Güncel
Bir yalnız adam Alaeddin Özdenören
Yedi Güzel Adam, ilk gençlik yıllarında, bilhassa lise çağlarında sağdan say altı, soldan say yedi kişiden oluşan bir edebiyatçı topluluğudur. Birini anlatmak diğerlerine de aynı anda ışık tutar. Hüseyin Yorulmaz yazdı.
“Alâeddin Özdenören tabiatı en yumuÅŸak en munis olanıdır. Erdem Bayazıt bir bey çocuÄŸu. Mizacı, beylikten derin izler taşır. Biraz hırçın biraz durgundur. M. Akif Ä°nantok bir duruÅŸa sahiptir. Mücadeleci ve efkârlıdır. Rasim Özdenören biraz aristokrattır. Ölçüler içinde yürür ve her daim planlıdır. Dikkat ve ölçü adamıdır. Cahit ZarifoÄŸluise bir ÅŸiir ve aÅŸk adamıdır. Sınırları geniÅŸtir; zaman sınırsızdır. Ä°çlidir, zariftir. Bağımsızdır.” Mustafa AydoÄŸan, Alâeddin Özdenören’in portresini anlattığı Yalnızlık MahÅŸeri’nde Yedi Güzel Adam’ın kahramanlarını böyle deÄŸerlendirir. Alâeddin Özdenören’in bu kiÅŸiler arasındaki yerini daha da temellendirmek için hemen ardından su cümleleri kurar: Yedi Güzel Adam tanımını esas alacak olursak, insana ve hatta bütün varlığa karşı tebessüm hâlinde olan en ‘güzel adam’ Alâedin Özdenören’dir. Yarası en açık olan da odur. Hatta kimi zaman onu, bir yara hâlinde yürüyen portre olarak görürüz. Bu isimler arasında belki de en yalnız olan odur. Bu yalnızlıkta bir kader kokusu vardır. Bile isteye tercih edilmiÅŸ bir yalnızlık deÄŸildir. Alâeddin Özdenören’in yalnızlığı hüzün kokar. Acıya boyun eÄŸen bir tarafı vardır.
Alâeddin Özdenören: Åžair, eÄŸitimci, gazeteci, yazar. Uzun yıllar Yeni Devir ve Milli gazetede Bilal Davut müstearıyla yazdı. Bu mahlası Nuri Pakdil verdi ona. AynenÄ°brahim Çelik’e Hüseyin Su, Akif Ä°nan’a Akif Reha, Turan Koç’a Davud DaÄŸ, kendisine Ebubekir Sonumut mahlasını verdiÄŸi gibi. Bilal Davut günlük olayların anaforuna kapılmadan kendi zaviyesinde kozasını örmeye çalışan, ÅŸairâneliÄŸini konuÅŸturan dil ve üslup sahibi bir yazar. Kıvrak ve geçiÅŸken bir dil, yerli ve samimi bir ifade aynı zamanda kiÅŸiliÄŸinin de belirtisi. O bir felsefe öÄŸretmeni. Descartes gibi, Bergson gibi Batının ünlü felsefecilerini daha lise sıralarında sular seller gibi okumuÅŸ. Liseden sonra felsefeci olmaya karar vermiÅŸ bile.
Cahit ZarifoÄŸlu’na daha yakın
Onun için önemli olan ÅŸairlik. Sosyoloji yahut edebiyat da okusaydı, diÄŸerleri gibi hukuk da tahsil etseydi aynı kiÅŸi olacaktı: Åžair. Bu özelliÄŸinden dolayıdır ki bütün yazılarında Ä°slâm düÅŸüncesi ile Batı düÅŸüncesi üzerine kafa yormuÅŸ, doÄŸu ile batının tahlilini yapmaya çalışmıştır. Hatta ilk kitaplarından birinin adı: BatılılaÅŸma Üzerine. Hüzün, yalnızlık, ölüm, aÅŸk, hafakan onun anahtar kavramlarındandır. Yazdığı ÅŸiirlerin baÅŸlıkları bile bu yönde kendini ele verir: Hüzün uçurumları, Hüzün yılları, Yalnızlığın kuÅŸağı, Yalnızlığımdır, Kerem’e ağıt vs. ArkadaÅŸları arasında “Ne çok acı var” diyen Cahit ZarifoÄŸlu’na daha yakın. Bu yakınlık daha lise yıllarında baÅŸlamıştır. Yerel bir gazetede kültür-sanat sayfasını birlikte çıkarırlar.
