Başkalarının hayatı: Ötekini tanısak sever miyiz?
Başkalarının Hayatı filmi, Doğu Almanya suretinde modernliğin modern öncesine dair tahayyülünü yeniden üretiyor. Öteki kavramı da cemaat ile birey arasında kurulan çatışma kurgusunun merkezinde yer tutuyor. Toplum ve devlet, farklılıkları ortadan kaldırıcı unsurlar olarak sunulurken ötekini tanımak hem kendi bireyliğini keşfetmenin hem de başkalarının farklılığını kabul etmenin şartı olarak sergileniyor. .
Bugün belki birçok insanın unuttuÄŸu bir ÅŸey var. 1990 yılına kadar dünya üzerinde iki tane Almanya vardı. Almanya Federal Cumhuriyeti ve Alman Demokratik Cumhuriyeti. Bugünlerde federalizm ile demokrasinin birbirinin doÄŸal sonucuymuÅŸ gibi gösterilmesine kanmayın. Zamanında, en azından kâğıt üzerinde, bu kavramlar bizim Batı Almanya ve DoÄŸu Almanya diye bildiÄŸimiz devletlerde somutlaÅŸan epey farklı yapıların göstergesiydi. Bu yapıları oluÅŸturan ideolojik ayrım 90'lardan beri sınırların kaldırılmasına ve ekonomik, toplumsal ve kültürel birçok alanda sıkı bir uyum programı uygulanmasına raÄŸmen hâlâ varlığını muhafaza ediyor. Avrupa BirliÄŸi içerisinde eskinin DoÄŸu-Batı ayrımıyla bölünmüÅŸ ÅŸehirlerde gözle görülür bir farklılık hâlâ mevcut. AB'nin bütün refah vaadine raÄŸmen eskinin DoÄŸu bloku ülkelerinin payına, iÅŸsizlik ve kamu borcundan fazlası düÅŸmüyor. Åžimdilik göçmen sorunuyla maskelenen ve oluÅŸturduÄŸu tepkisellik, ırkçılığa kanalize edilerek meÅŸru siyaset alanının dışına itilen bu sorunların gerçek bir patlamaya yol açması yakın. Öte yandan çok kültürlülük söyleminin bu dalgayı durduramayacağı Avrupa'daki ve ABD'deki son siyasi geliÅŸmelerle artık açık gibi. Bu söylemin kibirli ve tavizsiz tutumu tam tersi bir duygu durumunu besliyor. Hümanizm kolayca anti-hümanizme dönüÅŸüyor. Ötekine saygı lafının da Avrupa deÄŸerleri olarak baÅŸlıklandırılan ırkçı bir manzumenin parçasından baÅŸka bir ÅŸey olmadığı ortaya çıkıyor.
Ostalgie versus: DoÄŸu despotizmi
BaÅŸkalarının Hayatı (2006) bu mütehakkim naifliÄŸin ve sapkın politik ahlakın en iyi tebarüz ettiÄŸi filmlerden biri. Aynı zamanda Tünel (2001) ve Elveda Lenin! (2003) gibi DoÄŸu Almanya hakkındaki bir dizi filmle aynı eÄŸilimin parçası sayılabilir. Bu filmler 2000'li yıllarda Almanya'da 'Ostalgie' olarak ifade edilen DoÄŸu Almanya nostaljisine karşı panzehir olarak piyasa sürülüyor. Bu nostaljinin elbette duygusal bir tabanı var. Ä°nsanlar güncel siyasi hoÅŸnutsuzluklarını geçmiÅŸi bir hayal olarak bugüne taşıyarak ifade ediyorlar. Bizim de Türkiye'de bugün aÅŸina olduÄŸumuz bir durum bu. BaÅŸkalarının Hayatı gibi filmler ise güncel toplumsal sorunları geçmiÅŸten devÅŸirilen korkularla bastırma yoluna gidiyor. Bu açıdan da nostalji duygusuna zıt ama iÅŸleyiÅŸi benzer bir mekanizmayı harekete geçirmeyi umuyor. Böylelikle tersinden bir nostaljiyle Amerikan düzenini ve onun Almanya'ya dikte ettiÄŸi liberalizmi meÅŸru, makbul ve arzu edilebilir kılmaya çalışıyor. Bunun için de temelinde hümanizmin olduÄŸu bir ideolojik inÅŸa ve tahkimat eylemine giriÅŸiyor. BaÅŸkalarının Hayatı'nın açılış sekansındaki hümanizm tartışması bu açıdan açıklayıcı. DoÄŸu Alman istihbaratının sorgulama konusunda usta olan kahramanı, derste fiziksel ÅŸiddet içermeyen yönteminin inceliklerini anlatırken öÄŸrencilerden biri dehÅŸete düÅŸmüÅŸ bir ÅŸekilde "Bu insani mi?" diye soruyor. Bu soru ideolojik ayrımın sınır boyunda bulunması sebebiyle önemlidir. Çünkü modernliÄŸin hem kapitalist hem de sosyalist yorumu kendini hümanizmin temsilcisi olarak sunmaktadır.
