Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Temel Fikirleri Açısından Vehhabilik Nedir?

‘Modern Selefilik’ olarak anılan ve 18. yüzyıldan itibaren Arap coğrafyasında dini ve siyasal işlevselliğiyle etkisini hissettiren Vehhabilik, Muhammed b. Abdülvehhâb’ın fikir öncülüğünü yaptığı bir mezhep olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuran ve hadisi temel kaynak alan ve ilerici her türlü gelişimin karşısında duran bu inançsal yapı tevhid, şefaat ve bid’at gibi fikirsel olgular üzerine inşa edilmiştir.



Vehhâbî görüÅŸlerin ortaya çıktığı dinî, siyasal ve sosyo-kültürel arka planı iyi tahlil etmek gerekir. Nitekim bu görüÅŸlerin oluÅŸumunda Ahmed b. Hanbel (241/859) ve Ä°bn Teymiyye(728/1327)’nin düÅŸünceleri ile dini yorumlayış tarzının ciddi bir etkisi olmakla birlikte, VehhâbîliÄŸin ana yurdu olan Necd bölgesinin kültürel ve sosyal yapısının da rolü vardır. Zira bu bölge, yüzyıllar boyunca siyasal ve kültürel anlamda Irak, Åžam, Ä°ran, Hindistan ve Yemen gibi çevre bölgelerin etkilerine açık olduÄŸundan dolayı deÄŸiÅŸik inanışların egemen olduÄŸu bir bölge idi. Örnek olarak daha Hz. Peygamber hayatta iken, bu bölgede Müslüman olmalarına raÄŸmen, çok geçmeden Müseylemetü’l-Kezzâb, Secâh, Tuleyha el-Esedî ve Esved el-Ansî gibi sahte peygamberler ortaya çıkmıştı. Sonraki dönemlerde ise özellikle Hâricîler’le birlikte, yine bir müddet Karmatîler bu bölgede varlıklarını sürdürdüler. Öyle görünüyor ki bu yüzden bu bölgenin insanları, kaba, isyankâr ruhlu, yaÄŸma ve talana eÄŸilimli insanlar olup aralarında cehalet çok yaygındı.1 Yine bu yüzden olsa gerek, o dönemin Osmanlı belgelerinde bu hareket ile ilgili Hâricî nitelemesi yapılmıştır.2 Hâricî idealizmi ve baÄŸnazlığı ile aralarında yakın bir etkileÅŸim ve deÄŸiÅŸik benzerlikler bulunduÄŸundan dolayı3 günümüzde bazı araÅŸtırmacılar, Vehhâbî hareketine Yeni-Hâricîlik olarak bakmaktadırlar.4 Burada, Vehhâbîlerin isyancı yönlerine olan vurgu önemli olmakla birlikte, Hâricîlerin düÅŸünce yapısı ile Vehhâbîler arasında büyük benzerlikler olduÄŸu dikkatlerden kaçmamalıdır.

Ä°fade ettiÄŸimiz bu etkileÅŸim ve benzerliklerin yanında Vehhâbîlik, Ahmed b. Hanbel ve Ä°bn Teymiyye tarafından ÅŸekillenmiÅŸ olan Selefî düÅŸünceden ciddi biçimde etkilenmiÅŸtir. Selefî düÅŸünce yapısı ile iç içe olan Vehhâbî hareketinin, temel referanslarını genelde bu düÅŸünceden aldığı görülür. Vehhâbîlik’te Ahmed b. Hanbel baÅŸta olmak üzere, Ä°bn Teymiyye ile Muhammed b. Abdülvehhab’ın fikirlerinin ciddi bir ağırlığı vardır.
 
Vehhâbîlerin temel fikirleri açısından tıpkı Selefî çevreler gibi, büyük ölçüde Kur’an ve hadis metinlerine yer vermek suretiyle aklî delillerin önemini göz ardı eden bir fıkıh metodolojisini uygun bulmalarından dolayı Hanbelîlik’ten; yine dinî metinlerin yorumunda, naslarda geçen ibarelerin zahirî ve kuru anlamlarını esas almalarından dolayı Zâhirîlik’ten önemli ölçüde etkilendikleri anlaşılmaktadır.5 Vehhâbî hareketi ile klasik Selefî düÅŸünce arasında önemli bazı ortak noktalar bulunmakla birlikte Vehhâbî hareketinin kendi özgünlüÄŸünden kaynaklanan bazı özel yönleri de bulunmaktadır. Vehhâbî anlayışı benimseyen çevreler, bu çerçevede itikad ve amelde yeni bir takım esaslar ortaya koydukları için müstakil bir mezhep olarak görülmelidir.
 
