Kürsü
Dünyada İslamofobi’nin yükselişi kimin işine yarar?
Follow @dusuncemektebi2
İslamofobinin yükselişinden bahsederken genelde 11 Eylül’ü milat alıyoruz. Oysa hem ABD’de hem de Avrupa’da 11 Eylül öncesinde İslamofobinin canlı ve güçlü olduğunu biliyoruz. Ancak 11 Eylül önceki dönemlere göre bir kırılmaya sebep olmuş ve daha önce olmayan yeni gelişmeleri beraberinde getirmiştir.
Levent BaÅŸtürk, bilhassa Avrupa'da gündemden düÅŸmeyen "Ä°slamofobi" konusunu 5 soruda ele aldı.
BaÅŸtürk'ün bahsi geçen yazısı ÅŸu ÅŸekilde:
1- Bugün Ä°slamofobi deyince anlamamız gereken nedir?
Sorunlu bir kavram olan Ä°slamofobi, Ä°slam ve Yunanca “-phobos” kelimelerinden oluÅŸur. Psikiyatride irrasyonel korku muhtevalı zihni rahatsızlıkları izah etmek için kullanılan –phobia ekinin Ä°slam kelimesiyle birleÅŸtirilerek yapılan bu kavram Ä°slam ve/veya Müslümanlara karşı duyulan irrasyonel korku biçiminde tanımlayanlar varsa da bu tanım, bugün kavrama yüklenen manayı bütünüyle ihtiva etmekten çok uzaktır. Ä°slamofobi denince kısaca anlamamız gereken ÅŸudur: Ä°slamofobi, Ä°slam ve/veya Müslümanlara karşı duyulan önyargı, nefret, düÅŸmanlık ve [yersiz] korku gibi halleri, bu hallerden yola çıkarak dile getirilen aÅŸağılayıcı ve ÅŸeytanlaÅŸtıran söylemi ve ayrımcı eylemleri ifade eden bir kavramdır. Bu kavram Müslümanlara/Ä°slam’a karşı duyulan ve sadece dille ifade edilen halleri içermez. Bunun yanı sıra çalışma hayatında veya hizmetlerden faydalanma durumunda ayrımcılık, ÅŸiddet suçları, Müslümanlara ait ibadet yerlerine ve diÄŸer mülklere zarar verilmesi, toplum hayatı ve uluslararası iliÅŸkilerden dışlama yoluyla ifade edilen tahammülsüzlük, düÅŸmanlık ve nefret hislerini de ifade etmektedir. Sosyal bilimciler arasında uygun bir kavram olup olmadığına dair tartışmalar devam etmektedir. Ancak 1997’de Ä°ngiltere’de yayınlanan Runnymede Raporu’ndan sonra çok sık kullanılır olmuÅŸ ve genel kabul görmüÅŸtür.
Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız haliyle Ä°slamofobi daha çok mikro ve mahalli durumları izah eden bir kavram niteliÄŸindedir. Olaya daha geniÅŸ bir açıdan baktığımızda, SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona erdiÄŸi 1990’lardan bugüne Ä°slam`a ve Müslümanlara karşı özellikle Batı dünyasında hâkim olmaya baÅŸlayan tavır olarak Ä°slamofobi, teori, iÅŸlev ve amaçta bir ideolojik fenomendir. Müslümanlar ve Ä°slam hakkında negatif mana yüklenimini kalıcı ve sürdürülebilir kılmaktadır. Bu ideolojik fenomen tam ÅŸeklini Sovyetler BirliÄŸi’nin çökmesinden sonra almış ve bu sayede Müslümanlar hakkındaki kin dolu stereotiplerin yaygınlaÅŸtırılmasıyla uluslararası düzlemde müesses hegemonya meÅŸru ve tabii olarak sunulmak istenmiÅŸtir.
Bu ideolojik fenomenin bir diÄŸer önemli yönü de bir ırkçılık biçimi olarak karşımıza çıkmasıdır. Hedeflenen bir grup vardır ve ona karşı diÄŸer insanlarda nefret aşılanmaktadır. Irkçılık artık sadece biyolojik üstünlük üzerinden deÄŸil, dini inançlar, kültürel gelenekler ve etnik kimlik ögelerinin bütününü içerecek ÅŸekilde kendini ifade etmektedir. Müslümanların ‘uygarlık yoksunu, barbar, otoriter, despot, baskıcı, hoÅŸgörüsüz, ÅŸehvet düÅŸkünü ve ÅŸiddet yanlısı’ gibi ifadeler üzerinden kurgulanması ve etnik ve dini aÅŸağılamaların iç içe sokulması Ä°slamofobi olgusuna ırkçı karakter kazandıran bir durumdur.
