Kürsü
Yıldıray Oğur: Ekonomide yapısal çözümler yerine, halkın tepkisini azaltacak geçici çözümlerden biriydi tanzim satış mağazaları...
Follow @dusuncemektebi2
Yıldıray Oğur- Karar
“Mücadeleyi kazandık diyen Vali’ye esnaf hala meydan okuyor. Manav ve kabzımallara göre karaborsayı bizzat belediye yaratıyor. Vali ise ‘Suyu bulandırmak istiyorlar fakat yakında aldığımız tedbirler semeresini verecektir’ dedi.”
Bu aralar karşımıza çıktı çıkacak gibi duran haber bundan 64 yıl önceki gazetelerden.
1955 yılında Türkiye yine hayat pahalılığını, el yakan meyve, sebze, et fiyatlarını konuÅŸuyordu. Ve bir de buna çare olarak Ä°stanbul’da açılan tanzim satış maÄŸazalarını.
Ä°stanbul’un Valisi ve Belediye BaÅŸkanı olan Fahrettin Kerim Gökay’ın açtırdığı tanzim satış maÄŸazalarında yok yoktu. Temel yiyecek maddeleri, meyveler, sebzeler hatta biriket ve kömür bile satılıyordu.
Gazeteler o gün Mısır Çarşısı’nda tanzim satış maÄŸazasına ucuz karpuz geldiÄŸini duyuruyor, Fatih’teki maÄŸazada bir kuzunun nasıl kapışıldığının fotoÄŸraflı haberleri yapılıyordu.
Ama esnafı, kabzımalı bir hayli kızdıran maÄŸazalardaki ürünler kimseye yetmiyor, anında tükeniyor, yetersiz arz piyasadaki fiyatları da düÅŸüremiyordu.
Ama uzun yıllar adı domatesle birlikte anılma pahasına Vali Gökay zabıtayla, polis copuyla fiyatları düÅŸürmekte kararlıydı. Bu ısrar ise daha ciddi bir soruna neden olmuÅŸtu: Karaborsaya.
Resmi olmayan bu narh uygulaması yüzünden elindeki ürünü zarar ettiÄŸi fiyata satmak istemeyen esnaf, ürünlerini tezgaha çıkarmıyor, her ürün müÅŸterisini karaborsada buluyordu.
Peki nasıl olmuÅŸtu da 1950’den beri liberal bir ekonomik programı uygulayan Demokrat Parti iktidarının beÅŸinci yılında devlet çarşıda tezgah açıp domates satmak zorunda kalmıştı?
Üstelik ülke 1950’dan 1954’e kadar sırasıyla yüzde 9,4, yüzde 12,8, yüzde 11.9, yüzde 11,2 oranlarında da büyümüÅŸken...
SavaÅŸ sonrası ABD’nin bütün Avrupa’ya gönderdiÄŸi Marshall Yardımları ile tarımda rekorlar kırılmış, ülkenin her yerinde yol, baraj, liman inÅŸaatları baÅŸlamış, yıkılıp yeniden inÅŸa edilen ÅŸehirler ÅŸantiyeye dönmüÅŸtü.
Aslında tam da sebep buydu. Demokrasiye geçmiÅŸ taze bir iktidara açılan krediler, Marshall yardımları hızlı bir büyüme ve plansız harcamalarla tüketilmiÅŸ, hazinenin ödemeler dengesi bozulmuÅŸ, dış ticaret açığı büyümüÅŸtü.
Enflasyon yüzde 4.9’dan yüzde 9’a fırlamış, dolar fiyatı karaborsada iki katından (5,6 TL) iÅŸlem görmeye baÅŸlamıştı. 1953 yılından itibaren rakamlar bir krizin habercisiydi.
Hükümeti yaklaÅŸmakta olan yüksek enflasyon ve devalüasyon için uyaranlardan biri de 1953’de bir rapor yazması için ülkeye davet edilen Harvard Üniversitesi’nin ünlü ekonomi profesörlerinden Hollis Chenery’di. Amerikan yardım kuruluÅŸu USAÄ°D’in baÅŸkan yardımcısı da olan Chenery yazdığı raporda planlı ekonomiye geçilmesini tavsiye ediyor ve “paraları sanayi yatırımlarına deÄŸil, tarıma harcayın” diyordu. Ama rapor hükümet için fazla “Sovyetik” bulunmuÅŸ, çekmeceye kaldırılmıştı.
