Özel / Analiz Haber
İhsan Fazlıoğlu: Tanrı, muhafazakârlardan muhafaza buyursun!
Follow @dusuncemektebi2
İhsan Fazlıoğlu / Anlayış
Y-ET-Ä°ÅžMEK (=ulaÅŸmak), karşınıza çıktıklarında her soru ve soruna y-et-mek, y-et-erli olmak, çözümü saÄŸlayacak bir ÅŸeyler et-mek, kiÅŸi için oldukça zor ve zaman alıcı bir süreçtir. Daha önceki Anlayış yazılarında üzerinde durduÄŸumuz eÄŸitim(terbiye) ve öÄŸretim(talim) ile ikisini birleÅŸtiren er-demin (edeb) saÄŸladığı bu maddi ve manevi donanım kazanma, sonuçta er(kiÅŸi) olma süreci, bireyin Varlık denizinde bir y-er tutma, iÅŸlev gösterme ve iliÅŸki kurma, kısaca toplumsal bir var-olan haline gelme, insanlaÅŸma ma-cera-sıdır (akış).
Tüm bu akışın sonucunda ulaşılan maddi (bâliÄŸ) ve manevi (âkil) yeterlilik, Türkçede yine er (kiÅŸi) sözcükleriyle ilgili, sırasıyla er-gen ve er-gin ile karşılanır; er-gen ve er-gin, kısaca kiÅŸi olan er-dem’e yelken açabilir. Erdemli olabilmek için, kudemânın deyiÅŸiyle, aklın zihni, ihtiyârın iradeyi denetlemesi, dizginlemesi ve yönlendirmesi gerekir. Bu nedenle, amelî akıl, nazarî akla göre öncelik sahibidir; çünkü ancak erdemli olan akıllı olabilir. BaÅŸka bir deyiÅŸle aklın içeriÄŸine göre davranan, zihnini bu içeriÄŸe göre yönlendiren; zihninin istençlerine(irade) karşı, kiÅŸisel çıkarlarına zarar verse de, aklın içeriÄŸine uygun hayrı talep eden (ihtiyâr); kısaca zekâsına deÄŸil aklına göre eyleyen kiÅŸi ahlâklı, erdemli kiÅŸidir. Ä°ÅŸte yalnızca böyle bir kiÅŸi, her soru ve soruna y-et-iÅŸemeyeceÄŸini, y-et-emeyeceÄŸini bilir; bunu bildiÄŸinden her iÅŸe kalkışmaz, her iÅŸi et-mez; bilgi’ye danışır, sorar. “Sormak, aklın dindarlığıdır” çünkü... GeleneÄŸimizdeki, ihtiyâr, ihtiyârlar heyeti, ihtiyârlar odası, muhtar gibi onlarca sözcüÄŸün,hatta Tanrı için kullanılan Kâdir-i Muhtar Ä°lm-i Kelâm teriminin, yukarıda çizilen çerçevede anlamları bir daha düÅŸünülebilir. Çünkü, kısaca dendikte, ihtiyâr sahibi olmanın en önemli özelliÄŸi yapmak gücü deÄŸil, tüm koÅŸullarına sahip olduÄŸu hâlde, yapmama gücüdür. “Yapmama gücü”, zihnin isteklerine dur deyip zekânın öne geçmesini engellemek, aklın denetleyiciliÄŸi altında etmekten, eylemekten hasıl olacak hayrı öncelemek demektir. ‘Hayr’ yoksa “Hayır!” diyebilme gücü, ihtiyâr sahibi olmanın en önemli göstergesidir çünkü...
Bütün bu düÅŸünceler, bir gazetede yayımlanan bir köÅŸe yazısını okurken, ete kemiÄŸe büründü. KiÅŸilerle deÄŸil fikirlerle uÄŸraÅŸtığım, kiÅŸi ya da dinî, siyasî, iktisadî ya da toplumsal herhangi bir öbeÄŸi yazılarıma konu almadığım erbâbının malûmudur. Ancak, benim de mensubiyet duyduÄŸum deÄŸerleri, (gerçi bana sormadan!), toplumsal baÄŸlamlarda temsil ettiklerini iddia eden kiÅŸilerin bu tür düÅŸüncemsi yazı ya da konuÅŸmalarını, en azından, “Onlardan Allah’a sığınırım” diyebilmek için takip ettiÄŸim ve kendime konu kıldığım da, ayrı bir vakıadır. Fakat öncelikle böyle bir yazıyı zaman ayırıp kendime konu kılmamın fikrî baÄŸlamını belirlemekle baÅŸlamak açıklayıcı olacaktır.
