Sosyal Medya

İbn Haldûn'a Göre İktisat

İsmail Tanrıverdi / İslam Tarihi



Ä°bn Haldûn’un asıl adı Ebu Zeyd Veliyyüddin Abdurrahman b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Hasen el-Hadramî el-MaÄŸribî et-Tûnisî’dir. Soy itibariyle Yemen’e dayanan Ä°bn Haldûn 732 (1332) de Tunus’ta doÄŸdu. Kendisi Yemen’in Hadramut bölgesinden olduÄŸu için Mukaddime’de Hadramî nisbesini kullanmıştır. Tunus’ta doÄŸmuÅŸ olması sebebiyle Tûnisî, hayatının büyük kısmını Kuzey Afrika’da geçirmesi dolayısıyla MaÄŸribî nisbeleriyle de anılmıştır. Ä°bn Haldûn’un mensup olduÄŸu kabile lideri Vail b. Hucr Hz. Peygamber’i ziyaret etmiÅŸ ve kabilesiyle birlikte Ä°slam’ı kabul etmiÅŸtir. Sonraki yıllarda Vail’in torunları Endülüs’ün fethine katılmışlardı. Bu aileden Endülüs’e ilk gelen Halid b. Osman b. Hânî’dir. Halid’in ismi Endülüs’te "Haldûn" olarak anılmıştır. Onun soyundan gelenler de Beni Haldûn diye tanınmıştır. Endülüs’te etkin olan bu kabile Endülüs’ün iÅŸgalinden sonra Tunus’a yerleÅŸmiÅŸti. Ä°bn Haldûn’un dedesi Muhammed, Tunus’ta bir süre siyasi vazifeler üstlendi. Babası Muhammed ise kendisini ilme ve ibadete verdi.[2]
Ä°bn Haldûn ilk eÄŸitimini babasından almıştı. Daha çocukluk yaşından itibaren Kur’an’ı ezberleyip kıraat dersleri aldı. ÇeÅŸitli âlimlerden Arap dili ve edebiyatı konusunda dersler aldı. Daha sonra Hadis ve Fıkıh dersleri aldı. Onun zamanında Tunus’ta Hafsîler, Fas’ta Merînîler, Tilimsan’da Abdülvadîler, Endülüs’te Nasrîler (Beni Ahmer), Mısır’da Memlükler hüküm sürmekteydi. Bir birleriyle mücadele içerisinde olan bu devletlerin yapısı, yaÅŸadığı siyasi ortam Ä°bn Haldûn’un ilmi ve içtimai anlamda kendisini yetiÅŸtirmesine fırsat saÄŸlamıştır.[3]
Ä°bn Haldûn, 749’daki (1348) veba salgınında anne ve babasını kaybetti.  Hafsîler Tunus’ta iktidarı ele geçirince Vezir Ä°bn Tafragîn, ibn Haldûn’u sultanın "alamet kâtipliÄŸi" görevine getirdi. Daha sonra Merînîler’in baÅŸÅŸehri Fas’a giden Ä°bn Haldûn, sultan Ebû Ä°nan’ın ilim meclisini oluÅŸturan âlimler arasında yer aldı. Bir yıl sonra da kâtiplik ve mühürdarlık görevine getirildi. Ä°bn Haldûn bu sırada Fas’taki kütüphanelerde çalışmalar yaptı. Endülüs’ten buraya göç eden âlimlerden de faydalanarak bilgisini geniÅŸletti. Bu sıralarda Ebû Ä°nan hakkında düzenlenen bir komploda parmağı olduÄŸu gerekçesiyle iki yıl hapiste kaldı. Ebû Ä°nan vefat edince veziri tarafından affedilip serbest bırakıldı. Ebu Salim 760’ta ( 1359) Merîni sultanı olunca ibn Haldûn’un itibarı arttı ve sır kâtipliÄŸine getirildi. 764’te (1362) Endülüs’e gidip Gırnata’ya (Granada) yerleÅŸti. 766 (1364)’te tekrar Bicaye’ye döndü. Burada Haciblik görevine getirildi. Bir müddet sonra çeÅŸitli kabileler arasında arabuluculuk gibi vazifelerle dolaÅŸtı ve kabile yapısı hakkında geniÅŸ malumat sahibi oldu. Ä°bn Haldûn Fas’ta çıkan karışıklıklar sonucunda Ebü’l-Abbas Ahmed’in tahta çıkması üzerine 776’te (1374 ) kendisine güvenmeyen yeni yönetim tarafından tutuklandı. Serbest bırakıldığında artık Fas’ta rahat edemeyeceÄŸini, gidecek baÅŸka bir yeri de olmadığını anlayınca Ailesini Fas’ta bırakarak Endülüs’e gitti. Orada fazla kalamadan Tilimsan’a geçti. Burada yaklaşık 4 yıl boyunca kabileler arasında sakin bir yaÅŸam sürdü. Burada el-Ä°ber adlı tarihini yazmaya baÅŸladı. el-Ä°ber'in birinci kitabı olan ünlü Mukaddime’sinin müsveddelerini 779’da (1377) tamamladı. Kaynaklara rahat ulaÅŸmak için 780’de Tunus’a gitti. Burada Sultanın himayesinde el-Ä°ber’i tamamlayarak sultana ithaf etti. Eserin bu kısmına “Tunus nüshası” denilmektedir. 
