Kürsü
Nasrettin Hoca'yı Mevlana mı öldürttü?
Follow @dusuncemektebi2
Ä°brahim Kiras- Karar
Önceki haftaki yazıyı “Anadolu AhiliÄŸi konusundaki problemler üzerinde düÅŸünmeye Selçuklu dönemi Anadolu tarihi sahasının dikkate deÄŸer uzmanlarından Prof. Mikail Bayram’ın bazı tartışmalı görüÅŸleri üzerinden devam edelim…” diye bitirmiÅŸtik. BaÅŸtan belirtmem gerekir ki Bayram Hoca’nın bilimsel donanımını ve bu saha üzerindeki yetkisini tartışmak benim haddime deÄŸil. Bu konuda dile getirilen eleÅŸtirilerin bir kısmının ne yazık ki saygı sınırlarının uzağına düÅŸtüÄŸünü gördüÄŸüm için söylüyorum bunu. Bilgiye, uzmanlığa ve bilimsel bilginin gerektirdiÄŸi arayışa saygı olmazsa okumanın, düÅŸünmenin, araÅŸtırmanın zemini bulunamaz. Keza mevcut bilgimizi ve kabullerimizi sorgulamamıza -veya geliÅŸtirmemize- yol açmayan bir çalışmanın deÄŸeri de olmaz.
Ne var ki Prof. Mikail Bayram’ın çalışmalarının da eleÅŸtirel bir gözle okunması, bilimsel araÅŸtırmaları neticesinde ulaÅŸtığı sonuçlara “nas” muamelesi yapılmaması lazım. Aksi takdirde bu eserlerden gerçek manada faydalanmamız mümkün olmaz.
***
Tarihçimizin Arapça ve Farsça literatüre hâkimiyeti yanında ilahiyat ve filoloji disiplinlerine vukufiyeti Selçuklu dönemi Anadolu tarihi sahasında çalışan bir bilim adamı için paha biçilemez vasıflar. Nitekim Prof. Bayram bilinen tarih kaynaklarının dışında baÅŸta Mevlana’nın eserleri olmak üzere dönemin edebi metinlerini toplumsal ve siyasi tarihle ilgili birer bilgi kaynağı olarak kullanması itibarıyla -hep söylenegelen “tarih araÅŸtırmalarında filolojiden de yararlanmak lazım azizim” laflarını hayata geçirerek- akademik dünyada ayrıcalıklı bir rol üstlenmiÅŸtir.
Bu çerçevede ulaÅŸtığı sonuçların tartışılması ise ayrı bir bahis elbette. Tartışılan görüÅŸlerini, özellikle buradaki konumuz çerçevesinde özetleyecek olursak… Prof. Mikail Bayram’a göre Anadolu AhiliÄŸinin kurucusu Ahi Evren ile latifeleriyle tanıdığımız Nasrettin Hoca aynı kiÅŸidir. (Ahi Evren’in asıl adı Mahmud Nasıruddin.) Bu zat Mevlâna Celalettin Rumi ile giriÅŸtiÄŸi “siyasi” mücadele sonucunda Mevlâna’nın taraftarlarınca tasfiye edilmiÅŸ ve Konya’yı terk etmek zorunda kalmıştır. Mikail Bayram ayrıca Mevlana’nın iÅŸgalci MoÄŸol yönetimiyle iÅŸbirliÄŸi yaptığını, Ahi Evren’le çekiÅŸmesinin ise Ahilerin MoÄŸol zulmüne karşı baÅŸkaldıran Türkmen ahalinin temsilcileri olarak o günkü mücadelenin ön saflarında yer almalarından kaynaklandığını ileri sürmektedir.
Bu mücadele sırasında Mevlana’nın oÄŸullarından Alâeddin’in de babasına karşı Ahîlerin safında yer aldığını, hatta MoÄŸol yanlısı iktidara karşı KırÅŸehir’de baÅŸlatılan isyana iÅŸtirak ettiÄŸi için Ahi Evren’le birlikte öldürüldüÄŸünü iddia eden Prof. Bayram’ın bu ilginç anlatısı -ileri sürdüÄŸü kanıtlar dönemin genel atmosferi çerçevesinde deÄŸerlendirilirse- akla uzak görünmüyor. Nitekim büyük tarihçimiz Halil Ä°nalcık “Bu konuda Prof. Bayram’ın tespitlerini kabule uygun veya inandırıcı bulmaktayız” demektedir.
