Güncel
İnsanın saadeti, nefsin ruha boyun eğmesiyle mümkündür
Kur’an’ın mutluluk ve mutsuzluk tanımı maddi bir temele dayanmaz; bedeni deÄŸil ruhu muhatap alır. Ruh için mutluluÄŸu temin eden; hayvani gücün (nefsin) melekî güce (ruha) boyun eÄŸmesi ve melekî gücün (ruhun) telkini doÄŸrultusunda hareket etmeÂsidir. Münire Danış yazdı.
Ä°nsanın, mutluluÄŸun peÅŸinden nefes nefese koÅŸtuÄŸu bir çaÄŸdayız. Her insanın bir mutlu olma hâli varmış gibi görünse de mutluluÄŸu temin eden vasıtalar nefsin hoÅŸnutluÄŸuna ayarlı. Bu içerikte mutluluk, fazlasıyla dünyevileÅŸmiÅŸ (maddi) ve hayali bir çekiciliÄŸin içine yerleÅŸik. Sürekli yeni cazibelerle insanı, varoluÅŸun hazzını kesintisiz bir memnuniyetle yaÅŸama hayaline itiyor. Hayal diyorum çünkü mutluluÄŸun doÄŸası her ÅŸeyden daha çok hayal gücünün içine yerleÅŸmeye uygundur. Mutluluk istenci de her ÅŸeyden daha çok hayalle ortaklık kurabilir. Hayal; insanın inandırıldığı mutluluÄŸu (dünyevileÅŸme hazzını) saÄŸlamanın düÅŸüncesi olarak en cazip kaynaktır. Ama bunun gerçekleÅŸmesi mümkün müdür? MutluluÄŸun doÄŸasının geçiciliÄŸe karşı dursa da her dünyevi ÅŸey gibi kesintili ve sonlu olduÄŸunu biliyoruz. Yine de insan kendine dönük düÅŸünmekten, istemekten (boÅŸ hayalden) yorulmuyor.
Mutluluk hayvani bir duygu mudur?
Bu durum, Kierkegard’ın “duygunun düÅŸsel olana dönüÅŸmesi” dediÄŸi tanımı hatırlatıyor. DüÅŸünür; “istemek, bilmek veya duyumsamak olan etkinliklerinden biri, hayal kurma gücünü benimsemiÅŸse sonunda tüm benlik de hayali benimseme riskini taşır ve kendinden çok bu hayalin içine yerleÅŸir… Hayale gömülmüÅŸ insan (düÅŸsel olana dönüÅŸmüÅŸ benlik) kendinden sürekli uzaklaşır hatta bir tür kendisiz insan hâline gelecek ÅŸekilde buharlaşıp uçar.” der. Artık istekleri, kendi (bilinç) olmadan doÄŸar. “Bilgi de hayali hâle gelir ve kendini bilme de uçar gider.” diye tarif eder. Bu insanın kendinden çok hayalin içinde, kendini hayalin sürüklemesine bırakmasıdır. MaddileÅŸmiÅŸ (dünyevi) mutluluk da böyledir; benlik, mutluluk istencine adandığında kendi olamadığından buradaki haz onu ancak boÅŸ bir sarhoÅŸluÄŸa götürür.
Ä°spanyol düÅŸünür Unamuno da bu gerçeÄŸi; insanın kendine ve dünyaya güvenini saÄŸlamlaÅŸtıran hazların mutluluÄŸuyla neÅŸelendiÄŸimizde kendimizi unuturuz, sınırlarımızla yüzleÅŸmeye razı gelemeyiz, diye tarif eder. Böylece insan ile Allah arasındaki kopuÅŸun bir sonucu olan asıl mutsuzluk; maddi mutlulukla (geçici hazlarla), bilincin uyuÅŸturulmasıyla yok edilir, der. SarhoÅŸluk yani bilinci karartma (kendini unutma) hâliyle, insanı hayali bir varoluÅŸa sürükleyen mutluluk akılsız (düÅŸüncesiz) insanın biricik amacı olur? Dünyayı, dünyalığı amaç edinen insan Kur’an’ın ifadesiyle; zevklenmekle ve hayvanların yediÄŸi gibi yemekle yetinir… (Muhammed suresi, 12. ayet).
