Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İhsan Fazlıoğlu: Süleymaniye Külliyesi’nin bütünlüğü nasıl idrak edilebilir?

İNSAN eylemi, Ahmet Cevdet Paşa’nın deyişiyle, üçlü bir yapı gösterir: Eylemeyi bilmek (ilim), eylemeyi istemek (irade) ve eyleyebilmek (kudret). Eylem bu üç unsurun cisimleşmesidir, tezahürüdür; öyle ki, bir kez vuku bulduktan sonra eylem, kendisini oluşturan unsurlardan hiçbirisine, tek başına geri götürülemeyecek derecede yeni bir olgudur.



İhsan Fazlıoğlu / Anlayış Arşiv
Bilginin, iradenin ve kudretin harmanıyla karmaşık bir örgü oluÅŸturan insan eyleminin en önemli özelliÄŸi, bir maksadı, amacı içermesi, kısaca bir anlam-deÄŸer yumağı oluÅŸturmasıdır. Bu nedenledir ki insan eylemi, yalnızca duyu içeriÄŸi ile düÅŸünce suretinin birlikteliÄŸinden elde edilen dış-dünyanın bilgisindeki yöntemlerle kavranamaz. Çünkü eylemin muhtevası yalnızca düÅŸüncenin deÄŸil aynı zamanda duygunun da verileriyle doludur. Bir anlam-deÄŸerin cisimleÅŸmesi olarak eylem, bu nedenlerle, tahlil edilirken özündeki niyetin, amacın, maksadın nihaî tespitine kadar biteviye çözümlenemez, açıklanamaz. Yine bu nedenledir ki, insanlar arası iliÅŸkide bir insanın diÄŸer bir insanı, duygu deÄŸiÅŸkenini dışarıda bırakarak, duyu-düÅŸünce birlikteliÄŸinden oluÅŸan bir makine gibi algılayarak açıklamaya çalışması, insan olmalığı sakatlar. DeÄŸil iki insan arasındaki iliÅŸkide, bir insanın bile kendisini bilmesinden deÄŸil, tanımasından söz edilir. Çünkü anlam-deÄŸer; anlaşılır, yürüyen bir anlam olarak insan bilinmez, tanınır. Ä°nsanlar arası iliÅŸkide sıkça “Sen beni anlamıyorsun” ya da “Seni iyi tanıyamamışım” biçimindeki deyiÅŸlerimizin derin nedeni, parçalardan müteÅŸekkil makineden deÄŸil anlam-deÄŸer yumağı insandan bahsediyor olmamızdır.
Kudema hikmeti tanımlarken, “beÅŸeriyetin sınırları içerisinde var-olanları, oldukları gibi bilmektir” der ve ekler: “Var-olanlar varlıklarını ya insanın iradesine, dolayısıyla kudretine baÄŸlı eylemleri neticesinde elde ederler; ya da insanın iradesine, dolayısıyla kudretine baÄŸlı olmaksızın kendi baÅŸlarına, doÄŸal olarak… Birincisi hayattır; bu nedenle hayatı, yani insanî eylemi inceleyen hikmet, amelî hikmettir. Eylem de ya bireysel/ferdî ya toplumsal/cemaî ya da siyasî/medenî olarak üç farklı biçimde tezahür eder. Ancak her üç tezahürde de içerik insanî bilinçle doludur; bu nedenle ister bireysel ister toplumsal isterse siyasî seviyede olsun insanî eylem niyetin, amacın, maksadın cisimleÅŸtiÄŸi bir anlam-deÄŸer yumağıdır. Süleymaniye Külliyesi, insanî eylemin bir cisimleÅŸmesi olarak, kendi içerisinde onu eyleyen insanların bütün niyetlerini, amaçlarını taşır; açıktır ki, onu var-kılan bizatihi onu eyleyen insanların niyetleridir. Süleymaniye Külliyesi’ne bakıldığında ona varlığını veren bilgiyi, iradeyi ve kudreti görmek mümkündür. Bu nedenle Süleymaniye’nin yapısal açıklamasını ayrıntılı bir biçimde vermek, matematik analizini yapmak, mimarî açıdan özelliklerini sıralamak, kısaca ölçüme konu arazlarını çözümlemek bütününü vermez, veremez.
Mana, anlam-deÄŸer, maneviyat, vicdaniyat, adı her ne olursa olsun, kısaca insan saf adedî veya hendesî ölçüye vurulabilir bir yapı deÄŸil, tersine yaÅŸayan-canlı bir örüntüdür. Bu nedenledir ki, insanı bir makine gibi gören, akabinde toplumu kimyevî bir alaşım gibi tasavvur ederek üzerinde hendesî iÅŸlemler gerçekleÅŸtirebileceÄŸini varsayan toplumbilim/sosyoloji geleneÄŸi taklitçilerinin, toplum mühendisliÄŸi adı altında anlam-deÄŸer dünyasını, -en hafif deyiÅŸle- dikkate almaksızın insan üzerinde operasyon yapmaya kalkışmaları, anlamaya deÄŸil açıklamaya çalışmaları, -yine en hafif tabirle- insan onurunu zedelemek demektir. Hem modern kimyanın hem de bu kimyayı toplum çalışmalarında kendisine örnek alan sosyolojinin Fransız toplumunda ortaya çıkması tarihî bir tesadüf deÄŸildir. Modern bilimsel zihniyet, Evreni anlamdan, büyüden ve ara-varlıklardan arındırma sürecini, giderayak bireye, topluma ve siyasete de taşımış; böylece insanı da mekanik-deneysel-matematiksel yeni doÄŸa felsefesinin bilme yöntemine mahkûm etmiÅŸtir.