Ä°bn Haldûn, Tunus’taki karışıklıklardan dolayı 784 (1382)’te Kahire’ye gitti. Buraya geldiÄŸinde Ezher Camii’nde verdiÄŸi dersler büyük ilgi gördü. Makrizî, Ä°bn TaÄŸriberdi ve Sehavî gibi tarihçiler Ä°bn Haldûn’un geniÅŸ bilgisi ve etkili hitabetiyle hayranlık uyandırdığını kaydederler. AltunboÄŸa el-Cübani tarafından himaye edilen ve Sultan Berkuk’la iyi iliÅŸkiler kuran Ä°bn Haldûn ailesinin Tunus’tan ayrılmasını saÄŸladı. Daha sonra ailesinin de içinde bulunduÄŸu geminin Ä°skenderiye yakınında battığını öÄŸrendi. 789 (1387) yılında hac görevini yerine getirdikten sonra Kahire’ye dönen Ä°bn Haldûn, 791’de (1389) Sargatmışiyye Medresesi müderrisliÄŸine getirildi. Timur’un Suriye’ye saldırıp Halep’i zaptettiÄŸi ve DımaÅŸk’a yürüdüÄŸü haberi Kahire’ye ulaşınca Sultan Ferec’in ordusuyla birlikte DımaÅŸk’a geldi. Bu sırada Timur’la da bir görüÅŸme yapmıştı.[4]
Ä°bn Haldûn Mısır’da iken el-Ä°ber üzerindeki çalışmalarına devam etti. DoÄŸu’daki kavimlerin ve hanedanların tarihlerini de ekleyerek eseri genel bir tarih haline getirdi. Mukaddime’ye de birtakım ilavelerde bulundu. Son ÅŸeklini verdiÄŸi nüshayı Fas’ta Camiu’I-Karaviyyîn Kütüphanesi’ne vakfedilmek üzere Sultan Ebu Faris Abdülazîz b. Hasan’a gönderdi. el-Ä°ber’in ve Mukaddime’nin Tunus nüshasından farklı olan bu nüshası "en-Nüshatü’I-Farisiyye" diye bilinmektedir. Ä°bn Haldûn 803-808 ( 1401 -1406) yılları arasında dört defa daha kadılık makamına getirildi. Bu görevi yürütürken 26 Ramazan 808’de (17 Mart 1406) Mısır’da vefat etti.[5]
Batı dünyasında iktisatla ilgili ilmi çalışmaların ortaya çıkışı XVIII. asrın ikinci yarısından sonra çıkmaya baÅŸlamıştır. Ancak Ä°bn Haldûn bundan yaklaşık dört asır evvel sosyoloji yanında sosyal hayatın iktisat alanında da ilmi görüÅŸler ortaya koymuÅŸtu. Ä°ktisat ilmi XIX. asrın sonlarına doÄŸru iki tür çalışma yöntemiyle sistematize edilmeye baÅŸlanmıştır. Bunların biri siyaset sosyolojisi diÄŸeri iktisat sosyolojisi tarzında çalışmalardır. Ä°bn Haldûn’un Mukaddimesinde ele aldığı iktisat düÅŸünceleri ikinci tür çalışmalara yani iktisat sosyolojisine daha yakındır.[6]   
1.     VERGÄ° SÄ°STEMÄ°
Ä°bn Haldûn, devletlerde vergi sistemini de özgün görüÅŸü olan Umrân teorisi çerçevesinde izah eder.[7]Ona göre devletin oluÅŸum ve baÅŸlangıç dönemlerinde toplanan vergi, devlet giderlerine kâfi gelir. Bu dönemde vergi oranları da vergi kalemleri de az olduÄŸu halde bu vergiler yeterlidir. Hatta elde edilen vergi gelirleri çoÄŸu zaman fazla bile kalır. Devlet kurumlarının daha tam teÅŸekkül etmemiÅŸ olması bundan dolayı harcamaların az oluÅŸu en önemli sebep olarak zikredilir. Bunun dışında baÅŸta hükümdar olmak üzere devlet ricali henüz sade bir hayat yaÅŸamakta lüks ve israfa girmemektedirler. Devletin baÅŸlangıç aÅŸamalarında baÅŸta saray olmak üzere her kurumda hala bedevi toplumun izleri görülür. Bu da israf ve lüks hayattan uzak bir yaÅŸam sürdürmelerini saÄŸlar. Daha sonra devlet ricali medenileÅŸtikçe yeni hayat tarzları oluÅŸmaya baÅŸlar. Bu dönemde artık lüks yaÅŸam devlet gelirlerini aÅŸacak seviyelere ulaşır.[8]
Ä°bn Haldûn, halktan alınan vergi oranlarının azalmasıyla birlikte iktisadi faaliyetlerin canlılık ve hız kazanacağını ifade eder. Ödenen vergilerin az olmasından hoÅŸnut olan bireyler, iktisadi faaliyette bulunmaya istekli olacaklardır. Bu durumda medeniyette ilerleme meydana gelecektir. Medeniyetteki bu ilerleme ise vergi gelirlerinin çeÅŸidini artırarak, vergi tabanını geniÅŸletecektir. Yani vergi oranlarının makul bir seviyede olması, devlet gelirlerinin yükselmesini saÄŸlayıp, iktisadi faaliyetlere hız kazandırır. Neticesinde de iktisadi ve siyasi istikrarın saÄŸlanmasına yol açar. Nihayet bu durum, Umrânın ilerlemesine katkıda bulunur.[9]