Yusuf Hamedanî, “Her insan bir ÅŸeyle mutludur” der. “Herkesin kendi derecesine (durumuna) göre bir teselli yeri vardır. Ä°nsan onun varlığı ile rahatlar, mutlu olur, onunla canlıdır. Onu kaybettiÄŸinde muzdarip ve mutsuz olur. Maddi dünyayla canlı ve mutlu olmak ÂdemoÄŸlunun hayat derecesi ve konumunun en deÄŸersiz, en aÅŸağı seviyesidir. Öyle ki dünya metaı ile mutlu olmak, yetinmek konusunda tüm hayvanlar ortaktır. Bu yüzden niyeti ve ilgisi (tatmini) dünya hazları olan insanlar hayvanların derecesine inmiÅŸ olur. Bu vahiy sözünün; ‘Onları bırak, yesinler, zevk alsınlar, boÅŸ emel onları oyalayadursun, ileride öÄŸrenecekler.’ (Hicr Suresi, 3. ayet)” diye iÅŸaret ettiÄŸi konumdur, diye anlatır.
Mutluluk yanılgısı
En basit ve maddi tanımıyla; mutsuzluk, mahrumiyetlerden duyulan üzüntünün hissedilmesidir. Ä°stekleri arzuladığı gibi gerçekleÅŸen kiÅŸi de mutlu sayılır. Modern araçların insanı en çok inandırdığı duyumun “istemek”, istencini en çok baÄŸladığı amacın da “mutlu olmak” saplantısı olması bu basit tanıma dayanıyor. Fakat bu istek ve amaç, El-Kindi’nin ifadesiyle, “Ä°nsanın çevresini elde edilmesi yorgunluÄŸa, kaybedilmesi üzüntüye, ulaşılamaması özlemlere yol açan” ÅŸeylerle doldurur. OluÅŸ ve bozulma (kevn ve fesad) âlemi olan dünyada süreklilik olmadığına göre, sonlu ÅŸeyleri arzulayan insan için mutsuzluk zorunludur. El-Kindi bu bahiste, “Elden çıkabilen ÅŸeylerin elde tutulan ÅŸeyler olmasını, yok olan ÅŸeylerin sabit kalmasını, bozulan ÅŸeylerin bozulmamasını istersek tabiattan kendisinde olmayan bir ÅŸeyi istemiÅŸ oluruz. Ä°mkânsızı isteyen mahrum kalır, mahrum kalan mutsuz olur.” der.
DiÄŸer taraftan dünyanın kaybetme, engelleme, sınırlandırma gibi kaçınılmaz gerçeklerine raÄŸmen insan mutlu olmayı hep yeniden elde etmek ister. Mutluluk, insanın en çok eksikliÄŸini duyduÄŸu gereksinim olma özelliÄŸini kaybetmez. Fakat insan, mutluluÄŸunu ya da mutsuzluÄŸunu asıl tayin eden yaradılış amacını doÄŸru bir ele alışla kavramadıkça, araçları amaç edinme yanılgısından kurtulamayacaktır. Amacı tanımama ve deÄŸersizleÅŸtirmenin kaçınılmaz sonucu olan mutsuzluÄŸu, varlığının aslına ait olmayan hazlarla telafi etmeye çalışacaktır. Ä°ÅŸte bu durum, dünya ve metaını yegâne mutluluk aracı kılar. Mutlu olma vasıtası zannedilen dünya bir “aldanış yurdu” (Neml suresi, 20. ayet), yaradılış amacını unutan insanın tek nasibi de aldanmak olur. (Hicr suresi, 39. ayet)
Mutluluğun aslı