2- Ä°slamofobinin günümüzdeki yükseldiÄŸi ÅŸeklindeki iddialar bazı kamuoyu araÅŸtırmaları ile de desteklenmektedir. Bu yükseliÅŸi hangi etkenlerde aramak gerekir?
Aslında tek bir Ä°slamofobi yerine, bazen Ä°slamofobilerden söz etmek yerinde olacaktır. Bir baÅŸka deyiÅŸle, Ä°slamofobi çok katmanlı bir olgudur. Bazen birbirinden farklılık arzeden bütün durumları kapsayan genellemeler yapmak zor olabilmektedir. Mesela, Avrupa’da Ä°slamofobinin bir yönü göçmen sayısında olan artış iken, ABD’de Müslümanlar göçmen odaklı bir tartışmanın unsuru deÄŸillerdir. ABD göçmenlik sorunu denince akla genelde Latin Amerikalılar, özelde de Meksika kökenliler gelir. Bunu hatırda tutarak kısaca ÅŸunları söyleyebiliriz: Ä°slamofobiden söz etmeden önce hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken husus, gerek ABD gerekse Avrupa’da Ä°slamofobinin yeni ortaya çıkmış bir durum olmadığı, aksine köklerinin oldukça saÄŸlam olduÄŸudur.
DiÄŸer bir husus da, günümüzde Ä°slamofobinin yükseliÅŸinden bahsederken genelde 11 Eylül’ü milat alıyoruz. Oysa hem ABD’de hem de Avrupa’da 11 Eylül öncesinde Ä°slamofobinin canlı ve güçlü olduÄŸunu biliyoruz. Ancak 11 Eylül önceki dönemlere göre bir kırılmaya sebep olmuÅŸ ve daha önce olmayan yeni geliÅŸmeleri beraberinde getirmiÅŸtir. Bu geliÅŸmelerin neler olduÄŸuna bakmak aynı zamanda günümüzdeki yükseliÅŸi de izah edecektir:
1- SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası dönemin daha çok dış tehdide dayalı “YeÅŸil Tehlike” söylemi yerini “iç tehdit olarak Militan Ä°slam ile Müslüman nüfus bombası” söylemlerine bırakmıştır. ABD’de daha çok orta sınıf profesyonel kesime mensup Müslümanların sistemi içinden ele geçireceÄŸi iddiaları her çeÅŸit yayıncılık kullanılarak iÅŸlenmeye baÅŸlanmıştır. Avrupa’da ise “Eurobia” olarak formüle edilen Müslüman tehdidi daha çok demografi odaklı bir söylem olarak geliÅŸmiÅŸtir.
2- Özellikle pro-Ä°srail çevreler hem mali hem de entelektüel olarak Ä°slamofobi odaklı gayretlerin merkezinde yer almışlardır.
3- ABD’de ve Avrupa’da hükümetlerin benimsediÄŸi ve genelde Müslümanları hedef alan güvenlikçi politikalar ve yasalar, bu ülke vatandaÅŸlarında vahim bir tehlike ve tehditle karşı karşıya oldukları kanısını pekiÅŸtirmiÅŸ ve zaten var olan Müslüman aleyhtarı tepkileri güçlendirmiÅŸ ve yaygınlaÅŸtırmıştır.
4- ABD’de milyonlarca doların döndüÄŸü Ä°slamofobi Endüstrisi’nin doÄŸması ve bu sektörün özel ÅŸahısların/vakıfların kurduÄŸu iÅŸbirliÄŸi ağı ve hükümetin yaratmış olduÄŸu yeni güvenlik yapılanması ile devamlı çarklarının yaÄŸlanması, her daim güçlü bir Ä°slamofobik söylem ve faaliyetlerin varlığını etkili kılmıştır.
5- Politikacılar söylemleri ve politikaları ile Ä°slamofobinin deÄŸirmenine su taşımışlardır. Ayrıca, özellikle ABD’de, Ä°slamofobi devletin dış müdahalelerini ve trilyonlarca dolara mal olan yeni güvenlik-istihbarat-sanayii kompleksini meÅŸrulaÅŸtırmada etkin bir rol oynadığı için, duruma göre hem açıkça pratiÄŸe dökülmüÅŸ, hem desteklenmiÅŸ ve hem de teÅŸvik edilmiÅŸtir.
6- Farklı ülkelerdeki Ä°slamofobik ögeler iÅŸbirliÄŸi aÄŸları kurarak çabalarını uluslararası düzeyde sürdürür hale gelmiÅŸlerdir.