Ä°bn Haldûn’a göre, devlet yöneticilerinin elde ettikleri vergi gelirlerini elde tutmak yerine bir ÅŸekilde piyasaya sürmeleri gerekir. Bu gelirler, piyasadaki dolaşıma sokulmaz ya da etkin bir biçimde kullanılmazsa, atıl duruma gelir ve ekonomiyi durgunluÄŸa iter. Dolaysıyla devlet sahibi, halktan aldığı vergileri, çeÅŸitli yollardan halka aktarmalıdır.
Devlet ve hanedan geliÅŸip büyüdükçe devletin ilk dönemde uyguladığı vergi politikasının aksi bir durum söz konusu olacaktır. Bedevî hayat tarzının, yavaÅŸ yavaÅŸ özelliklerini yitirmeye baÅŸlaması, hükümdar ve çevresini çok daha yüksek bir hayat standardına özendirerek, lüks tüketim mallarına olan taleplerini artırır. Bu durum devletin giderlerini artırarak, neticesinde de toplumun üretici güçlerine yüksek oranlı vergi tarifeleri uygulanmasına neden olacaktır.[10]
 Ä°bn Haldûn hükümdarın ve devlet ricalinin devletin yükselme döneminde zenginleÅŸtiÄŸini ve servet sahibi olduÄŸunu anlatır. Bu dönemde hükümdarın ülke ve devlet yapısı üzerinde hâkimiyeti ve nüfuzu pekiÅŸirken yanında bulunan devlet ricalinin de konumları nispetince güçleri ve nüfuzları artar. Bu durum baÅŸta hükümdar olmak üzere devlet adamlarının zenginleÅŸmesine ve servet sahibi olmalarına yol açar. Ä°leriki zamanlarda bu devlet adamlarının çocukları babalarının servetini suiistimal etmeye baÅŸlar. Zamanla hükümdarla devlet adamları arasında bu durumdan dolayı çatışmalar baÅŸlar. Bazı devlet adamları bu süreçte ülkeyi terk etmek zorunda kalırlar.[11]
Ä°bn Haldûn, vergi sisteminin bozulma sebeplerini ÅŸöyle izah eder: Ortak asabiyetlerin kontrolü altında olan devlet yapısı zamanla hükümdarı rahatsız etmeye baÅŸlar. Hükümdar saltanatını pekiÅŸtirmek için devleti yöneten ortak asabiyet unsurlarını bertaraf edip tek başına devlete hükmetmeye baÅŸlar.[12]Bu sırada hükümdar devlet bürokrasisinde oluÅŸan boÅŸluÄŸu kendisinden daha zayıf asabiyetlere baÄŸlı veya herhangi bir asabiyete baÄŸlı olmayan unsurlarla doldurur. Ancak hükümdar için bu yeni bürokratlarla devleti yönetmek o kadar da kolay deÄŸildir. Yönetimin yeniden oluÅŸumu onlara bol miktarda para dağıtmakla ancak mümkün olur. Yani hükümdar önceden devleti asabiyetin gücüyle yönetirken zamanla gerek askeri gerekse bürokrasi yönetimini artık parasal güçle oluÅŸturmaya baÅŸlar. Bu yolla ülke üzerinde hâkimiyetini saÄŸlamak için bol miktarda para harcamaya baÅŸlar. Bu da devlet giderlerinin zamanla artmasına yol açar. Belli bir dönemden sonra artık devlet gelirleri giderlerini karşılayamaz olur. Devlet sisteminin devamı için hükümdar artık vergi artırımına gitmeye baÅŸlar. Gelirlerin arttırılması için yeni vergi alanları ve fahiÅŸ vergi oranları artık öyle bir duruma gelir ki halkı bıktıracak seviyelere ulaşır.[13]Ä°ÅŸte bu seviye devletin dağılma sürecini baÅŸlatır. Ä°bn Haldûn’a göre devletin zayıflama süreci vergiler baÄŸlamında döngüsel bir çözülmeyi baÅŸlatır.[14]Hükümdar ülke üzerinde hâkimiyetini kurmak için daha fazla askere ve bürokratik harcamalara ihtiyaç duyar. Buradaki açık daha fazla vergi toplamak, yeni vergi alanları oluÅŸturmak veya vergi oranlarını arttırmakla gerçekleÅŸtirilir. Vergiler halka ağır gelmeye baÅŸlayınca toplanan vergi oranı düÅŸer, isyanlar ve çözülmeler baÅŸlar. Hükümdar isyanları bastırmak hâkimiyetini pekiÅŸtirmek için bu sefer asker sayısını arttırmaya bürokratik harcamaları arttırmaya baÅŸlar. Bu döngü neticede devletin dağılmasına ve sonlanmasına yol açar. 
