Güncel
Fransa'nın unutturmaya çalıştığı Kub Kub Katliamı
Çad tarihinin en kanlı olayı olarak bilinen Kub Kub katliamında Fransızlar 400 Müslümanı namaz kılarken topluca öldürmüştü
Çad Cumhuriyeti’nin AbeÅŸe ÅŸehri ve çevresi, 1909 yılında Fransa tarafından iÅŸgal edilmesinin ardından 1917’de çok büyük bir katliam yaÅŸadı. Halk tarafından “Kub Kub Senesi” adıyla bilinen olayda ülkede bulunan âlimler topluca öldürülmüÅŸtü.
Ülke tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluÅŸturan ve Fransa’nın tüm sömürgecilikdönemine ÅŸahitlik eden bu olay, Afrika halkları nezdinde bir haçlı mezalimi olarak da bilinmektedir. Çok sayıda âlimin öldürüldüÄŸü katliam, ülke tarihi kadar kıta tarihi için çok büyük önem taşıyordu.
Ä°ngiliz ve Fransızların at koÅŸturduÄŸu dönemler
19. yüzyılın sonlarına doÄŸru, bugünkü Çad’ı oluÅŸturan topraklar üzerinde çeÅŸitli güç savaÅŸları yaÅŸanmaktaydı. Ä°ngilizler Vadây ve Bagirmi sultanlıklarını silah zoruyla iÅŸgal hazırlığındaydı. Fransızlar ise Åžari Nehri’nden, Cezayir’den ve Nijer’den misyonlarıyla Ä°ngilizlere destek veriyordu. Bölgedeki Senûsiyye KardeÅŸliÄŸi, 1899’da karşı direniÅŸ sürecini baÅŸlattı. Osmanlı Devleti’nin desteÄŸiyle sahadaki görünürlüÄŸünü arttıran Senûsîler, 19. yüzyılın ikinci yarısından beri Trablusgarp hinterlandındaki nüfuz alanlarını geniÅŸletti.
Dönemin en büyük sömürge gücü olan Ä°ngiltere’nin 1878 Berlin Konferansı’nın izdüÅŸümü olarak imzaladığı 1893 Ä°ngiltere-Fransa Dostluk AntlaÅŸması’nın ardından Osmanlı’ya yönelik tutumunu deÄŸiÅŸtirmesi bölgedeki denklemleri deÄŸiÅŸtirdi. 21 Mart 1899 tarihli Ä°ngiliz-Fransız Mukavelenamesi’yle birlikte Çad Gölü havzası sömürgeciliÄŸin buluÅŸma noktası oldu. Bu süreçle birlikte Dârfûr, Ä°ngiliz hâkimiyetinde kalırken; Fransa’ya Çad’ın doÄŸu ve kuzey kısımlarındaki Vadây, Bagirmi ve Kânim ile ahalisi daha önce tamamen Senûsilere intisap eden Borku, Ennedi ve Tibesti (BET) bırakıldı. Kısacası, dönemin en güçlü kolonyal güçleri Ä°ngiltere, Fransa ve Almanya kendi aralarında Nijerya, Kamerun, Çad ve Nijer topraklarını taksim ettiler.
Fransızların kullandıkları orantısız güce karşı Çadlıların direniÅŸi yedi yıldan fazla sürdü. 22 Nisan 1900 yılında Fransız Komutan Amédée-François Lamy’nin öldürüldüÄŸü Kuseyri (Kusseri) Savaşı, her iki tarafın ağır kayıplar verdiÄŸi kamlı bir savaÅŸ oldu.
Kuseyri Savaşı’nda ağır yara alan Râbih b. Fazlullah’ın 1900’de ölümünün ardından Fransızlar, baÅŸkent Dikva’yı iÅŸgal etti.
Rabih'in kafası neden kesildi?
