Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İhsan Süreyya Sırma: Müslümanların bir derdi vardı. O derdi yok oldu. Derdi olmayan seküler olur

Prof. İhsan Süreyya Sırma uzun yıllar ders verdiği Viyana'dan geçen sene döndü ve kendini kitap çalışmalarına verdi. Bürosunda görüştüğümüz Sırma, artık eskisi gibi kitap okunmamasından şikayetçi. Ders aldığı büyük alimleri anlatan Sırma, İlahiyat Fakültesi'nde bile, Kürt olduğu için maruz kaldığı ayrımcı davranışlardan da utanarak bahsediyor.



Sultan Abdülhamit'le ilgili çok çalıştınız. Ona karşı bir önyargı var sanki?
 
Sadece Sultan Abdülhamit deÄŸil tarihimizin tamamına karşı öyle. Belli bir dönem tarihimize ve dinimize mesafeli duruldu. Hatta yasaklandı, gerçek tarih öÄŸretilmedi. Abdülhamit, Batılıların etkisinde kalarak Kızıl Sultan diye öÄŸretildi. Ben doktorayı bitirip Türkiye'ye dönünceye kadar üniversitelerde Kızıl Sultan'dı. Asistanlığımda tarih kongrelerinde Abdülhamit'le ilgili tebliÄŸ sununca tuhaf bakıyorlardı. Herkes nefret ederdi. Ama Allah'a ÅŸükür, tebliÄŸ suna suna, hepsi belgelere dayalı, Abdülhamit bir canavar olmaktan çıktı.
 
Üniversitelerde ÅŸimdi nasıl yaklaşım?
 
Åžimdi çok daha iyi, en azından üniversitelerde Kızıl Sultan demiyorlar. Ermeni bir tarihçi Kızıl Sultan Abdülhamid diye bir kitap yazdı. Bizim ittihatçılar ve Jöntürkler mal bulmuÅŸ maÄŸribi gibi sarıldılar. Kızıl Sultan olarak ders kitaplarına girdi. Halbuki Sultan Abdülhamid bizim yapamadığımızı yaptı. Moritus Güney Afrika'ya uçakla 4 saat mesafede bir adacık. Sultan Abdülhamit o adaya bile adamlarını göndermiÅŸ. Bu kadar büyük bir adamdı. Onun da hataları vardı. Ama bana göre Osmanlı sultanları arasında “number one”dır.
 
ABDÜLHAMÄ°D UYANIKTI
 
36 sultan içerisinde hakkında lehte veya aleyhte en çok kitap yazılmış sultanın Abdülhamit olma sebebi ne sizce?
 
Abdülhamid uyanık bir adam. EÄŸer Ä°slam ülkelerinde uyanık bir adam çıkarsa Batılılar bunu sevmez. Doktora hocam Paris'te bir gün dedi ki “Senin bu sultanın bastonunun ucunu Karadeniz'e sokar ama Akdeniz bulanır.” Böyle siyasi bir liderdi. Çin'de onun adına Pekin Hamidiye Üniversitesi açıldı. Bunu Fransız arÅŸivlerinde dünyada ilk kez ben buldum. Yazdım. Sonra bir arkadaşım Çin'e davet etti. Gittim aradım buldum. O üniversite ÅŸimdi cami olarak hala faaliyette. Kolu oraya kadar uzanıyordu.
 
Doktoranız, doçentliÄŸiniz ve profesörlüÄŸünüz, Sultan Abdülhamid ile ilgili. EÅŸiniz Abdülhamid'e “kumam” diyormuÅŸ?
 
Bir gün evde hadi sizi gezmeye götüreyim dedim. Fatih'ten, BüyükÅŸehir Belediyesi'nin önünden Kapalıçarşı'ya, oradan CaÄŸaloÄŸlu'na gittik. ÇemberlitaÅŸ'ın orada eÅŸim çocuklarıma dedi ki “Hadi gidip kumama bir Fatiha okuyalım”. Çocuklar ÅŸaşırdı kuman kim anne diye. “Sultan Abdülhamid burada yatıyor” dedi. Abdülhamid'le çok uÄŸraÅŸtım ama daha ziyade Rasulullah'la ilgilendim. Onun hayatıyla ilgili kitaplar yazdım.
 
