Sosyal Medya

Kürsü

Taha Akyol Karar'da yazmaya başladı: Yargının bugünkü hali çok endişe verici

Taha Akyol Karar Gazetesindeki yazılarına bugün (23.01.2019) itibariyle başladı.



Uzun meslek hayatımda artık Karar gazetesindeyim. Beni okurlarına takdim eden anonslarda Karar yöneticileri “hukuk, tarih ve demokrasi ekseninde” bir yazar olduÄŸumu belirtiyorlardı.
 
Evet, öteden beri yazı ve kitaplarım bu eksendedir.
 
Tarihinde sert kırılmalar, sert iniÅŸ-çıkışlar yaÅŸayan ülkeler gibi bizde de hukuk, deÄŸerler hiyerarÅŸisinin tepelerinde yer alamadı. Siyaset ve ideoloji hukuku araç gibi gördü.
 
SaÄŸda da solda da böyle. SaÄŸda “dava” deyince, solda “devrim” deyince hukukun yeri nerelerdir?!
 
Hukukun üstünlüÄŸü kültürünü geliÅŸtirmek için yazmayı öteden beri görev sayıyorum. Bu imkanı veren Karar yöneticilerine teÅŸekkür ediyorum.
 
Hukuk devleti
 
28 Åžubat döneminde türbanlı kızların kamu haklarına ağır kısıtlamalar getirilmesini eleÅŸtiren yazılarım sonradan Nesil Yayınları’nca “ModernleÅŸme Sürecinde Türban” adıyla kitaplaÅŸtırılmıştı.
 
Türbanın irtica deÄŸil modernleÅŸme simgesi olduÄŸunu söylüyor, liberal demokrasiyi, bireysel hak ve hürriyetlerin önceliÄŸini savunuyor, “vesayet”i eleÅŸtiriyordum.
 
1 Mart 1998 günlü “Hukuk devleti” baÅŸlıklı yazımda, 19. yüzyıldaki liberal Fransız düÅŸünürü Frededic Bastiat’nın ÅŸu sözlerini alıntılamıştım:
 
“Ä°nsan iliÅŸkilerinin yarattığı sorunların çözümü için temel koÅŸul, özgürlük ortamının yaratılmasıdır.”
 
Sürekli liberal demokrasiyi, kuvvetler ayrılığını, temel hak ve özgürlükleri savundum.
 
Zira tarih gösteriyor ki, bunlar olmazsa toplumlar çok sert kutuplaÅŸmalara sürükleniyor.
 
28 Åžubat kâbusunu, “cemaat yargısı” kâbusu izleyecekti; sonra da yargının siyasallaÅŸması…
 
Hukuk ve yargı ne kadar zayıf görüyor musunuz? Köklü bir zaaf üstelik!
 
Mecelle Cemiyeti
 
II. Abdülhamid dönemi, Meclis’in kapatılması, anayasanın askıya alınması… Dağılan bir imparatorluÄŸun içinde bulunduÄŸu ÅŸartlarla elbette izah edilebilir. Fakat…
 
Hukuki modernleÅŸmemizin en önemli kilometre taÅŸlarından biri medeni hukuk sahasında Mecelle’dir. Cevdet PaÅŸa tarafından 1869-1876 arasında yayımlanan 16 kitaptan oluÅŸur. Fakat eksiktir; kiÅŸilik hakları, borç iliÅŸkileri, tüzel kiÅŸilik gibi bölümler yoktur.
 
Eksik kalmıştır, çünkü Cevdet PaÅŸa baÅŸkanlığındaki “Mecelle Cemiyeti” adlı hukukçular komisyonunu Abdülhamid çalıştırmamış, birkaç sene sonra da kapatmıştır!
 
Çünkü komisyonda kendisine karşı “fitne” yapılacağı evhamına kapılmıştı. Merhum Ebul’ula Mardin’in “Medeni Hukuk Cephesinden Cevdet PaÅŸa” adlı kitabında ayrıntılar vardır.
 
Mesele Lozan’da karşımıza çıkacağı gibi, 1926 yılında Ä°sviçre’den kanun alınmasının sebeplerinden biri, Abdülhamid’den sonra kurulan “Mecelle Tadil Komisyonları”nın 1925 yılına kadar ortaya bir kanun metni koyamamış olmasıdır.
 
Tunceli Kanunu
 
Atatürk dönemi, Tek Parti devri… 1924 Anayasasına göre idam cezaları ancak Meclis tarafından onaylanırsa infaz edilebilirdi; o zaman Batı hukuk sistemlerinde de böyleydi. 1935’te çıkarılan Tunceli Kanunu’nda ise Ağır Ceza Mahkemelerinin vereceÄŸi idam cezalarını onay yetkisi mahalli komutana verildi!
 
Meclis’in 25 Aralık 1935 günlü oturumunda MuÄŸla Milletvekili Hüsnü Kitapçı, bunun anayasaya aykırı olduÄŸunu, Meclis’e ait bir yetkinin komutana verilemeyeceÄŸini anlattı, itiraz etti.
 
Kanunu savunan Adalet Komisyonu BaÅŸkanı Trabzon Milletvekili Raif Karadeniz kürsüdedir, özetle:
 
“Terazinin bir tarafına hukuku, öbür tarafına memleketin âli menfaatlerini koyduk, bu kanunu yazdık!”
 
Raif Bey kuvvetler birliği ilkesini de savundu konuşmasında.
 
Hüsnü Kitapçı oy vermedi ama Tunceli Kanunu bu haliyle çıktı.
 
Tek Parti devri de “dönemin ÅŸartları” diye izah edilebilir ama bir “anayasallık kültürü” devretmediÄŸi açıktır. Nitekim Demokrat Parti’de de bir “anayasallık” dikkati yoktu.
 
Ve bugün…
 
Yargının bugünkü hali çok endiÅŸe verici. Tutuklamalardaki ölçüsüzlükten nihayet yakınan Adalet Bakanı Sayın Abdülhamid Gül ÅŸöyle anlatıyor:
 
“Temel hak ve özgürlüklere orantısız müdahaleler, bazı haklı eleÅŸtirilere neden olabilmektedir. Yine bu tür müdahaleler, yargısal tasarrufların meÅŸruiyetine ve yargıya olan toplumsal desteÄŸe de zarar verebilmektedir.” (29.11.2018) 
 
Çok vahim, “yargısal tasarrufların meÅŸruiyetine” zarar vermek!
 
Åžimdi, “Ulu Önder” ve “Ulu Hakan” kavramları etrafında kutuplaÅŸmak mı doÄŸrudur?.. Yoksa tarihte ortak baÅŸarılarımız kadar ortak sorunlarımız olduÄŸunu da anlayarak 21. yüzyılda Türkiye’yi güçlü ve saygın bir hukuk devleti, bir geliÅŸmiÅŸ demokrasi haline getirmek için çalışmak mı?
 
Tarihe de siyasete de bakışımız bu 
olmalı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.