Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Kemal Sayar'ın kaleminden: İnsanımız son dönemde yaşanan politik buhranı elindeki son vatanı kaybedebileceğinin bir işareti olarak okumuş

‘İnsan sadece kalbiyle görebilir. Aslolan, göze görünmez’ der St. Exupery, Küçük Prens’te. Kasım seçimlerinin sonuçları önceden hiçbir göze görünmedi. Ancak kalbiyle görebilen halk, bu seçimde muhafaza etmesi gereken bir memleket, üzerine titizlenmesi gereken bir yurt olduğunu derin vicdanıyla hissetti ve o yurdu kocaman kalbiyle koruma altına aldı.



KEMAL SAYAR / SERBESTİYET ARŞİV

O hakir görülen, politik bir bilinci olmadığına seçkinlerin neredeyse emin bulunduÄŸu sıradan insan, Türkiye'de bir kez daha siyasetin önünü açtı, onu ÅŸekillendirdi. Ona ufuk ve görev tayin etti. Gözün deÄŸil kalbin gördüÄŸünü gösterdi. Çünkü buhran zamanları, saÄŸduyu ve kolektif bilincin   ortak bir akılla kendi varlığını korumaya yöneldiÄŸi zamanlardır. Millet böylesi zamanlarda yekpare bir organizma gibi davranarak hayatiyetini saÄŸlayacak kaynaklara yönelir, toprağı, suyu ve ışığı nerede görüyorsa gövdesini oraya yaslar.  Birlikten dirlik doÄŸar. Ä°nsanlar, bir araya geldiklerinde, kimileyin içlerindeki en zeki kiÅŸilerden çok daha zeki ve bilgece davranabilirler.Åžahsen ben bu oy sıçramasının bir siyasi partinin program ve söylemlerini aÅŸan psikolojik bir tarafı olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bu toplumsal dalga, bir duygusal/ruhsal zeminde yükseldiÄŸi ve adeta bir refleks gibi ortaya çıktığı için, önden görülemedi.

Fazlasıyla bireyci olmakla eleÅŸtirilen bir çaÄŸda, kalabalığın yargısının bir bilgelik içerdiÄŸini söylemek tuhaf gelebilir. Kalabalıklar kolektif kararlarında kimileyin çok doÄŸru, kimileyin de felaket ölçüsünde yanlış hükümlere varabilirler. James Surowiecki, Kalabalıkların BilgeliÄŸi / The Wisdom of the Crowds adlı kitabında, grup yargılarının kimi zaman nasıl ÅŸaşırtıcı ölçüde iyi olduÄŸunu tartışır. Ä°yi bir kalabalık yargısı için gerekli olan en önemli ÅŸey, insanların kararlarının birbirinden bağımsız ortaya çıkmasıdır. EÄŸer insanlar birbirlerinin tahminlerinden etkilenirlerse, doÄŸru bir hükmün ortaya çıkma ÅŸansı da azalacaktır. Ä°nsanlar birbirlerinden etkilendikleri zaman, sürüden ayrı düÅŸmeme psikolojisi ön plana çıkar ve ortak karara varma arzusu, doÄŸru karara varmanın yerine geçebilir. BaÅŸka insanlarla hemfikir olmaya gayret ettiÄŸimiz ve kendi fikrimizi gizlediÄŸimiz ölçüde, doÄŸruluktan uzaklaÅŸabiliyoruz. Psikoloji sahasında yapılan pek çok araÅŸtırma, birbirinden çok farklı düÅŸünen bireylerden oluÅŸan problem çözücülerin, bir araya geldiklerinde en iyi problem çözen insanlardan çok daha iyi bir kolektif tahminde bulunabileceklerini gösteriyor. Yani kararlarının ortalaması alındığında, farklı zihinler, uzman zihinlerden çok daha doÄŸru yargılara varıyorlar. Dolayısıyla kalabalığı kimin teÅŸkil ettiÄŸi ve onların birbirlerinin fikirlerinden ne derecede uzaklaÅŸabildikleri, onlara gerçek bir bilgelik atfetmekte hayati bir önem taşıyor. Peki uzmanlar neden yeterince akıllı deÄŸil? Çünkü uzmanlar birbirlerine benziyor, benzeÅŸ ÅŸekillerde düÅŸünüyor ve bu yüzden de düÅŸünce çeÅŸitliliÄŸini en üst düzeyde yansıtmıyorlar. Farklı fikirlerin kendilerine meydan okumasına müsaade etmedikleri için, bir süre sonra uylaşım (conformity) ve tarafgirlik tuzağına düÅŸüyorlar. Ä°nsanlar sürüleÅŸme temayülü gösterdikleri için, hür ve bağımsız kanaatlere varmak çetin ceviz bir iÅŸ. Bizden önceki insanları kör bir biçimde taklit etmeyi, onların muhakemesini sorgulamaya tercih ediyoruz. Ama buhran zamanlarında ekseriyetin bilgeliÄŸi sökün eder, bir kutup yıldızı gibi toplumun istikametini aydınlatır.