Yukarıda saydığımız unsurların etkisiyle artan Ä°slamofobi giderek hemen hemen tüm Batı ülkelerinde ana akım bir hal almaya baÅŸlamıştır.
Yukarıda sunduÄŸum bakış açısı, göçmenlerin sayısındaki artış ve uyum sorunları ya da bazı müslümanların ÅŸiddete baÅŸvurmaları gibi meselelerin etkisini kabul etmekle beraber, bunların daha çok tali unsurlar olarak deÄŸerlendirmektedir.
3- Ä°slamofobinin kökenlerine indiÄŸimizde, günümüzdeki Ä°slam korkusunun nedenleri ile Haçlı seferlerindeki zihniyet arasında bir baÄŸ kurulabilir mi?
Ä°slamofobi kavramının vurgusu korkudan ziyade irrasyonel veya yersiz korku üzerinedir ve aslında, daha önce de dediÄŸim gibi, kavrama yüklenen ilave anlamlarla daha kapsayıcı bir muhteva kazanmıştır. Bu noktada, belki Türkçe’de Ä°slam nefreti veya Ä°slam karşıtlığı gibi bir kavramın benimsenmesi daha doÄŸru olabilir.
Evet, Ä°slamofobi diye adlandırdığımız olgunun kökleri derin ve Haçlı seferlerinin de öncesine, Müslümanların daha ilk dönemlerindeki hızlı yayılma sürecinde Hıristiyanlarla olan erken temaslarına kadar gitmektedir. Ä°slam’ın ve Müslümanların monolitik olarak kabul edilmeleri, Ä°slam’ın cinsiyetçi ve kadın düÅŸmanı telakki edilmesi, Müslüman zihnin rasyonaliteden yoksunluÄŸu, Ä°slam’ın özü gereÄŸi ÅŸiddeti yücelttiÄŸi, Müslümanların despot veya zalim yönetimlerde yaÅŸamaya mecbur oldukları ve Ä°slam’ın dinsel olmaktan çok siyasal olduÄŸu temaları, Müslümanların Hıristiyanlarla ilk temasa geçtiÄŸi döneme kadar gitmektedir.
Ancak Batı ve/veya Hıristiyan dünyasında her daim sabit ve de hep olumsuz Ä°slam algısı ve imajı hâkim olduÄŸunu söylemek gerçeklikten uzaktır. Olumsuz bakışın yanı sıra olumlu bakışın da var olduÄŸu, hatta olumsuz bakışa ağır bastığı dönemler de olmuÅŸtur. Dolayısıyla, “Müslümanlar ile diÄŸerleri arasındaki kaçınılmaz iliÅŸki biçimi çatışmadır” diye bir iddiamızın olmaması gerekir. Zaten tarihi verilerin bu iddiayı desteklemediÄŸi, bunun Ä°slamofobik çevrelerin iddiası olduÄŸu aÅŸikârdır.
4- SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası döneminin “YeÅŸil Tehlike” söylemini Ä°slamofobi baÄŸlamında deÄŸerlendirmek mümkün müdür?
Aslında Ä°slam’ın veya müslümanların tehlike halinde sunulmasını doÄŸal mecraya dönme biçiminde yorumlamak mümkündür. 1950’lerde Batı bloÄŸunun ‘Tanrısız komünist Sovyetlere’ karşı geliÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu SoÄŸuk SavaÅŸ söylemi, Haçlılar zamanında Müslümanlara karşı var olan söylemin bir yansımasıdır: Sovyet komünizmi de aynen Ä°slam gibi yayılmacıdır ve dünya egemenliÄŸini gaye edinmiÅŸtir, barış içinde bir arada yaÅŸamak için güvenilemez ve Batı medeniyetine tehdittir. 1940’larda Fransız sosyolog Jules Monnerot’a göre, komünizm “yeni Ä°slam”dır; çünkü her ikisi de doÄŸaları gereÄŸi totaliter, bireyi tam kontrol altında nesneleÅŸtiren, teoride eÅŸitlikçi fakat pratikte baskıcı birer dindirler. Bernard Lewis’e göre de komünizm de Ä°slam gibi, dünyada ve cennette her soruya alternatifsiz tek cevabı olan totaliter bir öÄŸretidir. Lewis’e göre, bireyciliÄŸe nefrette bir Müslüman ile bir komünist tam bir benzerlik icindedirler.
SoÄŸuk SavaÅŸ’ın bitmesi ABD’yi dünya güç dengesinde, her tarafa uzanan deniz aşırı üsleri, silah sanayii, Pentagon bürokrasisini besleyen muazzam savunma bütçesi ve istisnacılık geleneÄŸiyle eÄŸitilmiÅŸ diplomatik bakış açısı ile ayrıcalıklı bir konuma sokmuÅŸtur.