Ä°bn-i Haldûn’un meÅŸhur olmasının nedenlerinden biri de vergi hakkındaki görüÅŸlerinin, 1970’den sonra popüler olmaya baÅŸlayan arz yönlü ekonominin görüÅŸleriyle arasındaki benzerliklerdir. Yukarıda da ifade edildiÄŸi üzere Ä°bn-i Haldûn’a göre vergiler artırılmaya baÅŸlandığı zaman bir noktadan sonra vergi gelirlerinde bir düÅŸüÅŸe neden olurlar. Ona göre vergilemede öyle bir nokta vardır ki o noktaya kadar bireyler vergilere tepki göstermezken, bu orana ulaÅŸtıktan sonra birden toplam vergi gelirlerinde bir düÅŸüÅŸ meydana gelmektedir.[15]
Vergi sistemini sıkıntıya sokan diÄŸer bir hususu Ä°bn Haldûn ülke piyasasının belkemiÄŸi hükmünde olan devlet piyasasının bozulmasına baÄŸlar. Devlet çalışanlarına ve yöneticilere ödediÄŸi maaÅŸlar sayesinde piyasayı canlı tutar. Canlı piyasa ise devlete vergi yoluyla artan gelirler ÅŸeklinde yansır. EÄŸer devlet ödemelerde yani maaÅŸlarda kısıtlamaya giderse harcamalarda azalmalar meydana gelir. Bu da piyasanın canlılığını kaybetmesine neden olur. Neticede dönmeyen bir piyasa devlete vergi kaybı ÅŸeklinde yansır.[16]  
Ä°bn Haldûn’un üzerinde durduÄŸu bir diÄŸer vergi sistemi sıkıntısı ise hükümdarın veya devlet adamlarının ticaret yapması bir diÄŸer deyiÅŸle devletin piyasaya girip ticaret yapmaya baÅŸlamasıdır. Ticaretle uÄŸraÅŸan servet sahipleri bir birine denk sermayelere sahiptirler. Piyasa ve ücret dengeleri bu tüccarlar tarafından dengeli bir ÅŸekilde belirlenir. Bunların elde ettiÄŸi gelir sayesinde devlete akan ciddi bir vergi vardır. Devlet piyasaya girmeye baÅŸlayınca dengeler sarsılmaya baÅŸlar. Devletle rekabet etme gücünü kendinde bulamayan servet sahipleri yavaÅŸ yavaÅŸ piyasadan çekilmeye baÅŸlar. Neticede bu ÅŸekliyle devletin kaybettiÄŸi vergi geliri yaptığı ticaretle kazandığından çok daha fazla olur.[17]
Ä°bn Haldûn’a göre devletin vergi sistemi bozuldukça halktan toplanan vergiler de artmaya baÅŸlar.Bu süreçte zamanla halkın vergi yükü tedrici bir surette arttığından, halk bu artışların kim tarafından yapıldığının ve kimin koyduÄŸunun farkına bile varmaz. Ancak uzun vadede, vergilerdeki bu artışlar ağırlığını hissettirmeye baÅŸlayıp itidal halini aÅŸar. Çünkü halk, üretim faaliyetleri sonucu elde ettikleri kâr ve kazanç ile ödedikleri vergi borcunu karşılaÅŸtırdıklarında, ortaya çıkan durum, onların üretime katılma isteÄŸini yok ederek, bu da Umrâna katkıda bulunmalarını engeller.[18]
2.     FÄ°YAT OLUÅžUMU
Ä°bn Haldûn insanların ihtiyaç duyduÄŸu temel maddeleri zaruri ihtiyaçlar ve tamamlayıcı ihtiyaçlar diye ikiye ayırır. Ona göre zaruri ihtiyaçlar insanların hayatlarını idame etmeleri için ihtiyaç duydukları temel gıda malzemeleridir. Bunlar buÄŸday, arpa, baklagiller gibi temel ihtiyaçları teÅŸkil eder. DiÄŸeri ise tamamlayıcı maddelerden oluÅŸan temel ihtiyaçlardaki eksiklikleri giderici maddelerdir. Bunlar da meyveler, elbiseler, kap kacak, binitler ve binalar gibi ikinci derece hayatı idame ettiren ihtiyaçlardır.[19]