Öte yandan filmin sosyalist rejimin insansızlığını göstermeye çalışan anlatısının bugün düÅŸtüÄŸü yer de ironik. Kapitalist Batı, insanların hayatları üzerindeki gözetim ve denetim olgusu açısından Sosyalist DoÄŸu'yu fersah fersah geride bırakmış durumda. Üstelik bu gözetimdeki insan unsurunu giderek azaltırken bir manada ondan daha insansız bir mekanizmaya sahip. Benzer ÅŸekilde filmin psikolojik iÅŸkence üzerinden ürettiÄŸi ayıplayıcılığın da günümüzde pek bir anlamı yok. Batı'da terörle savaÅŸ doktrininin iÅŸkencenin çok daha adi biçimlerini bile kabul edilebilir göstermeye çalıştığı bir ortamda filmin kastettiÄŸi etkiyi artık uyandıramadığını da söylemek gerek. Aksine DoÄŸu despotizmi yergisi olarak kendini konumlandıran film bir güzelleme olarak da okunabilir. Filmin odağına aldığı siyasi yozlaÅŸmışlığın DoÄŸu Almanya'ya has bir tarafı yok gibi. Hatta film sanki bir manada bu gibi arızi bir durum olmadıkça sanatçıların gözetim altına alınmadığını anlatmaktadır. Ayrıca muktedirlerin gadrine uÄŸrayanların bile tamamen iÅŸinden edilmediÄŸini göstererek iÅŸsizlik konusunun kronikleÅŸtiÄŸi günümüzde bir DoÄŸu Almanya propagandası yaptığı bile söylenebilir. Åžaka bir yana, üzerinden çok fazla geçmemesine raÄŸmen dayandığı ideolojik söylemin bu süreçte iflas etmiÅŸ olması sebebiyle insanda anakronizm hissiyatı yaratan bir film BaÅŸkalarının Hayatı.
Öteki: Günah keçisi mi yoksa Tanrı mı?
Bunda elbette öteki mefhumuna karşı geliÅŸtirdiÄŸi anlatının ikna edicilikten uzak olması da etkili. Film aÅŸkın yahut insani temasın baskıcılığı yenebileceÄŸini anlatırken aslında öteki konusunu hümanist bir kliÅŸeye indirgiyor. Sanki toplumların belli gruplar ve ÅŸahısları ötekileÅŸtirmesinin sebebi onları tanımamasıymış gibi davranıyor. Oysa gayet iyi tanısak da sevemeyeceÄŸimiz insanlar vardır. Bu noktada sanata biçilen mucizevi dönüÅŸtürme gücü de ayrıca çok ideolojik. Sanatsal yaratıcılık ve özgürlük kapitalist Batı'nın tekelindeymiÅŸ gibi bir manzara yaratılıyor ama bunu yaparken bile film kendi ayağına sıkmayı baÅŸarıyor. Filmde siyasetçi karakteri DoÄŸu Almanya'nın baskıcı rejimi altında ürün vermeye çalışan sanatçıların onun ortadan kalkışıyla ürün veremez haline geldiklerini söylüyor. Bir manada film de bu iddiaya katkı sunuyor. Çünkü filmdeki tiyatro yönetmeni de ancak DoÄŸu Almanya tecrübesi üzerinden ve roman gibi farklı bir alanda ürün vererek sanatçılık kariyerine devam edebiliyor. Yani baskı olmasa bile baskı tecrübesi yine sanatsal üretime kaynaklık ediyor. DoÄŸu despotizmi anlatısı bu açıdan sadece sanatsal üretim için deÄŸil Batılı kimliÄŸi için de kurucu bir iÅŸlev görüyor. Dominic Boyer Ostalgie'nin aslında DoÄŸu'nun kendi hakkındaki nostaljisinden çok Batı'nın ötekine dair nostaljik tahayyülünden doÄŸduÄŸunu söylüyor. Batı bir manada kendisini tekrar kurmak için öncelikle DoÄŸu'yu küllerinden tekrar diriltme gereÄŸi duyuyor.
