Sosyal Medya

Kürsü

Gökhan Özcan: Ait olduğumuz hayatı da dramatik biçimde ihmal ediyoruz

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



GeçmiÅŸte çapı daha küçük bir dünyanın içinde daha geniÅŸ bir hayat yaÅŸanıyordu. Yaşı kırkın üstünde olanlar eski hayatın daha geniÅŸliÄŸine yaÅŸandığını, insanın hatırlamaya deÄŸecek çok daha fazla ÅŸey yaÅŸadığını söylerken ne kastettiÄŸimi daha iyi anlayacaklardır. Bugün daha hızlı, daha karmaşık ve farklı odakları olan bir hayat yaşıyoruz.
 
Dünyanın çapı büyüdü her insan için; dünya ile entegre yaşıyoruz, dünyanın herhangi bir yerine iki tıkla eriÅŸim saÄŸlayabiliyor, oralarda neler olup bittiÄŸinden haberdar olabiliyoruz. Buna karşılık, çapı ciddi biçimde büyüyen bu uçsuz bucaksız dünyada, giderek neredeyse bir cendereye dönüÅŸmekte olan ve bizi bunaltan darlıkta hayatlar yaşıyoruz. GörünüÅŸte bir ters orantı varmış gibi görünüyor. EriÅŸim halinde olduÄŸumuz dünyanın çapı büyürken, hayatlarımız aynı biçimde geniÅŸlemiyor, aksine hissedilir biçimde daralıyor. Ä°lk bakışta hemen hepimize kafa karıştırıcı gibi geliyor olmalı bu durum. Ancak bu dönüÅŸümü anlamak ve anlamlandırmak için bazı ipuçları da yok deÄŸil... BulunduÄŸumuz yerden eriÅŸim saÄŸladığımız her ÅŸeyin aslında sanal bir dünyaya ait olduÄŸunu bir kenara yazmalıyız.
 
Bütün o malzemelerin kendi içlerinde bir gerçekliÄŸe sahip olmaları bunu deÄŸiÅŸtirmiyor; bizi hayatımızda deÄŸiller. Onlarla hayatlarımızla deÄŸil parmak uçlarımızla temas kuruyoruz, kuru birer ‘rivayet’ten ibaret aslında eriÅŸtiÄŸimiz bütün o ‘ÅŸey’ler... Onlara tanık oluyoruz, belki bir anlamda zihinsel temas kuruyoruz ama onlarla birlikte kanlı canlı yaÅŸamıyoruz. Buna karşılık kapıldığımız bu illüzyon sebebiyle gerçekten ait olduÄŸumuz hayatı da dramatik biçimde ihmal ediyoruz.
 
Vaktimizin devasa parçalarını bütün bu sanal ‘rivayet’lere ayırdığımız için, kendi hayatımızı zengin kılacak ‘tecrübe’leri yaÅŸamaya vakit bulamıyoruz. Bu fotoÄŸraf, eriÅŸtiÄŸimiz (güya) uçsuz bucaksız dünya içinde neden yaÅŸama konusunda hepimizin nefes darlığı çeken insanlar haline geldiÄŸimizi açıklıyor. Bütün duygusal ve zihinsel enerjimizi dokunamayacağımız bir hayat için harcıyor, içinde gerçekten var olabileceÄŸimiz tek hayatı yüzüstü bırakıyoruz. Bu sebeple ki bütün bu tüketici ömür mesaisi neticesinde elimizde gönül rahatlığıyla hayat demeye yetecek pek bir ÅŸey kalmıyor.
 
Aldous Huxley’nin ‘Cesur Yeni Dünya’ kitabındantefekkür makamında bir iktibası buraya iliÅŸtirelim: “GözyaÅŸları içeren bir ÅŸeye ihtiyacınız var sizin” dedi vahÅŸi. “DeÄŸiÅŸmek için. Burada hiçbir ÅŸeyin bedeli yeterince ödenmiyor”
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün, teknolojinin kapama düÄŸmesine bastığında hiçbir ÅŸeyi kalmayan bir insan ne hisseder?
 
Her gün ısrarla günlüÄŸünü eline alıyor, o gün neler yaÅŸadığını düÅŸünüyor, yazacak tek bir kayda deÄŸer ÅŸey bulamadan kapatıp yerine koymak zorunda kalıyordu.
 
“Ä°çimizde hiç kimse bilmiyor; ne kadar vakti kaldığını/ Hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere/ Ve bir kurtuluÅŸ bulamadık” diye yazmış FüruÄŸ Ferruhzad, ‘Güvercinin Ruhu’ ÅŸiirinde.
 
Sanki hepsi yerçekimsiz bir dijital uzayda bilincini kaybetmiÅŸ bir ÅŸekilde boÅŸluÄŸa doÄŸru sürükleniyordu. Hayat azalmış azalmış azalmış ve artık sadece içlerinin derinliklerinde anlam veremedikleri ince bir sızı olarak kalmıştı.
 
“Farkında mısınız” diyesordu beyaz saçlı adam, “yaÅŸadığımız bunca ÅŸey hiçbir yerde birikmiyor!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.