Kürsü
Batı’yı bekleyen tehlike; aşırı sağın önlenemeyen yükselişi
Follow @dusuncemektebi2
ABD ve Avrupa’da aşırı sağın yükselmesi ülkelere göre farklılık gösterse de partilerin çoğu çok kültürlülüğe karşı uygulanan politikalarda ortak hareket etmektedir.
Avrupa BirliÄŸi’nin geniÅŸlemesi ile birlikte küreselleÅŸme ve göçmenlere karşı sesler tüm aşırı saÄŸ partilerin gündeminde giderek daha fazla yer almaktadır. Ä°lk olarak Avusturya’daki 1999 genel seçimlerinde Jörg Haider (FPÖ) yönetimindeki aşırı saÄŸ partinin merkez parti olan ÖVP ile koalisyon hükümeti kurmasına uluslararası kamuoyu tepki göstermiÅŸti. 14 AB ülkesi ilk kez üye ülkeye yaptırım kararı almıştı. Böylece aşırı saÄŸa karşı tepkisini göstererek tüm siyasi iliÅŸkileri dondurmuÅŸtu. Neticede FPÖ lideri tepkiler karşısında istifa etmek zorunda kalmıştı. O yıllarda uluslararası kurumlar ve ülkeler faÅŸizm ve aşırı saÄŸa karşı çok duyarlı iken, günümüzde yükselen tehlikeye karşı sessiz kalmayı tercih etmektedir. Akabinde Fran-sa’daki baÅŸkanlık seçimlerinde Maria Le Pen’in oylarını artırması, Ä°ngiltere’de Brexit oylaması ve Almanya’da aşırı saÄŸ partisi AFD ‘nin yüzde 10’a yakın oy alması Avrupa’da faÅŸizmin tekrar canlanıp canlanmayacağı sorusunu akla getirmektedir. Ä°ngiltere, Ä°sveç ve Hollanda gibi çok kültürlülüÄŸün genel kabul gördüÄŸü ülkelerde bile aşırı saÄŸ ve merkez partiler ırk temelli seçim kampanyaları yürütmektedir. Siyasiler de tabana yayılan ayrımcı tutumlara bazı konuÅŸmalarla destek vermektedir. Almanya baÅŸbakanı Merkel “Çok kültürlülük yaklaşımının tamamen baÅŸarısız olduÄŸunu” ileri sürerken, dönemin Fransa BaÅŸkanı Sarkozy’nin ve David Cameron’un bu fikirlere katılan benzer ifadeler kullanması siyasetçilerin rasyonel olmayan bilgilere yenik düÅŸtüÄŸünü ve popülizme ayak uydurduÄŸunu göstermektedir. Kıta ulus-devlet mi yoksa çok kültürlü devlet mi olup olmadığı hususunda sıkışıp kalmaktadır. Zaman zaman siyasetçiler ve bürokratlar çok kültürlü toplum olduklarını reddederken, bazı politikacılar Avrupa’nın göç ülkesi olduÄŸunu ifade etmektedir. Avrupa BirliÄŸi’nin temel felsefesini teÅŸkil eden farklı kültürlerle bir arada yaÅŸama kültürü son dönemlerde geliÅŸen olaylar neticesinde çatırdamaktadır.
Tarihsel arka plan
Tarihsel süreçte ırkçılığın yükseliÅŸinin genellikle kriz dönemlerinde ortaya çıktığı görülmekte. 1929’daki ekonomik kriz kapitalizmin buhranı ola-rak kabul edilmektedir. O yıllarda iÅŸsizliÄŸin yükselmesi, firmaların iflası ve gelir eÅŸitsizliÄŸi gibi sebeplerin faÅŸizme ve nazizm’e zemin hazırladığı görül-müÅŸtü. Dolayısıyla sosyoekonomik adaletsizlik geniÅŸ kitlelere yayılmış ve zamanla siyasi partilerde görünür olmaya baÅŸlamıştı.1930’larda Adolf Hitler’in ve Ä°talya’da faÅŸizmin seçimle iktidara gelmesi verilebilecek örnekler arasındadır.1 O yıllarda aşırı saÄŸ partilerin ortak noktası yaÅŸanan ekono-mik kriz ve Yahudi düÅŸmanlığı olmuÅŸtu. Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonra faÅŸizmden sıyrılmak, ulus ötesi ekonomik ve kalkınma iÅŸ birliÄŸinde ilerleme kaydedebilmek için Avrupa Ekonomi TopluluÄŸu kurulmuÅŸtu. Neo-liberal politikalar neticesinde ülkeler arasında karşılıklı etkileÅŸim ve bağımlılık ivme kazanmıştı. KüreselleÅŸme göç hareketlerini, siyasi, ekonomik, sosyokültürel etkileÅŸimleri hızlandırmış ve ulus-devletler içerisinde farklı sosyal kimlikler oluÅŸturmuÅŸtur. 1990 sonrası ulusaşırı düzen ve çok kültürlüÄŸünün yaygınlaÅŸmasıyla milliyetçiliÄŸin zayıfladığı düÅŸünülmüÅŸtür.
