Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Endülüs Emevilerinin Mimari Şahaseri: Kurtuba Cami

Endülüs Emevi Devleti’nin en görkemli mimari yapıtlarından biri olan ve İspanya’nın Cordoba kentinde bulunan Kurtuba Cami’nin inşasına, Kurtuba’yı emirlik başkenti olarak seçen I. Abdurrahman 785’te karar verdi. Seçilen yerde temelleri ancak 1930’lardaki kazılar sırasında ortaya çıkarılan San Vicente adlı bir Hristiyan kilisesi vardı.



Cami inÅŸaatı 785 dolaylarında baÅŸladı. Konum itibariyle Guadalquivir yakınında, köprünün ucunda yer alması o sıradaki yollardan kolay ulaşılır olmasını saÄŸlama amacının yanı sıra, kentin Vizigot mirasıyla baÄŸlantılarının da bir sonucuydu. Tarihsel anlatımlara bakılırsa, caminin yakınında, eski San Vicente Kilisesi alanının hemen bitiÅŸiÄŸinde I. Abdurrahman’ın ikametgâh haline getirdiÄŸi bir Vizigot sarayı vardı. Bu ÅŸekilde yeni emirliÄŸin ruhani ve dünyevi merkezlerinin birbirine yakın olması ve ayrılmaz bir baÄŸlantı içinde kalması saÄŸlanmıştı. Kurtuba Cami’nin temel yapısının inÅŸası bir yılı aldı (785-786). Bunun sebeplerinden biri Abdurrahman’m bu camiyi bir metropoliten kenti Kurtuba’ya yaraşır kılma yönündeki kiÅŸisel isteÄŸi ve hırsıydı. DiÄŸer sebep ise cami inÅŸaatında Roma ve Vizigot kalıntılarının kullanılmasıydı.
 
Kurtuba Cami önünde bir avlu bulunan dikdörtgen bir namaz bölmesinden oluÅŸur. Avlu aÅŸağı yukarı namaz bölmesi kadar büyüktür; eskiden namaz bölmesi tamamen dolduÄŸunda müminler namaz için avluya taÅŸardı. Caminin özgün namaz bölmesi yaklaşık 79.02 x 42.21 metre boyutlarında ve kıble duvarına dik açılı 11 geçit halinde tasarlanmıştı. Mihraba açılan ortadaki geçit 7.85 metre enindedir ve ancak 6.86 metreyi bulan diÄŸer geçitlerden bir metre kadar daha geniÅŸtir. Ortadaki merkezi geçidin öne çıkışı, mihrap yönelimli merkezi ekseni daha fazla vurgular; dolayısıyla bu cami tipine “yönelimli” denir. Ayrıca, ortadaki geçit biraz daha geniÅŸ olduÄŸu gibi, diÄŸer geçitlere göre daha yüksektir; bu özellik camiye yakındaki katedralden bakılınca çok bariz olarak görülür.
 
 
Kurtuba Cami’ne benzer bir yapısı olan Kudüs’teki Mescid-i Aksa, 715 tarihli olması itibariyle tam 70 yıl daha eskidir. Ortadaki geçidinin belirgin biçimde daha geniÅŸ olması ve eksen olarak mihraba açılması açısından, aynı ÅŸekilde bir bazilikayı andırır. Abdurrahman gençlik yıllarında DoÄŸu’da bu camiyi ya da benzer biçimli baÅŸka bir camiyi görmüÅŸ olmalıdır. Dolayısıyla böyle bir düzeni uzaktaki Kurtuba’ya uyarlaması ÅŸaşırtıcı deÄŸildir; özellikle tutkularını ÅŸanlı DoÄŸu Emevi atalarına dayandırması da bunu gösterir. Namaz bölmesinin büyüklüÄŸü sırf caminin Batı Ä°slam imparatorluÄŸu için bir ruhani merkez olarak taşıdığı önemin deÄŸil, aynı zamanda kentin muazzam nüfusuyla birçok geçitli geniÅŸ bir namaz bölmesini gerektirmesinin bir sonucudur.
 