Vehhâbîler’in Temel Fikirleri
 
Vehhâbî çevrelerin benimsemiÅŸ olduÄŸu din anlayışının en bariz özelliÄŸi lafızcı ve literal bir niteliÄŸe sahip olmasıdır. Bu yüzden dinî metinlerin literal yorumunun öne çıkarılarak sadece metne baÄŸlı bir anlayışın benimsendiÄŸi görülür. Burada lafızları oluÅŸturan Kur’an ve hadis metinleri olup önemli olan bu metinleri sadece lafızcı biçimde ele almak, bunun yanında diÄŸer anlam boyutlarını göz önünde bulundurmamak hatta reddetmektir.
 
Vehhâbîlere göre dinî hükümlerin tek kaynağı, yüce Allah’tır, bu yüzden onlara göre itikadî konularda kelamcıların; ameli konularda ise, fakihlerin görüÅŸleri delil olamaz ve bunlara itibar edilemez. Ayrıca, dinî emirleri hayata geçirme konusu da, dinin temelini oluÅŸturan imanın önemli bir parçası olarak görülür.
 
Ahmed b. Hanbel’in görüÅŸlerini Ä°bn Teymiyye’nin ele alıp yorumladığı çerçevede benimseyen Vehhâbîler’in temel görüÅŸlerini ÅŸu ÅŸekilde ele almamız mümkündür:
 
1) Tevhîd
 
Muhammed b. Abdülvehhâb’ın doktrininin özü ve hareket noktası, tevhid inancıdır. Ä°slam düÅŸüncesinde artık klasik hale gelen “Yüce Allah’ın zat, sıfat ve fiilleri yönünden birlenmesi” ÅŸeklindeki tevhid tanımı, gerçek tevhid için yeterli deÄŸildir. Bu yüzden Yüce Allah’ın birliÄŸinin sadece dil ile söylenmesi ve O’nun birliÄŸine bu ÅŸekilde inanılması gibi hususlar, yeterli sayılmaz. Bunun yanında insanların fiil ve amelleriyle Allah’ı birlemeleri gereklidir; zira ancak bu ÅŸekilde dengi olmayan Allah’tan baÅŸkasına dua ve istekte bulunulmaması, Hz. Muhammed’e inanılması ve bu bilgilerle amel edilmesi ile gerçek tevhid denilen tevhîd-i ulûhiyet (Amelî tevhid) meydana gelir.
 
Vehhâbî anlayışta tevhid inancı kendi içinde üç kısma ayrılmakta olup bunlar, tevhîd-i zât ve sıfat, tevhîd-i rubûbiyet ve tevhîd-i ulûhiyet’tir. Tevhîd-i zât ve sıfat, Allah’ın kendini Kur’an’da ifade ettiÄŸi ve Resulullah’ın sahih sünnetlerinde bizlere açıkladığı üzere, bütün noksanlıklardan uzak bir ÅŸekilde Allah’ı olduÄŸu gibi kabul etmektir. Tevhîd-i rubûbiyet, Allah’ın rab oluÅŸu, yaratması ve yarattığı varlıklara imkan vermesi anlamında O’nun tekliÄŸidir. Tevhîd-i ulûhiyet ise, insanların yaptıkları fiillerde Allah’ı tek olarak bilmeleri, tanımaları ve O’na bu ÅŸekilde inanmalarıdır. Bu da hem zahiren hem de batınen bütün ibadetleri Allah’a tahsis etmeyi ve hiçbir ibadeti bir ÅŸekilde baÅŸka bir varlığa yapmamayı gerektirir.6 Amelî tevhîd de denilen tevhîd-i ulûhiyet, tevhîd inancının en önemli aÅŸaması olup bu doktrinin hayata geçirilmesini saÄŸlayabilecek olan da tevhidin bu aÅŸamasıdır. Bu anlayışa göre tevhidin diÄŸer aÅŸamaları birbirini tamamlar. Bu yüzden tevhîd, sadece itikâdî bir ilke olarak deÄŸil, bir yaÅŸam biçimi olarak formüle edilmiÅŸtir. Böylece hem Selefîler, hem de Vehhâbîlerin ameli imana dahil eden anlayışları ortaya çıkar.
 