Üniversite yıllarında felsefeye iliÅŸkin bir kitabı okurken, yazarın, Hegel’den mülhem “DoÄŸuluların tarihi yoktur” yargısı üzerinde oldukça fazla sahife karaladığını görünce, bilmeme karşın, kitabın kapağına yazarın adını görmek için tekrar baktığımı anımsıyorum. Bir kiÅŸinin, öteki kabul ettiÄŸi bir varlık alanı için böyle bir deÄŸer yargısında bulunması normaldir; ayrıca bir DoÄŸulunun da yalnızca tespit ya da teÅŸhis olarak kendi toplumu hakkında böyle bir çıkarımda bulunması anlaşılabilir bir davranıştır. Ancak bu tespit ve teÅŸhisi koyan kiÅŸinin tedavi sürecinde ne yaptığına baktığımda, Batılı gibi düÅŸündüÄŸü ama DoÄŸulu gibi yaÅŸadığını anladım; çok genç bir yaÅŸta kendi toplumu için dışarıdan, öteki gibi konuÅŸan, yazan ve davranan kiÅŸileri, hangi toplumsal katmana, dünya görüÅŸüne, siyasî meÅŸrebe mensup olursa olsun ciddiye almamak konusunda karar verdim. Benim için kendi toplumunun hâfızasını dikkate alıp konuÅŸan bir Marksist; dışarıdan, öteki gibi konuÅŸan, toplumunun hâfızasını önemsemeyen dinî duyarlılığı yüksek bir kiÅŸiden her zaman daha dikkate ve saygıya deÄŸerdir. Çünkü tarihsizliÄŸin dini olmaz; yine çünkü tarihsizler tek bir millettir; ve yine çünkü tarihsizlerin Anadolu ve Balkanlar’da yaÅŸayan bu tarihî millet için öngörebileceÄŸi hiçbir sahici gelecek tasavvuru yoktur.
Fikrî baÄŸlamı belirledikten sonra yazının çıkarımlarıma konu olan bölümüne bakabiliriz:
“Alman filozofu Oswald Spengler ‘her medeniyetin bir matematiÄŸi vardır’ diyor. ‘Hiçbir matematikçi yetiÅŸtirmemiÅŸ olan Türklerin matematiÄŸi nedir acaba?’ Bu soruyu ve bu sorunun önemini OÄŸuz Atay’ı tekrar okurken fark ettim. Nitelikli bir hesaplaÅŸmaya kendimizin de toplumumuzun da çok ihtiyacı olduÄŸu bugünlerde bu soru daha da önemli hale geliyor. ‘Medeniyet matematiÄŸimiz nedir?’ sorusu üzerinde hiç düÅŸündük mü acaba?”
Spengler “her medeniyetin bir matematiÄŸi vardır” diyor, “her milletin bir matematiÄŸi vardır” demiyor. Dolayısıyla soruyu “Türkler’in deÄŸil, Türkler’in mensup olduÄŸu Medeniyetin bir matematiÄŸi var mıdır?” biçiminde düÅŸünmek gerekir. Yazarın, bu yanlış anlamasına bir de “Hiçbir matematikçi yetiÅŸtirmemiÅŸ olan Türkler’in...” biçimindeki cehl-i mik‘ab’a(üç boyutlu cehâlete) dayanan yargısını eklediÄŸimizde ortada malûmat eksikliÄŸinden deÄŸil; bir duruÅŸ’tan, bir tavır’dan, bir bakış’tan kaynaklanan bir sorunun olduÄŸu açıkça görülür. Bu duruÅŸta, tavırda ve bakışta yalnızca Türkler deÄŸil, Ä°slâm Medeniyeti bile ötekileÅŸtirilmiÅŸ, baÅŸkalaÅŸtırılmış haldedir.
Tekrar etmekte yarar var: Sorun malûmat eksikliÄŸinden kaynaklanan bir sorun deÄŸildir. Sorun’un kökleri doÄŸrudan bir bakış, tavır ve duruÅŸ sorunudur. Hafızasızlıktan kaynaklanan bu hastalıklı bakışta, cami ve mektebi, imam ve öÄŸretmeni birbirinin zıddı kabul ederek sosyolojik(!) analiz yapan ile medeniyet ve milleti birbirine karıştırıp, tarihî cehâlete dayanarak tahlil yapan arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Çünkü Anadolu ve Balkanlar’da Müslüman olmak için, medenî aidiyeti atlayıp yalnızca itikadi mensubiyeti yeterli gören “muhafazakâr demokratlığın” bu topraklarda yaÅŸayan insanlara verebileceÄŸi hiçbir sahici gelecek tasavvuru yoktur. “Nitelikli bir hesaplaÅŸmaya” gelince, diyebiliriz ki “Bilgi’ye sormakla baÅŸlar”; çünkü “Sormak, aklın dindarlığıdır”...
Henüz yorum yapılmamış.