Cami ilk yapıldığında (785-786’dan kalma haliyle) bir minaresi yoktu. Arap kaynakları o dönemde ezanın bir hükümet konağı olarak da kullanılan yakındaki Vizigot sarayının kulesinden okunduÄŸunu belirtir. BaÅŸlangıçta caminin dört giriÅŸi vardı. Batı cephesindeki Bâbü’l-Vüzera (Vezirler Kapısı) günümüze neredeyse deÄŸiÅŸmeden ulaÅŸmıştır ve üst eÅŸiÄŸinin yukarısındaki bir yazıta göre 786 tarihlidir. Arkasındaki St. Stephen Åžapeli’nden dolayı ÅŸimdi Stephen Kapısı olarak anılan bu kapıyı geçmiÅŸte üst düzey yetkililer hemen karşıda yer alan hükümet konağından camiye girmek için kullanırlardı.
 
Kurtuba Cami’nin Ä°çindeki Katedral
 
Ä°spanyolların günümüzde La Mezquita diye adlandırdıkları camiye girince içinde bir katedralle karşılaÅŸmak insanı ÅŸaşırtır. Reconquista’dan (Müslümanların Ä°spanya’dan tamamen uzaklaÅŸtırılması) sonra cami alanının yönetimi Cordoba Hristiyan ruhani meclisine bırakıldı ve meclis 1523’te caminin içine bir katedral inÅŸa etme kararını aldı. Bu karar uyarınca, katedrali tam caminin orta kısmına kondurmak üzere camideki 63 sütun söküldü.
 
 
Ä°nÅŸaat iÅŸlerinin sık sık kesintiye uÄŸraması nedeniyle, katedralin yapımı üç yüzyılı aÅŸkın bir süreyi aldı. Söylenenlere göre, inÅŸaat çalışmaları baÅŸlar baÅŸlamaz, iÅŸçiler caminin dokusuna zarar vermeyi reddederek aletlerini bırakmıştır. Tarihsel bakımdan kanıtlanmış olmamakla birlikte, kitaplarda çoÄŸu kez keyifle anlatılan bu olay Cordobalıların 16. yüzyılda bile kentin Ä°slami kökleriyle hâlâ ne kadar güçlü bir özdeÅŸleÅŸme içinde olduÄŸunu gösterir. Anlaşıldığı kadarıyla, ancak nihai hakem olarak görüÅŸüne baÅŸvurulan Ä°mparator V. Karl’ın devreye girmesiyle iÅŸçiler, kent konseyi ve Hristiyan ruhani meclisiyle bir anlaÅŸmaya varabildi. Karl vicdan rahatlığıyla, yani kendi otoritesine uygun bir ÅŸekilde yürütüleceÄŸi düÅŸüncesiyle katedralin inÅŸasına onay verdi. Fakat daha sonra Cordoba’yı ziyareti sırasında, caminin içine kondurulmuÅŸ katedrali görünce dehÅŸet içinde ÅŸunu söylediÄŸi aktarılır: “EÄŸer burada ne olduÄŸunu bilseydim, eski yapıya dokunmaya asla cüret etmezdim. Dünyada benzersiz bir ÅŸeyi mahvetmiÅŸ ve her yerde görülebilecek bir ÅŸeyi eklemiÅŸsiniz!” Günümüzde katedrale giren birinin aklına da bu ya da benzer düÅŸünceler gelebilir. Ancak, ÅŸunu unutmamak gerekir ki, bugün caminin varlığını sürdürmesi tam ortasına bir katedralin inÅŸa edilmesi sayesindeydi. Ä°nsanların ibadet için gittiÄŸi bir yapının korunması,boÅŸ kalan bir yapının ise yıkılmaya yüz tutması kaçınılmazdı.
 
Cami baÅŸlı başına, neredeyse gizemli bir mekân duygusu uyandıran ağırbaÅŸlı yalınlığıyla izleyenleri hayran bırakır; iki katlı revakların arasından izlenen sayısız görüntüler mekâna sanki boÅŸlukta yüzüyormuÅŸ gibi bir hava verir. Mimari açıdan en çarpıcı özelliklerinden biri, bir yayılma izlenimi veren sayısız kolonlarıdır. Yapı içindeki kesintisiz görüntü akışının yanı sıra, dönüÅŸümlü renklerdeki kemer taÅŸlarına sahip iki katlı revaklar benzersiz bir ritim saÄŸlar. Ölçülü aydınlatma bu mimari eserin asıl çekiciliÄŸini yaratan mistik bir hava uyandırır.
 