ÖVMEK DE YERMEK DE TARÄ°HÇÄ°LÄ°K DEĞİL
 
Türkiye'de son dönemde tarihe büyük bir ilgi gözleniyor. Bu ilgiyi nasıl görüyorsunuz?
 
Tarih asla bir apoloji, methiye olmamalı. Atalarımız hep aku-pak deÄŸildi. Övmek de yermek de tarihçilik deÄŸildir. DoÄŸru olanı söylemek gerek. Türkiye'de bir kısım sadece kötülüklerini, bir kısım sadece iyiliklerini söylüyor. Dizilerde ise sanki tarihle dalga geçiliyor.
 
Büyük DoÄŸu'da fiilen çalıştınız. Edebiyat ilginiz nereden?
 
Büyük DoÄŸu Fikir Kulübü'nde çalıştım. Edebiyatı seviyorum. Ortaokul, lisedeyken klasikleri okurdum. O zaman ÅŸiir falan yazardık.
 
Evet şiir maceranız da var. Şair değilim diyorsunuz ama kitaplarınız var?
 
Åžair deÄŸilim tevazu olsun diye de söylemiyorum. Viyana'da bir ÅŸey oldu. Yeni bir laptop almıştım. Peygamber Efendimizle ilgili bir ÅŸey yazayım dedim. Beyit olarak çıktı. 2-3, sonra baktım gidiyor. Bir Ramazan'da çıktı. “Sen geldin” diye bir kitap oldu. Gurbette olunca buradaki olaylarla ilgili bazı dizeler yazıyordum o da “Halname” diye bir kitap oldu. Ama esas edebiyatla ilgili yönüm seyahatnameler.
 
MÜSLÜMANLAR ÇOK EZÄ°LDÄ°
 
Evet çok seyahat ediyorsunuz. Nasıl bir motivasyonunuz var?
 
Kendi paramla gidip seyahat edecek gücüm yok ama konferanslara davet ediliyorum. O gezi sırasında ilk intibalarımı yazıyorum. Bazen notlar da alıyorum. Geceleri onu yazıyorum. Bu ÅŸekilde 6 tane kitap oldu.
 
BahsettiÄŸiniz gibi Peygamberimizi anlattığınız kitaplarınız da var. Ä°slami tebliÄŸin Mekke dönemi ve Ä°ÅŸkence kitabınız çok ilgi gören bir kitap oldu.
 
Müslümanlar özellikle 80 askeri darbesinden sonra büyük iÅŸkenceler gördüler. Ben o sırada yazdım. Peygamber Efendimizin Mekke döneminde büyük iÅŸkenceler olmuÅŸ. Onu yazıyordum, öteki iÅŸkencelerle aynı zamana denk geldi. Müslümanlar gerçekten çok çektiler. O kitabı yazarken bir öÄŸrencim “Hocam falancayı aldılar, sana geliyorlar.” dedi. Allah'a yalvardım, ÅŸunu da bitireyim sonra gelsinler.” diye. Allah lütfetti teÄŸet geçtiler. Sonra diÄŸer kitaplarım çıktı.
 
DERDÄ°MÄ°Z VARDI ARTIK YOK
 
Åžimdi de biraz rehavet mi var?
 
Evet, ben hayret ediyorum. O yıllarda iÅŸkence kitabım senede 10 bin baskı yapardı. Åžimdi öyle deÄŸil. Senede bin basıyor. Müslümanlar seküler oldular. Kafelerde oturup nargile içmek daha cazip oldu. Müslümanların bir derdi vardı. O derdi yok oldu. Oysa ki derdi olmayan insan olamaz. Feridüddin Attar ÖÄŸütler kitabında diyor ki “Dostum, pazara git kendine bir dert satın al. Bulamazsan gel benden ödünç al.” Tamamen de vermiyor. Çünkü o dert ona da lazım. Derdi olmayan seküler olur. Gider gezer, yer, yaÅŸar.
 