Film DoÄŸu Almanya suretinde modernliÄŸin modern öncesine dair tahayyülünü yeniden üretiyor. Öteki kavramı da cemaat ile birey arasındaki kurulan çatışma kurgusunun merkezinde yer tutuyor. Toplum ve devlet, farklılıkları ortadan kaldırıcı unsurlar olarak sunulurken ötekini tanımak hem kendi bireyliÄŸini keÅŸfetmenin hem de baÅŸkalarının farklılığını kabul etmenin ÅŸartı olarak sergileniyor. Film bu açıdan modernliÄŸin cemaat düÅŸmanı tutumuna yaslanıyor. ModernliÄŸe göre cemaat fikri etrafında örgütlenen geleneksel toplum farklı olanı dışta bırakma üzerine kuruludur. Gerçekten de geleneksel toplum cemaat olarak örgütlenir ve farklı olanı dışta bırakır. Ama bunun yanında farklı olana çeperde de olsa bir alan açar. Aslında farklı olana alan bırakmama konusunda modernliÄŸin geleneksellikten aÅŸağı kalır yanı olmadığı da söylenebilir. Postmodern eleÅŸtiri modern toplumların nasıl katı ve geçirmez bir ÅŸekilde baskıcı olduÄŸunu modern kurumların yapısını ifÅŸa ederek gösterir. Cemaat kendi iç ve dış ayrımı üzerinden hareket ederken modernliÄŸe kaynaklık eden hümanizm insanlık ve insanlık dışı ayrımını temel alır. Tam da bu tavrıyla totaliter eÄŸilimlere kaynaklık eder. 'Üst insan' kavramına dayanarak geliÅŸen faÅŸizm ancak insanı her ÅŸeyin ölçüsü olarak alan hümanizmden türeyebilmiÅŸtir. En insani görünenin aslında en insanlık dışı olması da hümanizmin semptomudur. BaÅŸkalarının Hayatı da insani olan ve olmayan ÅŸeklinde ortaya koyduÄŸu resimlerle geçmiÅŸten çok günümüzün ideolojik yapılanmasının çatlaklarını ortaya koyan bir yapım.
BaÅŸkalarının Hayatı'nda ötekini günah keçisi haline getirmek ÅŸeklinde yanlış temelde formülize edilmiÅŸ sorun, ötekini tanımak ve anlamak ÅŸeklinde yanlış bir çözüme kavuÅŸturuluyor. Oysa günümüzde öteki, günah keçisinden çok bir tanrı gibi insanlar için. Neoliberal siyaseten doÄŸruculuk dünyasında bir insanı farklılığı üzerinden yargılamak en büyük tabulardan biri. Öte yandan farklılık ise tek kutsal deÄŸer. Herkesin bir ÅŸekilde farklılığını ispat etmeye çalıştığı günümüz toplumunda "baÅŸkalarını farklılığı üzerinden yargılama" demenin çok da bir anlamı yok. Herkes aynı yavan hayatı yaÅŸayıp bir diÄŸerinin hayatına imreniyor. Filmde denetleme iÅŸleviyle yer bulan gözetleme olgusu, aslında hayatımızda daha çok dikizcilik iÅŸleviyle yer buluyor. BaÅŸkalarının Hayatı, günümüzde cemaat duygusunun baskısından sıyrılıp feyz alınacak bir kaynaktan çok birey yanılsamasının baskısının giderek fazla üzerimize yüklenmesine sebep olan bir gösteriÅŸ sahnesi haline geldi. Öteki de varlığıyla cemaatin bütünlüÄŸünü rahatsız eden araz deÄŸil birey mitinin kaidesi üzerinde duran, sürekli bir özenme ve kıskanma duygusu yaratan bir put artık.
Sonuç olarak BaÅŸkalarının Hayatı'nın modernlik içerisindeki bir tartışmanın ürünü olduÄŸunu söylemek mümkün. Bugün modernliÄŸin bu filmde yansıtılan yüzündense diÄŸer yüzüyle daha çok muhatap oluyoruz. En basitinden insanların hayatındaki gözetleme ve denetim uygulamaları artık baskıcı bir ÅŸekilde deÄŸil gönüllü bir ÅŸekilde saÄŸlanıyor. Ä°nsanlar en mahrem anlarını bile bir ÅŸekilde muktedirlerin bakışına sunmaktan çekinmiyor. Bu da filmin oluÅŸturmaya çalıştığı DoÄŸu Almanya kasvetini daha en baÅŸtan dağıtıyor. Batı'da ırkçılık fütursuzca kendini sergileme fırsatı bulurken Batılılar filmdekinden çok daha acımasız sorgulama ve iÅŸkence tekniklerini ve çok daha kapsamlı denetim mekanizmalarını benimsemiÅŸ durumdalar. Avrupa bir manada köklerine dönüyor. Kendi iç tartışmasında evcilleÅŸtirdiÄŸi öteki nefretini artık daha açık bir ÅŸekilde ifade ediyor. Ve artık bu mesele BaÅŸkalarının Hayatı gibi liberal konsensüs anlatılarıyla uzlaÅŸtırabileceÄŸi bir konu olmaktan çıkmış durumda. "Avrupa'nın üzerinde bir heyula dolaşıyor."
Mesut Bostan / Lacivert Dergi
Henüz yorum yapılmamış.