 
Kurtuba Cami’nde nal biçimli ve yuvarlak biçimli kemerlerin bileÅŸimi olaÄŸandışıdır. Nal biçimli kemerlerin yerel Vizigot yapılarında öncelleri vardır; ancak bunlara OrtadoÄŸu’daki Ä°slam öncesi yapılarda da rastlanabilir. Ne var ki, nal biçimli kemerlerin farklı renklerdeki dönüÅŸümlü kesme taÅŸ ve tuÄŸlayla bir araya getiriliÅŸi, sonraki yüzyıllarda Mezquita’nın stilistik bir özgüllüÄŸü olarak kalan bir Kurtuba icadı sayılmalıdır.
 
BaÅŸlangıçta öyle olmazsa bile, günümüzde Kurtuba Cami’nin ilettiÄŸi mekân duygusunu ışık belirler. Eskiden avlu cephesindeki revakların açık olması nedeniyle, cami avlusundan gelen ışık namaz bölmesine düÅŸerek içeriyi sıcak bir ışıltıyla yalar ve döÅŸemedeki renkli halıların etrafa bir parlaklık saçmasını saÄŸlardı. DöÅŸemenin halıyla kaplı olmasından dolayı, hepsi Roma ve Vizigot yapılarının kalıntılarından alınmış olan daha yüksek bazı kolonların döÅŸemeye daha derin biçimde gömülü olması tuhaf bir görüntü yaratmazdı. Çarpıcı özelliklerden biri, merkezi eksenin mihrap yönelimli oluÅŸuna bir baÅŸka vurgu katarcasına, ortadaki geçitte sadece kırmızımsı kolonların yer alması, buna karşılık yan geçitlerde dönüÅŸümlü siyah ve kırmızı mermer kolonların bulunmasıdır. Caminin kolon baÅŸlıkları özel ilgiyi hak edecek niteliktedir. Özgün inÅŸaat sırasında esas olarak Korent düzenindeki Roma baÅŸlıkları kullanılmıştır. Ancak, Vizigot baÅŸlıklarına ve hatta DoÄŸu Akdeniz’den gelme tekil parçalara da rastlanır. Vizigot baÅŸlıklar yassı rölyef iÅŸleriyle ve bitki bezemelerinin ÅŸematik, hatta kimi zaman geometrik basitliÄŸiyle Roma baÅŸlıklarından ayrılır. Ortadaki geçitte en zarif baÅŸlıklar yer alır ve eski yapılardan alınma bu baÅŸlıklar merkezi ekseni daha da vurgular.
 
Abdurrahman’ın oÄŸlu I. HiÅŸam 793’te ilk deÄŸiÅŸikliÄŸe giderek bir minare yaptırdı. Kaynaklarda caminin kuzey duvarına yaslandığı belirtilen bu minareden günümüze ulaÅŸan hiçbir arkeolojik iz yoktur. Camide büyük çaplı yeniden inÅŸa ancak 9. yüzyıl ortalarında baÅŸladı.
 
 
Kurtuba Cami’nin benzersiz önemi yalnızca kentin ana camisi olmasından deÄŸil, imparatorluÄŸunun dinsel ve kültürel merkezi olmasını saÄŸlayan dünyevi ve ruhani iktidar arasındaki yakın baÄŸlantıdan gelir. Ä°çeride insanlar yalnızca namaz kılmazdı; bütün Batı Ä°slam dünyası için geri dönülmez biçimde belirlenen dinsel ve dünyevi yasaları da görüÅŸürdü. Yönetim üzerindeki hak iddiasını Endülüs Emevi hanedanının kurucusu I. Abdurrahman’a dayandıran her hükümdar, onun yaptırdığı camiye özel saygı gösterirdi. Bunun yolu ise minare gibi cömert arma­ÄŸanlarda bulunmak veya eklentilerle camiyi geniÅŸletmekti. Yüzyıllar boyunca, neredeyse halifeliÄŸin sonuna kadar camiye yönelik çalışmaların sürmesi de bu durumla açıklanabilir.
 
La_MezquitaKent nüfusunun artması üzerine, II. Abdurrahman’ın emriyle 833-848 arasında Kurtuba Cami’ne yapılan eklenti esas olarak namaz bölmesinin güneye doÄŸru geniÅŸletilmesini getirdi. Çalışmaların ilerlemesiyle birlikte, mihrap yıkıldı ve kıble duvarının taÅŸları söküldü. Böylece 11 geçitten ve 12 sahından oluÅŸan özgün yapıya 8 sahın daha eklendi. Namaz bölmesi kareye yakın bir yapıyla 79.29 x 69.09 metrelik boyutlara çıkarıldı.
 