 Ä°bn Haldûn’a göre fiyatların belirlenmesinde arz ve talep dengesini oluÅŸturan temel saik popülasyondur. Ona göre bedevi yaÅŸam koÅŸulları çerçevesinde insanların ihtiyaç duyduÄŸu ÅŸey, temel gıda malzemeleridir. BuÄŸday, arpa, baklagiller gibi ihtiyaç malzemeleri bedevi yaÅŸam ortamlarında veya nüfusu az olan yerleÅŸim merkezlerinde daha pahalıdır. Bunun nedeni buralarda iÅŸ gücü azlığından veya kıtlık korkusundan insanlar ellerindeki malzemeyi depolayıp saklarlar. Böylece piyasada az bulunan bu malzemelerin deÄŸeri yükselir. Kalabalık yerleÅŸim yerleri veya büyük ÅŸehirlerde ise temel gıda malzemeleri daha ucuz olur. Bunun nedeni ise herkes kendisine yetecek kadar gıdayı alıp depoladığı için elde kalan stokların piyasası ucuzlar.[20]
Ä°kinci derecede ihtiyaç maddeleri olan tamamlayıcı malzemelerin fiyatı ise temel gıdaların tam tersinedir. Çünkü nüfusu az olan yerlerde servet az olduÄŸundan dolayı insanlar zaruri ihtiyaç sayılmayan bu malzemelere çok raÄŸbet etmezler dolaysıyla fiyatları da ucuz olur. Åžehirlerde ise insanlar nispeten servet sahibi ve lüks yaÅŸama alıştıkları için ikinci derece ihtiyaç malzemesi olan bu maddelere çok talep gösterirler. Dolaysıyla nüfusun kalabalık olduÄŸu yerlerde bu malzemeler pahalı olur.[21]
Ä°ÅŸ gücü fiyatına gelince Ä°bn Haldûn’a göre kırsal kesimlerde iÅŸ gücü ucuzdur. Åžehirlerde ise sanayi ve binalar gibi maharet ve ustalık isteyen iÅŸ gücü lüks yaÅŸam, zenginlerin hassas talepleri ve ustaların kendilerini ağırdan almaları nedeniyle pahalı olur.[22]
3.     EKONOMÄ° ve ÅžEHÄ°R HAYATI
Ä°bn Haldûn ÅŸehir hayatında ekonominin temel unsurunu iÅŸ bölümüne baÄŸlar. Çünkü insanlar ihtiyaç duydukları ÅŸeyleri yalnız baÅŸlarına saÄŸlayamazlar. Ona göre herhangi bir yerleÅŸim yerinde her üretici öncelikle kendi ihtiyacından fazlasını üretir.[23]Üretim fazlası bu mallar, gerek üretim araçlarına gerekse hayatın diÄŸer gereksinimlerine harcanır.[24]
Ä°bn Haldûn’a göre ÅŸehirlerdeki refah seviyesi o ÅŸehrin popülâsyonuyla doÄŸru orantılıdır. Yani bir ÅŸehrin nüfusu kalabalık ise orada canlı bir hayat vardır. Ä°nsanlar daha zengin, daha modern ve daha lüks içerisinde yaÅŸar. Bunun nedeni o ÅŸehirlerde ihtiyaç dışında üretim fazlası malların lüks yaÅŸamı tetiklemesidir.[25]Lüks yaÅŸam ise yeni sanat ve meslek dallarının ortaya çıkmasına alanında ihtisas sahibi olan mümeyyiz sanat ve meslek erbabı kiÅŸilerin doÄŸmasına yol açar. Bunun sonucunda süslü binalar, daha lüks ve konforlu giyecek ve ev araçları ortaya çıkar. Dolaysıyla bu yeni meslekler piyasayı ve ÅŸehri daha da canlı tutar. Tabi büyük ÅŸehirlerdeki bu yaÅŸam tarzı sadece üreticilerle sınırlı deÄŸil her türlü meslek ve iÅŸ sahibini etkiler.[26]
Ä°bn Haldûn yaÅŸadığı dönemi esas aldığı için her ÅŸehirde yaÅŸayan insanların gelir ve giderlerinin denk olduÄŸunu söyler. Aslında meslek sahibi veya ticaret ehli için geçerli olan bu durum günümüzde hizmet sektörünü dışarıda bırakır. Muhtemelen Ä°bn Haldûn’u hizmet sektörü içinde bu görüÅŸe sevk eden unsur o zamanda devletlerin birçoÄŸunda merkezi yönetim yerine feodal yönetimler söz konusu olmasıdır.        
