Özel / Analiz Haber
Kemal Sayar: Daraldığında, sıkıldığında, hiç doğmamış olmayı dilediğinde İnşirah’ı oku
Ruhun yara aldığı her seferinde bir yardım ümidi de vardır. Bu kez bir el uzanacak ve beni buradan çekip çıkaracak. O el uzanmadığında hayal kırıklığı ve güven kaybı büyür. Ama belki de o el çok önceleri bize uzanmıştır da farkında değilizdir. Belki göğsümüzü genişletecek olan yanı başımızdadır.
‘Hiç doÄŸmamış olmayı dilerdim’. Bu cümle terapi odasının orta yerine mıhlanıyor, doktoru hareketsiz, hastayı geleceksiz bırakarak havada asılı kalıyor. Mazinin derin dehlizlerinden yolunu bulmuÅŸ bir uÄŸultu, yaÅŸayan her ÅŸeyi donduruyor. O, orada kaldığı sürece kımıldayacak bir boÅŸluk bırakmıyor bize, nereye kıpraÅŸsak orada bir heyula gibi yolumuzu kesiyor. Kimi insanlar hayat boyu bir yük taşıyorlar sırtlarında, onu yitirmeye kıyamıyor, denklerini çözüp yeniden baÄŸlayarak bir ömrü tüketiyorlar. ‘Yorgunum o halde varım, bir yüküm var o halde varım’. Nicedir buraya geliyor, ama galiba bir tavsiye almaktan çok kendi sesinin bu odada nasıl yankılandığını duymak istiyor. Beni kendi acısına tanık tutmak için karşımda oturuyor ve ne konuÅŸursak konuÅŸalım, baÅŸladığımız yere geri dönüyoruz. Kısa süreliÄŸine içine alıyor sesimi, ne ki mazinin feryatları kısa sürede bu sesi de boÄŸuyor ve ona yaÅŸadığı her ÅŸeyin, kocaman bir maÄŸlubiyete dönüÅŸtüÄŸünü haykırıyor. Onca acının yüküyle kamburlaÅŸmış bir beden, ama onları salıvermeye de kıyamıyor. Kendisini onlardan geçirerek tanımlayabiliyor sadece, kıblesi kendi maÄŸduriyeti. Ruhun yaralarından kendilerine bir harita çıkaranlar, iÅŸaret yıldızı olarak sadece o yaraları takip edenler, ne kadar yürürlerse yürüsünler yolları hep uzun ve soÄŸuk bir geceye, çocukluÄŸa çıkar.
Kendimizi nasıl hikaye ediyoruz? Bütün mesele burada düÄŸümleniyor. Zira bizi mutsuz eden ÅŸey olayların kendisi deÄŸil, bizim onlara verdiÄŸimiz anlam. Onca zorluktan arta kalan bir insanın hikayesini, geçmiÅŸin zehirli oklarıyla delik deÅŸik edilmiÅŸ bir kazazedenin hikayesi olarak mı okuyacağız, yoksa her ÅŸeye raÄŸmen direnmiÅŸ, düÅŸtüÄŸü yerden kalkmayı bilmiÅŸ mukavim bir ruhun hikayesi olarak mı? Kendi hikayemizi nasıl yazdığımız, ıstırapla nasıl baÅŸ ettiÄŸimize dair bir fikir veriyor. Yeterince iyi anne babalık görmemiÅŸ birinin ömür boyu bu mahrumiyeti bayraklaÅŸtırması bir ÅŸeydir, bu kiÅŸinin kendi çocuklarına doÄŸru bir anne babalık yapabilmek için imkanlarını seferber etmesi bir baÅŸka ÅŸey. Ä°lkinde hayatı tüketen, diÄŸerinde ise onu onaran bir taraf var. Ne kadar canlıyız? Hayata bir ÅŸeyler vermeye ne kadar gayret ediyoruz? Kendimizi ‘korunmaya muhtaç’ bir çocuk olarak hikaye ettiÄŸimizde hayattan hep istemeye hakkımız olduÄŸunu düÅŸünüyor ve ona bir ÅŸeyler vermeye yanaÅŸmıyoruz. Canlılık hayata katılmaktır, onunla ve onu oluÅŸturan her ÅŸeyle bir alış veriÅŸe girmektir. Bizi de içine alabilen bir hayat daha zengindir, tıpkı hayatı içimize aldığımızda bizim zenginleÅŸtiÄŸimiz gibi. ‘Her türlü keder’ diyor Karen Blixen, ‘bir hikayeye dönüÅŸtürüldüÄŸünde veya bir hikaye anlatabildiÄŸinde, tahammül edilebilir hale gelir’.