Kurtuba Cami’nin mimari özellikleri incelenirken, burada, Christian Ewert ve Patrice Cressier’in etraflıca incelediÄŸi kolon baÅŸlıklarına da deÄŸinmemiz gerekir. Onlara göre mimari açıdan sadece Roma ve Vizigot deÄŸil, Ä°slam baÅŸlıkları da belirgindir. Bunlar tarihsel bakımdan “emirlik dönemi” baÅŸlıkları olarak nitelendireceÄŸimiz yeni bir biçimi temsil eder. Bütün OrtaçaÄŸ baÅŸlıkları gibi, emirlik dönemi baÅŸlıkları da klasik Korent tipine dayanır; bunun ayırt edici özelliÄŸi olan ince süslemeler derin yontma tekniÄŸinin uygulandığı sonucuna varmayı getirir. Neredeyse bu döneme özgü bir biçimsel zenginliÄŸi doÄŸuran yeni biçimler ve ifade olanakları yönünde bir arayışı da saptamak mümkündür. Söz konusu baÅŸlıkların dağılımı geliÅŸigüzel deÄŸildir. Ortadaki geçitte ve eski kıble duvarının önündeki son sahında en güzel baÅŸlıklar yer alır; ancak 16. yüzyılda inÅŸa edilen katedralve onun payandaları bunların göze çarpıcılığını büyük ölçüde bozmuÅŸtur.
 
Özgün yapının orta geçidinde, mihrap alanına büyük vurgu yapıldığı görülür. Namaz bölmesi normalde dönüÅŸümlü olaÄŸan kırmızı ve siyah mermer kolonları barındırırken, ortadaki geçitte tam mihrabın önüne iki adet beyaz, yivli mermer kolon yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Dahası, kıble duvarının hemen önünde son bulan ÅŸahındaki kolonları, özellikle ÅŸahane baÅŸlıklar süsler. Caminin mihrap yönelimli merkezi ekseninin yanı sıra bu vurgulu yanal kıble duvarı bir “T” ÅŸekli yaratır.
 
III. Abdurrahman 929’da halifeliÄŸini ilan ettikten sonra, esas olarak saray kenti Medinetü’z-Zehra’nın inÅŸasıyla (936-1010) ilgilendi. Ä°mparatorluÄŸun hükümet ve idare merkezi olarak kurduÄŸu bu kent, Kurtuba’nın sadece 13 kilometre kuzeybatısındaydı. Medinetü’z-Zehra’daki inÅŸa çalışmalarını gözetmeyi asıl uÄŸraÅŸ edinen halife, Kurtuba Cami’nde nispeten önemsiz iÅŸlere giriÅŸti. Esas olarak cami avlusunu ve bu çerçevede kadınlara ayrılmış galerileri geniÅŸletti. Ayrıca, I. HiÅŸam’ın döneminden kalma minareyi, artık iÅŸlevini yerine getiremediÄŸi ve cemaatin ihtiyacını karşılayamadığı gerekçesiyle yıktırdı ve yeni bir minare yaptırdı. Cami avlusunun güney kenarındaki bu yeni minare bugün yoktur. Çünkü 16. yüzyılda yerine katedralin çan kulesi dikildi ve 17. yüzyılda kuleye Barok bir yapı havası verildi. III. Abdurrahman dönemindeki minarenin bir görüntüsü, Cami-i Kebir’in doÄŸu cephesindeki bir 16. yüzyıl rölyef ambleminde yer alır. Cami avlusunun doÄŸu giriÅŸini oluÅŸturan taçkapının yukarısındaki bir kemer dolgusunu süsleyen bu amblemden anlaşıldığına göre, minare kare biçimli bir yüzey üstündeydi ve iki yapı bölmesinden oluÅŸmaktaydı. Küp biçimli olan alt bölmenin yüksekliÄŸi 23 metreydi. Daha kısa ve daha dar olan üst bölme, müezzinin ezan okuduÄŸu yerdi. Bu bölmenin üstünde iki yanı kemerli, küçük bir kubbe vardı. Özgün minareyi görmüÅŸ Magripli bir müellif olan el-Mekkari, hatırladığı kadarıyla minarenin alemini bir narla taçlandırılmış iki altın ve bir gümüÅŸ kürenin dengeli biçimde oturtulduÄŸu bir dikey direk olarak tarif eder. Bu minare ve tacı diÄŸer Endülüs camileri için de bir model oluÅŸturmuÅŸtu.
 