Åžimdi ÅŸu soruyu soralım: Süleymaniye Külliyesi’nin bütünlüÄŸü nasıl idrak edilebilir? DenildiÄŸi üzere, insanî eylemin cisimleÅŸmesi olarak Süleymaniye kendisini var eden insanların niyetlerini, maksatlarını, amaçlarını içermektedir. Ancak bu anlam-deÄŸer dünyası donuktur; baÅŸka bir deyiÅŸle sessizdir, dilsizdir; konuÅŸmaz. Bir yapı olarak Süleymaniye kendisini var-kılan anlamı kendi içerisine kilitlemekte; o anlam-deÄŸer dünyasını çevreleyerek bir arada tutmaktadır. Bir arada tutmak, hiç ÅŸüphesiz, mevcut bilinç içeriÄŸinin taÅŸmasını engelleyerek, yapıya birliÄŸini veren en önemli özelliktir. Ancak bu hâliyle yapı, kendine yönelen bir kiÅŸiye nasıl konuÅŸacak; derininde sakladığı anlamı nasıl dışa vuracaktır? Hiç ÅŸüphesiz kendisini var kılan bilgiye, iradeye ve kudrete katılarak… Bu katılma, ancak ve ancak anlamın, niyetin, amacın içerisinde sürekli aktığı tarihî baÄŸlama dahil olmakla mümkündür. Tarihî baÄŸlam, Süleymaniye’nin içerdiÄŸi anlamın sürekli ışıdığı, ancak o baÄŸlama bakıldığında görülebilecek bir zemindir.
Süleymaniye örneÄŸi bireysel, toplumsal ve siyasî anlamı bir arada tutan ana çerçevenin tarih olduÄŸunu göstermektedir. Ä°ÅŸte bu nedenledir ki, anlamı, insanı yani tarihi yalnızca duyu içeriÄŸi (belge) ve düÅŸünce formu (teori) birlikteliÄŸi veremez. Tarih biliminde geliÅŸtirilen ve bu ilkeye dayalı kurulan teorik lisanlar, açıklayıcı özellikleriyle yalnızca betimleyicidirler; anlamazlar; çünkü anlamın taşıdığı duygu durumlarını göz ardı ederler; tanımazlar çünkü muhatap olmaz, yalnızca ölçerler. Anlam-deÄŸer, insanın niyeti ve amacı, ancak ve ancak muhatap alındığında, kendisine hitap edildiÄŸinde, kendisiyle konuÅŸulduÄŸunda, kendisiyle bir diyaloÄŸa girildiÄŸinde dile gelir. Dile gelen yorumlanır; kasd-i mütekellim tespit edilir. Kasd-i mütekellim de o eylemde tecessüm eden anlam-deÄŸeri verir. Bu nedenle Süleymaniye Külliyesi, kendisiyle muhatap olunmaksızın, yalnızca ölçmeyle anlaşılamaz, tanınamaz. Hitap belirli bir mekân-zamanda yapılmış, tarihî bir konuÅŸmadır. Bu tarihî baÄŸlam bilinmeden de Süleymaniye’yle muhatap olunamaz.
Mekanik-deneysel-matematiksel yeni doÄŸa felsefesinin Evreni anlamdan, büyüden ve ara-varlıklardan arındırma sürecinin, birey, toplum ve siyaset düzlemindeki karşılığı tarihsizleÅŸtirmedir. TarihsizleÅŸtirme, anlamsızlaÅŸtırmadır. TarihsizleÅŸen insan, atomik, hatta monadik bir yapıya dönüÅŸür. Böyle bir insan ve bu insanlardan kurulu toplum ve siyaset üzerinde mekanik-deneysel-matematiksel müdahaleler yapmak mümkündür: Toplum mühendisliÄŸi. Bu müdahalelerin insanların canını acıtacağı varsayılmaz; çünkü makinenin canı, nefsi yoktur. Bir milletin canı, nefsi ve ruhu onun tarihi olduÄŸuna göre, bir milleti anlamsızlaÅŸtırmak da, o milletin tarihteki eylemini, eylemlerini anlam-deÄŸerden arındırmak demektir. 1876’da Rus Generali Michail Grigor Cernayev’in “Demek ki yalnızca Türkleri deÄŸil, onların tarihini de yenmek lazım” derken kastettiÄŸi buydu. Tekrar pahasına, bilginin, iradenin ve kudretin, dolayısıyla aklın cisimleÅŸtiÄŸi eylem, yani tarih bir milleti var-kılar. Çılgınların yaptığı tarihe gelince, yalnızca Avrupa BirliÄŸi’ne girmeye yarar. KemalpaÅŸaoÄŸlu’nun dediÄŸi gibi:
    Her kim tabında ola delalet eseri / Istilah-i ulum ile Müslüman olmaz
    Ki kara taşı kızıl kan ile rengin etsek / Taba taÄŸyir verip lal-i bedehÅŸan olmaz
    Ki tutup da eylese nalim eda-i kelimat / Sözü insan olur amma özü insan olmaz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.