Ancak baÅŸta Prof. Ahmet YaÅŸar Ocak olmak üzere dönemin diÄŸer uzmanlarının bu tezleri çoÄŸunlukla dayanaksız bulduklarını da kaydetmek gerekiyor. Bunun sebebi tarihçimizin bazı tespitlerine somut kanıtlara dayanmaksızın akıl yürütme ve tahmin yoluyla ulaÅŸmış olması.
Prof. Bayram’ın yaklaşımındaki “sübjektif tutum” da eleÅŸtirilere yol açıyor. Ancak bilimsel bir çalışmada sübjektif yaklaşıma yer olmaz demek yanlış olur. Bilim adamı bir robot ya da bilgisayar programı olmadığına göre bu beklenti eÅŸyanın tabiatına aykırı. Bilimin de tabiatına aykırı. Bununla birlikte bir bilim adamının sübjektif (yalnızca kendisini ilgilendiren) bir çıkış noktasından objektif (herkesi ilgilendiren) bir sonuca ulaÅŸabilmesi için hiç deÄŸilse sübjektif pozisyonunu mümkün olduÄŸunca duygusal yaklaşımdan uzak tutabilmesi gerekir.
Bana sorarsanız, Mikail Bayram’ın özellikle belirli konulara yaklaşımında duygusallık rol oynuyor. Bu duygusallık kimi zaman tutarsızlıklar ve inandırıcılık problemleri doÄŸurabiliyor. Sözgelimi son derece olumsuz bir portre olarak çizdiÄŸi Åžems-i Tebrizî’den dolayı Kalenderîleri MoÄŸol iÅŸbirlikçisi olarak suçladığını düÅŸünmenize yol açacak ÅŸekilde sübjektif bir dil kullanıyor. DiÄŸer yandan Mevlana’nın ve MevleviliÄŸin karşısına Türkmen SufîliÄŸinin temsilcisi olarak yerleÅŸtirdiÄŸi Baba Ä°lyas, Hacı BektaÅŸ gibi figürlerin Sünni olduÄŸunu ispatlama gayreti ise tezini zayıflatabilecek bir unsur görünümünde.
Aslına bakarsanız Kalenderîlerin MoÄŸollarla iÅŸbirliÄŸi yapmış olması mantığa uygun. Çünkü nihayetinde Babailer Ä°syanından itibaren “kan davalı” oldukları Selçuklu Devletine karşı “düÅŸmanımın düÅŸmanı dostumdur” diyerek MoÄŸolları desteklemiÅŸ olabilirler. Ancak Kalenderî babaları oldukları bilinen Baba Ä°lyas’ın veya Hacı BektaÅŸ’ın Sünni olarak tanımlanması, hatta Hacı BektaÅŸ’ın “EÅŸ’ari ve Åžafi” olduÄŸunun iddia edilmesi tezin bütününe yönelik bir inandırıcılık problemi oluÅŸturuyor. (Gölpınarlı’nın fütüvvet geleneÄŸinin Åžii karakterine vurgusundaki “tavizsizliÄŸin” yeri geldiÄŸinde savunulması zorlaÅŸan bir duygusallık öÄŸesi olarak algılanma riski gibi…)
Yine Bayram’a göre Evhadüddin Kirmani ile öÄŸrencisi Ahi Evren tasavvufi terbiye metodu olarak seyri sülukta enfüsi yolu tercih etmiÅŸ oldukları için göçebe Türkmenlerle kolayca anlaÅŸmışlar, buna mukabil seyri sülukta afaki yolu benimseyen Mevlâna daha ziyade ÅŸehirli ve eÄŸitimli bir zümreyi etkileyebilmiÅŸtir.
