Güncel
Kurtuba Camii Allah'ın çağrısını özlüyor
Granada ne kadar El-Hamra ise Kurtuba da o kadar Kurtuba Camii (ya da şimdiki adıyla Kurtuba Müzesi). Yapının içerisine Hıristiyanlık’a özgü eklemeler yapılmış. Özel günlerde de Hristiyanların ibadetine açılıyormuş. El-Hamra Allah’ın çağrısını duymayı ne denli özlemişse bu yapı ondan kat be kat daha fazla özlem içre olsa gerek. Çünkü aslı o; cami olmak. Z. Hafsa Aström yazdı.
Adını ister dış duvarlarını süsleyen özel kırmızı topraktan alsın isterse de kendisini yaptıran kızıl sakallı sultandan, Granada tepelerinden birine heybetli bir ÅŸekilde yerleÅŸmiÅŸ bu yapı, Endülüs’ün de Ä°spanya’nın da gözbebeklerinden biri. Odalar içre odalar, bahçeler içre bahçelerini gezerken en çok taÅŸ iÅŸçiliÄŸine vuruluyor insan. Sanki taÅŸlar dile gelip size bir ÅŸey anlatmaya çalışıyor gibi. Ne demek istiyorlar peki? O’nu… Zira at nalı sütunlar, arı peteÄŸi oyuklar sanki iç içe geçmiÅŸ ayna görüntüsü gibi sonsuzluÄŸa uzandırıyor sizi. Bir de sizi doÄŸrudan O’na taşıyan ÅŸeyler var; saray boyunca hemen her yerde ve hemen her ÅŸekilde karşınıza çıkan la galibe illallah yazısı gibi.
Lakin bu taÅŸ yapılar 700 senedir etrafla uyumlu bir ÅŸekilde yaÅŸayamamamın burukluÄŸunu da taşıyor gibi üzerlerinde. Bu yüzden tüm koridorlarda taÅŸların tesbihine içimden eÅŸlik etmeye gayret ettim. Fakat benim açıktan cesaret edemediÄŸime benden bir kaç ay sonra ÅŸu güzel insan cesaret edip o taÅŸların arasında ezan okumuÅŸ (https://www.youtube.com/watch?v=809cmpt95lY ). Ona bunu niye yaptıklarını sorunca ÅŸöyle cevap vermiÅŸ: “Duvarların Allah’ın çaÄŸrısını duymayı özlediÄŸini hissettim.” El-Hak, gerçekten de öyle hissediyor insan.
Bugün Elhamra’nın tam karşı yakasına güzel bir cami inÅŸa edilmiÅŸ, ondan esinlenerek. Caminin açılışına Türkiye’nin de destek vermiÅŸ olması ayrıca güzel. Sadece namaz vakitleri açılan camiye giremesek de etrafındaki Ä°slami ilimler araÅŸtırma enstitüsü ile onun orada olduÄŸunu bilmek çok güzel. Bu yeni camiden aÅŸağı, Alaçatı sokaklarında yürüyormuÅŸ izlenimi veren yapılar etrafında öyle bir yerden geçiyorsunuz ki sanki Kuzey Afrika’nın herhangi bir sokağında imiÅŸ gibi oluyorsunuz. Ä°smi El-Bayzın. Günümüz aklına ayak uydurup bol bol dükkan, bol bol hediyelik eÅŸyayla sarılıp sarmalansa da aslını sunmaktan geri durmuyor size. Günün sonunda Granada ÅŸöyle yerleÅŸiyor içinize; çokça Elhamra, biraz da El-Bayzın.
Allah’ın çaÄŸrısını duymayı ne denli özlemiÅŸlerse…
Granada-Cordoba arası yolda yine benzer görüntüler var; zeytinlikler ve tarım arazileri… ÖÄŸlen vakti varıyoruz nam-ı diÄŸer Kurtuba’ya. GördüÄŸümüz ÅŸehirler arasında iklimi Mekke’yi en çok andıranı o. Zira kupkuru bir sıcağı var. Granada ne kadar El-Hamra ise Kurtuba da o kadar Kurtuba Camii (ya da ÅŸimdiki adıyla Kurtuba Müzesi). Yapının içerisine Hristiyanlık’a özgü eklemeler yapılmış. Özel günlerde de Hristiyanların ibadetine açılıyormuÅŸ. El-Hamra Allah’ın çaÄŸrısını duymayı ne denli özlemiÅŸse bu yapı ondan kat be kat daha fazla özlem içre olsa gerek. Çünkü aslı o; cami olmak.