III.  Abdurrahman’ın oÄŸlu ve ardılı II. Hakem, tahta çıkından (961) hemen sonra Kurtuba Cami’nde çalışmalar baÅŸlattı. Onun eseri olan eklenti (962-966) Kurtuba halifeliÄŸinin sanatsal doruÄŸunu yansıtan bir baÅŸka örnektir. Önceki inÅŸa çalışmaları doÄŸrultusunda, cami güneye doÄŸru 12 sahın daha geniÅŸletildi; böylece uzunluÄŸu 114.6 metreye ulaşırken, geniÅŸliÄŸi 79.29 metre olarak kaldı. Ä°nÅŸa çalışmaları tamamlandığında, namaz bölmesi 79.29 x 114.60 metrelik, yani avludan çok daha büyük bir alana dönüÅŸtü. Caminin geniÅŸletilmesi özgün yapıdaki kıble duvarının ve mihrabın yıkılmasını zorunlu kıldı. Emirlik mirasına saygının bir ifadesi olarak, özgün mihrap baÅŸlıkları ve kolonları yeni eklentideki mihraba taşındı. Ortadaki geçidin baÅŸladığı yerde, mimarlar iç içe geçmiÅŸ oyuk süslemek kemerlerden oluÅŸan ve masif bir baÄŸdadi kubbenin örttüÄŸü iki katlı karmaşık bir yapı yarattılar. Hıristiyanlık döneminde caminin bu kesimine “Capilla de Villaviciosa” adı verildi.
 
Cami-i Kebir’in II. Hakem dönemindeki eklentisinin orta geçidini, tek örnek kırmızı mermer kolonların kullanılması vurgular. Yan geçitlerde diyagonal baÄŸlantılı ve mihraba yönelik bir düzen içindeki dönüÅŸümlü kırmızı ve siyah kolonlar görürüz. Tipik yapıya uygun olarak, kolonlar baÅŸlıklıdır. Cami yapısının önceki sürümlerinde farklı baÅŸlık biçimlerini hayranlıkla izlemek mümkünken, bu kısmın bütün kolonlarında tek örnek kabartmalı baÅŸlıklara rastlarız. Sadece orta geçidin üst revakında, düz sütunlara incelikle iÅŸlenmiÅŸ alçı sıva rölyefler buluruz. Bunlar Ä°slam üslubunda bileÅŸik alçı sıva baÅŸlıklarla taçlandırılmıştır ve ortadaki geçidi öne çıkarmaya hizmet eder.
 
Mihrap cephesi çarpıcı bir etki yaratır; parlak altın mozaikler ve iç içe geçmiÅŸ oyuk süslemeli kemerlerden oluÅŸan çapraz revak bu efekti daha da baskın hale getirir. Mihrabın önünde halifenin tek başına namaz kıldığı maksure yer alır. Ortadaki beÅŸ geçit boyunca uzanan son iki güney sahınının maksure alanının bir kısmını oluÅŸturduÄŸunu varsayabiliriz. Maksure alanını, halifeyi avamdan ayıracak ÅŸekilde kıble duvarına paralel olarak uzanan bir çapraz revak vurgular. Bu çapraz revakın kemerleri eskiden hükümdarı halktan ayıran geleneksel parmaklığın yerini tutar; ayrıca kemerlerin bezemeleri maksurenin ve mihrabın önemini vurgulamaya yetecek düzeydedir. Maksureye yanal olarak uzanan çapraz revak daha sonraları Hıristiyan ÅŸapellerine ve mezarlarına yer açmak üzere yıkılmıştır.
 
