Kürsü
Abdurrahman Dilipak: Seçenin de seçilenin de, atayanın da atananın da, bunlar karşısında sessiz kalanın da vay haline!
Follow @dusuncemektebi2
Abdurrahman Dilipak- Yeni Akit
“(… Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Ancak akıl sahipleri öÄŸüt alırlar.” (Zümer 9)
Kur’an-ı Kerim, zamanının en bilgili kiÅŸisine “Ebu Cehil / Cehaletin babası” der. Aslında Ebu Cehil’in gerçek adı “Amr ibn Hisham el Mugira” idi. Kabilesinde “Ebul Hakem” olarak anılırdı. Mekkeli müÅŸrikler arasında büyük bir itibâra sahip idi. Ä°slâm›Ä±n ilk iki ÅŸehidinden biri olan Ammâr b. Yâsir’in annesi Sümeyye, Ä°slâm düÅŸmanı Ebû Cehil tarafından katledilmiÅŸtir. Peygamberimizin katledilmesi için her kabileden bir gönüllüden oluÅŸan özel bir suikast timi oluÅŸturulması da onun fikri idi. Ebû Cehil, Bedir Savaşı’nın çıkmasının sebeblerinden biridir. O savaÅŸta öldürülmüÅŸtür. “Ä°slam ümmetin Firavun’u” olarak adlandırılan Ebû Cehil, M.S. 624 yılında hayata feda etti. Kendine Ebu Cehil lakabı bir rivayete göre Peygamberimiz tarafından, diÄŸer bir rivayete göre Velid b. MüÄŸire tarafından verilmiÅŸtir. OÄŸlu Ä°krime Müslüman oldu.
Ebu Cehil, iktisat, siyaset, edebiyat alanlarında sözüne itibar edilen biri idi. Ama bizim geleneÄŸimizde o “cehaletin babası”dır.
Kur’an-ı Kerim’de kınanan insanlar Ebu Cehil’den ibaret deÄŸildir. Müfessirler Velid b. MuÄŸire, Ebu Cehil, Esved b. Abdi YaÄŸus, Ahnes b. Åžerîk gibi isimlerin de o kınananlardan olduÄŸu görüÅŸündedirler. Bunları tanımamız ve onların hallerinden ibret alıp o karakterdeki insanları “rol modeli” olarak görmek deÄŸil onlardan uzaklaÅŸmamız gerekir.
“Cahillik” ya da “Münevverlik”, “Arif olmak / Ä°rfan sahibi olmak” diploma ya da kariyerle, makam-mevki ile ilgili bir ÅŸey deÄŸildir.
“Hakikatin bilgisi” ile “GerçeÄŸin bilgisi” aynı ÅŸey deÄŸildir. Ä°kisi elbette birbirinden beslenir, ama aynı ÅŸey deÄŸildir. Bazı ÅŸeyler “Ä°lmel yakin”, bazı ÅŸeyler “Hakkal yakin” anlaşılır. Bazı ÅŸeyler gözle görülür, bazı ÅŸeyler kalple anlaşılır.
Hakikatin bilgisinden yoksun bir kalb sahibi, sadece gerçeÄŸin bilgisinden ibaret bir anlayışla “Kitap yüklü bir eÅŸek”e dönüÅŸebilir.
Bu kendini beÄŸenmiÅŸ zengin ve itibarlı adamlar “Bu Kur’an eskilerin masallarıdır” diye bizim kardeÅŸlerimizi küçümsüyorlardı.
Bunların en meÅŸhurlarından biri de Belam-ı Baura idi. Bu kiÅŸi Hz. Musa as zamanında yaÅŸamış, alim bir zat idi. Åžöhreti her yere yayılmıştı. BulunduÄŸu Belka ÅŸehrinin valisi Belak, Hazreti Musa’nın askerlerinin ÅŸehre girmemesi için, onun halka hitap etmesini ve dua etmesini istedi. Bunu yapmazsa kendini öldürüp mallarına el koyacağını söyledi, tehdit etti. Can korkusu ile Musa aleyhisselama beddua etti. Bunun üzerine dili sarktı, kaçarken Musa aleyhisselamın askerleri tarafından öldürüldü. Müminlere beddua ettiÄŸi için ilahi gazaba uÄŸradı. Dili göÄŸsüne kadar sarkıp yapıştı. “Onun gibiler köpek gibidir” diye anılır oldu.. Kur’an-ı Kerim’de onun hakkında, mealen ÅŸöyle buyuruldu: “O, dünyaya meyletti ve nefsinin hevâsına uydu. Onun ibret verici hâli, üstüne varsan da, kendi hâline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeÄŸe benzer.” (Araf 176)
Biz masum insanlar için Belam gibi beddua etmez, lânet okumayız. Bir savaÅŸta, kâfirlerin yok olması için Peygamber Efendimizden beddua etmesini istediklerinde, O, onların yanlıştan vazgeçmeleri ve kurtuluÅŸa ermeleri için dua etti. Zaten onlar cehennemi hakketmiÅŸlerse Allah’ın kılıcı o an Müslümanların elinde idi. Biz Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olacaktık. Merhametimiz her zaman gazabımızdan önce gelecektir. Resulullah, lanet ve kahır için gönderilmediÄŸini, müjdelemek ve korkutmak için, “Alemlere rahmet olarak, insanların iki cihan saadeti için gönderildiÄŸini” söyledi. Nitekim duamız, “bizi öldürmeye gelenlerin bizde dirilmesi”dir. Kur’an-ı Kerim’de mealen, “Seni âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik” buyuruluyor. (Enbiya 107)
Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eÅŸeÄŸin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluÄŸun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluÄŸunu hidayete erdirmez.
