Kürsü
Bir Emine Palu nasıl oluşuyor?
Palu Ailesi üzerine yazılan her yazıyı okuyamadım, katıldıkları programı da internetten yer yer izledim. Bir suç şebekesi haline gelişlerinin kendine has sebep ve özellikleri elbette vardır.
Modernistler böylesi kötülük örneklerini cehaletle, taÅŸralılığı besleyen eÄŸitim anlayışıyla izah eder, yanına da kadınların baÅŸörtüsü, erkeklerin tespihi üzerinden dini eklerler. Muhafazakarlar bu tür ailelerin varlığını modern dünyada ailenin bunalımına iliÅŸkin tespitlerle yorumlarken, kentleÅŸmenin, yeni teknolojilerin ve eÄŸitim sorunlarının altını çizerler. Palu Ailesi olgusu tamamen bu iki bakış açısıyla izah edilemez oysa. Ä°çine battıkları kötülük ve iÄŸrençlik, cehaletle yol bulup geliÅŸiyor, korkuları da öyle, elbette. Ancak bir Palu Ailesi’ne yeryüzünün, komÅŸuların sağırlaÅŸtığı, polisin “neme lazımcı” hale geldiÄŸi herhangi bir köÅŸesinde rastlayabilirsiniz.
Kör kuyulara dönüÅŸen siteler gibi başıboÅŸ eski mahalleler de kendi kendinin taÅŸrası, merkez ise televizyonda izlenen diziler ve giderek telefon ekranını iÅŸgal eden videolar. GördüÄŸünü kaygı edinip üzerine giden bir komÅŸu yok, iÅŸini ciddiye alan polis, öÄŸüt veren bir akraba, arabulucu bir dost nadiren bulunabilir; “taÅŸra” kuÅŸkusuz eksik kalıyor nitelemede. Bu arada elbette “taÅŸra” burada baÅŸka bir mizacı ifade ediyor, taÅŸrada yaÅŸamayı deÄŸil.
Ä°nandığınız gibi yaÅŸamazsanız yaÅŸadığınız gibi inanırsınız. Peki, Palu Ailesi gerçekte neye inanıyordu? Kadınların baÅŸları örtülü, erkekler Müslümanlık iddiasında. BaÅŸlarını sıkı sıkıya örtmeleri çok konuÅŸuldu, oysa daha sıkı giyindikleri ÅŸey hurafelerdi . Cemaatler gibi aile de iç ve dış “ayna” tutmanın eksikliÄŸi nedeniyle yozlaşıp, çürüyebilir. Aile çığlık seslerini duyulmaz hale getirecek ÅŸekilde dışa kapalı, ışık sızdırmayan bir yapı olamaz, olmamalı.
Geçen hafta bu köÅŸede yayınlanan yazım, “Toplumsal Cinsiyet ve Aile” üzerineydi. Emine Palu bir kadın olarak nerede görüyordu kendini, mahremiyete, baÅŸörtüsüne hangi anlamı veriyordu, nasıl oldu da kız kardeÅŸinin, eniÅŸtesinin ve yeÄŸeninin katlinde kocasının yanında oldu? Ablasını hiç mi sevmiyordu, yeÄŸenlerine ÅŸefkat duymamış mıydı, hesap gününe nasıl bir anlam veriyordu, baÅŸörtüsünün hicap yönü üzerine durup düÅŸündüÄŸü olmuÅŸ muydu?
“Ben mahremiyeti”nden yoksunlukta hicap nasıl mümkün olabilir? Diyarbakırlı arkadaşım Mine Çelik’e ait bir terkip “ben mahremiyeti.” Hicaba dönük baÅŸörtüsü uzun, upuzun bir metindir, pek çok okuma yapılabilir üzerinde. Aida Begiç “kavramsal sanat” demiÅŸti. “Yükseklerde bir yere baÄŸlılığın ifadesi” diye yorumlamıştı Kanadalı gazeteci R. W. Carlsen da. Niyetinize, meramınıza göre deÄŸiÅŸiyor baÅŸörtüsünün ifadeleri. Emine Palu varlığını bir sürü talana açmış, kendisine çok yakın insanların bedenlerinin ve hayat hakkının istismarına, yaÄŸmalanmasına katılmış veya seyirci kalmış. Yükseklerde bir yere baÄŸlılığı nasıl anlıyordu acaba… Åžartlara yenik düÅŸerek içtenliÄŸini yitiren her türlü istismara da açık hale geliyor.
Hiç mi iyi ve erdemli davranışlara sahip bir insan çıkmadı karşısına Emine Palu’nun, hiç mi inanmadı kendine ve yeni bir baÅŸlangıca inandıracak bir insanla, bir cümleyle, bir duayla karşılaÅŸmadı? Kendini etrafının tabiileÅŸtirdiÄŸi yargıların uzağında görmesine yardımcı olacak tek bir insan tanımadı mı, bir tek ses duymadı mı? Soru sormaktan ne zaman vazgeçti, hayret etme yeteneÄŸini hangi sapakta yitirdi?
