Özel / Analiz Haber
Kemal Sayar: Pek azımız sevdiklerimizin ölümüne tanık oluyoruz artık, ölüm anı itina ile gözlerden uzak tutuluyor
Follow @dusuncemektebi2
Artık ölüm başka bir varoluşa açılan kapı değil, def edilmesi gereken bir beladır. Bir insanlık durumu değil, tıbbi bir sorundur. Pek azımız sevdiklerimizin ölümüne tanık oluyoruz artık, ölüm anı itina ile gözlerden uzak tutuluyor.
KEMAL SAYAR / SERBESTÄ°YET
Bilimsel dünya görüÅŸünün kaçınılmaz sonuçlarından birisi de ölümün sekülarizasyonu olmuÅŸtur. Tıpkı doÄŸa gibi adeta ölümün de tılsımı bozulmuÅŸtur. Tıp ölümü bir manevi geçiÅŸ olarak deÄŸerlendirmekten uzaklaÅŸmış, ruhların bakımı artık yerini hayata yıllar ekleme uÄŸraşına bırakmıştır. Tıbbın rehberliÄŸinde yıllara hayat ekleyen bir tasavvur deÄŸil, hayata yıllar ekleyen bir tasavvur vardır. Ölüm döÅŸeÄŸinde rahip ve imamların yerini doktor ve hemÅŸireler almış, hastane idarecileri ve yaÅŸam destek üniteleri, neredeyse görünmez hale gelen aile üyelerinin ve maneviyat erbabının yerini doldurmuÅŸtur. Artık ölüm baÅŸka bir varoluÅŸa açılan kapı deÄŸil, def edilmesi gereken bir beladır. Bir insanlık durumu deÄŸil, tıbbi bir sorundur. Pek azımız sevdiklerimizin ölümüne tanık oluyoruz artık, ölüm anı itina ile gözlerden uzak tutuluyor. ‘Ölümün binlerce kapısı var, insanlar çekip gidebilsin diye’ demiÅŸti John Webster. Åžimdi o kapıları hastane odalarında sıkı sıkıya kapamanın derdindeyiz.
Bir istatistiÄŸe göre ABD’lilerin yüzde sekseni ve Ä°ngilizlerin üçte ikisi modern seküler hastanelerde can veriyor. Batı dünyasında ölüm gibi ölüm sonrası hizmetler de giderek sekülerleÅŸiyor ve cenaze törenleri, öte âleme göçen kiÅŸinin ruhuna dua edildiÄŸi bir mecra olmaktan ziyade onu anlatan, onunla ilgili anıları paylaÅŸan bir tür anma merasimine dönüÅŸüyor. Müteveffa artık Allah’tan günah ve taksiratının affedilmesi dilenen bir kiÅŸi deÄŸil, o anda hayatı kutsanan insandır. Modern Batı’da, cenaze merasimi gibi, ölü bedenle ilgili iÅŸlem de sekülerleÅŸmiÅŸ ve geleneksel gömülmenin yerini yakılma almıştır. Bugün Ä°ngilizlerin yüzde yetmiÅŸinin bedenlerinin ölüm sonrasında yakılarak küle dönüÅŸtürüldüÄŸü bildirilmektedir. ‘Ä°man kiÅŸinin özel meselesidir’ yollu seküler/Hıristiyan düÅŸünce, modern ölümü de bir özel seçim meselesine dönüÅŸtürmekte ve ona kendi rengini vermektedir. Protestanlıkta müteveffa için dua istenmez, sekülarizmde ise insanın ölümden sonra da var olmaya devam edeceÄŸi düÅŸüncesi inkâr edilir. Artık ölü kiÅŸiye ihtimamın yerini bir bellek söylemi almıştır: ‘Seni asla unutmayacağız’. ÇaÄŸdaÅŸ yas kuram ve terapisi de bu seküler zeminde yükselir.
