Güncel
Yusuf Ziya Cömert: Komşumuzun aç mı tok mu olduğundan haberimiz olmuyor, böylece rahat rahat uyuyoruz
Follow @dusuncemektebi2
Yusuf Ziya Cömert- Karar
En ahlaklı bizdik. ‘Önce ahlak ve maneviyat’ ÅŸiarını iç dünyamızla hiçbir çeliÅŸkiye düÅŸmeden söyleyebiliyorduk.
Åžimdi söylesek, bize bıyık altından gülerler.
“Hz. Ömer, devletin iÅŸini yaparken devletin mumunu yakıyordu. Kendi iÅŸine bakarken kendi mumunu. Biz, iÅŸte böyleydik.”
Teorik olarak öyleydik. Pratik olarak öyle olamadık.
“Yolsuzluk, haksızlık, açlık olamazdı bizim düzenimizde çünkü komÅŸumuz açken tok uyuyamazdık biz.”
Åžu anda komÅŸumuzun aç mı tok mu olduÄŸundan haberimiz olmuyor. Böylece, rahat rahat uyuyoruz.
“Fatih Sultan Mehmet, bir gün tebdil-i kıyafet pazara çıktı. Esnafın birinden bir ÅŸey satın aldı. Esnaftan ikinci bir ÅŸey isteyince, adam, Sultan’ı komÅŸusuna gönderdi. Bunu da komÅŸumdan al, o daha siftah etmedi.”
Åžimdi, en iyi ihtimalle, Fatih Sultan Mehmet’e izafe edilen menkıbede anlatılan esnafa ‘saf’ deriz. Kötü ihtimalle ‘keriz’ deriz.
Ya da bu menkıbeye hiç inanmayız.
“Ömer Ä°bn Abdülaziz döneminde toplanan zekatı dağıtılacak fakir bulunamamıştı da halife ümmetin borçlularına dağıtılmasını buyurmuÅŸtu. Ä°ÅŸte budur Ä°slam Ekonomisi!”
Peki Anadolu’muzda ‘zekat keçisi’ diye neden keçilerin en zayıfına, en çelimsizine deniyor?
“En adil bizdik. Ä°nsanları çağırdığımız düzenin adını da koymuÅŸtuk, Adil Düzen. Biz gelince her ÅŸey güzel olacaktı.”
“Dava, bizim davamızdı. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim rehberimizdi. Kur’an-ı Kerim insanlığın karşılaÅŸabileceÄŸi her sorunu çözebilecek bir potansiyele sahipti. Dolayısıyla, dünyanın ve tabii Türkiye’nin sorunlarını bizden baÅŸka kimsenin çözme ihtimali yoktu.”
Menkıbeler üzerinden, ÅŸablonlar ve sloganlar üzerinden gittiÄŸimizde bütün sorunlar çözülebiliyor.
Fakat gerçeklerle yüzleÅŸtiÄŸimizde ya da gerçekler yüzümüze vurulduÄŸunda nutkumuz tutuluyor, yüzümüz yıkılıyor.
Bir çok kimse, hayaller dünyasından çıkıp katı ve acımasız gerçeklerle yüz yüze geldikten sonra hem bireysel olarak hem de toplu olarak nerelerde yanlış yaptığımızı, nasıl bu hale geldiÄŸimizi sorguluyor.
Nereden mi biliyorum?
Kendimden.
Sade kendimden de deÄŸil.
Son zamanlarda ÅŸu tarz konuÅŸmalara çok rastlıyorum. Tırnak içine alacağım cümleler bir kiÅŸiye ait deÄŸil. Bir yerden alıntı da deÄŸil. Rastladığım konuÅŸmaların karakterini yansıtan ifadeler.
“Kötü bir sınav verdik. Allah’ın bizi soktuÄŸu bütün imtihanlardan sınıfta kaldık.”
“EÄŸer varsa bir iddiamız, iddiamızı kaybettik. Ne dünyaya, ne Türkiye’ye söyleyecek sözümüz kalmadı.”
“Bir ÅŸey söylemeye teÅŸebbüs etsek bile, kim inanır söyleyeceÄŸimiz söze, ayinesi iÅŸtir kiÅŸinin lafa bakılmaz.”
“Biz, baÅŸkalarının yapacağından korktuÄŸumuz kötülüÄŸü kendimiz yaptık. Allah bize bir fırsat verdi. Fırsatı kendi aleyhimize kullandık.”
“MeÄŸer hiç birimiz kendimizi zannettiÄŸimiz insanlar deÄŸilmiÅŸiz. Sınanınca baÅŸka insanlara dönüÅŸtük.”
Bu tür sorgulamalar, nefis muhasebeleri, özeleÅŸtiriler, tabii ki ortalık yerde yapılmıyor. Ä°nsanlar, dost meclislerinde, kendi aralarında konuÅŸuyor.
Elbette, bu özeleÅŸtiriler insanlara kendilerini pohpohlamaları, ‘en iyi biziz, baÅŸkaları cehennemdir’ diye ÅŸiÅŸinmeleri kadar mutluluk vermez.
Mutluluk vermek ne kelime?
Bunlar, apaçık esef ve teessür ifadeleri.
Bir karamsarlığın yansımaları.
Mutluluk vadetmiyorlar.
Dolayısıyla çok revaçta deÄŸiller.
‘Yanlış yaptık’ diye yazıklananlara acımak, ‘vah zavallım, nerde yanlış yaptın’ diye soran gözlerle bakmak varken ve son derece kolayken özeleÅŸtiri niye raÄŸbet görsün?
Bu gerçeÄŸe raÄŸmen, özeleÅŸtirinin gitgide yaygınlaÅŸtığını gözlemliyorum.
Bence bu durum iyiye alamettir.
Eleştiri faydalıdır.
ÖzeleÅŸtiri daha da faydalıdır.
Ä°ÅŸlerin yanlış gittiÄŸini fark ederseniz düzeltilme ihtimalinden söz edebilirsiniz.
Henüz yorum yapılmamış.