BeÅŸir AyvazoÄŸlu / Mozart ve Beethoven dinlemek
Follow @dusuncemektebi2
BeÅŸir AyvazoÄŸlu - Karar
Bir tiyatro oyuncusu, “CumhurbaÅŸkanı bir Mozart, bir Beethoven dinlesin. Belki iyi gelir,” demiÅŸ. Basında günlerdir tartışılan bu sözlerin sahibini eleÅŸtirenler, haklı olarak klasik müziÄŸin Naziler için de özel bir önem taşıdığını hatırlatarak Batı müziÄŸini dinlemekle faÅŸist veya demokrat olmak arasında bir iliÅŸkinin bulunmadığını yazdılar. EleÅŸtirinin muhatabı olan CumhurbaÅŸkanımız da “CumhurbaÅŸkanı’nı Mozart dinlemeye zorlamak faÅŸistliÄŸin dikâlâsıdır!” dedi; aslında daha genel bir ifade kullansaydı, bu ülkede kırk elli yıl yaÅŸanmış, dünya tarihinde benzeri bulunmayan bir tuhaflığa iÅŸaret etmiÅŸ olacaktı.
Bu arada “Ä°smet PaÅŸa, klasik Batı müziÄŸinden baÅŸka müzik dinlemezdi; bu müziÄŸi dinlemek onun Millî Åžef’liÄŸini engelledi mi?” suali soruldu mu, bilmiyorum. Bir sual daha: Millî Åžef, çok partili sisteme geçmeye klasik müzik dinlediÄŸi için mi razı oldu, klasik müziÄŸi çok seven Naziler ikinci büyük harpte maÄŸlubiyete uÄŸradığı için mi?
***
Söz konusu sanatçının sözleri bana ister istemez 28 Åžubat günlerindeki müzik tartışmalarını hatırlattı. 1997 yılında 14. Ankara Müzik Festivali’nin açılış konserinin dinleyicileri Kültür Bakanı Ä°smail Kahraman’ı yuhalamış, sadece edebe deÄŸil, dinlemeye geldikleri müziÄŸin ruhuna da aykırı düÅŸen bu taÅŸkınlık devrin cumhurbaÅŸkanı Süleyman Demirel tarafından “Ä°ÅŸte çaÄŸdaÅŸ Türkiye!” diyerek adeta alkışlanmıştı. SaÄŸduyusu dumura uÄŸramamış her kesin hayretler içinde kaldığını hatırlıyorum.
O gün o konserdeki dinleyici kitlesinin en az yüzde doksanı, eminim, Demirel’e otuz yıllık siyaset hayatında bir kere bile oy vermemiÅŸ insanlardan oluÅŸuyordu. “EÄŸer oradaki ‘çaÄŸdaÅŸ Türkiye’ ise, sayın Demirel, otuz yıl, ‘çaÄŸdışı Türkiye’nin oylarıyla siyaset yaptı demektir. BildiÄŸim kadarıyla, eski Adalet Partisi’nin ve onun devamı olan partilerin seçmenleri, büyük çoÄŸunlukla halk müziÄŸi, arabesk, daha seçkinleri klasik Türk müziÄŸi dinlerler ve her hangi bir konserde, devletin bir bakanını, hangi partiden olursa olsun, yuhalamayacak kadar medenidirler,” diye yazmıştım.
Aynı günlerde CumhurbaÅŸkanlığı Senfoni Orkestrası’nın “çaÄŸdaÅŸlaÅŸma” seferberliÄŸi çerçevesinde pilot bölge olarak seçtiÄŸi Konya, Kayseri ve Afyon’da üç ayda bir konser vermesi kararlaÅŸtırılmıştı. O tarihteki CSO Müdürü, bu kampanyayı “Atatürk devrimlerinin sallanmış ve gevÅŸemiÅŸ olan vidalarını sıkmak” için hazırladıklarını söylemiÅŸ, “Milli Åžef” Hikmet ÅžimÅŸek de benzer hikmetler savurmuÅŸ, fakat nedense “Atatürk’ün sevdiÄŸi liedler, kantatlar, senfoniler” gibi bir konser yahut radyo ve televizyon programı hazırlamamışlardı. Neden acaba?