Yeni eklemelere göre daha loÅŸ kalan cami kesiminde sizi en çok etkileyen, at nalı sütunlar oluyor. Ben bunları ilk kez Medine-i Münevvere’de görmüÅŸ, bunun aslının Kurtuba’ya has olduÄŸunu öÄŸrenmiÅŸtim. Åžimdi o aslı da görmüÅŸ oldum. Müslüman mimarların o içi içine sığmamaklık maneviyatını bu maddi, somut yapılarla nasıl saÄŸladıklarını görmek çok etkileyici.
Sokaklarında Ä°bn Arabi’nin yürümüÅŸ olduÄŸu hayali
Endülüs’teki Müslüman varlığını oldukça zalimkarane bir ÅŸekilde sonlandıran Ä°zabel ve Ferdinand’ın izlerinin ÅŸehrin merkezine yerleÅŸtiÄŸi Sevilla, Endülüs’ün baÅŸkenti. Benim için Sevilla’ya anlamını kazandıran ise çokça seneler evvel bazı sokaklarında Ä°bn Arabi’nin yürümüÅŸ olduÄŸu hayali. Onun Ä°ÅŸbiliyye’si, bugünün Sevilla’sı…
Tam bu noktada Reconquista yani Endülüs’ün Müslümanlardan geri alınması sürecinde Müslümanların akıbetine deÄŸinmek gerek diye düÅŸünüyorum. Bunun için bize fikir verebilecek bir eser, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1996’da basılmış olan Endülüs’ten Ä°spanya’ya isimli kitap. Söz konusu sürece dair Mehmet Özdemir tarafından yazılan bölümden ÅŸunları paylaÅŸabiliriz:
Ä°lkin Ä°spanyol tarihçi Marmol Carvajal’ın ÅŸu alıntısını aktaralım: “Gırnata iÅŸgal edilir edilmez kilise çevreleri, kral Ferdinand’tan ısrarla Muhammed’in taifesinin kökünün kazınması için çalışmasını, onlardan Ä°spanya’da kalmak isteyenleri ya Hristiyanlığa girmeye ya da Ä°spanya’yı terke zorlamasını istediler.”
Endülüs’teki son Müslüman kale Gırnata’nın da düÅŸmesinin ardından dönemin Osmanlı padiÅŸahı 2. Beyazıd’a gönderilen 105 beyitlik bir kaside var imiÅŸ. Bu kasidenin bazı kısımlarını paylaÅŸmak istiyorum:
Büyük bir felakete uÄŸramış esirlerden
Size selam,
Ne büyük felakettir o,
Åžerefli bir hayattan sonra kır saçları yolunarak koparılan yaÅŸlılardan
Size selam,
Daha önce kapalıyken kafirler önünde açılan yüzlerden
Size selam,
Papazın zorla yataÄŸa götürdüÄŸü ÅŸerefli genç kızlardan
Size selam,
Kendilerine zorla domuz ve haram kokuşmuş etler yedirilen yaşlılardan
Size selam…
Toplumlar nasıl ölümsüzleÅŸir?
YolculuÄŸumuz Ä°stanbul’a benzeyen, Endülüs Müslümanlarının etkisinden uzak kalmamış Lizbon’a doÄŸru uzanıyor. Fakat içlerde asıl kalan ÅŸu; gidilen güzergahtan da dolayı olsa gerek Endülüs Müslümanlarının yükseliÅŸ ve zirveye çıkış noktalarının ardından düÅŸüÅŸ ve elim bir sonla noktalanışını takip ediyorsunuz adım adım. Yine de tercüme hareketleriyle Batı’nın geliÅŸimine ölçülemeyecek derecede katkı yapışı, mimari etkisi, kültürel etkisi ile Endülüs Müslümanlarının tamamen yitip gitmediklerini görüyor, hissediyorsunuz. Ä°nsanlar gibi toplumlar da böyle ölümsüzleÅŸiyor diye düÅŸünüyorsunuz.
Z. Hafsa Aström
Henüz yorum yapılmamış.