Ä°nsanın fiilleri ile ameli öne çıkaran bu tevhid anlayışı, Vehhâbîlerin iman anlayışı ile de örtüÅŸmektedir. Ä°man, onlara göre dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve rükûnleri ile amel etmek anlamına gelmekte olup bu iman anlayışı, hem sözü, hem de ameli içine alır. Bu yüzden güzel ve salih amellerle artan iman, kötü amellerle eksilip zayıflar. Yine bu anlayışa göre ibadetleri yerine getirmeyen kimse, imansız olarak görülür. Bu nedenle sadece tembellik sonucu bile, farz namazları kılmayan veya benzer ÅŸekilde zekatını vermeyen kiÅŸilerin, artık mümin olmaktan çıktığı kabul edilir.7
 
2) Åžefaat
 
Vehhâbî anlayışa göre, genel olarak Ehl-i Sünnet’te olduÄŸu gibi, ÅŸefaat etme yetkisi, sadece Allah’a aittir. Allah’tan baÅŸka hiçbir varlığın böyle bir güç ve yetkiye sahip olmadığına inanılır. Bu yüzden Kur’an’dan baÅŸka bir mürÅŸid ve Allah’tan baÅŸka bir hidayet verici aramak doÄŸru olmadığı gibi, peygamberlere tevessül ve onlardan ÅŸefaat dilemek bile, doÄŸru deÄŸildir. Bu noktada Muhammed b. Abdülvehhâb, Ä°slam dünyasında yaygın olan tasavvuf anlayışını ve bu anlayışın kurumlaÅŸmış ÅŸekillerini oluÅŸturan tarikatları bütünüyle bid’at olarak görüp sapıklık ÅŸeklinde niteler. Dolayısıyla tasavvufi oluÅŸumlarda var olan ÅŸeyhlik, mürÅŸidlik ve insanların onlardan yardım istemesi, ÅŸeyhlerin hem hayatta, hem de öldükten sonra tasarrufta bulunmalarına yönelik olmak üzere dörtler, yediler ve kırklar gibi inanışlar, yanlış olup bu tür ÅŸeylere inanmak, insanı imandan çıkarır.
 
3) Bid’at
 
Ä°slam dünyasının genelinde olduÄŸu gibi Muhammed b. Abdülvehhâb’a göre de Kur’an ve sünnette olmayan, daha sonra ortaya çıkan dinî inanç ve uygulamalar, bid’at olarak görülüp her bid’at, mutlaka reddedilmelidir. Vehhâbîler’e göre bid’at olarak görülen ÅŸeyler, özetle ÅŸunlardır; Türbe ve mezar yaparak buraları ziyaret etmek, camileri süslemek, kubbe ve minare yapmak, makam ile ezan okumak, Ramazan, Cuma ve kandil gecelerinde ezandan önce veya sonra tesbih çekmek, mevlid okumak ve okutmak, sünnet veya nafile namaz kılmak, Allah’tan baÅŸka bir varlık için kurban kesmek ve adak adamak, ayet ve hadisleri zâhirî anlamlarından farklı biçimlerde yorumlamak, tarikat ÅŸeyhlerine aşırı biçimde saygı göstermek, kâhin ve falcılara inanmak, tütün ve kahve içmek gibi eylemler, birer bid’at olup aynı zamanda ÅŸirktir.8
 
Vehhâbîlere göre bid’atlarla ciddi biçimde mücadele etmek, hatta savaÅŸmak gerekir; baÅŸka bir ifadeyle bid’atlara uyanlarla mücadele etmek farzdır. Vehhâbî hareketi, bu inançları nedeniyle tepkisel bir hareket olarak geliÅŸip birçok türbe ve mezarı yıkmış, bu yüzden onlara bazı yazarlar tarafından “Mabed Yıkıcıları” ismi verilmiÅŸtir.9
 
Esasen, dikkat edilirse burada ÅŸirk olarak görülen bid’atların çoÄŸu, dinin aslı ile ilgisi olmayan, Müslüman toplumların sosyal ve kültürel yapılarının geliÅŸimine baÄŸlı olarak tarihsel süreçte ortaya çıkmış olan gelenek ve göreneklerden kaynaklanan tutum ve davranışlardır. E. Rûhi Fığlalı’nın ifade ettiÄŸi gibi, bunları, insanların iç dünyalarının ve psikolojik yapılarının tabii bir tezahürü olarak görmek gerekir.10
 
