Sosyal Medya

Kürsü

Mustafa Kutlu: Adaletin zıtları her konuda ifrat ve tefrittir

Mustafa Kutlu- Yeni Åžafak



Kanla zulümle kazanılan devlet ile servet meÅŸru olamaz. Hududullah buna cevaz vermez.
 
Filozof Hobbes “Hukuk ahlâkîliÄŸi yarattı, ahlâkîlik hukuku deÄŸil” diyor. Açıkçası “Yasayı yapan otoritedir, hakikat deÄŸil”.
 
“Ahlâk nizamı”nın hakimiyet ve devlet anlayışının temelinde “Adalet” var. O nedir?
 
“Adalet hem Kur’an ve hadiste hem de Ä°slâm ilimlerinde birkaç anlamı ifade edecek ÅŸekilde kullanılmış mühim bir kavramdır. Fıkıh (hukuk, muamelat ve siyaset) dilinde adalet hakkı hukuku tanımak, herkese hak ettiÄŸini ve hakkını vermek, her ÅŸeyi hak ettiÄŸi yere, hak ettiÄŸi ÅŸekilde koymak, onları en doÄŸru ve uygun ÅŸekilde kullanmaktır. Osmanlıların çok kullandığı ihkâk-ı hak da hakkı-hukuku tahakkuk ettirmek, adil davranmak, hakkı gözetmek, ayrıca hakkın ve hukukun çerçevesini çizip insanlara anlatmak, benimsetmek mânalarına gelir. Bu mânada adaletin karşıtı zulümdür.
 
Hakkı tanımak aynı zamanda Allah’ı tanımaktır. Onun için hakikatı örtmek ve nankörlük mânasına da gelen küfür yani Allah’ı inkâr etmek insanın kendisine ve baÅŸkalarına karşı iÅŸlediÄŸi en büyük zulümdür.
 
Adaletin ahlâk ilmindeki kullanımı aynı kökten gelen ve denge, âhenk, ölçülülük, yumuÅŸak huyluluk mânalarını ifade eden itidale denk düÅŸer. Kur’an’da Müslümanları ve onların hususiyetlerini ifade etmek için kullanılan “vasat ümmet”teki “vasat” kelimesi de ahlâktaki itidal mânasına tefsir edilmiÅŸtir. Bu mânada adaletin zıtları her konuda ifrat ve tefrittir.
 
Türkçede kullanılan “hakkı teslim etmek” ifadesi ise adaletin hukukî ve ahlâkî mânalarına iÅŸaret etmek üzere hem doÄŸruyu ve hakkı bilip kabul etmek, yerine getirmek ve beyan etmek hem de adalet gereÄŸi olarak bir baÅŸkasının, sahip olduÄŸu hususiyetler sebebiyle üstünlüÄŸünü, faziletini, önceliÄŸini, doÄŸruluÄŸunu kabul ve itiraf etmektir”.
 
Devlet yeryüzünde adaleti tesis için “Hududullah” çerçevesinde kurulan; insanın varoluÅŸ sebebi saydığımız “Cenab-ı Hakk’a ibadet ve kulluk” etmesi için gereken barış, emniyet ve istiklâli temin gayesi taşıyan bir teÅŸkilattır.
 
Bu teÅŸkilatın dayandığı mevzuatı (kanun, örf, ÅŸeriat, toplum sözleÅŸmesi) hayata geçirecek, koruyup-kollayacak bir yönetim lazımdır. Burada hukuk felsefesi, devlet felsefesi, anayasa tartışması, meÅŸveret-müzakere-münazara-münakaÅŸa karşılaÅŸtırması yapacak deÄŸilim. Bu iÅŸin uzmanları var.
 
MüÅŸavere kısır, müzakere sıkıcı, münazara kavga sebebi olabilir. Yine de bütün bunların göze alınmasıyla kaçınılmaz sonuca, yani seçime gidilecektir.
 
“Güçler ayrılığı” kapalı kapılan ardında yapılan bilek güreÅŸine, güç temerküzüne, gücün hukukuna, yol açmasın diye “denetim” devreye girer.
 