Günümüzün sorunu bu mu?
 
Okumuyorlar. Geçenlerde kitap fuarına gittim. Bir yazarın önünde S çizmiÅŸ uzunca bir kuyruk. Her türlü okuyucu var. BaÅŸörtülü, ÅŸalvarlı, mini etekli. Ä°nanın onlardan hiç biri o kitabı okuyacak deÄŸil. Eve gidince diyecek ki, “Ben o televizyona çıkan filancanın kitabını aldım.” Baktım gerçekten yazar olanların önünde kimse yok.
 
Ä°SLAMLA SALTANAT BÄ°R ARADA OLMAZ
 
Arap ülkelerini iyi tanıyan biri olarak Arap baharını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
 
Arap baharının ilk çiçek açtığı yerde okudum ben. Tunus'ta. Öyle bir sistem vardı ki bütün dünyada kıpırdanma olur da Tunus'ta olmaz diyordum. Herkese sürpriz oldu. Tunus'ta hakikaten Allah'ın bir lütfu olarak sıkışmış balon patlayıverdi. Bu tabii sıçradı.
 
Siz olumlu olarak karşılıyorsunuz yani?
 
Olumlu deÄŸil, çok olumlu. Ben hep saltanatın aleyhinde konuÅŸup yazdım. Ä°slam'la saltanatın biraraya gelemeyeceÄŸini yazdım. Bunu söylediÄŸim için pek sevilmem Arap ülkelerinde. Müslümanların hürriyetlerine kavuÅŸmaları için böyle bir ÅŸey gerekliydi. Ama devrimler kolay kolay oturmuyor. Biraz sürecek. Bu Yemen'de de, Suriye'de de olacak. Olması lazım. Çünkü Allah iÅŸi ehline verin diyor, padiÅŸahın oÄŸluna deÄŸil.
 
Sizce yeni yönetimler nasıl olmalı?
 
Demokrasi biraz deÄŸiÅŸtirilerek daha hürriyetçi bir havaya sokulmalı. Türkiye'de de demokrasi teorideki gibi olmuyor. Demokrasi rafta kalıyor. Ä°slam'ın öngördüÄŸü hürriyet demokraside yok.
 
Hamidullah hocaların hocasıydı
 
Muhammed Hamidullah hocanızdı. Nasıl biriydi?
 
Hamidullah Hoca'yı 1963'te Ankara Ä°lahiyat'ta öÄŸrenciyken tanıdım, sonra hep takip ettim. Zaten Paris'te beraberdik. Erzurum'da beraberdik. Dünya çapında ansiklopedik bir alimdi. Esas alanı hukuktu. Hindistan Haydarabatlıydı fakat o da siyasi mülahazalarla Ä°ngiliz emperyalizmine olan tavrından dolayı ömrü sürgünde geçti. Ondan çok ÅŸey aldım. Prensiplerinden, bilgilerinden, hayat tarzından. Zamanını israf etmezdi, örnek biriydi. KeÅŸke onun gibi olabilseydik.
 
Ä°slam dünyasına neler kazandırdı Hamidullah Hoca?
 
Hamidullah Hoca hukukçu olmasına raÄŸmen 5 yaşında hafız olmuÅŸ, kendisini çok iyi yetiÅŸtirmiÅŸ, tefsir, hadis, tıp, hukuk alanlarında kitaplar yazmış. 1,78 boyundaydı. Yazdığı kitapları yan yana koysanız boyunu 2 kere geçerdi. 17 dil bilirdi. Ben onun mektuplarını yayınladım. KeÅŸke daha önce aklıma gelseydi. Mektupların bir kısmı kayboldu. Askeri darbelerde önce hocaların evlerine gidiliyor. Kitapları toplanıyor. O arada mektupların bir kısmı kayboldu ama Allah'ın bir lütfu olarak hocamın mektuplarının büyük kısmı kaldı. 3 hoca vardır ki Türkiye'deki hocaların hocalarıdır. Türkiye'de ilahiyatı kurmuÅŸlardır: Muhammed Tayyip Okiç, Muhammed Tanci, Muhammed Hamidullah. Üçü de yabancıdır. Allah rahmet eylesin 3'ü de vefat etti. Üçünden de istifade etmeye fırsatım oldu.
 
