuslarının neredeyse yarısı kadar. Avusturalya’nın toplam nüfusunun %2’si… Bazı rakamlar ise bu sayıyı biraz fazla veya biraz az göstermektedir. Bu farklılıklara sebep olarak ise Ä°ngilizler tarafından tamamen asimile edilemeyen yerli çocuklarının nesillerinin sonradan kimliklerine sahip çıkması örnek olarak gösterilmektedir. Avusturalya Hükümeti yaklaşık 200 yıl sonra 2008 yılında iÅŸlenen tüm bu insanlık suçları ve Aborjin katliamı için dönemin BaÅŸbakanı Kevin Rudd aracılığı ile özür diledi. Ne var ki Aborjinlerin yazgısı halen daha fazla deÄŸiÅŸmiÅŸ deÄŸil. Beyaz nüfusa oranla ortalama 17 yıl daha az yaÅŸayan Aborjinler arasında iÅŸsizlik, çocuk ölümleri, uyuÅŸturucu ve alkol kullanımı oranları da genel ortalamanın üzerinde.
Yazıyı Aborjinlerin yaşama nasıl baktıklarını anlayabilmek adına Aborjin duası ile bitirelim:
Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaÅŸam sürmeni dilerim.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneÅŸ diliyorum.
GüneÅŸi daha çok sevmene yetecek kadar yaÄŸmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
YaÅŸamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüÅŸ gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
Ä°steklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son elvedayı atlatmana yetecek kadar merhaba diliyorum…
serenti.org
serenti.org
Henüz yorum yapılmamış.