Kürsü
Gökhan Özcan- Seğirme
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan- Yeni Şafak
Åžehrin üstüne kara gri bulutlar indiÄŸinde güneÅŸte kendini gösteren sonbahar renkleri de görünürlüÄŸünü bir parça kaybediyor. Üç beÅŸ kat yukarıdan baktığınızda gözünüze çarpan sadece araçların karıncalar gibi oradan oraya telaÅŸlı koÅŸuÅŸturması oluyor. Sanki sayısız hikayeyi birbirine baÄŸlamak için bu telaÅŸları… “Gerek yok bu telaÅŸa belki de” diye düÅŸünmeden edemiyor insan…
Hikayeler giderek birbirine benziyor, aynılaşıyor, silikleÅŸiyor ve birbirini etkilemekten de uzaklaşıyor. Öyle deÄŸil elbette; mutlaka hikayelerin birbirine dokunduÄŸu yerler, birbirinin içine yayıldığı anlar var. Ama ÅŸehrin hareketi, karikatürlerdeki boÅŸlukları doldurmak için yapılan taramalara benziyor daha çok.
“YaÅŸadığımız her ÅŸey boÅŸmuÅŸ gibi geliyor bana” dedi biri. “Biz içini doldurmadığımız için olabilir mi?” diye sordu yanındaki.
Yıllar önce ‘Microcosmos – Çayırın Sakinleri’ adında bir belgesel izlemiÅŸtim, benim gibi izleyenler olmuÅŸtur mutlaka. Yukarıdan bakıldığında göz alabildiÄŸine uzanan yemyeÅŸil bir çayır vardı. Kamera makro lenslerle o çayırın derinliklerinde indiÄŸindeyse, orada bizi bir ‘microcosmos’ bekliyordu. Ve o ‘microcosmos’un içinde, börtü böceÄŸin milyon tane birbirinden çarpıcı hikayesi. Uzaydan bakıldığında bizim hayatlarımız da benzer bir ‘microcosmos’ ölçeÄŸine kadar küçülüyor olmalı. Yukarıdan bakan birileri dev kameralarına makro lensler takıp bizim hayatımızın derinliklerine inseler, ilginç gelir miydi acaba bizim yaÅŸantılarımız onlara. Karıncalar gibi oradan oraya koÅŸuÅŸturan telaÅŸlı bir kalabalık…
Karıncaların koÅŸuÅŸturmasının kendi içinde anlamlı bir hikayesi var. Onlar aÄŸustos böceÄŸi gibi kışın açıkta kalmamak için toprağın derinliklerindeki yuvalarına yiyecek taşıyor. Bizim, artık hesap kitap yapılırken pek de dikkate alınmayan yoksullar dışında yaz kış yiyecek bir ÅŸeylerimiz var. Madem var, bu koÅŸuÅŸturma ne için o halde? Hikayeleri birbirine baÄŸlamak için olmadığı açık… Hikayeler pek umurumuzda deÄŸil, kendimizinki dahil! Bu koÅŸuÅŸturmanın o hikayeleri yoksullaÅŸtırdığı, eksilttiÄŸi, ayrıntılarından yoksunlaÅŸtırdığı da kesin…
Yukarıdan bakınca hiç de ÅŸuurlu bir devinim gibi görünmüyor bütün bu ÅŸehir kıpırtıları… Bir seÄŸirme gibi daha çok… Ya da derin acılarla dolu bir kıvranış…
“Gözüm seÄŸiriyor” diye sevinçle bağırdı oturduÄŸu yerden, “Nihayet! Nihayet beni biri anıyor!”
Bir yere varmak üzere koÅŸmuyorsan, elbette duracak bir yerin olmaz, hayat böyle!
“Gündelik hayatlarımızın ‘kendiliÄŸinden’ hali aslında bir yalanı yaÅŸamaya tekabül eder ve bu döngüden çıkmak da sürekli bir mücadeleyi gerektirir. Bu süreç insanın kendisinden dehÅŸete düÅŸmesiyle baÅŸlar” diye yazmış Slavoj Zizek, ‘Ahir Zamanlarda YaÅŸarken’ isimli kitabında.
“Her ÅŸey ne için?” diye sordu boÅŸ bulunup. Bilmem kaç milyar insan bir anda başına üÅŸüÅŸüp linç ettiler onu. Çünkü bu soru tedavülden kalkmış ÅŸeyleri hayata geri çağırıyordu.
Etrafında ne yaÅŸanıyor olursa olsun, kendi hikayesini hiç kaybetmeyen insanlar da var.
“Dışın kalabalıksa kendine bir tenhalık ararsın” dedi beyaz saçlı adam, “ya için kalabalıksa!”
Henüz yorum yapılmamış.