Bizans Ä°mparatoru Nikeforos’un Yardımı
Mihrabın kendisi bildik bir düzeni açığa vurur: Nal biçimli bir orta kemerle örtülü bir kaide alanı; dikdörtgen bir çerçevesi (elfiz) bulunan ve üstünde kapalı kemerlerden oluÅŸmuÅŸ bir revağın yer aldığı bir kemer alanı. Nal biçimli kemer, akustik sebeplerle üstüne geniÅŸ bir kabuk oturtulmuÅŸ olan sekizgen bir namaz girintisine açılır. KabuÄŸun kıvrımı imamın sesini bütün cami içinde duyulacak ÅŸekilde yükseltirdi. Daha önce de belirtildiÄŸi üzere, mihrabın nal biçimli kemerinin yanlarında emirlik döneminden kalma iki mermer kolon ve kolon baÅŸlığı yer alır. Mihrabın kaide alanının her iki yanına bitki motiflerinin süslediÄŸi büyük mermer levhalar iliÅŸtirilmiÅŸtir. Bunlar Kurtuba halifeliÄŸi sırasında yaratılmış en güzel ve en muhteÅŸem bezeme rölyefleri arasında sayılır. Mihrabın kemer alanının üçgen dolguları altın kaplamalı alçı sıva asmalarla bezenmiÅŸtir. Daha sonra kemer alanını, mavi zemin üstünde altın mozaikten bir Kuran yazıtının bulunduÄŸu dikdörtgen bir elfiz kuÅŸatır. Yazıtın yukarısında kapalı kemerlerden oluÅŸan bir revak uzanır; bu kapalı alanlar mozaiklerle iÅŸlenmiÅŸ Hayat AÄŸacı motifleriyle bezenmiÅŸtir. Bütün bunların üstünde büyük bir bombeli kubbenin destek yapıları yer alır; mihrabın önündeki çevrili alanı örten bu kubbe, tıpkı mihrapta olduÄŸu gibi, küçük altın mozaik taÅŸlarla süslenmiÅŸtir. Bazı metinlerde II. Hakem’in Bizans Ä°mparatoru Nikeforos’a baÅŸvurarak, Åžam Cami-i Kebir’inin altın mozaiklerini aynen yapabilecek bir mozaik ustası göndermesi için ricada bulunduÄŸu belirtilir. Nikeforos da gemilerle 320 ton renkli cam ve ustalar gönderir. Kurtuba’daki mozaikçilerin başında bulunan usta, Bizans geleneklerini öÄŸrenmiÅŸ olan biriydi. Bu nedenle Kurtuba Cami’nin mimari özellikleri kimi yerde Bizans sanatının izlerini taşır. Bununla birlikte, altın mozaikler yerel atölyelerden gelme etkileri yansıtan Endülüs sanatıyla biçimsel baÄŸlar da taşır.
 
Kurtuba CamiMaksure alanında, ortadaki bombeli kubbenin iki yanında, Capilla de Villaviciosa’nın kubbesine benzer bir biçimle, iki baÄŸdadi kubbe yer alır. Bu kubbelerin öncellerinin OrtadoÄŸu kökenli oldukları sanılmaktadır. Ne var ki, bunların henüz yeterince incelenmemiÅŸ olması ve inandırıcı modellerin yokluÄŸu nedeniyle, Kurtuba baÄŸdadi kubbelerini özgün bir tasarı saymak durumundayız. Varlıkları caminin maksure alanındaki kemer yapılarıyla sıkı sıkıya baÄŸlantılı olan baÄŸdadi kubbelere bu biçimiyle baÅŸka hiçbir camide rastlanmaz. Bu bakımdan, Kurtuba Cami’nin benzersizliÄŸi kısmen halifenin benzersiz konumundan kaynaklanır; maksure alanındaki mimari çözümlerin ilk esin kaynağı onun varlığıdır. Mihrabın her iki yanında camiye gelenlere kapalı olan kare biçimli beÅŸer bölme vardır. Halife batı bölmelerini bitiÅŸikteki saraydan dosdoÄŸru cami maksuresine açılan gizli ve güvenli bir geçit olarak kullanırdı; doÄŸu bölmeleri ise anlaşıldığı kadarıyla hazineyi saklamaya yarardı. Bunların yukarısında, on bir bölmeli bir üst kat yer alır ve ortadaki bölme tam mihrabın üstüne denk gelir. Üst katın iÅŸlevi hâlâ tam açıklığa kavuÅŸmuÅŸ deÄŸildir. Belki de caminin çok sayıdaki yazmaları burada saklanmaktaydı.
 
