Sosyal Medya

Kürsü

İbrahim Kiras: Masonluğun bir felsefesi var mı?

İbrahim Kiras- Karar



Masonluk hakkındaki neşriyatın alabildiğine genişliğine, bolluğuna rağmen pek zengin olduğu söylenemez. Yalnız Türkiye’de değil, dünyada da öyle. Bir yanda dünyada olup biten her şeyi “Yahudi-mason” komplosuyla açıklayan bir literatür, öbür yanda ise bugüne kadar insanlığın kazancı olarak ortaya çıkan bütün gelişmelerin masonların eseri olduğunu anlatan propaganda yayınları. İkisinin ortasında konuyu bilimsel metotlarla ve mümkün olduğunca objektif bir bakış açısıyla inceleyen eserlerin sayısı çok az.
 
Toplumsal olayların gerisinde Yahudi ve mason komplosu arama geleneği Fransız Devrimiyle başlıyor. Devrimin toplumsal gerekçelerini kabullenmek istemeyen Avrupa’nın muhafazakâr çevreleri bu işin arkasında karanlık bir komplo olduğu fikrine inanma eğilimindedirler. Bu fikirleri savunan dergiler ve kitaplar ilk olarak o dönemde yayınlanmaya başlar. Yahudilerin, masonların, tapınak şövalyelerinin vb. dünyaya egemen olma planlarına ilişkin bildiğimiz literatür bu sırada ortaya çıkar. Fransız Devriminin kendi toplumları üzerindeki etkisinden çekinen birçok devlet de bu türden komplo teorilerinin yayılması için destek verir. En büyük destek ise Fransız devriminden en fazla etkilenen Kilise’den gelmektedir.
 
Bu literatür bize bir asırdan fazla bir süre sonra gelmiştir. Yakın tarihimizde yaşadığımız büyük ve travmatik kayıplara ilişkin “Yahudi ve masonların kontrolündeki İttihatçılar cihan devletimizi batırdı” inanışı 1908 Devrimine nüfuz edemeyen İngiliz istihbaratının önce Osmanlı devletinin iç politikasını etkilemek amacıyla kurguladığı ve özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında İslam dünyasında da yaymaya çalıştığı bir anlatıya dayanıyor. (Başka tarihçilerin yanında Bernard Lewis de bu görüşte.)
 
Cihan Harbi yıllarında İngilizler egemenlikleri altındaki ülkelerin Müslüman nüfusunu Hilafetin de merkezi olan Osmanlı’ya karşı mesafeli tutmanın hatta bunları Çanakkale’ye getirip savaştırmanın yolunu başka türlü bulamazlardı zaten. (1908 Devrimi’nde locaların rolü ve İttihatçılarla masonlar arasındaki ilişkilere bilahare müstakilen değineceğiz…)
 
***
 
Öbür yanda ise… Resmi ve gayrı resmi masonik neşriyata veya diyelim ki Dan Brown’ın romanlarında anlatılanlara bakarsanız masonlar günümüzde de felsefi ve mistik bir “gizem” etrafında örgütlenmiş idealist kişilerdir. Oysa gözlemlerimiz itibarıyla günümüz masonlarının bir “felsefe”sinden söz etmek veya üç asır önce dinî bir tarikat olarak ortaya çıkmış olan bu cemiyetin mistik bir arayışın zemini olduğunu düşünmek kolay görünmüyor. Hiç değilse tarihteki masonlukla bugünkü masonluğun benzer yapılar olmadığı ortada. Gerçi tarihteki masonluğun da bugünkü literatürde ifade edilen özelliklere sahip bir yapı olduğunu ileri sürmek pek mümkün değil ama bugün herhangi bir dünya görüşünden ziyade ya “sosyalleşme” amacıyla ya da üyeler arasındaki dayanışma geleneğinden faydalanma düşüncesiyle kişisel çıkarlar peşinde aynı çatı altında bir araya gelmiş olan ve tuhaf bir şekilde neredeyse hepsi aynı toplumsal kökene sahip kişilerden oluşan bir cemiyet var karşımızda.
 
Bunun sonucunda mason localarının siyasi ve toplumsal bir etki gücü de geçmişe kıyasla yok seviyesine gerilemiş bulunuyor. Geçmiş dönemlerde masonların ister siyasi veya toplumsal isterse felsefi sahada şu veya bu görüşün yanında yer aldıklarını görüyoruz ama bugün herhangi bir alanda özgün bir yaklaşımı yok masonluğun. Varsa da biz bilmiyoruz!
 
