Güncel
Abdurrahman Dilipak / Siyaset fıkhı
Abdurrahman Dilipak - Yeni Akit
Hep söylüyorum; biz Hakk’ın ve halkın gören gözü, iÅŸiten kulağı olacağız.. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, safımız belli, iÅŸi ehline vereceÄŸiz. Bir topluluÄŸa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliÄŸe sevk etmeyecek.
“Muamelat” fıkıhta en önemli konu baÅŸlıklarından biridir ve birkaç baÅŸlık altında ele alınır. Aile hukuku / “el-ahvâlü’ÅŸ-ÅŸahsiyye” baÅŸlığı altında Kur’an’da nikâh, talâk, iddet, nafaka, mehir, nesep, miras gibi konular ele alınır. Medenî hukuk baÅŸlığı altında alım-satım, kira, kefâlet, ortaklık, borçlanma, borcu ödeme gibi fertler arasındaki mâli iliÅŸkileri düzenleyen ve hak sahibinin hakkını koruyan hükümler, ele alınır. Ceza hukukunda mükellefin baÅŸkalarına, ya da devlete karşı iÅŸlediÄŸi suçlar ve bunlara uygulanacak müeyyidelerle ilgilidir. Amaç, can, mal, ırz ve hakları korumak, suçlu ile maÄŸdur ve toplum arasındaki iliÅŸkileri düzenlemek ve güveni saÄŸlamaktır. Usûl hukukunda kaza, dava, isbat yolları gibi konular ele alınır.
Kamu hukuku: Hukuk düzeni, Devlet nizâmı’nı ve bu nizâmın iÅŸleyiÅŸ tarzını belirleyen, yönetenle yönetilenler arasındaki iliÅŸkileri düzenleyen hükümler olup, «el-Ahkâmü’s-Sultaniyye” adıyla incelenmiÅŸtir. Kamu hukuku bu baÅŸlık altında incelenir. Devletler umumi ve hususî hukuku ise Ä°slâmi bir yönetimin barış ve savaÅŸ zamanlarında diÄŸer devletlerle olan münasebetlerini, Müslüman ve zimmet ehli vatandaÅŸların haklarını düzenler. Ä°ktisat ve maliye hukuku Ä°slami bir yönetimin gelir kaynakları ile harcama yerlerini gösterir. Bu hükümler, fertle devlet arasındaki mâli iliÅŸkileri düzenler. Gelenekte Müslümanlar tarafından yönetilen bir ülkede “mal” tanımı 4-5 kısma ayrılır. Tabii ki bugün mal da, mal ve emeÄŸin karşılığı olan “para” da ÅŸekil ve anlam itibarı ile çok deÄŸiÅŸti. Artık sanal mülkiyet, entelektüel mülkiyet gibi “mülk” tanımları var. Sanal para var. Bu konuda yeni içtihadlar kaçınılmaz.
Gelenekte, genel ve özel devlet malları, gânimet, öÅŸür, gümrük, haraç, katı ve sıvı madenler, tabii kaynaklar olarak; Toplum malları, Zekât, sadakalar, adak ve borçlanma senetleri; Aile malları: nafakalar, miras ve vasiyetler; Fert malları, ticaret, kira ve ÅŸirket gelirleri ile diÄŸer meÅŸrû gelirler, ayrıca Vakıf malları, mâli cezalar; keffâretler, diyet ve fidyeler ÅŸeklinde özetlenir. Bugün bunlara patent hakkı, telif hakkı, prim gibi itibari deÄŸerler, antika deÄŸeri gibi deÄŸerler de eklendi.
d) Ä°slâmî amelî hükümler, helâl ve haram olarak dinî bir vasıfla nitelenir. BeÅŸerî hukukta, böyle bir deÄŸerlendirme sözkonusu deÄŸildir. Ä°slâm’da muâmelelerin hükümleri, dünyevî ve uhrevi diye ikiye ayrıldığı için, dünyevî olan fiil veya tasarrufun dış görünüÅŸüne dayanır.
