İsmail Kılıçarslan: Lafı dolandırmaya lüzum yok, Doğu Türkistan meselesi bizim meselemizdir
İsmail Kılıçarslan - Yeni Şafak
Bir gece vakti Konjic’ten Saraybosna’ya sürerken arabamın kart okuyucusundan geliyordu sesi, hatırlıyorum. “Dedim zincir vardır, dedi boynumda / dedim ölüm vardır, dedi yolumda / dedim bilezik dedi kolumda / dedim korkar mısın? O dedi yok, yok” diye çığırıyordu yemyeÅŸil Bosna daÄŸlarında.
Bu dutarıyla “yok yok” diye çığıran adamın söylediÄŸi bu ÅŸiirin aslını, en güzel ifadesini “kilidi mülk-ü Ä°slamın” terkibinde bulan Erzurum’da doÄŸmuÅŸ büyük bir âşık olan Emrah yazmıştı. Tarihler 1948 yılını gösterdiÄŸinde Türklerin yaÅŸadığı en uzak coÄŸrafyalardan birinde yani DoÄŸu Türkistan’da büyük ÅŸair Abdürrehim Ötkür bu ÅŸiire bir nazire yazmış, sadece 1 yıl yaÅŸayan DoÄŸu Türkistan Ä°slam Cumhuriyeti’ni “dedim on beÅŸ nime(?), dedi yaşımdır” dizesiyle selamlaÅŸmıştı. Ve iÅŸte ÅŸimdi ben, 2017 yılında, 450 yıla yakın Türklerin hakimiyetinde yaÅŸayan Müslüman Bosna’nın Konjic Dağı’nda bu ÅŸiiri ezgi haline getirmiÅŸ bir adamın sesini ve dutarını dinliyordum.
Zannediyorum o günlerde almışlardı o sesin sahibini toplama kampına. O sesin sahibinin adı Abdürrehim Ötkür’dü. Elinde bir tek dutarıyla, DoÄŸu Türkistanlılar için Aşık Veysel, Erzurumlu Emrah yahut NeÅŸet ErtaÅŸ mesabesinde bir adamdı. Bilhassa sözleri Abdürrehim Ötkür’e ait “Karşılaşınca” ezgisi bir çeÅŸit “milli marÅŸ”, bir çeÅŸit “bayrak” olmuÅŸtu DoÄŸu Türkistanlılar için. Çin, daha fazla dayanamadı bu adama ve öldürdü onu.
Bakın ÅŸu deÄŸil. DoÄŸu Türkistan gibi yıllardır sistematik ÅŸekilde zulme uÄŸrayan bir coÄŸrafyada çeÅŸitli dalavereler olur elbette. CIA de kullanmaya çalışır, IŞİD de tezgah açmaya uÄŸraşır falan. Bunu belli oranda görmek, dile getirmek de gerekir. Bunu görüp dile getirmek de DoÄŸu Türkistan’ın özgürlük mücadelesine destek vermektir. Ancak bu, DoÄŸu Türkistan’ın bir mazlumlar coÄŸrafyası olduÄŸunu gözden kaçırmamızı gerektirmez. Uygur Türklerinin tam yanıbaşında olmamamızı gerektirmez.
Üç beÅŸ Maocu artığının sözlerine kaldıysa iÅŸimiz, vay ki hayıf bize.
Çin’i biliyoruz deÄŸil mi? Mao denen ahmak herifin “kültür devrimi” adı altında yaptığı sistematik katliamlardan, o aptal Küçük Kırmızı Kitap’ı kutsal metin haline getiren dangalaklıktan haberdarız yani.
Bu yeni kapitalist Çin’in de bir baskı ideolojisi ürettiÄŸini biliyoruz deÄŸil mi? “Sisteme uymuyorsa yok et” anlayışıyla canavar gibi eziyor insanları.
Lafı dolandırmaya lüzum yok. DoÄŸu Türkistan meselesi bizim meselemizdir. Toplama kamplarına gönderilen, akÅŸam evlerine baskın yapılan insanlar bizim insanlarımızdır. Öldürülen, göçe zorlanan, zorla beyni yıkanmaya çalışılan insanlar bizim insanlarımızdır.
Ve bu insanlar için yapılabileceÄŸimiz epeyce ÅŸey vardır. Öncelikle bir çeÅŸit baskı grubu oluÅŸturup “Çin’den gelen istihbarat notuyla kayıtsız-ÅŸartsız insan iadesi” prosedürünü ortadan kaldırmamız gerekir. Türkiye’deki Uygur Türkleriyle yakın iliÅŸkiler kurmamız gerekir. Çin’in vahÅŸetini bütün dünyaya ilan etmek için var gücümüzle çalışmamız gerekir. Bütün bunları yaparken de CIA’in, IŞİD’in ve en önemlisi Çin’in tuzaklarına düÅŸmemek gerekir.
Çünkü Çin, sadece Heyit’i deÄŸil, bütün halde Uygur Türklerini yeryüzünden silmek istiyor. Çünkü Çin, kara propaganda yapabilmek için kitle iletiÅŸim araçlarını oldukça iyi kullanıyor. Çünkü Çin, dilediÄŸinde Ä°stanbul’da, Ankara’da, Ä°zmir’de bile operasyon yapabiliyor.
Heyit’i öldürdüler. Heyit’in bayraktarlığını yaptığı koca bir halkı öldürmek için de pusuda bekliyorlar. Bu hali öylece kabullenmek vallahi acizlikten baÅŸkası deÄŸildir.
Henüz yorum yapılmamış.