***
 
Bugünün egemen ve yaygın kabul gören değerleri barış, demokrasi, özgürlük vs. olduğu için kendilerini ifade etmek için şimdilerde bu kavramları benimseyip kullanan masonlar sözgelimi 17. yüzyılda o yüzyılın makbul değerlerinin bayraktarıydılar. Yani masonluğun evrensel ve ezeli değerlerinin dünyaya hâkim kılınması mücadelesi diye bir şeyden söz edilemez. Çünkü müstakil bir mason felsefesi yok, masonların farklı zamanlarda benimsedikleri veya destek oldukları farklı fikirler var. Bunlar da her zaman akılcı, insaniyetperver ve ilerici fikirler olmayabiliyor.
 
Aslına bakarsanız, masonlar Avrupa tarihi boyunca yalnızca belirli bir dönemde devrimci veya ilerici diyebileceğimiz bir pozisyon almışlardır. O da 18. yüzyıldır. Keza masonluğa atfedilen hoşgörü ve açık fikirlilik geleneği de ancak 18. yüzyıl için geçerli olabilir. Ne başlangıçta böyle bir karakteri vardır tarikatın ne de 18. yüzyıldan sonra bu vasfını korumuştur.
 
Aynı zamanda “Aydınlanma Yüzyılı” diye de bilinen 18. yüzyılda bilim, sanat, felsefe alanlarında gerçekleşen birçok yenilikçi girişim cümlesinden olarak Amerikan ve Fransız devrimlerinde de masonların önemli roller oynadığı bilinir. Gerçekten de her iki ülkede yaşanan ve bütün dünyayı değiştirecek nitelikteki siyasi ve sosyal dönüşümlerin baş rollerindeki kişilerin birçoğu mason localarına mensuptur. Ne var ki Amerikan ve Fransız devrimlerini mason felsefesinin ortaya çıkardığını söyleyemeyiz. Mason localarının rolü o devrin ilerici ve reformcu aydınlarına sığınak işlevini üstlenmiş olmasıydı. 18. yüzyılın en önemli filozofları, sanatçıları, bilim adamları arasında hatırı sayılır sayıda mason vardı. Ama sonraki yüzyıllarda bu tablo giderek silindi. Bugün entelektüel karakteri olmayan bir yapıya dönüştü.
 
Sonuç olarak da aydınların ve sanatçıların ilgisine mazhariyet konusunda neredeyse Scientology tarikatının gerisine düştü. Belki de biçimsel gelenekleri sürdürerek elde ettiği nostaljik havası ve bilhassa üyeleri arasındaki dayanışma tutumunun cazibesi olmasa Moon tarikatının da gerisine düşecek!
 
Şaka bir yana, böylesi cemiyetlerin toplumsal bir ihtiyaca cevap verebildikleri sürece önemi vardır. Aydınlanma Yüzyılı’nın ilerici veya yenilikçi fikirlerine kapılarını açıp o devrin düşünürleri, bilim adamları, sanatçıları ve hatta siyasetçileri için bir melce teşkil eden mason locaları hakkında bugün aynı değerlendirmeyi yapabilecek durumda olmadığımız ortada.
 
Dolayısıyla ne her taşın altında mason parmağı arayanların ne de tarihin belirli bir döneminde sahip oldukları önemi hâlâ koruduklarına inanmamızı isteyen biraderleri fazla ciddiye alabilecek durumdayız.
 
***
 
Masonluğun Türkiye’deki varlığının önem kazanması daha ziyade yerel örgütlenme imkanlarının kısıtlı olduğu Abdülhamit rejiminin doğurduğu ihtiyaca locaların cevap vermelerinden dolayıdır. Elbette masonluğun aydınlanma fikriyatını ve Fransız devriminin prensiplerini temsil ediyor olması daha Tanzimat devrinde modernleşme ve hürriyet yanlısı Osmanlı aydınları açısından belli ölçüde bir cazibe oluşturmuştur ama daha sonraları mason localarının fiiliyatta gördüğü işlev rejim karşıtı veya yenilik taraftarı aydınların bir araya gelebildikleri bir ortam sunmasından ibarettir.
 
Bu noktada cevaplanması gereken bir soru da masonluk derken yekpare bir yapıdan mı söz ettiğimiz, yoksa aynı adı ve kimliği taşıyan farklı yapıların farklı amaç ve hedeflerinin olup olmadığı sorusudur. Evrensel karakterli ve milletlerarası bir teşkilat mıdır bu, yoksa kendi devletlerinin çıkarlarına hizmet eden “milli” kuruluşlardan mı söz etmek gerekir?
 
Haftaya bu konuyu Masonluğun bizim yakın tarihimizdeki rolü üzerinden daha etraflıca değerlendirmeye çalışalım…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.