Kürsü
Mustafa Öztürk- Ben melâmet hırkasını…
Follow @dusuncemektebi2
Mustafa Öztürk- Karar
Ä°nsanoÄŸlu egosu ÅŸiÅŸkin bir varlıktır yahut ÅŸiÅŸkin ego insanoÄŸlunda çok yaygın görülen bir hastalıktır. Tasavvuf bu hastalığın etiyolojisini “nefs” kavramına baÄŸlamıştır; fakat bu baÄŸlantı Kur’an semantiÄŸi açısından yanlıştır. Çünkü nefs Kur’an’da insan bütünlüÄŸünü ifade eden bir lafızdır ve bu lafzın semantik örgüsünde “insanın ÅŸeytani tarafı” gibi bir delalet yoktur. Bununla birlikte insan kendi ÅŸeytanını iç dünyasında taşıdığından çoÄŸunlukla kendi benliÄŸiyle ve benliÄŸin sınırsız istekleri ve dürtüleriyle sınanan bir varlıktır. Ä°nsanın sınanması ve ayartılması kiÅŸiliÄŸin ilk iki yapısal bileÅŸeniyle, Freud’un kiÅŸilik kuramına göre alt benlik (id) ve benlikle (ego) irtibatlı olmalıdır. Üst benliÄŸimiz manevi ve ahlâkî deÄŸerlerden beslenmesine raÄŸmen belki de en tabii ve iptidai tarafımız olan alt benliÄŸimiz ile benliÄŸimiz çoÄŸu zaman baskın konumdadır. Bundan dolayı da çoÄŸu zaman olması ve yapılması gerekenin ne olduÄŸu gayet iyi bilinmesine raÄŸmen bunun gereÄŸini ifadan kaçınılır.
Örnek vermek gerekirse, birileri tarafından zulme, ihanete, gadre maruz bırakılma hâlinde sergilenmesi gereken erdemli davranış sabır ve aftır. Nitekim zulme maruz kalma durumunda sabretmek ve affetmek, Åžûrâ 42/43. ayette her kiÅŸinin deÄŸil, er kiÅŸinin kârı olarak tanımlanır. Fakat gelin görün ki pek çoÄŸumuz Kur’an’daki bu tanımlamanın ahlâkî deÄŸerini gayet iyi bilmesine raÄŸmen ego ÅŸiÅŸkinliÄŸi yüzünden sabretmek ve affetmekte çok zorlanır, zaman zaman da intikam arzusuyla yanıp yakılır. Hatta zalim ve hain kimsenin periÅŸan hâle düÅŸüp sürünmesinden haz duyma ve onun periÅŸanlığıyla ferahlama beklentisine duçar olunur. Hele de beynimizin kategorilerle öÄŸrenmesi ve düÅŸman kategorisi oluÅŸturmayı daha çabuk becermesi dikkate alındığında vicdan, ahlak ve erdem çoÄŸu zaman rafa kaldırılır.
Kabullenmek istemesek dahi bu durum insani bir durumdur; fakat aynı zamanda narsist kiÅŸilik bozukluÄŸuna da hamledilebilecek türden hastalıklı bir durumdur. SaÄŸlıklı olan durum narsist kiÅŸiliÄŸin tımar edilmesi, egodaki ÅŸiÅŸkinliÄŸin giderilmesi ve hatta egonun kimi zaman izmarit gibi ezilmesi olmalıdır. Ayrıca hiç kimsenin periÅŸan olup sürünmesinden haz duyulmamalı, yine hiç kimsenin mutsuzluÄŸu bizim mutluluk vesilemiz olmamalıdır. Hayatı engin gönüllü bir insan olarak yaÅŸamak için egonun mutlak surette terbiye edilmesi temel ahlâkî sorumluluk olarak kavranmalıdır. Evet, olması ve yapılması gereken budur; fakat hayat tecrübemiz çoÄŸu zaman baÅŸka türlü vuku bulur. Kendi adıma itirafta bulunmam gerekirse, bendeniz egosu biraz ÅŸiÅŸkin bir insanımdır. Bu benim en büyük nakisalarımdan ve kusurlarımdandır. Ancak nakisam ve kusurumun hem farkındayımdır hem de bu nakisa ve kusurun izalesi için çabalamaktan vazgeçmemek gerektiÄŸi inancındayımdır. Dahası, ÅŸiÅŸkin egonun bana yaÅŸattığı her kötü tecrübeden sonra bu nakisamı/kusurumu kabullenip bir dahaki sefere onunla yüzleÅŸmeme çabasındayımdır. Bu çabanın istenen sonucu verip vermediÄŸi ayrı bir konudur; fakat insanın kendi nakisaları ve kusurlarıyla hesaplaÅŸması da çok önemli bir husustur.
ÅžiÅŸkin ego illetini tedavi etmenin Ä°slam kültüründeki mücerrep yol ve yöntemlerinden biri, Kul Nesîmî’nin “Ben melâmet hırkasını kendim giydim eynime / Ar u namus ÅŸiÅŸesini taÅŸa çaldım kime ne…” diye baÅŸlayan mısralarında da iÅŸaret edildiÄŸi üzere melâmet ve melâmî haldir. Arap dilinde “kınamak, ayıplamak” anlamına gelen melâmet kelimesi tasavvuf literatüründe bir makam ve bir tasavvufî anlayışın adı olarak yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Hicrî üçüncü yüzyılda Merv, Belh ve NîÅŸâbur gibi ÅŸehirleri kapsayan alan Horasan bölgesinde ortaya çıkıp özellikle NîÅŸâbur’da yaygınlık kazanan bu tasavvuf anlayışını benimseyenler ehl-i melâmet, melâmî, melâmetî diye isimlendirilir. Tasavvuf literatüründeki bilgilere göre ilk zamanlar “mahzûnîn” diye nitelendirilen, Allah yolunda “kınayanın kınamasından korkmama”yı (Mâide 5/54) temel ilke olarak benimseyen Melâmîlerin baÅŸlıca özellikleri ÅŸunlardır:
BenliÄŸi horlamak; baÅŸkalarının kusurlarıyla ilgilenmeyi bırakıp kendi kusurlarıyla meÅŸgul olmak; benliÄŸe ait her türlü iddiayı ortadan kaldırmaya ve sırf gönül dünyasını mamur kılmaya çalışmak; isyan da etse itaat de etse benliÄŸi her hâlükârda itham edip siygaya çekmek; seyr-i sülûk tecrübesini halk ile tahalluk, Hak ile seyr hâlinde yaÅŸamak, yani sıradan bir insan gibi halkın arasına katılmak ve fakat Hak’tan bir an bile gafil olmamak; hizmet ve hürmet görmeye hor bakmak; her türlü gösteriÅŸten ve dünyevi payeden uzak durmak; ibadet ve taatleri ifa ettikten sonra hemen unutmak; taatlerden haz duyarak benliÄŸe pay çıkarmamak; kibir, ucb ve riyadan alabildiÄŸine kaçınmak; hüzünle yoldaÅŸ olmak…
Henüz yorum yapılmamış.