Sosyal Medya

Kürsü

Yasin Aktay: Türkiye siyasi tarihinde böyle bir parti de böyle bir siyasi hareket de yok

Yasin Aktay- Yeni Şafak



AK Parti kurulduğu 2001 yılından beri yerel, genel, cumhurbaşkanlığı ve referandum türünden şimdiye kadar 13 seçime girmiş. Önümüzdeki mahalli seçimler 14.’sü olacak. Yani 18 yıl içinde 14 defa sandığa gidilmiş.
 
Bir siyasi partinin kendini kanıtlamasının en iyi yolu seçim süreçleridir ve bu seçimlerin hepsinde AK Parti şimdiye kadar istisnasız açık arayla galip gelmiş durumda.
 
Bu kadar zaman ve bu kadar seçim AK Parti’nin siyaset tarzı üzerine çıkarımda bulunmak için, hatta bir dönemden başka bir döneme doğru, tarz, üslup, söylem ve siyaset bakımından yaşanmış bir değişim varsa onları da tespit edip kaydedebilmek için her bakımdan yeterli veriyi sağlıyor bize.
 
14 seçimin hepsinde arka arkaya gücünden bir şey kaybetmeden sürekli yarışta açık ara birinci olması AK Parti’yi Türkiye siyasi tarihi açısından fazlasıyla müstesna kılıyor. Türkiye siyasi tarihinde böyle bir parti de böyle bir siyasi hareket de yok.
 
Bu süre kendisine ülkeyi şekillendirmek açısından yine müstesna bir imkan ve yetki tanımış durumda. Bu yetkiyi de kullanmaktan hiç çekinmedi AK Parti. AK Parti’nin lideri kendi vatandaşına karşı ne kadar mütevazi davrandıysa da temsilde asla mütevazi davranmadı. Temsil görevini üstlendiği kesimlerin haklarını gereksiz tevazu oyunlarıyla başkalarına yedirtmedi. Beklenen de buydu ve bunu yaptığı için halka karşı mütevazi ama halka karşı kibirlenenlere karşı alabildiğine vakur tutumuyla sırtını sadece halkına dayamanın siyasette pekala ayakta durmak için yeterli olduğunu ele güne kanıtlamış oldu.
 
Oysa geleneksel iktidar teorisi kendisinden önceki bütün siyasilere, hatta kendisinin karşısındaki diğer rakip siyasilere tam tersini telkin ediyordu. İktidar için razı etmesi gereken halk değil, bazı gizli mahfillerdi. Kendilerini iktidarın gerçek sahibi gibi gören güç odaklarıydı.
 
Bir anlamda AK Parti Cumhuriyeti kuran CHF’nin 1923 ve 1950 yılları arasındaki kullandığı tek parti avantajına ulaştı. Ancak CHF’den farklı olarak bu yetkiyi serbest ve herkesin eşit şartlarda katıldığı seçimlerin olduğu yarışlarda, hiçbir baskı altında olmayan halkın kendisinden aldı. Oysa sonradan CHP’ye dönüşen CHF demokratik bir yolla girdiği ilk seçimleri kaybetmiş, yerini Demokrat Parti’ye bırakmıştı.
 
14 Seçim için yapılabilecek bir çıkarım, her seçim öncesi AK Parti’nin halkına yapacaklarını açık bir dille, bir vaat olarak ilan ettiği Manifesto ilanını bir gelenek haline getirmiş olması.
 
Doğrusu iktidar partilerinin manifesto ilan etmesi alışıldık bir şey değil. Manifestolar genellikle iktidara karşı güçlü alternatifler ortaya koymaya çalışan, iktidara karşı başka umutları vaat eden muhalif partilerin ortaya koyması beklenen metinlerdir. Tarihte bu geleneği ilk başlatmış olan Karl Marx ve F. Engels’in bütün dünya işçilerine tek bir kimlik atfeden, onları enternasyonel bir dayanışma altında birleşmeye davet eden meşhur Komünist Manifestodur.
 