4) Ä°yiliÄŸi emretmek ve kötülükten sakındırmak
 
Muhammed b. Abdülvehhâb’a göre iyiliÄŸi emretmek, kötülükten insanları alıkoymak için çalışmak ve gerektiÄŸinde bu amaçla savaÅŸmak, temel bir eylem olup farz hükmündedir. Vehhâbîler, bunu özellikle cihad kavramı ile ifade ederler. VehhâbîliÄŸin temel fikirlerinin içinde iyiliÄŸi emretmek, sıralama olarak diÄŸerlerinden sonra gelse de ifade ettiÄŸi deÄŸer ve iÅŸlevselliÄŸi açısından diÄŸerleri kadar önemlidir.
 
Günümüz Vehhâbîlerinin sık sık vurgulamış olduÄŸu cihad kavramının artık ironik biçimde dikkat çekici bir özelliÄŸe sahip hale geldiÄŸi ifade edilmelidir. Bu noktada bir batılı araÅŸtırmacının Vehhâbîlik’teki cihad anlayışını “Jihad: Call to Islam or call to Violence (Acaba cihad, Ä°slam’a mı, yoksa ÅŸiddete yönelik bir çaÄŸrı mıdır?)”11 ÅŸeklinde ifade etmesi, düÅŸündürücü olup OrtadoÄŸu coÄŸrafyasındaki son geliÅŸmelerle birlikte bu durumun artık ciddi anlamda tartışılması bir zorunluluktur.12
 
Vehhâbîler, tarihsel anlamda takip ettikleri Selefîler gibi, lafızcı bir bakış tarzına sahip olduklarından dolayı Kur’an’ı olduÄŸu gibi anlama eÄŸilimine sahiptirler. Bu yüzden dinî metinlerin literal yorumunu öne çıkararak sadece metne baÄŸlı bir anlayışı benimserler. Örnek olarak Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili ayetler, olduÄŸu gibi alınmalı; muhkem ya da müteÅŸabih olsun sadece zâhirlerine göre anlamlandırılmalıdır. Bu noktada, aklı ve te’vili bu iÅŸe karıştırmak, doÄŸru bir ÅŸey olmayıp te’vil, bid’at ehlinin iÅŸi olarak kabul edilir.13 Yine bu çerçevede, akıl yürütmek ve kelam yapmak, Müslümanlar arasında vuku bulan bölünmelerin en önemli nedenlerinden biri olarak görülür.14 Din anlayışlarında akla ve akıl yürütmeye yer vermediklerinden ve yine tarihsel ve sosyo-kültürel ÅŸartları göz önünde bulundurmadıklarından dolayı Vehhâbîler’in önemli ölçüde dar bakışlı körü körüne bir metinciliÄŸi temsil ettikleri görülür.
 
Vehhâbî hareketinin diÄŸer Müslüman çevreler üzerinde tepki ile karşılanan pek çok fikir ve uygulaması vardır. Örnek olarak, kendileri gibi düÅŸünmeyen Müslüman çevreleri, tıpkı Hâricîler gibi, tekfir ederek can ve mallarını helal görmeleri, onlara yönelik ciddi bir reaksiyona yol açmıştır. Yukarıda ifade edildiÄŸi gibi, türbe ve kabirleri tahrip edip yıkmaları sebebiyle “Mabed Yıkıcıları” olarak isimlendirilmiÅŸler;15 ayrıca, kendilerinin dışında deÄŸiÅŸik fıkhî mezheplere baÄŸlı olan eÄŸitim kurumlarını kapamaları, tasavvufî faaliyetleri yasaklamaları ve kütüphanelerdeki tasavvuf ve fıkıh kitaplarını yakmaları sebebiyle Müslüman çevrelerin öfke ve husumetini çekmiÅŸlerdir.16
 