Cezayirli Müslüman düÅŸünür Malik Bin Nebi'yi de tanıdınız. Bir düÅŸünür olarak önemi nedir?
 
Onu Paris'e gittikten sonra kitaplarından tanıdım. Tunus'a gidince hocayı görmek için Cezayir'e gittik. Hoca cumartesi Fransızca, pazar günü Arapça ders veriyordu evinde. Özellikle oryantalizm, modern Ä°slam dünyası ve Ä°slam alimleri üzerine çalışmaları var.
 
Tunus'tayken de büyük sosyolog Fadıl b. AÅŸur'un derslerine devam etme fırsatı bulmuÅŸsunuz.
 
Bizzat hocalık yaptı bize. Tunus'a Arapça eÄŸitimi için gidince Kuzey Afrika'nın en meÅŸhur üniversitesi Zeytuna'da Ä°slam tarihi ve Ä°slam sosyolojisi dersini aldık. Arapçayı edebi olarak konuÅŸurdu. Dinlerken zevk alırdınız. Fransızca, Ä°talyanca ve Ä°ngilizce de bilirdi. Klasik Arap kıyafeti giyerdi, entari sarık. Çok sevilirdi. Hiç unutmuyorum. Bir akÅŸam talebe yurdunda televizyonda film izliyoruz. Birden yayın kesildi ve spiker çıktı. Modern giyimli bir kız, bir ÅŸey söyleyecek ama aÄŸlamaktan söyleyemiyor. Hiç gözümün önünden gitmiyor. Sonra mufti mufti dedi. Fadıl b. AÅŸur vefat etmiÅŸ. O Tunus diyarının müftüsüydü. Yani bizim diyanet iÅŸleri baÅŸkanı gibi. Herkes seviyordu onu.
 
Medreseler mecburen maÄŸarada ders veriyordu
 
Babanızın adı Gazali'ymiÅŸ? Bu ailenizin ilime olan düÅŸkünlüÄŸünü mü gösteriyor?
 
Evet, bizim aile zaten HocaoÄŸulları olarak bilinir Pervari'de. Rahmetli dedem Molla Abdülrezzak büyük bir alimdi. Ä°mam Gazali'yi çok sevdiÄŸi için hem etüd etmiÅŸ, hem ders vermiÅŸ. En küçük oÄŸlunun adını Gazali koymuÅŸ. Herhalde tektir Türkiye'de. Ben baÅŸka hiç rastlamadım.
 
Nasıl bir eğitim aldınız?
 
Bizim yetiÅŸtiÄŸimiz dönemde dini tedrisat yasaktı. Pervari'deki medreselere giremedim. Annem babam müsaade etmediler. Çünkü çok tehlikeliydi. Medreseler adeta maÄŸaralarda eÄŸitim sürdürüyordu. Ä°lkokula, sonra ortaya ve liseye gittim. Pervari'de sadece ilkokul vardı. Bir müfettiÅŸ okumamı söylemiÅŸti. Ben de okumaya, hatta bunun için kaçmaya karar verdim. Rahmetli babam anlamış. Bana sordu? “Okumak istiyorum” dedim. Bunun üzerine aileyi topladı. KonuÅŸuldu. Müsaade etmediler, çünkü küçüktüm. Pervari'ye yakın bir köyde bir alim yaşıyordu. Babam bir de gidip ona soralım dedi. Ä°yi ki de gittik. Yorucu bir yolculuktan sonra vardık. Okula gitmek istediÄŸimi söyledi. O alim “Mektebe gidenler genelde dinsiz oluyor ama bu gitsin” dedi. Nasıl ellerine sarılmışım. Bu ÅŸekilde izin çıkınca babam katırlarla beni Siirt'e getirip bıraktı.
 
Aile dışında dini eğitim alamadınız yani.
 