Alaeddin Özdenören çocukluÄŸunun serazatlığını doya doya yasamış bir ÅŸair. Ahırdağı’nın eteklerinde yer alan evlerinin hemen ötesindeki baÄŸ evlerinde oynamış, damda kurulan cibinliklerde kendisine göz kırpan yıldızları seyretmiÅŸ, duvar diplerinde sardığı sigaralardan içmiÅŸ, bahçelerine eÅŸek sırtında gitmiÅŸ, çakıyla ceviz oymuÅŸ bir çocukluk hayatından bahsediyoruz. ArkadaÅŸlarıyla liseye baÅŸladıktan sonra MaraÅŸ sokaklarının kaldırımlarında yüksek sesle ÅŸiir okumaya baÅŸlamışlar. Yanlarından geçenler, “deli mi bu çocuklar” diye gençliklerine yormuÅŸ. Åžiir onlar için bir bulmaca olmuÅŸ adeta. Okudukları ÅŸiirin kime ait olduÄŸuna dair bir bilmece bulmaca. Ahmet HaÅŸim’den Edip Cansever’e, Necip Fazıl’dan Turgut Uyar’a kadar bilhassa yeni sairlerin ezberlerindeki ÅŸiirlerini irticalen okumuÅŸlar. Öyle ki bu ÅŸiir okuma eylemi daha sonra yazma eylemine dönüÅŸecektir.
Onlar ilk gençlik yıllarında, bilhassa lise çaÄŸlarında saÄŸdan say altı, soldan say yedi kiÅŸiden oluÅŸan bir edebiyatçı topluluÄŸudur. Birini anlatmak diÄŸerlerine de aynı anda ışık tutar. Biri hepsi için, hepsi biri için de diyebiliriz buna. Çünkü birlikte yaÅŸanmış hayatlardan bahsediyoruz. Burada bir Alâeddin Özdenören’den deÄŸil de Yedi Güzel Adam’lardan herhangi birinden de bahsedebilirdik. Öyle de olsa aÅŸağı yukarı aynı ÅŸeyleri söyleyecektik. Burada da onu yaptık. Aynı ÅŸehirde ve çevrede büyüdükleri için bu insanların hayatlarının birbirine ne kadar da çok benzediÄŸini gördük. Birinin hayatını anlatırken diÄŸerine göndermede bulunduk, kapısını çaldık. Biliyoruz, çalmasak eksik kalacaktı. Hepsinin de dünya görüÅŸleri aÅŸağı yukarı aynıdır.
Maveraî bir yolculuk
Dünya görüÅŸlerinin yanında onları bir araya getiren özellik ÅŸiir ve sanatla iÅŸtigalleri, edebiyat anlayışlarıdır. Yakın dönem edebiyat ve düÅŸünce tarihimizde aynı dünya görüsüne sahip olup da ilk gençlik yıllarından beri birlikte yasamış, kalıcı dostluklar kurmuÅŸ, hayatı ortak paylaÅŸmış bu insanlar gibi birbirine baÄŸlı sıkı bir edebî topluluk daha yoktur. Sözkonusu topluluk, aynı zamanda zengin bir kültür ve edebiyat geleneÄŸi içinden gelen bu yazarların oluÅŸturduÄŸu maveraî bir yolculuktur.
Biraz Önce Alâeddin Özdenören’in yalnızlığından ve acısından bahsettik. ÅžairOsman Sarı’nın MaraÅŸ Ä°mam-Hatip Lisesi’nden felsefe hocası olan Özdenören’e ithaf ettiÄŸi Gül Tomurcukları ÅŸiirinin son dizeleriyle bitirelim yazımızı:
Ne söyleyebilirim sana ne derim
Ey acıyla ateşle dağlanmış bağrı
“Gözleri gül tomurcuÄŸu”
TopraÄŸa vermiÅŸ
Ebu Kerem
Ebu Kerem
Not: Kerem, merhum ÅŸairimizin 1984 yılında henüz sekiz yaşında iken kaybettiÄŸi oÄŸlunun adıdır. Özdenören, “Kerem’in Çantası” isimli bir ÅŸiirinde evlad acısını hüzünlü bir ÅŸekilde anlatır.
Hüseyin Yorulmaz, “Bir Yalnız Adam Alâeddin Özdenören”, MAKAS dergisi, Aralık-Ocak 2019, sayı 5.
Henüz yorum yapılmamış.