Hamdi Döndüren fıkhi anlamda, mahkeme kararlarını, kazâı hüküm itibarı ÅŸu ÅŸekilde deÄŸerlendirir: “Hâkim, gücünün yettiÄŸi ÅŸekilde hüküm verir. Onun hükmü bâtılı hak, hakkı bâtıl kılmaz. Yani gerçekte haramı helâl, helâli haram yapmaz. DiÄŸer yandan kaza, fetvanın aksine baÄŸlayıcıdır. Uhrevî hüküm ise, bir ÅŸeyin gerçeÄŸine dayanır. Bununla kiÅŸi ve Allah arasında amel edilir. Buna “Diyân-ı (Diyanetle ilgili) hüküm” denir. Hükmün bu yönü, fetva ile ilgilidir. Fetva, sorulan dinî bir meselenin ÅŸer›î hükmünü baÄŸlayıcı olmamak üzere haber vermek demektir. Hükümler arasında böyle bir ayrımın yapılması ÅŸu hadise dayanır: “Ben, ancak bir beÅŸerim. Siz bana muhakeme ile baÅŸvuruyorsunuz. Taraflardan birisi davada delillerini diÄŸerinden daha iyi açıklayabilir. Ben de dinlediÄŸim ifadelere göre, onun lehine hüküm verebilirim. Kime bir Müslümanın hakkını verirsem, bu, (onun elinde) ateÅŸten bir parçadır; onu alsın veya terk etsin” (Kütübi Sitte, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’de yer almaktadır). Bu ayırımın faydası ÅŸudur: BoÅŸama, yemin, borç, ibrâ, ikrâh vb. konularda hâkimin görevi müftününkinden farklıdır. Hâkim, olayların dış görünüÅŸüne göre hüküm verir. EÄŸer bu iki yön çatışırsa, iç görünüÅŸe göre fetva verir. Meselâ: Bir kimse, borçlusuna bildirmeksizin, onu borçtan ibrâ etse, sonra da mahkemeye baÅŸvurup, alacağını talep etse, hâkim, borcun ödenmesine hüküm verir. Fetvaya göre ise, ibrâ ettiÄŸi için artık bu alacağını talep edemez (ez-Zühaylî, a.g.e., I, 2 1 -22) .” Bakın bazan siyasi akılla, sivil akıl da birbiri ile örtüÅŸmeyebilir. Zinada hukuki delil için dört ÅŸahid gerekir. Ama olaya ÅŸahid olan üç kiÅŸi kendileri açısından farklı bir sonuç vardır. Bizim bu konularda daha çook okumaya ihtiyacımız var. Cahil cesareti ile çözüm kolay gibi gözükse de iÅŸin aslı öyle deÄŸil! Laf ile aleme nizam vermek kolay.
Fıkhın, bugünkü “devletler umumi hukuku”na tekabül eden bölümüne iliÅŸkin bizim fıkhımızın en önemli kaynaklardan biri de vahiyden sonra yine Peygamberimizin Siret ve Sünneti, Siyer gelir. ‘Siyer’ denir. Burada fıkhetmeden önce “Usul-i Fıkıh” konusunda bilgi sahibi olmak gerekir. Usul-ü fıkıh aynı zamanda bir fıkıh metodolojisi ve fıkıh nazariyesidir ve bu ilim delillerin “Ä°stinbat / gerçeÄŸi araÅŸtırırken hakikate ulaÅŸmak için her yolu denemek” usulünü ele alır.
