Özel / Analiz Haber
'Günler sıvıymışçasına akıp gidiyor. Artık ne yazacağım bir defterim ne de kalemlerim var''
Follow @dusuncemektebi2
Dört Duvar Yaşam / Tuğçe ISIYEL
Duvarların yeryüzünün çok önemli tanıkları olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Politik, sosyolojik, kültürel, tarihsel açıdan birçok ÅŸeyi simgeliyorlar. Berlin duvarı, AÄŸlama duvarı, Meksika duvarı… Duvarlar toplumsal olduÄŸu kadar kiÅŸisel tarihimizde de oldukça belirleyici. Hapishane duvarları, evin duvarları… Duvarların dili olsa da konuÅŸsa… Kim bilir neler anlatırlardı. Ne sırlardan, ne acılardan bahsederlerdi.
Bir de ötekine ördüÄŸümüz duygusal duvarlar var. Belki bunu yıkmak hepsinden daha zoru. Duvarlar aynı zamanda öÄŸretmendir de… Önemli yansımaları, önemli yankıları sunarlar insana. Gölgemizle, karanlık tarafımızla tanıştırırlar bizi. “Bu ev, bütün duvarlar benim sesim” diyor Ludo. Ludo, otuz yıl süren bir zaman zarfında kendisine dört duvarın arasında bir hayat kurmuÅŸtur. Burada köpeÄŸi Fantasma ile yaÅŸar. Dış dünya tekinsizdir, dili bilinmemektedir daha da fecisi bir iç savaÅŸ sürmektedir. Ludo, dış dünyanın yıkıcı gürültüsünden korunabilmek için evinin önüne bir duvar örer. Isınmak için evindeki eÅŸyaları yakar, terasına bir ÅŸeyler eker, köpeÄŸiyle güvercin avlar. Ve günlük yazar. Kalemi, kağıdı tükenince de evinin duvarlarına yazmaya baÅŸlar; “Günler sıvıymışçasına akıp gidiyor.
Artık ne yazacağım bir defterim ne de kalemlerim var. Artakalan kömür parçalarıyla duvarlara kısa satırlar yazıyorum. YediÄŸim yemekten, içtiÄŸim sudan, yaktığım ateÅŸten ve kullandığım sıfatlardan tasarruf ediyorum. ” Sonra bir gün Sabalu çıkagelir ve Ludo’nun hayatı deÄŸiÅŸmeye baÅŸlar.
Afrika’nın ödüllü yazarlarından José Eduardo Agualusa’nın kaleme aldığı, Sevcan Åžahin tarafından Türkçeye çevrilen ve TimaÅŸ yayınları etiketiyle okuyucuyla buluÅŸan Unutmanın Genel Teorisi’nde sıvılaÅŸan günlerin eÅŸliÄŸinde bir aile, bir ülke, bir kendilik meselesinin etrafında dolaşıyoruz.
Dışarıdaki duvarlara çarptığımız gibi içerideki duvarlara da çarpıyoruz. Ä°ç meselelerin dış meselelerde cisimleÅŸmesine tanık oluyoruz. Romanda iç karartıcı olaylar sürüp gitse de umutsuzluÄŸa kapılmıyoruz. Çünkü deÄŸiÅŸime ve dayanışmaya inanan bir yazarın kaleminde yolculuk yapıyoruz. Agualusa kendisiyle yapılan bir söyleÅŸide, insanın iyicil tarafına odaklanan ÅŸu sözleri ifade ediyor; “En kötü zulümleri iÅŸleyen/yapan insanların bile ikinci bir ÅŸansı hak ettiÄŸine inanıyorum. Kitabımda, bu ikinci ÅŸansı en acımasız karakterlere veya kaybeden ya da daha fazla kafası karışık karakterlere verdim. Bazıları kabul etti, bazıları etmedi. Önyargılarla dolu bir kadın olan Ludo, diÄŸerlerinden korkmak için bir sebep olmadığını anladığında kurtarıldı. GörüÅŸünü ve aydınlığı ona geri veren bir çocuk tarafından kurtarıldı. Bir baÅŸka karakter, bir Portekizli paralı asker, deri ve kültür deÄŸiÅŸ tokuÅŸu ile kurtarıldı.” Agualusa, kitabın önsözünde romanının omurgasını oluÅŸturan öykünün gerçek olduÄŸundan bahseder.
Kitabın baÅŸ karakteri Ludovica Fernandes Mano’yla tanıştığını ve Ludo’nun kendini eve kapatmasının ilk yıllarından itibaren yirmi sekiz yıl boyunca yazdığı günlüklere, bazı fotoÄŸraflara ve on defterin kopyasının kendisine ulaÅŸtığını ifade eder. Romanın bu motivasyonla ortaya çıktığını aktarır. Eserleri otuz ülkede yayımlanan Agualusa’nın, Unutmanın Genel Teorisi isimli kitabı, 2017 Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülünü kazanmış. Kitapta ÅŸiirsel bir dilin akıcılığının yanısıra aynı zamanda çok sık rastlamadığımız Portekiz, Brezilya ve Angola’dan yazarların, ÅŸairlerin göndermeleriyle karşılaşıyoruz. Bu anlamda kitap farklı bir dili ve kültürü keÅŸfetmek için de önemli bir referans noktası oluÅŸturuyor.
Henüz yorum yapılmamış.