***
Millî Åžef devrinde, klasik müzik dinlemeyi beceremediÄŸimiz için “eÅŸÅŸek”liÄŸimize bile hükmedilmiÅŸti. Bir hatırat kitabından aktardığım ÅŸu pasaj dikkatle okunursa ne demek istediÄŸim anlaşılacaktır:
“Dr. Ernst Praetorius orkestra ÅŸefi. Konserler, Konservatuar’ın salonunda veriliyor. Hiç unutmam, bir konserdeyiz. Praetorius tam çubuÄŸunu kaldıracak, arkadan bir sandalye gıcırtısı duyuldu. Åžef çubuÄŸunu indirdi. Bir iki saniye, tekrar konsantrasyonunu topladı. Çubuk yukarı kalktı. Gene o gıcırtı. Åžef gene indirdi. Üçüncü kez tekrar edince, salona döndü. Yüzü kıpkırmızı idi. ‘EÅŸÅŸek’ dedi. Ä°ÅŸte biz böyle böyle konser dinlemesini öÄŸrendik.”
Söz konusu hatıratta bu hadise Praetorius’a hak verilerek anlatıyor. “Ä°ÅŸte biz böyle böyle konser dinlemesini öÄŸrendik” cümlesinin anlaşılır bir dile tercümesi ÅŸöyledir: “Biz kaba saba, vahÅŸi bir millettik, iÅŸte böyle adam edildik!”
Ancak müstemleke aydınları böyle düÅŸünebilir ve böyle düÅŸünen birinin, senfonik müzik dinlemeyen (ve bu müziÄŸin temsil ettiÄŸi deÄŸerleri benimsemeyen) herkesi “eÅŸÅŸek” olarak görmesi ve gevÅŸediÄŸine inandığı cıvataları sıkmaya kalkışması çok tabiidir. “GevÅŸemiÅŸ vidaları sıkmak” gibi sözlerin arkasında, insanın tüylerini diken diken eden bir jakoben zihniyetin, dayatmacılığın, totaliterliÄŸin yattığını ayrıca belirtmeye gerek var mı?
Esası çokseslilik olan bir sanatın temsilcileri nasıl sıradan bir tamirci edasıyla yalama olmuÅŸluktan, vidaları sıkmaktan söz edebilmiÅŸlerdir?
Klasik müzik, “çaÄŸdaÅŸlık, uygarlık ve laikliÄŸin göstergesi”ymiÅŸ ve bu yönüyle müzik deÄŸerlerinin üzerine çıkmışmış. Yani, klasik müzik dinlediÄŸiniz zaman sadece müzik dinlemiÅŸ olmuyor, ne kadar çaÄŸdaÅŸ, ne kadar laik, ne kadar uygar olduÄŸunuzu gösteriyormuÅŸsunuz. Bu görüÅŸ doÄŸruysa, Sultan Abdülmecid’den itibaren Batı müziÄŸine çok özel bir ilgi gösteren, hatta besteciler bile yetiÅŸtiren Osmanlı hanedanı, Cumhuriyet elitlerinden daha çaÄŸdaÅŸ, daha uygar ve daha laik idiler. Sultan II. Abdülhamid de “alaturka” sevmez, Batı müziÄŸi dinlerdi.
Peki, hem klasik müziÄŸi seviyor, hem de Hikmet ÅžimÅŸek gibi düÅŸünmüyorsanız ne olacak? Ben klasik Batı müziÄŸinin büyük bestecilerini zevkle dinleyen çok sayıda muhafazakâr aydın tanıyorum; üstelik zihniyet olarak söz konusu aydınlara nazaran daha demokrat...
***
Sadece Türkiye’de deÄŸil, bütün dünyada klasik müzik dinleyenlerin sayısı, caz, pop, folk gibi türlerde müzik dinleyenlerle kıyaslandığında devede kulak kalır. Hele anlayarak, zevk alarak dinleyenlerin sayısı... Bernard Shaw, Ä°nsan, Üstüninsan isimli oyununda Ä°ngiltere’deki konser salonlarını dolduran yorgun argın insanların klasik müziÄŸi gerçekten sevdikleri için deÄŸil, sevmeleri gerektiÄŸine inandıkları için orada olduklarını söyler. Ya bizde?
Klasik müzik dinlemenin çaÄŸdaÅŸlıkla, laiklikle, uygarlıkla hiçbir alâkası yoktur; bu tamamen eÄŸitim ve alışkanlık meselesidir. Klasik müzik eÄŸitimi almamış veya sürekli dinleyerek alışkanlık kazanmamış insanlara, 1930’larda, 40’larda yapıldığı gibi, polis zoruyla dinletmeye kalkışırsanız, samimiyetle dinlemek isteyenleri bile kaçırırsınız.
Sivas’ta, bir ihtiyarın, zorla dinletilen bir klasik müzik konserinden sonra “Sivas Sivas olalı, Timur’dan beri böyle zulüm görmedi!” sözü gülünüp geçilecek bir söz deÄŸildir.
Henüz yorum yapılmamış.