Kuseyri Savaşı’nı kaybetmesi üzerine yakalanan ve hemen öldürülen Bilâdüssûdan tarihinin en büyük komutanlarından sayılan Râbih’in kafası gövdesinden ayrıldı. Fransızlar daha önce de Mali-Senegal arasında kendi iÅŸgallerine karşı direnen büyük âlim ve mücadele adamı Mamadu Lamine’i 1887 yılında yaptıkları savaÅŸta yaralamışlar ve hemen kafasını kesmiÅŸlerdi. Kendileri gibi birer Afrikalı olan ve Senegalli NiÅŸancılar denilen yerli askerin ellerinde sömürgeciliÄŸin karşısında direnen son mücadele adamlarının kafatasları pazar yerlerinde teÅŸhir ettirildi. O dönemde Avrupalılar, Batı Afrikalı Müslümanların kafası gövdesinden ayrılan kimselerin cennete gitmeyeceÄŸine dair bazı inançları olduÄŸunu öÄŸrenmiÅŸlerdi. Böylece kendilerine en büyük direniÅŸi gösterenleri sadece öldürerek etkisiz kılmakla yetinmemiÅŸler aynı zamanda cehenneme de göndermiÅŸ oluyorlardı. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Kavas, GeçmiÅŸten Günümüze Afrika, II. Baskı)
Fransızların Vadây’ı (AbeÅŸe’yi) 23 AÄŸustos 1909’da iÅŸgal ederek buraya yerleÅŸmeleri üzerine Kabka ve Ennedi’deki nüfuz bölgelerinden çekilen Vadây Hâkimi Dûd Mürre ile Dâr Mesâlit’teki Sultan Tâcüddin ittifak ederek direniÅŸe geçtiler. Dûd Mürre ve Tâcüddin’in askeri birliklerini, Senûsî Ä°hvanı ile Mesâlit halkı oluÅŸturuyordu. Ä°hvân, silah yapımında ve kullanımında mahirdi. Mesâlitler ise tüfekten ziyade harbe, ÅŸankar mankar ve kılıç kullanmakta mahirdiler. Vadâylılar ise hiçbir ÅŸey bilmiyorlardı. 27 Ekim 1911’de Sultan Dûd Mürre teslim olmak zorunda kaldı.
Mezbahatü Kub Kub
1917’de Vadây bölgesindeki AbeÅŸe18 ÅŸehrinde yerel halk arasında “Mezbahatü’s-Sâtûr” veya “Mezbahatü Kub Kub” olarak bilinen Mezbahatü Rüheybe’de 400 âlim toplandı ancak Çad’ın farklı bölgelerinden gelerek burada toplanan ulema, sabah namazının kılınması esnasında yok edildi. Kub Kub Katliamı’nın hemen ardından Ä°slam’ın yayılmasında, Arap dilinin ve Ä°slam kültürünün bölgede hükümran olmasında büyük bir role sahip olan Vadây Hâkimi Sultan Dûd Mürre ismiyle meÅŸhur Muhammed Sâlih görevinden el çektirilerek Encemine (veya Fort-Lamy) ÅŸehrine götürüldükten sonra öldürülen âlimlerin baÅŸları gövdesinden ayrılmış naaÅŸları, AbeÅŸe sınırları içerisinde yer alan vadi konumundaki Ümmü Kâmil’deki bir toplu mezara defnedildiler ve bu ÅŸehitlik, günümüzde halen varlığını muhafaza etmektedir.
Çad havzasındaki kabile reislerinin kontrol altına alınması için “büyük bir psikolojik ÅŸok”un yaÅŸatılması gerektiÄŸine inanıyordu.
Sahra transit ticaretinin önemli merkezlerinden AbeÅŸe’de gerçekleÅŸtirilen bireysel suikastlar, toplum üzerinde ÅŸiddetli bir baskı oluÅŸturdu. Bu yüzden bölgenin güneybatı kesiminde muhalefet, yaklaşık 1930’a kadar sürdü. Vadây’ın geri kalan âlimleri, Sudan ve Mısır’a zorunlu olarak göç ettirildi ve Ä°ngilizlerle varolan antlaÅŸma nedeniyle Sudan’ın lehine köyler boÅŸaltıldı.
Kaynak: Ä°stanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Hakemli Dergisi 2017-2 Ahmet Kavas - Muhammed TandoÄŸan
Henüz yorum yapılmamış.