Batıda din/devlet iliÅŸkilerindeki mesafenin giderek artması, sömürge politikaları ve ayrımcı söylemlerin göçmenler nezdinde oluÅŸturduÄŸu tahribat ka-muoyunda sürekli iÅŸlenmektedir. Osmanlı imparatorluÄŸunun iki kez Avrupa kapılarına dayanması, haçlı seferleri ve Endülüs meselesi gibi tarihte yaÅŸanan olayların da günümüze kadar etkileri biz/öteki olarak yansıtılmıştır. Bir diÄŸer önemli kırılma noktası 11 Eylül sonrası Ä°slamofobinin Batı’da yerleÅŸik ve olaÄŸan bir hale gelmesidir. Ardından AB’nin geniÅŸleme süreci 2000’li yıllarda aşırı saÄŸ partiler tarafından sıkça eleÅŸtirilmiÅŸtir.
Özellikle DoÄŸu Avrupa ve Balkan ülkelerinin AB’ne üye olması insan hareketliliÄŸini artırmıştır. AB’nin geniÅŸleme sonucu 2004-2007 yılları arasında DoÄŸu Avrupa’dan göç almasına baÄŸlı olarak kısmi iÅŸsizlik oranlarının artması dikkatleri tekrar yabancılara çevirmiÅŸtir. 2008’de ABD kaynaklı eko-nomik kriz sadece aşırı sağın güçlenmesini deÄŸil, aynı zamanda yeni kimlik arayışını ve güvenlik odaklı politikaları revize etmeye sevk etmiÅŸtir.2 Kriz devletin piyasa ve ekonomik alandaki hakimiyetini sorgulamak ve devletleri tekrar siyasi inisiyatif almak zorunda bırakmıştır. Neticede kapitalizmin etkisi devletin rolünü de tartışmaya açmıştır.
2004’te Madrid ve Londra metrolarına düzenlenen terör saldırıları, Fransa’da Charlie Hebdo magazin dergisine yapılan silahlı saldırı ve Dani-marka’da yayınlanan karikatür krizi gibi olaylar Ä°slamofobi’yi artıran faktörler arasında yer almıştır. Almanya’da yaÅŸanan Yahudi soykırımı döne-mini andıran atmosfer günümüzde benzer ÅŸekilde tekerrür etmektedir. Benzer ırkçı mesajlar, öteki kimlik oluÅŸturma ve dönemin krizlerinin suçlusunu belirli bir azınlığa mal etme düÅŸüncesi hakimdi. Öyle ki yükselen ırkçı dalgaya karşı mücadele için Frankfurt okulunda bazı düÅŸünürler çalışmalarıyla tepkilerini dile getirmiÅŸti. Zira adım adım yükselen yabancı düÅŸmanlığının soykırıma varacağını öngörmüÅŸlerdi. 1960’lı yıllarda çeÅŸitli Batı demokrasi-leri aşırı saÄŸa karşı ulusal tepki verirken, demokratikleÅŸme sürecini merkeze almıştı. Hatta bu baÄŸlamda tarihçi Wolfgang Wippermann Ä°talya ve Al-manya’da faÅŸist rejim dönemlerinin sona erdiÄŸini, ancak tarihsel süreçteki etkisinin bitmediÄŸini ileri sürmektedir.3 GeçmiÅŸten farklı olarak Avrupa’daki aşırı saÄŸ hareketler daha çok siyasi partilerde görünür olmaya baÅŸlamıştır. BaÅŸlangıçta liberal düÅŸüncede olan Haider, yönetimindeki FPÖ’yü aşırı saÄŸ partiye dönüÅŸtürerek 1999’daki seçimlerde ikinci parti haline getirmiÅŸtir. French Front National hareketi 1972’de kurulmuÅŸ uzun zaman sonra parti hüviyetine geçmiÅŸtir. Aynı ÅŸekilde Deutsche Volks 1971’de çalışmalarını baÅŸlatmış 1987’de partiye dönüÅŸmüÅŸtür. 1965’den beri 19 aşırı saÄŸ parti Avrupa’da mevcudiyetini sürdürmekte iken, 1980 ve 1990 yılları arasında ulusal ve Avrupa seçimlerinde ortalama yüzde 4 tercih edilmekteydi. Seçim sonuçlarının yanı sıra aşırı sağın kamusal tartışmalarda, düÅŸünce kuruluÅŸlarında ve entelektüel çevrede yer bulması onun deÄŸiÅŸen ve etkileyen yüzü olarak yorumlanmaktadır.