Siirt'te gizli de olsa medreseler vardı. Zevk alıyordum dersleri dinlemekten. Zaman zaman oraya gidiyordum. Ama esas dini eÄŸitimim Ä°lahiyat Fakültesine girdikten ve Tunus'a gittikten sonra.
 
Ya ilahiyat?
 
DoÄŸrusu Ä°lahiyat benim için çok tesadüfi oldu. Liseyi Siirt'te bitirdikten sonra, Ankara'ya geldim çünkü üniversite sınavına sadece Ä°stanbul ve Ankara'da giriliyordu. Ä°lk defa test sınavı uygulandığı seneydi. Bir tane kılavuz aldım. Kılavuzda Ä°lahiyat diye bir ÅŸey gördüm. Atladım gittim. Neziha Abla diye bir sekreter vardı. “Teyze burada ne okutuluyor” diye sordum. “Evladım her ÅŸey okutuluyor. Arapça, Farsça, Fransızca” dedi. Tam istediÄŸim yer. Ben dilleri çok severim, hayranım. Çok hasta gördüÄŸümden ve Pervari'de de doktor olmadığından ilk tercihim tıptı, ikincisi Ä°lahiyat, üçüncüsü filolojiydi. Sosyal öÄŸrencisi olduÄŸum için tıp olmadı. O zamanki sisteme göre kazandığınız yerin altındaki her yere gidebiliyorsunuz. Ben sırf o diller için Ä°lahiyatı seçtim. Dini yönünü ise içine girince gördüm.
 
Dillerden bahsedince, Fransa Ä°ngilizce Arapça ve Farsça biliyorsunuz. Dil öÄŸrenmek zor mu kolay mı?
 
Ä°nsan bir ÅŸeyi severse zor olmaz. Benim ana dilim Kürtçe. Okula baÅŸladığımda Türkçe öÄŸrenmeye baÅŸladım. Pervari'den Siirt'e gelince 3 yabancı dille karşı karşıya kaldım. Henüz sökemediÄŸim Türkçe, Siirt'in merkezinde konuÅŸulan Arapça ve okulda gördüÄŸümüz Ä°ngilizce. Bu ÅŸekilde dillere baÅŸladım. Ä°ngilizce dersinden sınıf birincisiydim. Liseden mezun olup Ä°lahiyat'a gidince öÄŸretmen ilk dersten sonra “Sen derse gelme, sana Ä°ngilizce kitap vereyim oku” dedi. Yine orada gerçek Arapça'yla karşılaÅŸtık. Farsça'yı öÄŸrendim. Mezuniyetten sonra doktora sınavına girdim. Ä°ngiltere ya da Amerika'ya gidecektim. Kazandım ama beni Fransa'ya gönderdiler. Bir kelime Fransızca bilmiyordum. Bir sene dil öÄŸrendim.
 
Kürt diye üniversiteye almadılar
 
Sizi alan olarak Ä°slam Tarihi'ne yönlendiren ne oldu?
 
Aslında Mezhepler Tarihi'ni istedim fakat Mezhepler Tarihi hocası yönetim kurulunda “Ben bu çocuÄŸu göndermek istemiyorum” demiÅŸ. Ä°slam Tarihi hocam Prof. Hüseyin Yurtaydın “O zaman ben gönderiyorum çünkü en güzel kağıt onun” demiÅŸ. O zamanın dar görüÅŸüyle, ben Siirtli olduÄŸum için göndermek istememiÅŸ.
 
Kürt olduÄŸunuz için mi?
 
Evet bunu açıkça Prof. Yurtaydın hocam söyledi. KimliÄŸimden dolayı beni göndermek istemediler. Halbuki ben ırka dayalı bir ÅŸeye inanmadım. Benin için insanların hepsi aynıdır. Benim için Müslüman olmak esastır.
 
Hayatınızın baÅŸka döneminde de böyle bir ayrımcılığa maruz kaldınız mı?
 