Ama artan masrafları karşılamak için ülkenin acilen dış krediye ihtiyacı vardı. 1954’de büyüme oranı birden -3’e düÅŸen, enflasyonu yüzde 9’a fırlayan bir ülke kredi verecekler için çok cazip deÄŸildi. Yine de Dünya Bankası Türkiye’ye kredi vermekte istekli olunca CumhurbaÅŸkanı Celal Bayar, görüÅŸmeler için 1954’de ABD’ye gitti.
Bankanın önüne devasa yatırım projeleri için yüksek bir rakam konmuÅŸtu. Rakamı yüksek bulan Dünya Bankası baÅŸkan yardımcısı görüÅŸme sırasında Ä°ngilizce olarak “But this is beyond Turkey’s credit worthiness” demiÅŸ, fakat baÅŸkan yardımcısının rakamın Türkiye’ye açılabilecek kredi limitini aÅŸan bir miktar olduÄŸunu söylemeye çalışırken kullandığı teknik terimi, çevirmen “Ama Türkiye’nin itibarı yok ki” diye çevirince Bayar küpleri binmiÅŸti. Derhal yanındakilere bir talimat verdi ve Dünya Bankası’nın Türkiye temsilcisi “persona non grata” yani istenmeyen adam ilan edilmiÅŸti.
Bir çeviri hatası yüzünden bir gecede istenmeyen adam ilan edilen Dünya Bankası Türkiye temsilcisi Piet Lieftinck de sıradan bir isim deÄŸildi.
Hollanda ekonomisini savaşın sonunda ayaÄŸa kaldıran Maliye Bakanı’ydı. Türkiye’den kovulduktan sonra Dünya Bankası’nda uzun yıllar yöneticilik yapmış, bu muamele yüzünden en yakın kredi kaynağı olan Dünya Bankası’nın kapıları DP iktidarına kapanmıştı.
Sovyetlerden de istenen kredi bulunamadı. Ekonominin toparlanması için danışmanlık almak üzere ülkeye davet edilen ekonomistler hep aynı tavsiyelerde bulunuyordu: Kalkınma planları yapın, harcamaları azaltın, bütçe dengelerini koruyun, ekonomiyi ehil insanlarla rasyonel yönetin.
O raporlardan birini yazan yine Hollanda’nın savaÅŸtaki açlık yıllarından bir tarım devi haline gelmesini saÄŸlayan planlamaları yapan isimlerden, ilk Nobel ekonomi ödülünü almış Prof. Tinbergen’di.
Ama popülizm, seçimleri kaybetme endiÅŸesi, ehliyet yerine sadakatle belirlenmiÅŸ kadrolar, radikal adımların atılmasını engellemiÅŸ, enflasyon yükselmeye, bütçe açığı büyümeye devam etmiÅŸti. Döviz eksikliÄŸi yüzünden ithal ürünlere yasaklar getirilmeye baÅŸlanmıştı.
Ä°ÅŸte ekonomide yapısal çözümler yerine, halkın tepkisini azaltacak geçici çözümlerden biriydi tanzim satış maÄŸazaları...
Ama maÄŸazalar da derde çare olmadı. Bir yıl sonra, yerlerini Ä°sviçreli ortağıyla perakende sektörüne giren Koç’un Migroslar aldı. Hükümet bu kez perakende ÅŸirketleriyle toplantılar yaparak fiyatları kontrol etmeye çalıştı ama yine olmadı. Piyasa sonunda kendi fiyatını buluyor ya da karaborsa ortaya çıkıyordu.
Geriye iki seçenek kalmıştı ya IMF’yle anlaşılıp ve acı reçete içilecek ya da serbest piyasadan daha büyük geri adımlar atılacaktı. YaklaÅŸan seçimler öncesi ikincisi seçildi. 1956 yılında Milli Koruma Kanunu çıkarıldı. IMF Türkiye’ye kredi vermekten vazgeçti.
Devlet tabir caizse sopayla piyasaya daldı. Memurlar yollarda kamyonları durduruyor, depolar basılıyor, fiyatları yükselttiÄŸi iddia edilen fırsatçılardan her gün bir ikisi tutuklanıyordu. Ekonomik kriz devlet eliyle sosyal bir krize dönmüÅŸtü. Dolar 5,6 TL’den 9 TL’ye yükseldi. Kıtlık, karaborsa baÅŸ gösterince 1958 yılında nihayet devalüasyon ve acı reçeteli bir istikrar programı geldi. 1961 yılında ise ilk IMF anlaÅŸması.