KüreselleÅŸme ve milliyetçilik
Son yıllarda camilerin kundaklanması baÅŸta olmak üzere, yabancıların iÅŸ, eÄŸitim ve sosyal hayatta benzer ÅŸekilde dışlanıyor olması Avrupa’da herhangi bir gündem meselesi olmamakta veya ilgi çekmemektedir. Holokost öncesi Yahudilerle ilgili yapılan tartışmaların bugün Ä°slam ve Müslü-manlarla (KoÅŸer et- Helal et, Sinagog- Cami ve karikatür gibi) benzerlik taşımaktadır. Ülkeye göç edenlerin kimlikleri, inanışları ve yaÅŸam biçimleri geçen 50 yılda çok mevzu bahis olmazken, son 20 yıldır özgürlük kapsamında deÄŸil aksine bir sorun olarak deÄŸerlendirilmektedir. Hatta göç ettikleri ilk yıllarda göçmenler olmadan ekonomik büyüme gerçekleÅŸemez diye manÅŸetlerin atıldığı gazete haberlerinin aksine medyada göçmenlerin olumsuz yanları öne çıkmaktadır.
Sonuç olarak küreselleÅŸme dünyada sermayenin serbestleÅŸmesine, dünya ekonomisinin birleÅŸmesine ve farklı kültürlerin bir arada yaÅŸamasına önemli ölçüde katkı saÄŸlıyor olsa da milliyetçi eÄŸilimlerin geliÅŸimini engelleyememiÅŸtir. BaÅŸta ABD olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde ulus-devlet-kültür ve ırk temelli politikaları talep edenlerin sayısı azımsanmayacak düzeydedir.4 Sınırların aşılması, kontrolsüz göçler, terörizm vb. gibi olayları ulus devletleri kontrol etmede sıkıntı çekmektedir. Bu nedenle aşırı saÄŸ sınırlarının korunmadığını ve egemenliÄŸini kaybettiÄŸini düÅŸünmektedir. Bilhassa Post-modernitenin çok kültürlülüÄŸü önerdiÄŸi dünyada ulusun kendi sınırları içerisinde belirli yetkilerle kısıtlanması, ekonomik ve siyasi politi-kaları belirleyemez hale gelmesi ulus hareketlerini hızlandırmıştır. Öyle ki aşırı saÄŸ partilerin ortak noktaları AB üyeliÄŸinden ayrılma ve göçmen karşıt-lığıdır. Bunun ilk somut örneÄŸi Ä°ngiltere’nin AB üyeliÄŸinden ayrılması, göçmenlerin kolay sınır dışı edilebilmesi, özgürlüklerin kısıtlanması ve yapılan ırkçı saldırılara karşı netice alınamaması olarak özetlenebilir. Benzer hedefler ve uygulamaları Avrupa’daki aşırı saÄŸ partilerde de görmek mümkün-dür.
Dr. Faik Tanrıkulu
[email protected]
[email protected]
Kaynakça
1-Wallerstein (2014). Dünya Sistemleri Analizi: Bir GiriÅŸ. 3 Baskı, Çev. E AbadoÄŸlu ve N Ersoy, Ä°stanbul: BGTS Yayınları. S. 106-107.
2-Sönmez Selçuk ( 2012). Dünden bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12 (3), s. 128-129
3-Wippermann, Wolfgang(1983) Europaischer Faschismus im Vergleich, 1922-1982, Frankfurt/ Main, Suhrkamp, s.183.
4-Noi, A.Ü.(2007). Avrupa’da Yükselen Irkçılık. Ä°stanbul:Kültür Sanat Yayıncılık, s.77
Henüz yorum yapılmamış.