ÇocukluÄŸun yaralarından özgürleÅŸmenin, zorlukları alt ederek olgunlaÅŸmanın binlerce yolu var. ‘Yaralı çocuk’a saplanıp kalmak bizi gitmekten, geliÅŸmekten alıkoyar. DeÄŸiÅŸmekten korkarız: Yetersizlik, deÄŸersizlik ve reddedilme hisleri ruhumuzu öyle bitap düÅŸürmüÅŸtür ki ışıltılı bir geleceÄŸe bir yol bulabileceÄŸimizi aklımıza bile getiremeyiz. Hayat bize o ilk yaraların merceÄŸinden kırılarak ulaşır. Renkler, ÅŸekiller, sesler içimize deÄŸmeden önce, o merceÄŸin inhiraf süreçlerinden geçer. O ilk acı, ilk örselenme iyileÅŸmediÄŸi sürece eriÅŸkin hayatımızda kendisini daima tekrar etme eÄŸilimindedir. Acının melankolisi.
Sevgi, zekayı büyüten tek duygudur. Ä°nsan kalbiyle kendisine deÄŸecek, onu kendi varlığı içinde doÄŸru bir biçimde görecek, onunla olacak birini arıyor. Sevginin içimize girmesine izin vermemiz gerek. Gözlerinde ışıltıyla bize bakmakta olan kiÅŸinin bu sevgisini ne kadar alıyoruz içeri? Onun bizi sevmesine izin verebiliyor muyuz? Bu dünyada insanın uÄŸrayacağı en büyük kötülüklerden biri, kayıtsız kalınmaktır. Görünmez ve duyulmaz olmak. Biri varlığımıza bir yankı, acımıza bir cevap versin isteriz. Bazı yaralar iyileÅŸmez, sadece anlaşılmak ister. Ancak anlaşıldıklarında geçip giderler, hatta baÅŸkalarının acılarını ifade edebilmeleri için bir kanal oluÅŸturarak. Vermek almaktır. Bizden esirgenmiÅŸ olanı biz baÅŸkasından esirgemediÄŸimizde, ıstırap bir armaÄŸana dönüÅŸür. Benden esirgenmiÅŸ olan beni utandırmasın yeter ki, bu benim kusurum deÄŸildi, yaÅŸadıklarım beni daha az insan yapmaz. Tam aksine baÅŸkalarına sevgi, anlayış, nezaket ve merhametle yaklaÅŸabilmem için bana bir yol açar. Acı tiryakiliÄŸinden kurtulabilmek için o incinmiÅŸ çocuÄŸu iyileÅŸtirebilmemiz gerek. BaÅŸka insanları, bizim geçmiÅŸte karşılanmamış çocuksu ihtiyaçlarımız için zorlamak, insan iliÅŸkilerinde hüsran doÄŸuruyor. Oysa sevmek feragat edebilmekte gizlidir. Benden esirgenmiÅŸ olanı kimseden istemiyorum. SevdiÄŸime yer açmak için, kendi benliÄŸimi geri çekiyorum.
Ruhun yara aldığı her seferinde bir yardım ümidi de vardır. Bu kez bir el uzanacak ve beni buradan çekip çıkaracak. O el uzanmadığında hayal kırıklığı ve güven kaybı büyür. Ama belki de o el çok önceleri bize uzanmıştır da farkında deÄŸilizdir. Belki göÄŸsümüzü geniÅŸletecek olan yanı başımızdadır.
Daraldığında, sıkıldığında, hiç doÄŸmamış olmayı dilediÄŸinde Ä°nÅŸirah’ı oku.
KAYNAK: SERBESTÄ°YET
Henüz yorum yapılmamış.