Kur’an dünyayı; “kısa süreli bir yararlanma” (Mümin suresi, 39. ayet), “iÅŸi hep aşırılık olanların” mutluluÄŸuyla tatmin olduÄŸu (Kehf suresi, 28. ayet) “aldatıcı bir oyalanma” (Hadid suresi, 20. ayet) olarak tanımladı. Peygamberimiz (sas) de dünyaya bir “zindan” yahut “gurbet yurdu” dedi. Bu âlemin aldanış ve gurbetinin (geçicilik) mutluluÄŸuyla yetinen kınanacak bir yaÅŸayışın (Yunus suresi, 27. ayet), hakikat ve akıl ölçüsüyle hayat süren ise “güzel bir yaÅŸayışın” sahibi olur olur. (Nahl suresi, 97. ayet)
Kur’an’ın mutluluk ve mutsuzluk tanımı maddi bir temele dayanmaz; bedeni deÄŸil ruhu muhatap alır. Ä°mam Gazalî, “Batıl bir kuvvet olan nefis ruha verilen cesette kendisine ortak olmak ister ve hatta bunu bütünüyle tasarrufu altına almaya çalışır.” der. Nefsin tasarrufu; Bediüzzaman’ın ifadesiyle, insan mahiyetine Allah’ın kudretinden verilmiÅŸ cihazları, kaderden kıymetli programları (akıl, duygular vs) yaradılış amacıyla deÄŸerlendirmemek; bozulmaya, çürümeye mahkûm etmek demektir. Allah’ın belli bir maksatla verdiÄŸi ve nasıl kullanılması gerektiÄŸini bir programa baÄŸladığı bu cihazlar nefsin emrine verilirse tıpkı toprağın altında çürüyen bir tohum gibi meyve veremeyecek (kendini bilme bilincine eremeyecek), yaradılışındaki erdemleri, üstün cevheri ortaya çıkaramayacak, kendini hakikatle tamamlayamayacaktır. Bu çürümenin, bozulmanın sonuçlarını da ruha yükleyecektir. Bu durumda nefis memnun, ruh mutsuz olacaktır. Ä°nsan varlığı için esas olan ise bedende (geçicilikte) memnuniyet saÄŸlamak deÄŸil, ruhun mahiyetindeki ebediliÄŸi gözetmektir.
Ruh maddi âlemden deÄŸildir; nefsin tasarrufuna girmez (ebedilik geçicilikle tatmin olmaz). Ä°mam Gazalî, ebediyet için yaratılan ruhun yabancısı olduÄŸu bu âleme ait maddi ÅŸeylerle mutlu olamayacağını bu hususta meleklere benzediÄŸini söyler. Nasıl ki melekler ancak Rabblerini tespih etmekle, O’nun celal (azamet) ve cemalini müÅŸahede etmekle tatmin olurlarsa; ruh da öyle, yeme içme lezzetine, zevklerle haz duymaya yabancıdır, ancak Allah’ı anmakla mutmain olur. (Rad Suresi, 28. Ayet)
Ruh için mutluluÄŸu temin eden; hayvani gücün (nefsin) melekî güce (ruha) boyun eÄŸmesi ve melekî gücün (ruhun) telkini doÄŸrultusunda hareket etmesidir. Veliyullah Dehlevi; nefsin, melekût âleminden üzerine inecek oluÅŸları kabule yetenekli kılınması, melekî hükümlerin ortaya çıkabilmesi için bedenin (nefsin) melekî güce (ruha) bir düzlem yapılması gerektiÄŸini, söyler. Bunun için nefis ruha teslim olmalıdır. O zaman zevkin, hazzın, mutluluÄŸun mahiyeti de ruh kazanarak deÄŸiÅŸecek (ebedileÅŸecek) ve yegâne ölçüsü hakikat olacaktır.
Münire Danış, “Aslı Saadet”, Bilimevi Kadın dergisi, Ocak-Åžubat-Mart 2019, sayı 8.
Henüz yorum yapılmamış.