Özel / Analiz Haber
Şükrü Hanioğlu: Cumhuriyet'i nasıl demokratikleştireceğiz?
Cumhuriyet kurucuları, parçalanmış imparatorluk mirası üzerine bir ulus-devlet inşa etme benzeri, büyük zorluklarla dolu, bir projeye başladıklarında bir dizi kült oluşturmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdi.
ÅžÜKRÜ HANÄ°OÄžLU / SABAH ARŞİV
Bunun neticesi olarak, son misâli II. Abdülhamid olan yaÅŸayan halife- sultan kültünün yerini kurucu lider kültü alarak "zât-ı akdes-i hazret-i hilâfetpenâhî" yerini seküler bir insanüstülük ile kutsanan "beÅŸeriyet harikası ulu önder"e bırakırken, "Cemiyet-i Mukaddese" Ä°ttihad ve Terakki'den boÅŸalan örgütsel kült boÅŸluÄŸunu Halk Fırkası doldurmuÅŸ, saltanat ve daha sonra da hilâfetin kaldırılmasından kaynaklanan ihtiyaca ise cumhuriyet kültünün cevap vereceÄŸi düÅŸünülmüÅŸtü.
Devlet kurucuları bu yeni rejimi, Rousseau'nun Toplumsal Mukavele eserinde yaptığı cumhuriyet tarifi ile geleneksel "menfaat- i âmme" ilkesini baÄŸdaÅŸtırmak suretiyle tanımlarken, onu Fransa'daki cumhuriyetçiliÄŸe benzer bir külte dönüÅŸtürmenin gerekli olduÄŸunu var sayıyorlardı. Bu görüÅŸe göre, saltanat ve hilâfet gibi eski rejimin iki temel direÄŸi ortadan kalktığından, cumhuriyet sadece bir rejim deÄŸil, aynı zamanda topluma "cumhuriyetçi ruh" aşılayacak bir kült olmalı, meselâ "hükûmet-i seniyye" ni yerini alan "cumhuriyet hükûmeti" bir bakanlar kurulu olmanın ötesinde belirli deÄŸerleri temsil etmeliydi.
Tabiatıyla bu tahlil Türk tarihinde 1919 ve 1923'ün Fransız tarihindeki 1789 ve 1792'ye tekâbül ettiÄŸinin kabulünü zorunlu kılıyordu. Bu ise kâğıt üzerinde mümkün olmakla beraber, gerçekte, iliÅŸkisiz tarihi kesit ve toplumlarda meydana gelen farklı geliÅŸmelerin zorlama yoluyla aynılaÅŸtırılmasıydı. Pek tabiî bu tür bir benzeÅŸtirme ve kültleÅŸtirme, Takrir-i Sükûn sonrasını Fransa'nın 1793-1794 dönemiyle özdeÅŸleÅŸtirerek, "cumhuriyet düÅŸmanları" nın tasfiye edilmesini de meÅŸrulaÅŸtırabiliyordu.
Gerçekte ise anayasal monarÅŸi ile yönetilen bir imparatorluÄŸun on yıl süren iç çekiÅŸme, savaÅŸ, yıkım ve parçalanma sonrasında asker-sivil bürokratlar liderliÄŸinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi ulus-devlet kurma giriÅŸimi sürecinin 1789 ve sonrası Fransası ile benzerliÄŸi yoktu. Ayrıca "cumhuriyet"e ölesiye karşı çıkan aristokratlar ve örgütlenmiÅŸ din benzeri toplumsal tabakalar da söz konusu deÄŸildi ve rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi,1923 sonrası Türk toplumunda 1789 sonrası Fransası'nda görülene benzer derinlikte toplumsal deÄŸiÅŸimler yaratmamıştı. Bu nedenlerden dolayı Türk tarihinin 1799, 1804, 1848 ve 1870'i de olmadı.
Sıklıkla savunulduÄŸunun tersine, bilhassa 1908 sonrasında meÅŸrutî idareyi desteklemiÅŸ olan ulema da, rejim olarak cumhuriyete direnç göstermedi. Zaten ReÅŸid Rıza'nın başını çektiÄŸi Ä°slâmî Cumhuriyetçilik akımı Türk muhafazakâr düÅŸünce çevrelerinde yaygın kabul görüyordu, daha da önemlisi, Katolik Kilisesi'nin "cumhuriyet" kavramına yönelik eleÅŸtirilerine benzer yargıları dile getiren de yoktu.