“Ahlâk”tan gayrı bir denetim yoktur.
 
“Ahlâk”a ulaÅŸmak da bir o kadar zordur. Bir hukuk felsefecisi “Egemen, olaÄŸanüstü hale karar verendir” diyor.
 
Kim acaba?
 
Kim bu otorite? Yoksa diktatör mü?
 
Dicle kıyısında bir kurt bir koyunu yemiÅŸ olsa hesabını ben veririm diyen Hz. Ömer’dir. Mevzuatın, adaletin mesuliyetini taşıyacak bir “BaÅŸkan”a ihtiyaç vardır.
 
Eski siyaset kitapları “BaÅŸkan”da aranılacak özellikleri sayar: Hikmet, zeka, ikna gücü, tahayyül, cihad edecek cesaret-kuvvet, ahlâk, ictihat edecek kadar bilgi vb.
 
Bu zamanda böyle birini bulursan iyi, diyebilirsiniz. Ben de diyorum ki ümmetin seçkinleri olduÄŸu sürece aralarında böyle biri mutlaka vardır.
 
Hadi bu “Ä°slâm’da devlet ve siyaset” gibi maverada tartışılan meseleyi reel-politike indirip “demokrasi”ye gelelim derseniz, peki, derim.
 
Lakin ÅŸarta baÄŸlı: Onu da “Hududullah” çerçevesinde konuÅŸalım. Hayır, dini demokrasiye karıştırmayın derseniz, ben de demokrasinin finansmanından konuÅŸalım derim.
 
Öyle ya bir sürü demokrasi var. Meselâ “Liberal burjuvazi” ne ister: Bir tanrı ister ancak bu tanrı faal olmamalıdır. Bir monark ister ancak bu monark iktidarsız olmalıdır. Özgürlük ve eÅŸitlik talep eder ama yasamanın mülk sahiplerini kollamasını arzular. Soya dayalı asaleti ortadan kaldırır, onun yerine para aristokrasisini yerleÅŸtirir. Bu yolun sonu küresel ekonominin dünya hakimiyetine varır.
 
Peki “radikal demokrasi” ne ister?
 
Uzatmayalım “eÄŸitim ÅŸart” kadar “seçim ÅŸart” konusunda uzlaÅŸalım. Varacağımız menzil “Parlamenter Demokrasi”dir. Ki bu sistemin “Kriz” üretmediÄŸi söylenemez. Kanun-ı Esasî’den bu yana çok anayasa yaptık. ÇoÄŸu süngü gölgesinde yapıldı. Delik-deÅŸik olmuÅŸ Kenan Evren Anayasası’nın yürürlükte olduÄŸu sırada kendimize has bir “BaÅŸkanlık Sistemi”ne geçiverdik. (Olmaz demeyin, oluyormuÅŸ).
 
Bu sistemin daha saÄŸlam temellere oturması için bir “Yeni Anayasa” lazımdır. Bu fikre herkes evet diyor ama kim yapacak, nasıl yapacak, ne zaman yapacak diye iÅŸi yokuÅŸa sürüyor.
 
Doğrudur hop demeden hoplanılmaz ve zafer biraz hasar ister.
 
Bu yazıları yazmamdaki gaye “bilenler”i harekete geçirmek, imal-i fikir eylemelerini saÄŸlamaktır.
 
“Ahlâk Nizamı”nı teÅŸkil eden “ahlâk-hakimiyet-meÅŸveret-adalet” unsurlarını saydım. Sıra geldi “iktisat”a.
 
Birkaç yazı ile özlenen nizam kuruldu, tıkır-tıkır iÅŸlemeye baÅŸladı dersem hayal olur.
 
Olsun, ben bir hikâye yazarıyım.
 
Toplumun daima büyük olsun-küçük olsun, bir hikâyeye ihtiyacı olduÄŸu malumdur. Nitekim Ak Parti için bir “yeni hikâye” lazım diyenler var. Reel-politik ile ilgim yok. Ama hem insanımız hem dünya için söylenecek sözlerim var.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.