Özel / Analiz Haber
Mustafa Öztürk: imkân ve iktidar vasatı İslamcılığa hiç iyi gelmemektedir
Follow @dusuncemektebi2
İslamcılık nokta-i nazarından Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında, gözümüz son dönem Osmanlı’daki İslamcılık cereyanına da ilişir. Fakat bu dönemdeki İslamcılık birçok önemli temsilcisinin zihninde Osmanlıcılık, Türkçülük gibi unsurlarla Müslümanlığın birbirinden çok da ayrışmadığı bir düşünceye tekabül eder mahiyettedir.
Bu sebeple hâl-i hazırda tartışılan Ä°slamcılığı 1960 yılların sonlarında, bilhassa Ä°slam dünyasının farklı coÄŸrafyalarında yetiÅŸmiÅŸ müslüman fikir adamlarına ait eserlerin Türkçeye tercümesiyle hem içerik hem ivme kazanan bir hareketin serencamı olarak deÄŸerlendirmek gerekir.
Ancak bu hareket monoblok bir gövdeye sahip deÄŸildir. Daha açıkçası, 1960’lı yılların Türkiye’sinde kendisinden söz ettirmeye baÅŸlayan Ä°slamcılık düÅŸüncesi güçlü bir varyantıyla Merhum Necmettin Erbakan Hoca’nın milli görüÅŸ hareketi bünyesinde temsil edildi ve Ä°slamcılığın bu bünyedeki temsil tarzında ümmetçilik fikri önemli bir yer tutmakla birlikte, Ä°stanbul’un fethi törenleri, mehter takımı ve “Fatih’in Ä°stanbul’u fethettiÄŸi yaÅŸtasın” marşı gibi sembolik örneklerin de tanıklık ettiÄŸi gibi millîlik ve yerlilik her zaman baskın karakter olageldi.
Milli GörüÅŸ hareketinin Ä°slamcılık damarında zaman zaman daralmalar husule gelse de sonuçta hareket bu damarla kaim olan söylem ve kimliÄŸini muhafaza etmeyi bildi. Milli GörüÅŸ bünyesinden kopmak suretiyle vücuda gelen AK Parti tecrübesinde ise gerek Milli GörüÅŸ’ün tek gövdeli döneminde yaÅŸanan parti kapatma gibi yol kazaları, gerek Türkiye’nin kendine özgü Kemalist, laikçi ve sekülarist düzen ve politik zemininin alan daraltmaları sebebiyle en başından itibaren Ä°slamcılıkla arasına mesafe koydu ve Ä°slamcılıktan boÅŸalan yeri hem dindar seçmen tabanını gönülleyip memnun kılacak hem de Kemalist rejimle iliÅŸkide arızaya yol açmayacak bir uzlaÅŸma dili ve formülü olarak muhafazakârlıkla doldurdu.
Ä°lerleyen zamanlarda kendini muhafazakârlığın devlet severliÄŸinde ifade etmeye ve giderek bunu içselleÅŸtirmeye de baÅŸladı. Ä°laveten, kendi yakın geçmiÅŸinde “çaput baÄŸlayıcılığı” olarak gördüÄŸü halk dindarlığını çok güzel bir ÅŸey olarak keÅŸfetti ve geleceÄŸe odaklı Ä°slam projeksiyonlarından vazgeçip geçmiÅŸi kıymete bindirmenin çok somut bir tezahürü olarak neredeyse bütün ulusal televizyon kanallarının dinî içerikli programları kıssacılar ve menkıbecilerin eline geçti.
Öte yandan, vaktiyle, Milli GörüÅŸ bünyesinde temsil edilen Ä°slamcılığın Ä°slamcılık deÄŸil, “taÄŸuti rejime uÅŸaklık” olduÄŸundan dem vuracak kadar üst perdeden konuÅŸan marjinal Ä°slamcılar/Ä°slamcılıklar ise zaman içerisinde en uç liberalizmler, çevreseverlikler, Ebû Zer’den müslüman sosyalist üretmeler veya “Ä°slam sadece Kur’an’dan ibarettir” gibi fantastik dinî söylemlerin peÅŸinde her biri ayrı bir yere savruluverdiler. KuÅŸkusuz yakın geçmiÅŸin sıkı/radikal Ä°slamcı söyleminden ödün vermeyen ve ödünsüz yaÅŸamayı kendine prensip edinen figürlere bugün de rastlanabilir; ancak bunlar nesli tükenmek üzere olanlar kapsamında deÄŸerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, hal-i hazırda “Öldü mü, kaldı mı” tartışmasına konu olan Ä°slamcılık naçizane kanaatime ve çıplak gözleme dayalı tespitlerime göre henüz son nefesini vermemiÅŸse de sekerât-ı mevt ve/veya ihtizar (can çekiÅŸme) hâlindedir. Kanaatim odur ki Türkiye’de Ä°slamcılık mahrumiyet ve maÄŸduriyet vasatında neÅŸv-ü nema bulan bir söylemdir. Zira son yılların Türkiye’sinde yaÅŸanan tecrübe gösterdi ki imkân ve iktidar vasatı Ä°slamcılığa hiç iyi gelmemektedir.
KAYNAK: HABERCÄ° 28
Henüz yorum yapılmamış.