Kurtuba Cami’nin son eklentisi (987-988) Halife II. HiÅŸam’ın baÅŸveziri ve naibi Mansur’un eseridir. Halifenin temsilcisi olarak bulunduÄŸu bu yüksek makamda, Cami-i Kebir’i geniÅŸletmeye yönelik bir çalışma baÅŸlatma olanağını buldu. Mansur resmi hükümdar deÄŸil, naip olduÄŸu için, emirlere ve halifelere denk bir konumda deÄŸildi. Camiyi güneye doÄŸru geniÅŸletmesi halinde, bu davranışı böyle bir konuma yöneliÅŸ olarak yorumlanabilirdi. Buna eklenen bir yapısal sorun ise cami alanının güneyde bir bayırla ırmaÄŸa doÄŸru inmesiydi. Daha önce II. Hakem’in camiyi geniÅŸletirken (962-966), alt zemini isnatlarla yükseltip tesviye ettirmeye mecbur kalması nedeniyle, camiyi güneye doÄŸru daha fazla geniÅŸletmek yapısal bakımdan olanaksız hale gelmiÅŸti. Batıya doÄŸru bir geniÅŸletme de olanaksızdı; çünkü orada hükümet ve idare sarayları vardı. Kuzeyde ise müminlerin toplanacağı bir alan olarak korunması gereken cami avlusu yer almaktaydı. Bütün bunların sonucunda, camiyi doÄŸuya doÄŸru geniÅŸletecek planlar yapıldı. Her zamanki titizliÄŸiyle, Mansur’un çok önemsediÄŸi bir husus, kıble duvarının doÄŸru istikamette olmasını saÄŸlamaktı. Bu önceki mimarların pek fazla özen göstermediÄŸi bir coÄŸrafi ayrıntıydı. Dönemin özellikle astronomi, geometri ve matematik alanlarındaki bilimsel uzmanlık düzeyini göz önünde tutarsak, sorunun sırf bir yanlış hizalamadan ibaret olmadığına neredeyse kesinlikle emin olabiliriz. Dolayısıyla I. Abdurrahman’ın duygusal bir yaklaşımla özgün yapıyı eski yurduna, Suriye’ye ve özellikle Åžam’a bakacak bir düzenle kurduÄŸunu varsaymak durumundayız. Mansur yeni geniÅŸletmeyle Cami-i Kebir’i Mekke’ye bakacak hale getirdi.
 
 
Camiye bu son eklenti Kurtuba’da o zamana kadar giriÅŸilmiÅŸ en geniÅŸ çaplı imardı. Bazı kaynaklara göre, Mansur devlet maliyesinden yaptığı büyük çapta harcamaları bu yoldan haklı göstermek istedi. Sekiz yan geçit ekleyerek, camiyi doÄŸuya doÄŸru yaklaşık 50 metre geniÅŸletti. II. Hakem’in önceki yapısının doÄŸu cephesindeki taçkapılar duvarla örülerek kapatıldı ve caminin yeni alanına girmeyi saÄŸlayacak 11 geniÅŸ kemer açıldı. Mihraba bitiÅŸik bölmelerin uzantısının yapılmaması nedeniyle, geçitler iki sahın daha uzun hale geldi ve böylece dış güney duvarına kadar ulaÅŸtı. II. Hakem’in eklentisinde maksureyi vurgulamak üzere uygulanan bir dizi çapraz kemer kurma ilkesinden vazgeçildi. Ancak, II. Abdurrahman’ın eklediÄŸi kısmı II. Hakem’in eklediÄŸi kısımdan ayıran revak yapı korundu.

 

Kurtuba Cami-i Kebir’inin artık 19 geçidi vardı. Kıble duvarıyla tıpatıp aynı olan güney duvarının uzunluÄŸu 128.41 metreye ulaÅŸtı. Böylece namaz bölmesi 114.60 x 128.41 metrelik, avlu ise 60.42 x 128.41 metrelik bir alanı kaplar hale geldi. Çıkıntılı cami avlusuyla birlikte, caminin kapladığı toplam alan artık 175.02 x 128.41 metre, yani 23.400 metre kareydi. Daha sonra Hristiyan ilaveler hesaba katılmazsa, Mansur’un eklentisiyle Kurtuba Cami ÅŸimdiki görünümüne kavuÅŸmuÅŸ oldu.
 
Serenti

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.