4.     RIZIK ELDE ETME ve EMEK 
Ä°bn Haldûn rızık ve kazancı birbirinden ayrı tutar. Ona göre rızık kiÅŸinin faydalanıp ihtiyacını giderdiÄŸi semerelerden oluÅŸan kazançtır. Ä°htiyaçların giderilmesinde kullanılmayan mal, sahibi için rızık deÄŸil kazanç olarak isimlendirilir. KiÅŸinin çalışarak elde ettiÄŸi ihtiyaç fazlası mal ve servet de kazanç kategorisine girer. Bu konudaki görüÅŸlerini Ehl-i Sünnet âlimlerine dayandıran Ä°bn Haldûn’a göre, miras olarak bırakılan mal ölen kiÅŸi için rızık deÄŸil kazançtır. Çünkü ondan yararlanmamıştır. Ancak o mirasla ihtiyacını karşılayan mirasçılar için o mal rızık olarak isimlendirilir.[27]
Bir üretim faktörü olarak emek iktisadi faaliyetin en önemli unsurudur. Ä°ktisadi hayatta, iktisadi faktörler içinde en deÄŸerli ve en fazla yaratıcı olan faktördür. Toplumsal refahın kaynağı olup bireylerin kiÅŸiliÄŸine baÄŸlıdır. Ä°nsan emeÄŸi olmadan ne doÄŸanın kıt kaynakları çoÄŸaltılabilir, ne de kıt olan mal ve hizmetler üretilebilir. Bu açıdan emeÄŸi, insanın ekonominin emrine sunduÄŸu fikri ve fiziki kabiliyet olarak tanımlamak mümkündür. Ä°bn-i Haldûn iktisadi düÅŸünce tarihinde emeÄŸi, deÄŸerin kaynağı ve mülkiyetin temeli olarak gören ilk düÅŸünürlerdendir. Ona göre üretimin temel faktörü emektir.[28]Ä°bn Haldûn’a göre rızık elde etmek için mutlaka çalışıp çaba sarf etmek gerekir. Ona göre rızık veya kazanç elde etmek için emek sarf etmek ÅŸarttır. Emek, her türlü kazanç ve servetin olmazsa olmazıdır. Ona göre kazanç, insan emeÄŸinin kıymetinden ibarettir.[29]
Dünyadaki bütün mal ve birikimler için kıymet ölçüsü iki ÅŸeydir bunlar ise; altın ve gümüÅŸtür.[30]Ayrıca kazancın bolluÄŸu ile Umran arasında da ciddi bir iliÅŸki vardır. Bir yerde kalabalık bir Umran varsa orada rızık ve kazanç elde etmek daha kolaydır. Umranın eksilmesiyle çalışma ve emek azalır. Bu da neticede piyasanın durmasına ve kazancın azalmasına yol açar.[31]    
5.     KAZANÇ YOLLARI 
Ä°bn Haldûn geçim ve kazanç yollarını yöneticilik (emirlik), ticaret, çiftçilik ve sanat olarak taksim eder. Ona göre emirlik tabii bir geçim yolu deÄŸildir. Emirlik halktan toplanan vergi ve harçlar üzerine kurulan devlet yönetiminde bulunan herkesi kapsamaktadır. Günümüz ifadesiyle memuriyet veya hizmet sektörü dediÄŸimiz alanı kapsamaktadır ki Ä°bn Haldûn bu tür geçim yolunu tabii yollardan saymamaktadır.[32]Ä°bn Haldûn’a göre hizmet sektöründe çalışanların bir kısmı devlet görevlileridir. Bunlar asker, polis, kâtip gibi görevlilerdir. Bunların geçimi devletin topladığı vergilerden saÄŸlanır. DiÄŸer kesim ise kiÅŸilerin hizmetinde çalışan kiÅŸilerdir. Ä°bn Haldûn’a göre baÅŸkasının adamı olarak emrinde çalışmak tabii bir geçim yolu deÄŸildir. Aynı zamanda bu tür çalışma yöntemleri insanların kiÅŸiliklerini dahi deÄŸiÅŸtirecek niteliktedir.[33]
Çiftçilik bilinen en eski geçim yöntemidir. Çiftçilik için çok düÅŸünmeye, ilme ve ince hesaplamalara çok ihtiyaç olmadığından insanlığın ortaya çıktığı tarihten beri bilinen en basit geçim yoludur. Ä°bn Haldûn kara ve deniz avcılığının yanı sıra hayvancılığı da çiftçilik kategorisinde inceler. Yine ona göre çiftçilik zayıf ve bedevilerin geçim yolu olarak tanımlanır. Çiftçilikle uÄŸraÅŸan kiÅŸilerin refah ve zenginlik seviyesine ulaÅŸamayacağını söyler.[34]
Bir diÄŸer geçim yolu olan sanatlar çiftçilikten sonra ikinci sırada gelir. Sanat ilme, düÅŸünmeye ve ince hesaplamalar yapmaya ihtiyaç duyan kompleks bir uÄŸraÅŸtır. Sanat iÅŸleri ile bedeviler deÄŸil ÅŸehirliler uÄŸraşır. Bu yüzden de belli bir Umran birikimini gerekli kılar.
