Sosyal Medya

Kürsü

Beşir Ayvazoğlu- Cemal Reşit Rey'in iki hâtırası

BeÅŸir AyvazoÄŸlu- Karar



Fazıl Say, muhafazakârlar tarafından Avrupa müzik kültürünü temsil ettiÄŸi ve piyano çaldığı için deÄŸil, deÄŸeri hiçbir ÅŸekilde tartışılamayacak bu müziÄŸin arkasına sığınarak kendi halkını aÅŸağıladığı için eleÅŸtirilmiÅŸtir. Halkın yüzde yetmiÅŸi kendisinden farklı düÅŸündüÄŸü için Türkiye’nin “OrtaçaÄŸ karanlığı”na sürüklendiÄŸini, bu yüzden ülkesini terk etmek istediÄŸini söylediÄŸi henüz unutulmuÅŸ deÄŸil. Ülkesini terk etmemiÅŸ olması, hatta yüzde yetmiÅŸle barışmak için adım atması ve bu adımın devletin zirvesinden karşılık bulması elbette olumlu bir geliÅŸmedir.
 
Batı müziÄŸi 17. yüzyıldan beri hayatımızın bir parçasıdır. Gençler belki III. Murad devrinden itibaren Topkapı Sarayı’nda opera temsilleri verildiÄŸini bilmiyorlardır. Türk musikisinin en büyük bestekârlarından olan III. Selim’in de Topkapı Sarayı’nda opera temsilleri seyrettiÄŸi Ruzname’sinde kayıtlıdır. Ama Batı müziÄŸinin Saray’a demir atması için II. Mahmud’u beklemek gerekiyordu.
 
1826 yılında Yeniçeri Ocağı ile birlikte Mehterhane de ilga edilmiÅŸ ve Saray’da onun yerine kurulan askerî muzıka, yani bando takımı, ister istemez polifonik müziÄŸi de gündeme taşımıştır. Bando takımının başına Manguel adlı bir Fransız getirilir, fakat bu iÅŸi baÅŸaramayacağı anlaşılınca Ä°talya’dan Giuseppe Donizetti davet edilir. Bando takımını teÅŸkil edecek elemanların yetiÅŸtirilmesi için bir de mektebe ihtiyaç vardır. Dolayısıyla ilk iÅŸ olarak bir Muzıka Mektebi açılır. Böylece Muzıka-yı Hümâyun denilen -ve Türk Musikisi bölümü de kurulup saray fasıl heyeti buraya baÄŸlanınca Enderun’un inkırazına yol açan- saray konservatuarının temeli atılmış olur.
 
Muzıka-yı Hümâyun’un kuruluÅŸu aynı zamanda bizde Batı musikisinin resmî musiki olarak kabul edildiÄŸi anlamına geliyordu. I. Abdülmecid’den itibaren padiÅŸahların ve hanedan mensuplarının çoÄŸu Batı müziÄŸiyle ilgilenmiÅŸlerdir. Sultan V. Murad kendi çapında bir Batı müziÄŸi bestekârıydı. Sultan Abdülhamid Batı müziÄŸi dinlerdi. Son halife Abdülmecid Efendi’nin “Saray’da Beethoven” tablosunu hatırlatmama gerek var mı?
 
Ama Sultan Abdülaziz, Sultan Vahdeddin, Åžehzade Seyfeddin Efendi gibi, Türk musikisinde yüksek bestekârlık seviyesine ulaÅŸmış hanedan mensupları da vardı.
 
***
 
Ä°mparatorluÄŸun son yüzyılında “eski musiki”miz üvey evlat muamelesi görmüÅŸse de yasaklamak kimsenin aklından geçmiÅŸ deÄŸildir. Ama Cumhuriyet’in ilanından sonra bu musiki yaÅŸadığı sürece çaÄŸdaÅŸlaÅŸmak mümkün deÄŸilmiÅŸ gibi bir hava yaratılmış ve birbiri ardınca yasaklar getirilmiÅŸti. Üstelik baÅŸta Atatürk olmak üzere bu yasakları getirenlerin Batı musikisinden zevk aldıkları su götürür.
 