Dinin îcaplarını çok iyi bildikleri, ilimleri çok fazla olduÄŸu hâlde; ilimleri ile amel etmeyen, Ebû Hâris gibi, Bel’am bin Baûra gibi kimselerin ÅŸahsında onların peÅŸinden gidenler, Kur’ân-ı Kerîm’de (Cum’a:5)’de olduÄŸu gibi, “kitap yüklü eÅŸeÄŸe” benzetilir: “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eÅŸeÄŸin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluÄŸun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluÄŸunu hidayete erdirmez.”
Gerek Araf Sûresi, gerekse Cum’a Sûresi’nde ilmi ile âmil olmayanlar aÅŸağılanır. Birçok ayette onlar dünyada rezillik ve ahirette cehennem azabı ile korkutulur.
Dünyayı bilip, ahiretten habersiz olanların vay haline. Aramızda üniversite mezunu olup, akademik kariyer sahibi birçok kiÅŸi bir kez olsun, Kur’an-ı Kerim’in mealini okumamıştır. Tabii aslını da. “Akaid”, “Kelam”, “Fıkıh”, “Siret-Siyet” deseniz bunların ne anlama geldiÄŸini bile bilmez birçok kiÅŸi. “Mekki - Medeni”, “Muhkem - MüteÅŸabih” demiyorum. Bilmediklerini de bilmezler. Cehaletin bu kadarı ancak cehaletle mümkündür.
KiÅŸi, birçok faydasız bilgiye sahip olsa ne yazar! “Faydasız bilgiden Allah’a sığınırım” der Resulullah! Biri, bir ilme sahip olur da, bu ilim onu günah iÅŸlemekten alıkoymazsa, Allâh’a kul olmaktan uzaklaÅŸtırırsa vay onun haline.
Dünya ve âhiret hayatı için sahip olduÄŸu makam, ilim ve parayı Hakka karşı kullananlar “muteber” deÄŸil, “Muzur; “Müfsid”, “tamahkâr, dili sarkık bir köpek” ya da “kitap yükü taşıyan eÅŸek”tir.
Seçilmesi ve atanması gerekenler konusunda bu ölçülerden sapılırsa, seçenin de seçilenin de, atayanın da atananın da, bunlar karşısında sessiz kalanın da vay haline!
Atanan ya da seçilen, atanacak olan ya da seçilecek olanlara bakın bakalım, “evinizin anahtarını kendilerine emanet etmekte sakınca görmeyeceklerinizden” midirler. Ve bakın bakalım, hal, hareket, söz, kıyafet, yedikleri, içtikleri ile kime benziyorlar. Ä°stiÅŸare ve ÅŸûra yapıyorlar mı? Tevazu ve kibir konusunda ne durumdalar. “Sizden biri” midirler, yani sizden vekalet talep ederken size hesap vermeyi de kabul ediyorlar mı? “Ehli hal vel akd” konusunda ne durumdalar?.
Bu endiÅŸeye sahipseniz ne mutlu size. DeÄŸilseniz siz bilirsiniz.
Neticede hayır da olsa sonuç ÅŸer de, olan Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın rızasına talibiz. Ve bize hayır gibi gelen ÅŸeyde ÅŸer, ÅŸer gibi gelen ÅŸeyde Allah hayır murat etmiÅŸ olabilir. Biz doÄŸru bir iÅŸ yaparsak, sonuç ne olursa olsun, kazananlardan olacağız. Biz yanlış bir iÅŸ yaparsak, sonuç ne olursa olsun kaybedenlerden olacağız. Allah’ım bize hakkı hak, batılı batıl göster, Hak da toplanmayı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uÄŸrayanların deÄŸil. TelaÅŸa gerek yok, paniÄŸe de. Tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak. Biz kendi hakkımızdaki hükmü deÄŸiÅŸtirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü deÄŸiÅŸtirmeyecek. En önemli uyarı: Allah bizi her konuda artırarak ve eksilterek imtihan edecek. Ä°mtihan oluyoruz! Selâm ve dua ile.
Henüz yorum yapılmamış.