Ä°bn Haldûn’a göre ticaret, kazanç için tabii bir yol olmakla birlikte bu yolla kazanç elde etme usulü birtakım kurnazlıklara, mal alıp satarken araya eklenen kâr üzerinden bir kazanç saÄŸlanır.[35]Ona göre bu ÅŸekilde kazanç elde etmek bir nevi kumara benzese de elde edilen mal bir karşılıkla saÄŸlandığı için meÅŸru bir yoldur.[36]
Ä°bn Haldûn define ve hazine arama yoluyla kazanç elde etmenin de tabii bir yol olmadığını vurgular.[37]Ona göre bu iÅŸlerle uÄŸraÅŸan insanlar kıt akıllı insanlardır. Koca yeryüzünü tarayıp toprağın altından define çıkarma boÅŸ bir uÄŸraÅŸtır. Ancak binde bir defa tesadüfen bu tür definelere denk gelmek mümkün olur. Bu konularla ilgili haritalar, tılsımlar ve sair iÅŸler de tamamen bir aldatmadan ibarettir. Çünkü hiç kimse yerin altına gömdüÄŸü servetini istikbalde tanımadığı insanlara bulmaları için bir harita veya pusula oluÅŸturmaz. Serveti olan onu kendisinden sonra gelen mirasçılarına veya akrabalarına bırakır.[38]
6.     TÄ°CARET
Ä°bn Haldûn ticareti kısaca “ucuza alıp pahalıya satmak” olarak tanımlar. Ona göre ticaret; un, ziraî mahsuller, hayvan ve kumaÅŸ gibi ticari malların ucuza alınıp pahalıya satılmasıyla gerçekleÅŸir. Bazen de piyasada gerçekleÅŸen deflasyon neticesinde elindeki mal sayesinde tüccar bir anda servetini birkaç kat arttırır.[39]  
Ticaretten kazanç elde etme yolları ÅŸöyledir: 1- Eldeki malın piyasanın havale geçirmesiyle çok yüksek fiyata satılması,[40]2- Eldeki malın çok daha yüksek miktara satabileceÄŸi baÅŸka bir yere götürülmesi, 3- Ya da eldeki malın vadeli olarak yüksek fiyata satılmasıyla gerçekleÅŸir. Genellikle satılan mal ne kadar yüksek fiyata verilse de aradaki kar payı düÅŸük kalır. Bu yüzden sermayenin miktarı arttıkça elde edilecek karın miktarı da artacaktır.[41]Ticaret içerisinde en çok risk barındıran mesleklerdendir. Ticarette aldatma, hile, ölçü tartıyı eksik tutma,[42]malın bedelini geç ödeme veya inkâr etme gibi kritik durumlarla karşı karşıya kalmak her zaman mümkündür. Bu durumda ticaret erbabının yazıyla kayıt veya ÅŸahit tutması çok önem arz eder. Ticarette bazen büyük meÅŸakkatlerle elde edilmiÅŸ bir sermayenin bir anda tamamen elden çıkması da mümkündür. Ä°bn Haldûn’a göre büyük tüccarların bazı devlet makamlarıyla gelecek olumsuzluklardan korunmak için iyi iliÅŸkiler kurması gerektiÄŸini vurgular.[43]  
Ä°bn Haldûn ticaretle uÄŸraÅŸan kiÅŸilerin karakterleri hakkında da ilginç tespitlerde bulunur. Ona göre, genellikle ticaretle meÅŸgul olan kiÅŸiler düÅŸük ahlaklı olur. Çünkü ticaret yapan kiÅŸi sürekli karşısındaki kiÅŸiye karşı üstün gelmek ister. Bu durum zamanla karakter halini alır. Daha da kötüsü ticarette hile ve aldatmayı meslek ve karakter haline getiren tüccar ise rezillikle tavsif edilir. Ticaretle meÅŸgul olanlar arasında onurlu ve üstün ahlaklı kiÅŸiler de vardır. Ancak bunların sayısı çok azdır.[44]   
Ä°bni Haldun’a göre kazancın bütününü sermaye ile iliÅŸkilendirmek doÄŸru deÄŸildir. Bunun sebebi sermayeden kar elde etmede ve kazanca dönüÅŸtürmekte emeÄŸin payının inkâr edilemez olmasıdır. Ä°bni Haldun’a göre emekten yoksun olan ve spekülasyona, hileye, aldatmacaya baÅŸvuran bir tüccar kumarbaz gibidir. Bu tür bir ticaret varlığı itibariyle meÅŸru olmadığı gibi bireyin ahlakı ve psikolojisi üzerinde de sakıncalı etkiler meydana getirebilir. Ä°nsanın yaradılışı gereÄŸi az sürede çok mal kazanma arzusu onu hile ve spekülasyona yönlendirebilir.[45]