Fransız toplum tarihçisi Philippe Aries, ölümle ilgili gelenekleri anlattığı klasik kitabında ölmenin modern zamanla birlikte çirkin ve pis bir ÅŸey olduÄŸunu ve bizim çirkin ve pis ÅŸeylere tahammülümüz olmadığını söylüyor. Bu yüzden ölümün gözlerden uzak, tecrit edilmiÅŸ yerlerde gerçekleÅŸmesi gerekiyor: ‘Duyularımız artık, on dokuzuncu yüzyılın baÅŸlarında, acı ve hastalıkla birlikte günlük hayatın parçası olarak düÅŸünülen görüntülere ve kokulara tahammül edemiyor. Fizyolojik etkiler günlük yaÅŸamdan, aseptik hijyen, tıp ve ahlak dünyasına kaydı. Bu dünyanın mükemmel tezahürü ise, hücre disiplininin hüküm sürdüÄŸü hastanedir... Her zaman itiraf edilmese de hastane, ailelere ne dünyanın ne de kendilerinin dayanabildiÄŸi uygunsuz hastaları saklayabilecekleri bir ortam sunar... Hastane tek başına bir ölüm mekânı haline gelmiÅŸtir’. Oysa geçtiÄŸimiz çaÄŸlarda, ecel saati çatana dek, geride bıraktıklarıyla helalleÅŸmesine ve onlarla son bir paylaşım yaÅŸamasına izin verilirdi insanın. Ölüm döÅŸeÄŸindeki kiÅŸiden bu asla esirgenmez, o kiÅŸi de bu hakkından kolaylıkla feragat etmezdi. Sherwin B. Nuland’ın satırlarıyla : ‘Gerek ölen kiÅŸi gerekse sevdikleri içinbir teselli olurdu bu son paylaşım, hem ayrılığın hem de ayrılık öncesinde muhtemelen yaÅŸanmış olan büyük acıların tesellisi. ÇoÄŸu insan için bu son paylaşım, iyi bir ölüm güvencesi anlamına gelmekten öte, Tanrının ve ölümden sonraki hayatın var olduÄŸuna dair bir umut kaynağı olurdu’.
Modernlik öncesinde insanın öleceÄŸini bilmesi gayet doÄŸal bir ÅŸey olarak tasavvur ediliyordu. Bugün aile ve hekim, ölüme mahkûm bir hastadan durumun ciddiyetini saklamayı ÅŸiar ediniyor. Yeni bir ahlaki kural olarak, hastanın ölümünden habersiz olarak ölmesi devrededir artık. Aries’in ifadeleriyle, “Bir eÅŸin veya akrabanın ÅŸu sözlerini kaç kere duymuÅŸuzdur: ‘Tek tesellim onun öleceÄŸini hiçbir zaman hissetmemiÅŸ olması’. ‘ÖleceÄŸini hissetmemek’ deyimi, günümüz dilinde 17.yy’ın ‘yaklaÅŸan ölümü hissetmek’ deyiminin yerine geçmiÅŸtir”.
Ölen kiÅŸi artık bir çocuk gibi himaye altına alınmaktadır. Aile onun yapmak ve bilmek zorunda olduÄŸu ÅŸeyleri ondan daha iyi bilmektedir ve hasta kendi ölümüne hazırlanma, onu bilme ve düzenleme hakkından mahrum bırakılmaktadır. Tolstoy bu dönüÅŸümü Ä°van Ä°lyiç’in Ölümü’nde çok güzel betimler: ‘Kendimi aldatmanın anlamı yok. Ölmekte olduÄŸumu herkes görmüyor mu ve ben de görmüyor muyum?’ diye sorar kendine kahramanımız. ‘Ä°van Ä°lyiç’i en çok üzen ÅŸey herkesin yalan söylemesiydi. Sanki ölmek üzere deÄŸilmiÅŸ de sadece hastaymış, eÄŸer sakin olursa ve tedavi görürse her ÅŸey yoluna girecekmiÅŸ gibi davranıyorlardı. Oysa ne denli uÄŸraşırlarsa uÄŸraÅŸsınlar durumun düzelmeyeceÄŸini, aÄŸrılarının daha da artacağını ve öleceÄŸini adı gibi biliyordu. Ä°ÅŸte bu yalan ona acı veriyordu.’
Ölmek üzere olan kiÅŸi bunu bilmemesi gereken kiÅŸidir artık. ‘Ölüm ertelendi ve hastaneye gitmek için evi terk etti: her günkü bildik dünyada yok artık. Bugünün insanı ölümü yeterince sık ve yakından göremediÄŸi için unuttu: ölüm vahÅŸileÅŸti ve artık onu sarmalayan bilimsel cihazlara raÄŸmen, günlük yaÅŸamın alışkanlıklarının mekânı olan evin odasından çok, aklın ve tekniÄŸin mekânı olan hastaneyi altüst ediyor’ der Aries. Artık ileri sanayi toplumlarında ölüm, temel yasak olarak cinselliÄŸin yerini almıştır.