Türkiye tanzim satış maÄŸazaları adını daha sonraki yıllarda da ekonominin içine girdiÄŸi benzer kriz dönemlerinde duydu.
1960’dan sonra darbecilerin çıkardığı belediye yasası ile belediyelere verilen “halkın tüketimi ve saÄŸlığını koruyucu hallerde tüketimi düzenleme satışı” yapma yetkisini yıllar sonra 1974 yılında Ä°zmir’in CHP’li “halkçı” baÅŸkanı Ä°hsan Alyanak kullandı. Belediye açtığı TANSA maÄŸazalarıyla halka ucuz gıda ürünleri satmaya baÅŸladı.
Hikaye yine benzerdi. 1965-69 arası parlak bir ekonomik büyüme dönemi yaÅŸanmış ama ardından 1970’de ülke tekrar devalüasyona gitmiÅŸ, ardından iyi görünen rakamların arkasında yine kısa vadeli dış borçlar ve eldeki rezervlerle günü kurtarma politikaların sonu yükselen enflasyona çıkmıştı. Ä°zmir’deki tanzim satış maÄŸazaları böyle bir krize çare olsun diye ortaya çıkmıştı. Ama yerel bir sosyal belediyecilik deneyimi dışında fiyatları düÅŸürmekte yine baÅŸarısız oldu.
Bir merkezi hükümet uygulaması olarak tanzim satış maÄŸazaları ise 1978’de patlak veren kriz sırasında açıldı. Yine irrasyonel ve popülist ekonomi politikaları, gerekli adımları atmaya çekinen BaÅŸbakanlarla yüzde 50’leri geçen enflasyona karşı Ecevit iktidarı ve CHP’li belediyeler çare olarak tanzim satış maÄŸazaları açtılar. Ama sonuç deÄŸiÅŸmedi. 1980’de enflasyon yüzde 115’lara kadar çıktı, Karaborsa ve kuyruklar aldı başını gitti.
Sürekli kaçılan acı reçete de 24 Ocak 1980 kararlarıyla içildi.
Ä°stanbul’daki belediye tanzim satış maÄŸazaları 1984 yılında artık fiyatları düÅŸürmede bir etkisi olmadığı, ticari iÅŸletmelere döndükleri, maÄŸazaların borçlarını belediyelere ve çalışanlarına ödeyemediÄŸi gibi gerekçelerle ANAP’lı belediye baÅŸkanı Bedrettin Dalan tarafından kapatıldı.
Ä°zmir’de daha baÅŸarılı bir örnek olan TANSA’yı ANAP’lı baÅŸkan Burhan Özfatura önce kapatmaya yanaÅŸmadı. Daha sonra TANSA hisseleri borsada halka açıldı. Ardından TANSAÅž adıyla ÅŸirketleÅŸti, kuruluÅŸ amacından uzaklaÅŸmış bir market zincirine dönüÅŸtü. 1999’un sonunda da özelleÅŸtirildi.
Ve yıllar sonra, tanzim satış maÄŸazaları bugün geri dönüyor.
Aslında hikaye yine benzer.
Ekonomide alınan ve alınmayan büyük kararların sonucu olan enflasyonun, devletin sopasıyla, esnafı, kabzımalı, marketleri denetleyip, korkutarak, ay sonu enflasyon sepetini tanzim satış maÄŸazaları fiyatlarıyla doldurarak düÅŸürülemeyeceÄŸini sadece iyi ekonomistler deÄŸil, yakın tarihteki tecrübelerimiz, dünyadaki benzer denemeler de söylüyor.
Ayrıca bu tecrübeler gösteriyor ki, devletin piyasaya doÄŸrudan müdahalesi fiyatları düÅŸürmediÄŸi gibi, müdahalenin kapsamı ölçüsünde içeride dışarıda panik havasını ve ekonomiye güvensizliÄŸi artırdı, karaborsa ve mal yokluÄŸu gibi daha ciddi krizleri tetikledi.
16 yıl boyunca serbest piyasa ekonomisiyle ülkeyi yönetmiÅŸ bir iktidar döneminde, 2019 yılında devlet önlüÄŸünü giyip tezgahın arkasına geçiyor bugün. Ne diyelim, hayırlı iÅŸler, bol kazançlar...
Henüz yorum yapılmamış.