Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik: Günümüzün zayıflık ve eksikliğini geçmiş süslemeleriyle telafi edemeyiz
Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik kişisel web sayfasından 2.Abdülhamid'in portresini esas yalan bir yazı dizisine başladı. Bu yazılarda özellikle tarih perspektifiyle alakalı bir hayli ilginç tespitte bulunuyor.
Yazının Tamamı:
Ä°deolojik muhalif ve muarızlarımız, genel olarak Osmanlı padiÅŸahlarından nefret mi ediyor, o zaman biz onlara adeta “ismet sıfatı”nı layık görüyoruz. Halbuki Ä°smet sıfatı, yani günahsızlık peygamberlere hastır. Peygamberlerin dışındaki ÅŸahıslar Halife de olsalar onlara bu sıfatı veremeyiz. Unutmayalım ki baÅŸta, Yezid olmak üzere, Emevi ve Abbasiler’in hilafeti acımasız bir saltanata dönüÅŸtüren bütün halifeleri, Osmanlıların, görünüÅŸte devletin bekası için, kundaktaki kardeÅŸlerini katleden padiÅŸahları da “Ä°slam Halifesi” ünvanlarını taşıyorlardı.
Ä°ÅŸin özü mazi düÅŸmanlığı, tarih ve ecdat düÅŸmanlığı ne kadar hastalıklı bir ruh hali ise “maziperestlik” yani geçmiÅŸimizde, tarihte ne varsa bunları kutsama yaklaşımı da o kadar hastalıklı bir ruhun tezahürüdür.
Tarih, ibret ilmidir. Biz tarihi, geçmiÅŸte düÅŸülen hatalara bugün tekrar düÅŸmemek, geçmiÅŸteki iyi ve güzel ÅŸeyleri ise günümüze ve geleceÄŸimize ışık tutmak için okur ve okuturuz. Ne var ki, okuduÄŸumuz veya okuttuÄŸumuz tarih doÄŸru olmalı. Ders kitapları veya dizilerle süsleyip boyadığımız tarihin, günün birinde boyaları döküldüÄŸünde genç nesiller sonrasında kendisine öÄŸretilen hiç bir ÅŸeye, doÄŸru da olsa inanmamaya baÅŸlar.
Tarih okumak, araba süren bir kiÅŸinin arada bir, ihtiyaç oldukça dikiz aynasına bakması gibidir. Unutmayalım ki, ön cam dikiz aynasının yüz katı büyüklüÄŸündedir. Ön cama bakıp araba sürmesi gereken bir sürücü, sürekli dikiz aynasına bakarsa arabayı ya duvara ya da bir kayaya bindirir. Bilinmelidir ki günümüzün zayıflık ve eksikliÄŸini geçmiÅŸ süslemeleriyle telafi edemeyiz. Hayallerini, hatıralarının önüne geçiremeyen kiÅŸiler veya toplumlar gerçek anlamda baÅŸarı hikayeleri yazamazlar.
Sultan Abdülhamid de bütün faniler gibi, hatasıyla sevabıyla izler bırakarak bu alemden göçüp gitti. Bize düÅŸen övgü ve sövgü saplantısına düÅŸmeden onu gerçek yüzüyle tanımak ve tanıtmaktır. Onun sıkı idaresine, “Devlet-i Ebed-müddet”, “Devletin Bekası”, “Hilafetin Bekası” gibi mazeretler üretenler bilsinler ki, yanılıyorlar. Çünkü bütün despot rejimler bu ve benzeri mazeretlere sığınıyorlar. Unutmayalım ki, yönetimde esas olan, insanların huzur ve mutluluÄŸudur. Devlet bunu saÄŸlıyorsa bir anlam ifade eder. Günümüz dünyasında da özgürlükleri, güvenlik kaygısına feda eden yönetimler de “kamu düzeni ve güvenliÄŸi”, “devletin bekası”, “milli menfaatlerimiz”, “asayiÅŸin temini” gibi gerekçeler ileri sürüyorlar.
Tarih gösterdi ki, Osmanlı Devleti dahil, hiç bir devlet için “bâkilik” söz konusu deÄŸildir. Esasen” Ezelî” ve “Ebedî” sıfatları Allah’tan baÅŸka hiç bir ÅŸey için kullanılamaz. Mezarlarımızın bile neredeyse hepsinin üstünde “El Bâki, Hüve’l- Bâki” diye yazar. Yani, “Bâki olan sadece O’dur”. Bırakın Bâki olmayı, birçok Müslüman fatih, “Gâlip” olmayı bile, inancının gereÄŸi olarak, Allah’a mahsus bir ÅŸey olarak kabul etmiÅŸtir. Bu yaklaşımdan dolayıdır ki, Ä°spanya’nın güneyinde muhteÅŸem bir medeniyet kuran Endülüs Müslümanları, baÅŸta Elhamra Saray’ı olmak üzere, yaptıkları her eserin neredeyse her taşına Yusuf Suresi 21. Ayetten ilham alarak “La Gâlibe Ä°llallah” yani, “Allah’tan baÅŸka gâlip yoktur.” sözünü kazımışlardır. Bizim,tarihte galip ve muzaffer diye bildiÄŸimiz kimseler, yaÅŸadıkları sürece kimseye maÄŸlup olmasalar da eninde sonunda ecele yani ölüme maÄŸlup olmuÅŸlardır.
Bu uzun ve genel giriÅŸten sonra Sultan Abdülhamid özeline geçebiliriz. Umarım ki, her türlü peÅŸin hükümden sıyrılarak ortaya bir Sultan Abdülhamid portresi koymaya çalışacağım.
(Devam Edecektir)
Henüz yorum yapılmamış.