Sosyal Medya

Kürsü

Abdullah Yıldız- Toplumsal Helâk Yasası

Abdullah Yıldız- Yeni Akit



Yüce Rabbimiz İsrâ suresinin 16. âyetinde bir ülkeyi helâke götüren toplumsal yasayı şöyle açıklar:
 
“Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin şımarık ele başlarına (iyiliği) emrederiz ama onlar orada kötülüğe dalarlar da o ülke hakkındaki hükmümüz gerçekleşir ve orayı altüst ederiz.”
 
Ayetteki “mütrafîn”sözcüğü ‘her milletin refah içinde yaşayan, rahatları yerinde olan aristokrat kesimi’dir. Bunlar şan-şöhret vekonfordan alabildiğine yararlanır, içlerine gevşeklik çöker, bozulurlar; Doğru yoldan sapar ve hayasızlığa dalarlar. O milletin kutsal değerlerini ve iftihar kaynaklarını ayaklar altına alır; ırzlarını-namuslarını ve dokunulmaz kabul edilen değerlerini önemsemezler. Kendilerine karşı çıkacak kimseler olmadığını anladıklarında, halkın arasında ve yeryüzünde bozgunculuğu, hayasızlığı yayar, yaygınlaştırırlar. Bir milleti ayakta tutan üstün değerleri ucuzlatırlar; milletin kendisi için yaşadığı değerleri hiçe sayarlar. İşte bu nedenlerle millet çözülür, yılgınlığa düşer; canlılığını, güç enerji kaynaklarını yitirir; nihayet sayfası dürülür, yok olur gider.
 
Eğer bozgunculuğun elebaşları çoğalır da millet onları engellemez, yaptıklarına seyirci kalırsa, yüce Allah bu bozguncu önderleri onların üzerine salar ve onları saptırırlar. Böylece sapıklık orada yaygınlaşır; millet çözülüp dağılır. Allah’ın yasası gerçekleşir; yıkılış başlar ve o millet yok olur. Millet; bozgunculuğa önderlik yapanları engellemediği, bozguncuların varlığına izin veren düzenlerini düzeltmediği için başına gelen felâketten bizzat kendisi sorumludur…
 
Eğer bu bozguncuların yollarını kesip, orada yayılmalarına izin vermeselerdi, yok olmayı hak etmezlerdi. Allah da onların başına orada sapıklık, bozgunculuk yapacak kimseleri salmazdı. Eğer bir toplum, bozuk sistemin yaptıklarına engel olmazsa bunun kaçınılmaz sonuçlarından sorumlu olur. Sapık önderlerin bozgunculuğuna engel olmak bütün bir toplumun görevi olmalıdır ki, azgınlar orada bozgunculuk yapıp, Allah’ın sözünün gerçekleşmesine ve orayı yerle bir etmesine neden olmasın.
 
Allah insan hayatı için şaşmayan ilkeler ve değişmeyen yasalar belirlemiştir. Sebepler oluştuğunda peşinden sonuçlar gelir. Allah’ın iradesi yürürlüğe girer ve onun sözü yerine gelir. Allah sapıklığı, kötü şeyleri, hayasızlığı emretmez. Ama bozguncu önderlerin sadece varlıkları bile o milletin yapısının sarsıldığının, çözülme yoluna girdiğinin ve Allah’ın takdirinin ona uygun bir ceza vereceğinin kanıtıdır. Buradaki irade, sebebi yaratan zoraki yönlendirmeyi ifade eden irade değildir. Bu sadece sonucun sebebe göre şekillenmesidir. Bundan kaçış mümkün değildir ve bu, ilahi yasa gereği böyle olmaktadır.
 
“Şımarık yöneticiler”e emredilenin ne olduğu hakkında müfessirler farklı açıklamalar yapmışlardır. Zemahşerî’nin açıklaması sosyolojik bir yasaya işaret eder. Buradaki “emir”den maksat, Allah’ın söz konusu insanlara her türlü imkânı bol bol vermesidir; bu da onları şımarıklığa ve azgınlığa sevk eder. Böylece o ülke yoldan çıkmış olur. Bununla birlikte müfessirlerin çoğu emredilenin iyilik ve itaat cinsinden davranışlar olduğu kanaatindedirler. Râzî şöyle der: ‘Günah, emredilenin zıddını yapmaktır; bir hareketin günah olması, emredilmiş olmasıyla çatışır, o halde burada günah olmayan bir şey emredilmiş olmaktadır. Sonuç olarak Allah şımarık yöneticilere iyi işleri, yani iman ve itaati emreder; fakat onlar ısrarla emre aykırı hareket edip günah işlerler’. 
 
Bu ifadeye şöyle bir mana da verilmiştir: ‘Günahlara boğulması yüzünden bir toplumu helak etmek istediğimizde, günahlar ortaya çıkınca alelacele cezalandırmayız, bilâkis şımarık yöneticilerine bu günahlardan vazgeçmelerini emrederiz...’
 
“Emirler veririz (emernâ)” kelimesini “emmernâ” diye okuyanlara göre âyetin manası şudur: 
 
‘Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde oranın şımarıklarını ve azgınlarını iş başına getiririz; onlar ise orada günah işlerler, sonuçta o ülke helake müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.’ 
 
Yani Allah’ın şımarıkları iş başına getirmesi, o toplumun serbest iradesiyle kötülüğe sapmış olmasının tabii ve kaçınılmaz bir sonucudur. İnsanlar, toplumsal felaketin gerçek sorumluları olan önderlere ve varlıklılara uyarlar; önce onlar isyan, fesat, zulüm ve kötülükler işlerler, sonra da halk onlara uyar ve Allah’ın azabını üzerlerine çekerler. 
 
Bu, aynı zamanda her toplumun önderlerini ve yöneticilerini seçmede çok dikkatli ve titiz olması gerektiği konusunda da bir uyarıdır. Kötü yöneticileri seçenler, kendi felaketlerini hazırlarlar.
 
(Tefsirlerden özetlenmiştir.)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.