Åžimdi bugün ehliyet ve liyakat bakımından durumumuza bakalım. Siyasilere ve bürokratlarınıza bakalım.. Tamam diplomaları, yüksek lisansları, doktoraları var, ama bunların önemli bir kısmı bırakın Kur’an-ı Kerim’in manasını bir kere okumasını, “Akaid” ve “Kelam” kelimesinin anlamını bile bilmez. Kur’an-ı Kerim’in bunların günlük hayatlarındaki etkisi / karşılığı ÇalıkuÅŸu romanının etkisi kadar bile deÄŸildir. Ben bunların “BaÅŸarı ve kariyer” dedikleri ÅŸeyden korkarım. “O kadar yanlışı nasıl ezberleyip tekrarladılar ki” diye düÅŸünürüm. Bu sistemden / çarktan yakasını kurtaranları, sistemin “imalat hatası” olarak, “istisna” olarak görürüm.
KuÅŸkusuz bu hükümlerden müteÅŸabih ayetlerin tefsirine dayalı içtihadi konular zaman içinde yeniden yorumlanmasını gerektirebilir. Zamanın deÄŸiÅŸmesi ile hükmün yenilenmesine “tecdid” diyoruz. Ya da ortaya çıkan yanlışların düzeltilmesi de bir ıslah hareketi olarak deÄŸerlendirilebilir. Ä°nsanların ıslahı gibi, sistemlerin de ıslahı gerekebilir. Burada aslolan dünden bugüne benzer endiÅŸeleri taşımak, kaynakları sabit tutarken bugünün inÅŸası ve geleceÄŸin planlanmasında geçmiÅŸin bilgi birikimi ve tecrübesinden yararlanmaktır. Bu anlamda “kökü mazide olan bir ati” anlayışı ile ihya ve inÅŸa hareketi daha kolay bir ÅŸekilde hedefine ulaÅŸması için esbaba tevessül etmiÅŸ olacağız.
Sonuçta biz bu dünyada imtihan oluyoruz. Siyaset de bir imtihan vesilesidir ve bunun bir fıkhının olması gerekir. Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediÄŸimiz ve söylememiz gerekirken söylemediÄŸimiz her sözün hesabının sorulacağı bir gün var. Bu anlamda bizim siyasetimizin bir fıkhı olması gerekir. Tabii, siyasetin bir fıkhı olacaksa, bu parti teÅŸkilatından milletvekillerine, yerel yönetiminden bürokratına kadar siyasetin bütün ÅŸubelerini kapsar.
Aynı durum, herhangi bir meslek ve iÅŸ için de geçerlidir. Ayet “BilmediÄŸiniz ÅŸeyin peÅŸine düÅŸmeyin” der. Bizim STK’larımız, iÅŸadamlarımız, gazetecimiz, doktorumuz, mühendisimiz için de aynı ÅŸey geçerli deÄŸil mi? Kim ne yapıyorsa, yaptığı iÅŸin fıkhını bilmek zorunda. DeÄŸilse yaptığı o iÅŸin hesabını Allah’a veremez.
Fıkhetmek konusunun laik olduÄŸunu iddia eden bir ülkede siyasi, hukuki, ahlaki bir karşılığı olabilir mi? EVET.. ABD’de Kur’an-ı Kerim’e el basıp yemin eden Müslüman vekili, nasıl Ä°ncil’e el basıp yemin eden Evengalik’i baÄŸlıyorsa, Tevrat’a el basıp yemin eden bir Yahudi’yi baÄŸlıyorsa o Müslüman vekili de baÄŸlar. O Müslüman hanım, aynı ÅŸekilde yönetiminde yer aldığı Hristiyan toplumun ÅŸeriatını bilmesi gerekir. Onun için Ä°ncil’i ve Tevrat’ı da okuması gerekir. Türkiye’de milletvekili olan bir Hristiyan ya da ateistin Kur’an-ı Kerim’i bilmesi gerektiÄŸi gibi. Hay Allah, ben ne diyorum ki, Müslüman olduÄŸunu söyleyen birilerinin bile bir defa olsun okumadığı bir kitabı ötekiler niye okusun ki! Selâm ve dua ile.
Henüz yorum yapılmamış.