Sonuna kadar muhaliftir elbet. Dünyayı kökünden değiştirmeyi ve içinde bulunduğunu düşündüğü çarpık ekonomik sömürü ilişkilerinden kurtarmayı vaat eder. Burjuvayı, kapitalizmi, iktidar sahiplerini fazlasıyla rahatsız eden bir dili vardır. O kadar ki, ondan sonraki kapitalizmin bütün numarası bu manifestoya karşı akılcı çözümler bulmaya çalışmak olmuştur. Belki Marx’ın Mesihi işçi sınıfı bir aktör olarak dünyayı doğrudan değiştiremedi, ama ona karşı alınan tedbirler dolayısıyla dünyanın değişimine ciddi bir katkısının olduğunu kimse inkar edemez.
 
Şimdi Türkiye’de bir manifesto yazılacaksa bunu muhalefetten beklemeye herkesin hakkı yok mu? AK Parti 17 yıldır iktidarda. Bu konuda Refah Partisi’ni de hanesine yazarsak 25 yıldır da mahalli idareleri AK Parti yönetiyor. Oysa manifestoyu yine AK Parti yazıyor ve CHP’den hala bu konuda bir ses çıkmıyor. Rahatsız edici bir manifesto yazaydı da, iktidara gelmese bile iktidarı dolaylı olarak etkileyeydi.
 
İlginç olan AK Parti’nin, iktidara geldiği günden beri girdiği her seçim öncesinde adeta muhalefet partilerinden rol çalarak manifesto yayınlıyor olmasının hiç de yadırganmıyor olmasıdır.
 
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 11 maddeyle özetlediği manifestodaki maddelerin her biri aslında AK Parti belediyeciliğinin zaten epey tecrübe birikiminin bulunduğu başlıklar.
 
Şehir Planlamaları, Altyapı ve Ulaşım, Kentsel Dönüşüm, Benzersiz Şehirler, Akıllı Şehirler, Çevreye Saygılı Şehirler, Sosyal Belediyecilik, Yatay Şehirleşme, Halkla Birlikte Yönetim, Tasarruf ve Şeffaflık, Değer Üreten Şehirler şeklinde ilan edilen başlıkların her birinde AK Parti’nin seçmen tarafından artık değerlendirilebilecek bir sicili, zengin bir uygulama geçmişi var.
 
Bir bakıma AK Parti manifestosunda yapacaklarını yaptıklarına referansla anlatma avantajına sahip. Ancak yine de kararı halkın vereceğini de bildiği için her seferinde manifestosunu yeni bir ruh ve heyecanla ilan ediyor. Halkın yapılanlara bir not vererek tavrını ortaya koyduğunu hiç unutmamak gerekiyor.
 
AK Parti’nin belki en büyük avantajı şimdiye kadar sosyolojiye çok iyi kulak kabartmış olmasıdır. Toplumla diyalogun, organik ilişkinin ve temsilin sürdürülebilmesi tabii ki salt kuru sosyolojik analizlerle de gerçekleşmez. Orada devreye giren samimiyet, organiklik, liderin şahsi tarzında başlayıp alta kadar sirayet eden siyasi habitus partiyi bugüne kadar müstesna örnekliğiyle çok iyi bir noktaya taşıdı.
 
Yalnız bu habitusun ayarlarını sık sık kontrol etmekte de fayda var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “metal yorgunluk” alarmı verdirten uyarı sistemlerinin, zamanında ve doğru uyarılar vermesi, bu uyarıların da zamanında ve yerinde değerlendirilmesi şart elbet.
 
AK Parti’nin 2019 yerel yönetimler seçim manifestosu, veya bütün seçim manifestoları, siyaset bilimi için teorik ve pratik analizlere imkan verecek çok önemli metinlerdir.
 
Hem içerikleri itibariyle hem de bir seçim sürecine gidilirken seçmenle kurulan farklı diyalog bakımından.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.