Türkiye’de beÅŸ ay içinde seçmen davranışında görülen bu büyük deÄŸiÅŸiklik, insanların ülkenin içinde bulunduÄŸu durumu bir varlık ve yokluk meselesi olarak algılamasıyla alakalı olabilir. Her türlü ruhsal travma bir yok olma endiÅŸesini tetikler ve bu endiÅŸe hayatta kalma, kendini koruma ve güvenlik arayışlarıyla teskin edilmeyi bekler. Yok olma endiÅŸesi, var olan bir tehdit veya yakında olması beklenen bir felaket hissiyatı üzerine temellenir. Bu deneyimde insan veya grup, önleyemeyeceÄŸi bu tehlike ile karşılaşınca yaÅŸayacağı çaresizlik duygusunu önceden yaÅŸamaya baÅŸlar. Yok olmayı sadece fiziksel bir tehdit olarak algılamamak gerekir. Yok olma endiÅŸesi, bir insan/grup olarak duyulmama ve bir hayalet gibi toplum içinde görünmez olma korkusunu da içinde barındırır. Ä°htiyaçlarının giderilmemesi, kendine ait bir sesi olmaması, çevresine etki gösterememesi, fark edilecek kadar önemli olmaması gibi ÅŸeyler, insanların/toplumların ruhsal yok olma endiÅŸesini temsil eder.

Bana öyle geliyor ki, insanımız son dönemde yaÅŸanan politik buhranı elindeki son vatanı kaybedebileceÄŸinin bir iÅŸareti olarak okumuÅŸ ve kalabalığın bilgeliÄŸi, o vatanı korumak yönünde tezahür etmiÅŸtir. Vatan önünde sonunda bir güvenlik duygusudur. Vatan orada olduÄŸunuz için kimsenin sizi aÅŸağılayamayacağı, aÅŸ ve iÅŸinizi gönül huzuru ile temin edeceÄŸiniz, başınız dara düÅŸtüÄŸünde istimdat edeceÄŸiniz birilerinin muhakkak bulunabileceÄŸi o emin beldedir. ‘Ä°nsan ancak nedensiz olgularla karşılaÅŸmayı beklemediÄŸi; tümüyle yabancı bir ÅŸeylerden korkmadığı yerde kendini güvenli hisseder’ diye yazar Jean Amery, ‘yurdunda yaÅŸamak demek, zaten bildiÄŸimiz ÅŸeylerin, gözümüzün önünde, küçük deÄŸiÅŸikliklerle tekrar tekrar cereyan etmesi demektir.’ Yurdunda yaÅŸamak geçmiÅŸ ve geleceÄŸe aÅŸina olmak demektir. Hayatın olaÄŸan akışında büyük kırılmalar olduÄŸunda geleceÄŸimizin gasp edilebileceÄŸi yönünde kaygılanırız. Politik kaos insanların elinde olanları kaybedebileceÄŸi endiÅŸesini tetikler. Son dönemde artan PKK ve IŞİD terörizmi insanımızda gelecekle ilgili yoÄŸun bir belirsizlik duygusu oluÅŸturdu. Yanı başımızdaki Suriye’nin bir vatan olmaktan çıkışı ve daha beÅŸ sene öncesine kadar iÅŸinde gücünde olan insanların yeni bir vatan arayışı için göç yollarına düÅŸmesi,sahile vuran çocuk bedenleri ve benzeri acımasız onlarca sahne, bu algımızı pekiÅŸtirdi. Türkiye insanı, terör ve politik buhranla birlikte yurdunu kaybetme endiÅŸesini iliklerine kadar yaÅŸadı.

