Kürsü
Gökhan Özcan: Her yer tüketilip atılmış kelimelerle dolu...
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan- Yeni Şafak
Sanki hepimizin içinde bir çatlak ses avazı çıktığı kadar bağırarak ÅŸu tersyüz edilmiÅŸ sloganı tekrar edip duruyor: “Susma, sustukça sıra sana hiç gelmeyecek!”
Her yer tüketilip atılmış kelimelerle dolu... Milyarlarca kelime dolaşıyor atmosferin içinde... Belki hayatı tehdit eden en büyük kirlilik bu! ÇiÄŸnenip tükürülmüÅŸ sakızlar gibi eriyor, her yere yapışıyor bu sıvaşık kelimeler... Çoklar ama çok çeÅŸitli deÄŸiller; aynı kelimeler sayısız kez çoÄŸaltılıp etrafa savrulmuÅŸ sanki. Anlamın kıyameti kopmuÅŸ da geriye anlamsızlığın çok sesli iÅŸgali baÅŸlamış gibi... Sözler ağızlardan çıktığı anda her yeri kaplayan kocaman anlamsız uÄŸultunun bir parçası oluyor. Sonu gelmez bir kakafoni, sükûnetin cephelerini birer birer düÅŸürüyor. Parmak uçları kelimeleri eziyor, ÅŸekilsizleÅŸtiriyor, cansızlaÅŸtırıyor, nefes alamaz hale getiriyor.
Her sabah evlerimizden çıkıp gecenin geç vakitlerine kadar, parklarda köpeklerini dolaÅŸtıran insanlar gibi mütemadiyen laflarımızı dolandırıp duruyoruz.
“Bir kıyıdayım da sanki kelimelerden oluÅŸan bir deniz hırçın dalgalarıyla gelip beni zihnimi, duygularımı dövüp duruyor” dedi gözlüklü olan. “Ne bu, rüya mı gördün?” diye sordu gözlüksüz olan. “Hayır!” dedi gözlüklü olan, “Rüya deÄŸil kâbus bu ve tamamen gerçek!”
Kelimelerin ardında artık insan yüzleri yok, mimikler, ifadeler, anlamların simalara vuran izleri, iÅŸaretleri yok. Sanki insanlar insanlarla deÄŸil, parmak uçları parmak uçlarıyla konuÅŸuyor. Ä°çten muhabbet deÄŸil, dıştan iletiÅŸim kuruluyor. Uzun uzun konuÅŸmuyor, konuÅŸamıyor, kısa yoldan giderek, kestirmeleri kullanarak, iÅŸaretleÅŸerek yazışıyor artık insanlar.
“Harfleri öÄŸrenenler artık belleklerini iÅŸletmeyecekleri için, ruhları unutkan olacaktır. Yazıya güvendikleri için, ÅŸeyleri içeriden kendi kendilerine hatırlayacakları yerde dışarıdan, yabancı izler sayesinde hatırlamaya çalışacaklar. O halde sen bellek için deÄŸil, hatırlatma için bir deva buldun. Bunlar senin harflerin sayesinde, eÄŸitimsiz kalmalarına raÄŸmen gırtlaklarına kadar bilgiye gömüldüler mi, çoÄŸu zaman hiçbir ÅŸeyi doÄŸru dürüst düÅŸünemedikleri halde kendilerini binlerce ÅŸey hakkında hüküm vermeye yetkin sanacaklardır” diyor ‘Platon’un Eczanesi’nde Jacques Derrida.
Zaman pikabının iÄŸnesi hayat plağının bir yerinde takılıp duruyordu. Ä°ÅŸte kelimelerin aynı ritim içinde sürekli kendini tekrar ettiÄŸi nakarat böyle icat edildi.
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; sözlerin çılgınca itiÅŸ kakışında nefes darlığı yaÅŸayan bir kelime ne hisseder?
Ne zaman olacağını bilemeyiz ve nasıl olduÄŸunu ve durup dururken nereden icap ettiÄŸini... Kapıyı açınca yüzümüze vuran ayaz gibi içimize vurur; bir ÅŸiirin kelimelerinde tüten tazeliÄŸi...
“Sana durlanmış kelimeler getireceÄŸim/ pörsümüÅŸ bir dünyayı kahreden kelimeler/ kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir/ seni çünkü dik tutacak bilirim/ kabzenin, çekicin, divitin/ tutulduÄŸu yerden parlayan ÅŸiir” diyor ‘Yıkılma Sakın’da üstad Ä°smet Özel.
Ya öreceÄŸiz kelimelerden ilmek ilmek idraki, ÅŸuuru, farkındalığı... Ya boÅŸ boÅŸ konuÅŸacağız hiç durmadan, etrafımızda büyüyecek bir kelimeler hurdalığı...
“Ha içini doldurmadığın söz” dedi meczup, “ha içini dolduramadığın kalp!”
Henüz yorum yapılmamış.