Türk BeÅŸleri’nin önemli isimlerinden Cemal ReÅŸit Rey, Cumhuriyet gazetesinin 11 Kasım 1963 tarihli sayısında “Atatürk ve Müzik” baÅŸlığıyla yayımlanan yazısında, Atatürk’ün huzurunda kendi talebi üzerine Konservatuar’ın alafranga grubu olarak verdikleri bir konseri ÅŸöyle anlatmıştır:
 
“Ellerimizi sıkıp karşı köÅŸedeki bir koltuÄŸa oturan Atatürk’ün etrafına misafirleri de oturdular. Bizlere gelince, ben piyanonun, arkadaÅŸlarım da hazırlanmış olan nota sehpalarının önüne oturduk. Cesar Franck’ın Kantat’ını çalmaya baÅŸladık. BaÅŸtaki introduction bitmemiÅŸti ki Atatürk’ün misafirleriyle sohbete dalması üzerine konserimizi kısa kesmenin münasip olduÄŸunu hissettik. Klasik Batı müziÄŸine karşı alakasının fazla olmadığını o gün anladım. Ä°ÅŸte bu sebepledir ki çoksesli müziÄŸin memlekete girmesi hususundaki gayretleri kendisine karşı hayranlığımı büsbütün arttırdı. Malum ya bu müziÄŸi sevmemek ve zevk almamak bir nakise sayılmaz. Nice büyük insanlar, hatta sanatçılar bile, mesela bunlar meyanında Victor Hugo müzikten pek hoÅŸlanmazlardı.”
 
***
 
Cemal ReÅŸit Rey, aynı yazıda “alaturka” diye andığı musikimizin nasıl yasaklandığına dair hatıralarını da anlatır:
 
“Atatürk’ün direktifi üzerine bir müddet sonra (1934’te) Maarif Vekili Abidin Özmen, sekiz müzisyen olarak bizleri (Cevat Memduh Altar, Halil Bedii Yönetken, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Nurullah Åževket TaÅŸkıran, Cezmi ve ben) Ankara’da kongreye toplamıştı. Toplantı açılıp nazikâne nutukların teatisinden sonra Maarif Vekili sevimli sesiyle bizlere ‘Ey, hadi bakalım, musiki inkılâbı yapacakmışız, bunu nasıl yapacağız?’ demesi üzerine kongrede bir ÅŸaÅŸkınlık havası esmeye baÅŸladı. Toplantı dört saat kadar devam etti. Arada sırada Maarif Vekili’ni telefonla çağırıyorlardı. Son telefondan sonra Abidin Özmen heyecanla bizlere, ‘PaÅŸa Çankaya’dan birkaçtır telefon ettiriyor, ‘Musiki inkılâbı ne yoldadır?’ diye soruyor,’ dedi. Biz büsbütün ÅŸaÅŸkına döndük. Ne türlü bir karar alınacağını bir türlü kestiremiyorduk. Nihayet hatırlamadığım birisi, ‘memlekette tek sesli ÅŸarkı söylemenin yasak edilmesi gerektiÄŸini’ teklif etti. Bunun üzerine zannediyorum ben kalktım, dedim ki: ‘Bir çoban faraza davarlarını otlatırken ÅŸarkı söylemek ihtiyacını hissederse, ille köye gidip bir ikinci çobanı bulup gel birader, sen de ÅŸu ikinci sesi uydur da söyle mi desin?’ Nihayet bu tasavvur eriyip gitti. Kongre bilahare encümenlere taksim olunarak bir rapora istinaden pek yerinde ve önemli kararlar aldı.”
 
Cemal ReÅŸit Rey’in katıldığı toplantıdaki kararlar uygulanırken Türk musikisini savunanların cezalandırılmasını, hatta “alaturka” plakların toplanarak imha edilmesini isteyenler bile olmuÅŸtu. Cemal ReÅŸit, söz konusu toplantıda alınan radyolarda Türk Musikisi yasağı kararından kendisinin nasıl zarar gördüÄŸünü de ÅŸöyle anlatır:
 
“Eski Ä°stanbul Radyosu’nun müdürü rahmetli Ä°smail Ä°sa Bey bir gün ezilerek büzülerek bana geldi ve böyle bir kararın alındığını söyledikten sonra Lüküs Hayat ve Delidolu operetlerinden iki parçanın bundan böyle radyoda çalınamayacağını bildirdi. Filhakika bu plağı Vasfi Rıza doldurmuÅŸtu. Bir tanesinde gazel, diÄŸerinde de zurna taklidi bir taksim vardı. Alaturka musiki yasağından bu ÅŸekilde zarar-dide olacağımı hatır ve hayalimden geçiremezdim.”
 
***
 
Yasak, bana sorarsanız, sadece Türk musikisine deÄŸil, çoksesli müziÄŸe de zarar vermiÅŸtir. Nasıl mı? Uzunca bir süre radyolarını açanlar kulaklarına alışık olmadıkları sesler deÄŸince tepkilerini ya kapatarak yahut baÅŸka frekanslarda tanıdık sesler arayarak göstermeye baÅŸlamışlardı.
 
Konservatuarlarda Batı musikisiyle birlikte bu toprakların musikisi de öÄŸretilerek birbirini beslemelerine imkân tanınsaydı, bugün bu meseleleri büyük ihtimalle konuÅŸuyor olmayacaktık.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.