Bizim insanımızda kuvvetli bir yurt bilinci var. Yurt hasreti ve yurt aÄŸrısı, bizi biz kılar, türkülerimize, dertlerimize siner. Biz köksüz insanlar deÄŸiliz. Özleyecek bir yurdu, üzerine titizlenecek bir ocağı olan insanlarız. Yıllar önce Hollanda’ya bir konuÅŸma için gittiÄŸimde oradaki bir Türk iÅŸçi bana saatini göstermiÅŸti. DemiÅŸti ki, “Yirmi yıldır gurbetteyim ve yirmi yıldır saatim Türkiye saatini gösterir”. Onun için Türkiye saatini gösteren bir saatle yaÅŸamak, memleketiyle kurduÄŸu bir ruh bağıydı. O saate her bakış, memlekete dönmenin sevincini içinde taşır. O saat sevdiklerinin zamanında yaÅŸamayı mümkün kılar. Almanya’da yaÅŸayan Türklerin göçlerinin ilk dönemlerinde sık sık tren istasyonlarını ziyaret ettiÄŸini duymuÅŸtum bir seferinde. Ä°nsan tatil günlerinde neden bir tren istasyonunu ziyaret eder ki? Ä°ÅŸte bu da yurt hasretinin veya yurt aÄŸrısının semptomlarından birisidir. Memleketinden onu gurbet ele getiren trenin kalktığı yer orasıdır, dolayısıyla o istasyonun öbür ucunda memleket durmaktadır. Ä°stasyonu ziyaret etmek tıpkı memleketi ziyaret etmek gibidir. Bir tür daüssıla.

Milletimizin kolektif bilinçaltında yurdunu korumak, kendine yurt bellediÄŸi yeri muhafaza etmek yönünde kuvvetli bir dürtü var. Memleket meselesi bizim için önemlidir. O yüzden kendi memleketimizin dertleriyle çok dertleniriz. O yüzden kendi kaderimizi bu ülkenin kaderinin ta içine yerleÅŸtiririz. Bu ülkenin yerlileri, kendilerine gidecek baÅŸka bir vatan bulmamış insanlardır. Yerlilik dünyanın neresinde olursanız olun ruhunuzun anayurdunuzun dertlerine, saatinizi memleketin saatine ayarlamak demektir. BaÅŸka hiçbir vatanda tam manasıyla mesut olamamak, bu ülkenin derdini, kokusunu, yemeÄŸini, gürültüsünü, kaosunu özlemek demektir. Ruhunuza ezan sesi deÄŸmediÄŸinde kendini öksüz, kimsesiz ve tenha hissetmek demektir.

Yokluk tehdidi, varlığın bütün imkanlarını seferber eder. Ve insanlar bir araya geldiklerinde ürettikleri o kolektif vicdan ve akılla kendilerini esenlik sahiline vardıracak, yurtlarını emniyet altına alacak bir ortak karara varırlar. Milletlerin bir ruhu vardır. Bizim milletimizin ruhu köklerindedir. Ben bu beÅŸ ayda görülen deÄŸiÅŸimin; parti program ve propagandalarını aÅŸan, vaat ve ekonomik beklentilerin çok üzerinde, olaÄŸandışı bir duyguyu yansıttığını düÅŸünüyorum. Milletin ortak kararı bambaÅŸka bir siyasi partide de tecelli edebilirdi. Ä°nsanlar, ekseriyetle oy verdikleri partiye bu vatanı korumak ve ruhların sükuna ermesini saÄŸlamak için, çok büyük bir mesuliyet yüklediler. Memleket meselesi sonunda insanların tercihini belirleyen ana etken oldu. Ä°nsanlar, sözün özü, bu seçimde bir partiden çok bir duyguya oy verdiler. Vatana sahip çıkma duygusuna. Ben bu millete ve bu bilgeliÄŸe saygı duyuyorum. Türkiye’nin kadim bilgeliÄŸi, memleketin en büyük mesele olabilmesindedir.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.