Tüm bu birbirinden farklı hareketlerle diyalektik etkileÅŸime raÄŸmen VehhâbîliÄŸin öz olarak ayet ve hadislerin sadece zâhirlerine baÄŸlı kalıp akla, fikir hürriyetine ve hoÅŸgörüye yer vermeyen ana özelliklerinden hareketle dünya Müslümanlarının çok azı tarafından benimsendiÄŸi görülmektedir. Bu durum, esasında normal bir ÅŸey olarak görülmelidir; zira mezheplerin tarihsel süreçte ortaya koymuÅŸ oldukları görüÅŸ ve çözümler, içinde bulundukları dönemlerin dinî ihtiyaçlarına cevap vermek, bunları karşılamak amacıyla üretilmiÅŸ olduklarından tarihsel bir özelliÄŸe sahiptirler. Ayrıca, Vehhâbîlik, ictihadı kısmen teÅŸvik etmiÅŸ olsa da nihayetinde Hanbelî geleneÄŸin devamı olduÄŸu için düÅŸünceye ve düÅŸünsel faaliyetlere güvensizliÄŸe yol açmıştır. 
 
Günümüzde Vehhâbîlik, itikâdî alanda SelefîliÄŸin; fıkıh alanında ise HanbelîliÄŸin himayesine sığınmış görünmektedir. Suûdî Arabistan yönetiminin maddi ve manevi destekleriyle, özellikle 1962 yılında Mekke’de kurulmuÅŸ olan Râbıta örgütü ile ribat adını taşıyan resmi dinî kurumlar eliyle bu katı din anlayışı, Arap ülkeleri baÅŸta olmak üzere, Afrika ülkeleri, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Balkan ülkeleri, Kafkasya ve Türk cumhuriyetleri, Malezya ve Endonezya gibi pek çok ülkede faaliyetlerini sürdürerek kendisine taraftar bulmaya çalışmaktadır. Selefî/Vehhâbî din söylemi, Ahmed b. Hanbel, Ä°bn Teymiyye, Ä°bn Kayyim el-Cevziyye ve Muhammed b. Abdülvehhab’ın eserleri yoluyla bu ülkelerde propaganda edilmektedir. Bu eserler, Türkçe dahil olmak üzere bir çok dile tercüme edilmiÅŸ durumdadır ve yine hızla tercüme edilmektedir.17 Ayrıca bu durum, günümüz Selefî akımları ile Vehhâbî hareketinin iç içe geçmesine yol açmaktadır.
 
Sonuç
 
Vehhâbî hareketinin Müslüman toplumlarda ortaya çıkan her çeÅŸit geliÅŸme ve yeniliÄŸe bid’at gözüyle bakıp karşı çıkması, son derece katı ve hoÅŸgörüsüz bir anlayışın ortaya çıkmasına yol açmış; öyle ki bu bakış tarzı, sadece kendi din anlayışının mutlak doÄŸru olduÄŸuna inandığı için kendi dışındaki toplum kesimlerine yönelik ÅŸiddeti meÅŸrulaÅŸtırmıştır. Vehhâbîlerin kendileri dışındaki her çeÅŸit inanç, fikir ve sembole hayat hakkı tanımadıkları, ele geçirdikleri ÅŸehirlerde Türk ve Osmanlı kültürünü temsil eden mimari eserleri tahrip etmiÅŸ olmalarından da anlaşılır. Süreç içerisinde aşırı bir mezhep taassubuyla birlikte katı bir ÅŸekilciliÄŸe ve kuralcılığa bürünen Vehhâbîlik, baÅŸkalarını tekfîr etmeyi öne çıkaran dinî bir ideolojiye dönüÅŸmüÅŸtür. Bu durum, aynı zamanda Batılıların Ä°slam dinine yönelik tarihsel anlamda zaten var olan önyargılarını daha da pekiÅŸtirerek hem Ä°slam dini ile ÅŸiddet arasında anlamsız baÄŸ kurulmasına, hem de dünya genelinde Ä°slamofobia’nın tırmanmasına yol açmıştır.
 
Her ne kadar özellikle siyaset alanında bir güç haline gelmiÅŸ olsalar da, Vehhâbî/Selefî çevrelerin dinî metinlerin sadece zahirlerine baÄŸlı kalarak yüzeysel ve katı bir din anlayışını öne çıkarmaları, bu çerçevede akla, fikir hürriyetine ve hoÅŸgörüye yer vermeyen özelliklerinden dolayı Müslüman çevrelerin çoÄŸunluÄŸu tarafından kabul görmesi zor, hatta imkansız görünmektedir.
 
HARUN YILDIZ - BEYAZ TARÄ°H

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.