Oysa akıl yürüterek bir sonuca ulaÅŸmak sözkonusu ise, “EÅŸ’ari kelamcısı” Fahreddin Razi’nin talebesi olduÄŸunu belirttiÄŸi Evhadüddin Kirmanî ile Ahi Evren’in din anlayışının ÅŸehirli ve eÄŸitimli kesime, Mevlana’nın temsil ettiÄŸi çizginin de heterodoks göçebelere daha yakın gelmesi gerekmez mi? EÅŸ’ari kelamını ve Åžafii fıkhını benimsemiÅŸ “Ortodoks çizgideki” alimlerin o devirde eski inançlarıyla yeni dinleri arasında gidip gelen göçebe Türkmenlere cezbe, dans, müzik gibi unsurları kullanan “heterodoks” derviÅŸlerden daha yakın görünmesi mantıklı mı?
Mevlâna ile Ahi Evren arasındaki siyasi anlaÅŸmazlığın dinî zemininin de bulunması muhtemeldir ama konunun toplumsal boyutunu seyri süluk metoduna dayandırmak yeterli görünmüyor.
***
Tarihçimizin diÄŸer tartışmalı görüÅŸlerinden biri de ÂşıkpaÅŸazâde’nin zikrettiÄŸi “Baciyan-ı Rum” taifesini izah ederken dile getirdiÄŸi iddia. Bayram’ın daha çok akıl yürütmeye dayalı olarak ileri sürdüÄŸü teze göre bu grup Ahilerin kadınlarından oluÅŸmaktaydı ve baÅŸlarında Ahi Evren’in eÅŸi Fatma Hanım vardı. Daha da ilginci, Anadolu AhiliÄŸinin kurucusu Ahi Evren ile latifeleriyle tanıdığımız Nasrettin Hoca aynı kiÅŸidir. (Ahi Evren’in asıl adı Mahmud Nasıruddin.)
Prof. Bayram’ın Ahi Evren ile Mevlâna arasındaki mücadele çerçevesinde kurguladığı anlatıya yukarıda deÄŸindik.
Kendi adıma pekâlâ akla uygun gördüÄŸüm bu anlatı ÅŸimdiki haliyle daha ileri araÅŸtırmalara bir eÅŸik oluÅŸturma imkânı sunması bakımından önemli. Bu bakımdan Mikail Bayram’ın kurguladığı yeni ve özgün tarih anlatısını elimizdeki bilgilere veya kabul gören anlayışa uymuyor diye tamamıyla yok saymak hata olur.
Gerek Nasrettin Hoca gerekse Baciyanı Rum konusundaki iddialara bilimsel bir nitelik atfedilebilmesi için bu hususlarda daha fazla araÅŸtırmaya ve somut kanıtların ortaya çıkarılmasına ihtiyaç olduÄŸu söylenmeli.
DiÄŸer yandan, bazı tartışılan örneklere raÄŸmen, Prof. Bayram’ın bütün tespit ve tezlerinin yalnızca akıl yürütmeye veya tahmine dayalı olduÄŸunu söylemek büyük bir haksızlık olur.
Sözgelimi 13. yüzyıldaki Konya’da “Mevlâna Partisi” ile “Ahi Evren Partisi” arasındaki siyasi mücadeleyi tarihî belgeler ve filolojik delillerle göz önüne seren Hoca, bu çerçevede Ahi Evren’in ölüm tarihini araÅŸtırırken bütün akademisyenlere örnek olacak bir çaba sergiler.
Öncelikle tarih ve filoloji kaynaklarından derlediÄŸi bilgilere göre Ahi Evren’in ölüm tarihine iliÅŸkin bir öngörü geliÅŸtiren Hoca, kaynaklarda konuyla ilgili olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü ifadelerde “ay tutulması” sözünün birden fazla geçtiÄŸini fark ederek kendi tezini test etmek üzere üniversitenin “uzay araÅŸtırmaları” bölümüne baÅŸvurur ve ilgili tarihte bir ay tutulması gerçekleÅŸtiÄŸi bilgisine ulaşır.
Bilimsel araÅŸtırma iÅŸte böyle yapılır dercesine…
Henüz yorum yapılmamış.