ÇoÄŸumuzun hayatının zorlu kırılma noktaları vardır. Onun hayatının kırılma noktası nasıl yaÅŸandı? O sırada neler hissetti? Hiç mi toparlanma ÅŸansı bulacağı bir fırsata sahip olmadı, tek bir el dahi uzatılmadı mı? Ve kendisi, kız kardeÅŸine, hayatının ilk yoldaşına nasıl kıydı, kıyılması karşısında çığlık atamayacak kadar öldürülmüÅŸ müydü hisleri ve sinirleri…
Bir evliliÄŸin insanın kör kuyusu haline gelmesi az rastlanan ÅŸey deÄŸil. Yoksa daha önce mi düÅŸmüÅŸtü o kör kuyuya Emine Palu?
Hurafelerle ufku kesilen, kendisine biçilen deli gömleÄŸini çoktan hak ettiÄŸine inanır. Sabiha Ünlü’nün özellikle kadın çevrelerinde dini bir teslimiyetle kabul gören hurafeleri konu ettiÄŸi, araÅŸtırmaya dayalı, 80’lerin ikinci yarısında yayımlanan kitabının adıydı, “Dilek TaÅŸları…” KiÅŸisel sorumluluk yükleyen asli inanca yakınlaÅŸmak varken insanlar neden ipe sapa gelmez hurafelere tutunur, Ünlü bunu ortaya koymaya çalışıyordu kitabında. ÖÄŸrenme ve araÅŸtırma korkusunun hemen yanında beliriyor hurafeler, müsekkin misali. Bir tarafta çıkar kalpazanları, diÄŸer tarafta, üzerine serili ölü toprağından sıyrılmaya izin vermeyen bir acizlik, bu seviyede bir inanma biçimini ayakta tutuyor. Bu iki yapı bir araya geldiÄŸinde ortaya aile faciaları, aile boyu suç ÅŸebekeleri çıkıyor.
Her zaman altını çiziyorum bu temel terbiye meselesinin: Kız çocukları iyi eÄŸitilmeli, özgüvene sahip olmalı. Erkek çocuklara da kadınları insan olarak yaratılışta eÅŸit, hür bir ÅŸahsiyet gibi algılama ve tanıma bilinci verilmeli.
Emine Palu dünyaya açılma cesaretine ve gücüne sahip olsaydı, kötü bir insanın yanında yaÅŸamayı sürdürebilir miydi? KötülüÄŸü meÅŸrulaÅŸtıran ilk adımı hangi bahaneyle atmıştı? Onu kocasını bir ilah gibi görmeye sevk eden güçsüzlüÄŸü nasıl oluÅŸtu…
Ä°ffet olgusu üzerine ne düÅŸünür Emine Palu? Ä°ffetin zorbalar ve küfürbazlar tarafından çiÄŸnenebildiÄŸine, leke olarak sadece kadın varlığına düÅŸtüÄŸüne mi inanır? Varlığının ne kadar deÄŸerli ve biricik olduÄŸuna, mahremiyetinin, babası ve annesi, kocası ve çocuÄŸu tarafından dokunulmazlığına dair kimse tek cümle söylemedi mi ona? Veda Hutbesi’ni okuduysa nasıl yorumladı? Tahsil hayatı hakkında bilgim yok. Ne tür kitaplar okurdu acaba? Aliya’nın Ä°slam Deklarasyonu’nu, o kitapta yer alan “Ä°taatın Mutsuz Felsefesi” baÅŸlıklı yazıyı okusaydı, hayata, insanlara, saygı ve sevgiye, itaate ve itiraza, aileye ve kardeÅŸliÄŸe, bilerek veya istemeden katıldığı veya sadece izlediÄŸi cinayetlere mesafeli bir ÅŸekilde baktığı gibi mi bakardı? “Ben mahremiyeti”ne sahip olmayan kiÅŸinin mesafeleri de ÅŸirazesinden çıkıyor.
Suçun tanıdıklar, eÅŸ dost, çevre aracılığıyla örtbas edilmesinin ilk örneÄŸi deÄŸil Palu Ailesi, ancak etrafa saçtıkları suç delillerine raÄŸmen cürümlerini pervasızca sürdürebilmeleri, komÅŸuluk korkusu ve yargı çekingenliÄŸi problemlerini önümüze getiriyor.
(Cihan AktaÅŸ'ın 28 OCAK 2019 tarihli GERÇEKHAYAT'ta yayınlanan yazısı)
Henüz yorum yapılmamış.