7.     SANAT ve MESLEKLER
Ä°bn Haldûn’a göre sanatı oluÅŸturmanın iki yönü vardır. Bir yönü ilmi ve fikri, diÄŸer yönü ise cismi ve maddidir. Sanatın maddi-cismi yönü onun en mükemmel yönüdür. Çünkü bu suretle nakli daha rahat olur. Bir haber veya düÅŸüncenin nakline oranla mücessem bir sanatın taşınması ve ona bakılarak elde edilecek olan meleke daha mükemmel olur. Sanatın ilmi- fikri yönü tekrar ve sürekliliÄŸe dayandığı için sanatın temelini oluÅŸturan adım meleke olarak ifade edilir.[46]
Ä°bn Haldûn sanatı baÅŸka bir açıdan üçe ayırır: 1- Ä°ster zaruri olsun veya olmasın geçim kaynağı olarak gerçekleÅŸtirilen sanatlar, 2- insanın özelliÄŸi olan düÅŸünceye özgü sanatlar ve 3- Askerlik sanatı.[47]  
Ä°bn Haldûn’a göre en iyi sanatlar, medeni umranın mükemmelleÅŸmesi ve çoÄŸalmasıyla gerçekleÅŸir. Ona göre ÅŸehir kalabalıklaşıp medenileÅŸtikçe sanatlar tezahür eder veya mükemmelleÅŸmeye baÅŸlar. Bedevi ve nüfusu az olan toplumlarda insanlar daha çok yeme, içme, barınma ve güvenlik gibi kaygılardan dolayı ince sanatlar ortaya koyamazlar. Ancak bazı kaba sanatlar üretebilirler. Umran arttıkça, nüfus kalabalıklaşıp lüks yaÅŸam tarzları ortaya çıktıkça sanatkârlardan beklentiler de artmaya baÅŸlar ve onlardan daha ince sanatlar veya yeni sanatlar ortaya koymaları beklenir. Bütün bunların yanında gerçek nitelikte sanatların ortaya çıkması ancak uzun süre yaÅŸayan ÅŸehir ve toplumları gerekli kılar. Dolaysıyla bir toplum ne kadar medeni ve kalabalık olursa olsun eÄŸer gerçek bir sanatı ortaya koyabilecek ömre sahip deÄŸilse orada sanat üretimi gerçekleÅŸemez. Bazen bu süre için birçok neslin geçmesi gerekebilir.[48]    
Ä°bn Haldûn’un sanatı iktisadi hayatın bir parçası olarak ele alması, yaÅŸadığı çaÄŸa göre ne kadar öngörülü olduÄŸunu ortaya koymaktadır. Ä°nsanların fizyolojik ihtiyaçlarını doyuma ulaÅŸtırmadan sanat üretemeyecekleri hakikati en güzel bir surette ifade edilmiÅŸtir.
 
KAYNAKÇA
AkÅŸit, Niyazi, Kültür ve Tarih Ansiklopedisi.Ankara: Yeni Åžafak Yayınları, 2004.
el- Husrî, Sâtî, Ä°bn Haldûn Üzerine AraÅŸtırmalar. Trc. Süleyman UludaÄŸ. Ä°stanbul: Dergâh Yayınları, 2001.
Erol, Sevgi Işık, “Ä°ktisadi Kalkınmada DeÄŸerlerin Rolü (Ä°bni Haldun’un Perspektifinden)”. Çalışma Ä°liÅŸkileri Dergisi2/3 (Temmuz 2012): 49-65.
Görgün, Tahsin, “Ä°bn Haldûn (GörüÅŸleri)”, Türkiye D i y a n e t V a k f ı Ä°slâm Ansiklopedisi.19: 543-555. Ankara: TDV Yayınları 1999.
Güngörmez, Zeynep, “Ä°bn Haldûn’a Göre Ä°slam’da Ticaret Ahlakı”, Uluslararası Ä°bn Haldûn Sempozyumu (Çorum, 01-03 Kasım 2013). Haz. Mesut OkumuÅŸ, Ömer Dinç, 251-259. Ankara: Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, 2015.
Ä°bn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed b. Haldûn Hadramî (1332/1406). Mukaddime. Trc. Halil Kendir. Ankara: Yeni Åžafak Yayınları, 2004.
 
Özel, Mustafa, “Bir Ä°ktisat KlasiÄŸi olarak Ä°bn Haldun’un Mukaddime’si”, Dîvân Ä°lmi AraÅŸtırmalar Dergisi 21/2 (2006): 1-8.
UludaÄŸ, Süleyman, “Ä°bn Haldûn”Türkiye D i y a n e t V a k f ı Ä°slâm Ansiklopedisi.19: 538-543. Ankara: TDV Yayınları 1999.
Yıldırım, ErtuÄŸrul, Ä°bn Haldûn’un Ä°ktisadi ve Mali DüÅŸünceleri, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, 2006.
ez-Zirikli, Hayreddin, el-A‘lam, b.y. 2002.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.