Ancak hikâye burada bitmiyor.
Endüstri sonrası toplumlarda hayatı tehdit eden hastalıklar artık giderek daha erken tanınıyor. Hayat biraz daha uzatılabilse de kanser, AIDS veya kalp hastalığı gibi hayatı sonlandırabilen hastalıklar tamamen yok edilebilmiÅŸ deÄŸil. Bu durumda endüstri sonrası toplumlarda giderek daha fazla insan son yıllarını ölümcül bir hastalığın koynunda geçiriyor. Bu da onlara ölümlülüÄŸün ışığında nasıl yaÅŸamak istediklerini düÅŸünecekleri bir zaman bırakıyor. Ä°nsanlar yas ve bakım süreçlerini artık maddecilik ötesi (postmateryal) deÄŸerlerle yaÅŸamayı yeÄŸleyebiliyor. SaÄŸlık sisteminin insanı bir bütün olarak deÄŸerlendirmesi ve postmateryal bakışla birlikte ölmekte olan insana yaklaşım da deÄŸiÅŸiyor. Ölüm artık bir tıbbı yetmezlik hali olarak deÄŸil, profesyonel tıbbi bakışı aÅŸan bir merhametle ele alınmayı gerektiren bir süreçtir. Sözgelimi geleneksel Ä°slam ve Hindu merasimlerinde, kalanların duygularından ziyade giden kiÅŸinin manevi menzili önemlidir. Maddecilik ötesi yaklaşım, insanların deÄŸer sistemlerini dikkate alan bir manevi bakım önerir ve ruhun bakımını yeniden öne çıkarır.
Biz hekimler, Sherwin B. Nuland’ın harikulade kitabı ‘Nasıl Ölürüz?’ de dile getirdiÄŸi gibi bilgimiz arttıkça daha da kibirli hale geliyoruz. Bilimsel bilgi alanında patlama tarzında bir çoÄŸalmaya tanık olsak da hâlâ istediÄŸimizin çok daha altında bir kontrol gücüne sahibiz. Ölüme karşı savaşı kaybedeceÄŸimizi anladığımızda zamanlamayı kontrol etmeye ve son noktanın konacağı anı belirlemeye çalışırız. Böylece kontrol konusunda asıl söz sahibi olması gereken kiÅŸileri, hastayı ve ailesini bu haktan mahrum bırakabiliriz: ‘Modern çaÄŸda tıp mesleÄŸi büyük ölçüde, klinik bilimlerde, hedefin zafer kazanmak olduÄŸu bir alıştırma haline gelmiÅŸtir. Bilim insanının nihai hedefi, bilgiyi bilgi aÅŸkı için edinmek deÄŸil, düÅŸmanca olarak algıladığı yaÅŸadığımız çevreyi alt etmesini saÄŸlayacak bilgiye eriÅŸmektir. Ne zaman bir hasta ölse, doktor, kendinin ya da insanlığın doÄŸa üzerindeki gücünün sınırlı olduÄŸunu ve sonsuza dek sınırlı kalacağını hatırlar’.
Atul Gawande’nin Being Mortal adlı kitabında tartıştığı gibi, tıp sadece saÄŸlık ve hayatta kalmakla ilgili deÄŸildir. Aynı zamanda iyilik hissimizle de ilgilidir. Palyatif bakım ölmekte olan hastaların bakımıyla ilgili son yıllarda öne çıkan bir alan olarak bize ÅŸu can alıcı soruları sordurur: Hastalık gelip çattığına göre bunu ve olası sonuçlarını nasıl anlamalıyız? Korku ve ümitleriniz nedir? Neyi bırakmaya razısınız, neyi tutmak istersiniz? Ä°nsan olmak sınırlı bir varlık olmak demektir ve bakım veren meslekler de mütevazı olmalı, insanın sınırlarını kabullenmelerine kılavuzluk etmelidir. Tıp mesleÄŸindeki insanlar olarak bazen bir ÅŸifa sunar, bazen de hiç iÅŸe yaramayabiliriz. Ancak neyi sunarsak sunalım, müdahalelerimiz içerdikleri risk ve fedakarlıklarla, sadece insan hayatının o büyük amaçlarına hizmet ettiÄŸi kadar anlamlıdır. Bunu unuttuÄŸumuzda, yol açtığımız acı devasa boyutlarda olabilir. Hatırladığımızda ise hastalarımızın ruhunun en derinlerine dokunmuÅŸ oluruz.
Henüz yorum yapılmamış.