Dolayısıyla yaratılan "cumhuriyet" kültü temelde ciddî muhalifleri bulunmayan, varlığını ise mutasavver düÅŸmanlarla meÅŸrulaÅŸtıran bir yapıydı. Nitekim Takrir- i Sükûn Kanunu sonrasında kapatılan muhalefet partisinin adında dahi "cumhuriyet" kelimesi bulunmaktaydı. Bu nedenle aslında hayalî olmanın ötesine gitmeyen bir kült bilhassa 1950 sonrasında tedricen bu özelliÄŸini kaybederek, toplumsal düzeyde, bir "rejim türü"ne evrildi. Bu ise, aslında, zorlama yorumlarla yaratılan bir yapının gerçek anlamı ve iÅŸlevinin vurgulanmasından baÅŸka birÅŸey deÄŸildi. Marjinal gruplar dışında kimsenin cumhuriyet karşıtlığı da yoktu.
Cumhuriyet bir "ilerlemecilik kültünden" rejim ÅŸekline dönüÅŸtürüldüÄŸünde, erken cumhuriyetin, yarattığı kült nedeniyle, sorunlu gördüÄŸü demokrasi ile rejimi uzlaÅŸtırmak da mümkün olabiliyordu, ki toplumun çoÄŸunluÄŸu demokrasi ve çoÄŸulculuÄŸu "cumhuriyet deÄŸerlerinin aşındırılması" olarak gören yaklaşımı fazla anlamlı bulmadığını oy kullanma çizgisiyle vurguluyordu.
Bütün bu geliÅŸmelerden sonra, günümüzde sadece kâğıt üzerinde anlamlı olmuÅŸ bir kültün Fransa'da geliÅŸen yeni cumhuriyetçilik akımından etkilenerek canlandırılması ve Türk toplumu için anlamı, gereÄŸi, daha da önemlisi, tarihselliÄŸi olmayan bir "cumhuriyet-demokrasi" çatışmasının yaratılması ciddî sorunlar doÄŸurmaktadır. ZannedildiÄŸinin tersine bu tür kült temelli "ilerlemeci cumhuriyetçilik" ile demokrasiyi baÄŸdaÅŸtırmak son derece zordur.
Toplumumuzda Régis Debray'den esinlenerek yeni bir cumhuriyet kültü yaratmaya çalışan akımlar, tıpkı Fransız düÅŸünürün yaptığı gibi, "cumhuriyet"i üniversellik ile taçlandırıp, "demokrasi" yi mahallilik düzeyine indirerek demokrasinin antitezi olan bir cumhuriyet fikri yaratmaktadır. Tarihçi Pierre Rosanvallon'un da belirttiÄŸi gibi bu tür bir cumhuriyetçilik farklı çıkarların çatışması zemininde var olan, uzlaÅŸmaya dayalı demokratik cumhuriyeti reddederek, bunun yerine, Fransız Ä°htilâli'nden itibaren savunulan üniversel deÄŸerler temelli, ilerlemeci bir cumhuriyeti savunmaktadır.
Yeni Türk CumhuriyetçiliÄŸi de tıpkı eski (kilise ve monarÅŸistler) ve yeni (serbest piyasa) düÅŸmanları tarafından uzlaÅŸmaya dayalı bir demokrasi fikriyle "baltalanmaya çalışılan" cumhuriyeti kurtarmaya çalışan Debray gibi, cumhuriyetçi deÄŸerlerlerin temsil ettiÄŸi "gerçek"le çatışan bir demokrasi fikrini vurgulamaktadır. Bu yaklaşıma göre deÄŸiÅŸik görüÅŸleri baÄŸdaÅŸtırmaya, uzlaÅŸtırmaya çalışan demokrasi, "gerçek"i temsil eden, toplumu ileriye götürmekle vazifelendirilmiÅŸ cumhuriyetin düÅŸmanıdır.
Bu tür bir cumhuriyetçiliÄŸin demokratikleÅŸmesi son derece güç, hattâ imkânsızdır. Nitekim erken cumhuriyetin demokrasi "denemeleri" bu nedenle baÅŸarısız olmuÅŸ, Türk demokrasinin ilerlemesi ise ancak söz konusu kültün yerini bir rejim olarak "cumhuriyet" e bırakmasıyla mümkün olabilmiÅŸtir. Dolayısıyla yapılması gereken, yeni cumhuriyetçilerin yarattıkları, Türk tarihinin gerçeklerine uymayan mutasavver cumhuriyet kültünü demokratikleÅŸtirmeye çalışmak deÄŸil, cumhuriyet rejimi içinde demokrasiyi olabildiÄŸince ileriye götürmektir.
Henüz yorum yapılmamış.