Ancak ortalıkta ABD’ye ne kafa tutan vardı ne de karşısına çıkabilecek bir bölgesel güç. O dönemde ihtiyaç olan düÅŸman tipini “Medeniyetler Çatışması” tezini daha sonra geliÅŸtirecek olan Samuel Huntington ÅŸöyle tanımlamıştı: “ Amerika için ideal düÅŸmanın ideolojik olarak hasım, ırk ve kültür olarak farklı ve Amerikan güvenliÄŸine karşı inandırıcı tehdit kapasitesi olan askeri güç sahibi olmalıdır”.
1991’de savaÅŸ açılan Irak bu tarife büyük ölçüde uyuyordu. Ayrıca Irak bölgedeki tek sorunda deÄŸildi. Ä°ran Devrimi ve peÅŸinden gelen rehineler krizi hala hatıralarda canlı idi. Listeye Kaddafi ve bölgede yükselen Ä°slami hareket eklenebilir ve böylece Sovyetler’in sahneden çekilmesinden doÄŸan “tehdit boÅŸluÄŸu” doldurulabilirdi. Bu arada OrtadoÄŸu’nun otoriter rejimleri de bölgede ciddi bir Ä°slamcılık tehdidi olduÄŸu konusunda ABD yönetimine telkinde bulunmaktadır.
1990’ların başınca Cezayir’deki çok partili hayat denemesinden Ä°slamcıların ezici bir üstünlük saÄŸlayarak çıkmalarının ardından, “YeÅŸil Tehlike” edebiyatı hayat bulmuÅŸtur. Onu Bernard Lewis’in “Kutsal Öfkenin Kökleri” ve Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” adlı eseri izlemiÅŸtir. Ayrıca Eski CIA baÅŸkanlarından James Wooley 1994’te, Ä°slam’ı komünizmden sonra Batı’nın başına musallat olan yeni tehlike olduÄŸunu söylemiÅŸtir.
Lewis ile Huntington gibi 11 Eylül sonrası dönemin adeta fikir babalığını etmiÅŸlerdir. Bu da boÅŸuna deÄŸildir. 1990’lar ile 11 Eylül sonrası arasındaki sürekliliÄŸe baktığımızda, Ä°slamofobinin 11 Eylül sonrasının eseri olmadığı ortaya çıkmaktadır. Daha öncede dediÄŸimiz gibi, 1990’ların Ä°slamofobik literatürü, tehdit boÅŸluÄŸunu dolduran bir ideolojik inÅŸa iÅŸlevi görmüÅŸtür.
5- Dünyada Ä°slamofobi’nin yükseliÅŸi ve Ä°slam’ın ‘öteki’leÅŸmesi kimin iÅŸine yarar? Kim neden Ä°slam karşıtlığını beslemek ister sizce?
Uzun vadede hiç kimsenin iÅŸine yaramaz; çünkü çatışmadan kimse istifade etmemektedir. Dünyamızda artık çatışmaya deÄŸil, birbirimizi anlamaya ihtiyaç var. Ancak kısa vadede birilerinin iÅŸine yaradığı kesin. DiÄŸer sorulara cevap verirken zaten Ä°slamofobi’nin makro düzeyde bir ideolojik fenomen olarak hangi iÅŸlevi gördüÄŸünden söz ettik. Ayrıca baÅŸka kimlerin istifade ettiklerini anlamak için Ä°slamofobi’yi ırkçı bir söylem olarak pompalamada kimlerin ittifak ettiÄŸine bakmak gerekmektedir: Pro-Ä°srail neo-konservatifler; katı, uzlaÅŸmaz ve ÅŸahin Siyonist çevreler; eski Müslüman, ÅŸimdilerde ise ya baÅŸka dini benimsemiÅŸ ya da ‘yeni ateizm’ akımına mensup kiÅŸiler ve Hıristiyan Siyonistler olarak bilinen aşırı saÄŸcı Evanjelist kesimler. Eski Müslümanların ekonomik rant için bu çaba içinde yer aldıklarını rahaklıkla söyleyebiliriz diye düÅŸünüyorum. Bunların bir kısmı hakkında ortaya konan belgeler hiç süphe bırakmıyor. Ä°ÅŸin ilginç tarafı bunların bir kısmını Ä°srail deÅŸifre etmiÅŸtir. DiÄŸer üç grubta yer alanların bu projede Ä°srail’i hem ABD hem de Avrupa gözünde vazgeçilmez kılmak konusunda hemfikir oldukları rahatlıkla söylenebilir.
Henüz yorum yapılmamış.