Maalesef oldu. Doktorayı bitirdikten sonra Ankara Ä°lahiyat mezunu olduÄŸum için hocalarıma gittim. Ben doktora yaptım, görev istiyorum dedim. Ä°slam Tarihi'nden kadro olmadığı için beni almadılar. Sonra duydum ki sosyolojiden sınav açılmış. Benim doktora hocam sosyolog olduÄŸu için sosyolojiyi bilirdim. Sınava girdim, kazandım. Tayinim de yapıldı. Bana “Odan belli oluncaya kadar git Siirt'te haber bekle” dediler. Aradan aylar geçti, haber gelmedi. Bir gün “Erzurum Ä°mam Hatip Lisesi'ne tayin edildiniz” diye bir telgraf geldi. Paris'te birlikte doktora yaptığım bütün arkadaÅŸlarım üniversitedeydi. Gittim Ä°slam Enstitüsü'ne müracaat ettim, beni almadılar. Rektöre “Hocam sırf Siirtli olduÄŸumdan mı beni almıyorsunuz” diye sordum. “Evet” dedi. “Yani Ä°stanbullu bir Yahudi gelip baÅŸvursa benim yerime alacaksınız” dedim. Bunları utanarak söylüyorum. Fakat daima kötülerin yanında iyiler de vardır. Üniversitede Prof. Lütfü Ülkümen vardı, Ä°slami Ä°limler bölümünün dekanı. Tanıştık. Biraz sohbetten sonra o bana teklif edip rektöre raÄŸmen aldı. Çünkü rektörün de hocasıydı. Bütün bunlar bende üzüntü uyandırdı ama kin uyandırmadı.
 
Uzun süre Viyana'daydınız. Neden gittiniz?
 
Sakarya Ä°lahiyat kurulurken gelip yardımcı olmamı istediler. Ä°dari görevler almam normalde ama adam yokluÄŸundan dekan yardımcısı oldum. Bana 20- 25 kiÅŸilik bir liste getirip “Asistan olarak bunları alacağız” dediler. Ben de “Olmaz, kimin hakkıysa onu alırız” dedim. O olaydan dolayı aramız açıldı. Bir süre sonra baÅŸka bir olayı bahane edip açığa aldılar. Dava ettim, kazandım, geri döndüm ama onlarla devam etmek mümkün deÄŸildi. Beni zorla emekli yaptılar. Ama üzülmedim. Viyana'ya gittim. Orada Ä°slam AraÅŸtırmaları Enstitüsü'nün kuruluÅŸuna yardımcı oldum. Tarih dersi verdim. Bütün Avrupa'dan öÄŸrencilerim oldu. BaÅŸörtüsü ve katsayı probleminden dolayı Türkiye'den gelen öÄŸrenciler de istediÄŸi için hafta sonları da onlara tarih dersi verdim. Geçen sene döndüm. Åžimdi büromda kitap yazıyorum.
 
Yeni Åžafak - ArÅŸiv

3 Yorum

  1. İbrahim tahtalı

    Ocak 24, 2019 PerÅŸembe 12:19

    Sa.hoca ile roterdam islam üniversitesinde talebe olarak karşılaştım.hocadan rica ederek sorduk hatta ibni hişam üzerinde müteala yaptık .maalesef hoca iddiasından vazgeçmedi konu RasulAllah ın yahudilerle koalisyon kurduğu idi ...medine dönemi kitabında bahs eder .bu husus ibni kaym izahatında zimmi olduklarını tebea muamelesi yapıldğı uygulanan sürğünlerdende anlaşılır ken hoca ısrarla kovaliasyon demekle demokrasiye .federasyona delil inşa ederek bu güne meşruiyyet zemini oluşumu ile saray ulemalığı nı sürdurdü.abdulhamit çizgisi ile afgani çizgisini karıştırrak safını belli etmiştir.

  2. albayrağım

    Ocak 22, 2019 Salı 07:59

    İhsan hocamdan Rabbim, ebeden razı ve memnun olsun

  3. Ayhan Sarı.

    Ocak 19, 2019 Cumartesi 09:30

    Âlim bir şahsiyettir İhsan Hoca, kitaplarını okuduk, büyüyünce bizden küçüklere okuttuk, sohbet için davet edilen yerlere gider, tevazu sahibidir, Allah ömrüne bereket versin. . .

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.