Sosyal Medya

Kürsü

Hüseyin Akın: Öğretmenlerin manevi düsturları öğrencilere anlatırken ilk dikkat etmeleri gereken şey, öğrenciye değer verdiklerini hissettirmeleridir

Hüseyin Akın'ın Milli Gazete'de yayınlanan 03.01.2018 tarihli ''Ne güzel öğretmenimizdin sen ismail hoca!'' başlıklı yazısı.



Lisede onlarca hoca gelip geçti hayatımızdan. Kimisi bir siluet gibi kaldı hafızamızın bir köÅŸesinde kimisi bir imge ve bir kelime gibi. Bazı öÄŸretmenlerimiz hayatımızın tek bir cümlesini teÅŸkil ediyordu. Bir paragraf, bir sayfa, hatta bir kitap düzeyinde hâlâ üzerimizdeki tesirini devam ettiren öÄŸretmenlerimiz bile vardı. Ä°ÅŸte Ä°smail Hakkı Hoca bu öÄŸretmenlerden biri. 12 Eylül Darbesi’nin hemen ardından Tarih öÄŸretmeni olarak gelmiÅŸti okulumuza. Ders anlatırken bir elini ceketinin cebine koyardı. O dönem öÄŸretmenlerinin tipik ders anlatış biçimiydi bu. Aynı zamanda okulumuzun müdürü olan Akait ve Kur’an dersi hocamız Hazmi Bey de ekose ceketinin cebinden bir elini hiç çıkarmadan ders anlatırdı. Kadın öÄŸretmenlerimiz (Biz o zamanlar bayan derdik) iki ellerini bellerine kavuÅŸturarak ders anlatırlardı. Sadece konuyu anlatmayı tamamlayıp da özet kısmına geçerken ellerini bellerinden çekip birbirine yapıştırarak “demek ki neymiÅŸ arkadaÅŸlaaar!” faslında duruÅŸlarını bozarlardı. Ä°smail Hakkı Hoca giyim kuÅŸam, konuÅŸma biçimi, sözcük seçiminden saç tıraşına kadar diÄŸer öÄŸretmenlerimizden farklıydı. Meslek dersi öÄŸretmenlerimize ise hiç benzemiyordu. Çok geçmeden onun iki kelimeye çok yakın durduÄŸunu anlamıştık: Evrim ve devrim! Aslında hiçbirimiz bu kelimelerin aslını hakkıyla biliyor falan deÄŸildik. Sanki gizli bir mukaveleyle bazı kelimelerden uzak durmak gerektiÄŸine inanıyorduk. Ne söylese ne dese yine de benim hocaya karşı muhabbetimde hiç azalma olmuyordu. Onda ilk fark ettiÄŸim ÅŸey öÄŸrenciye deÄŸer veriyor oluÅŸuydu. Sınıfta hiçbirimizi ayırmaksızın herkesi sevdiÄŸini bakışlarından anlamak zor deÄŸildi. AÄŸzından hiç öfkeli bir söz çıkmaz, ne kadar haklı gerekçesi olursa olsun öÄŸrenciyi cezalandırmaya kalkmazdı. Kriz yönetmekte üzerine yoktu. Hiç unutmuyorum, Papa’nın Türkiye’yi ziyarete geleceÄŸi haberi ülkede protestolara sahne oluyordu. Bizim sınıf da sınıfı boÅŸaltmış, bahçede boykota hazırlanıyordu. Okul idaresi ne yaptıysa bir türlü bizi sınıfa derse girmeye ikna edememiÅŸti. Ders Ä°smail Hakkı Hoca’nındı. Hoca sessizce bahçeye yanımıza geldi. Derdimizi anlamaya çalıştı. Protestomuza saygı duyduÄŸunu söyledi ve ÅŸimdi sessizce derse geçmemizi tavsiye etti. Kimse yerinden kıpırdamıyordu. Bu sefer hoca bize biraz daha sokularak: “Evlatlar!” dedi, “Papa da tam bunu istiyor zaten, siz derse girmeyerek tam da Papa’nın istediÄŸi ÅŸeyi yapmış oluyorsunuz. Tepkinizi gösterdiniz, ÅŸimdi dersinizden kalmamanız lazım. Siz ne kadar çalışır, bilgili olursanız kimse size raÄŸmen ülkenizde istemediÄŸiniz adımlar atamaz. Hele Papa gelmeye bile cesaret edemez.”
 
Hocanın söyledikleri kafamıza yatmıştı. Åžehitlerimizin ruhuna Fatiha okuduktan sonra dersimizin başına dönmüÅŸtük. Bu hadiseyi hiç unutmam. Hiçbir dini terminolojiyi kullanmadan, aba altından sopa göstermeksizin ortak bir dil geliÅŸtirerek bizi ikna etmeyi sadece Ä°smail Hakkı Hoca baÅŸarmıştı. Ä°mam Hatip Lisesi’nde sosyalist bir hocanın öÄŸrencileriyle baba-evlat iliÅŸkisi nev’inden bir iliÅŸki geliÅŸtirmesi hiç yabana atılacak bir ÅŸey deÄŸildir. Daha önce baÅŸka bir ilde görev yaptığı sırada- Yine Ä°mam Hatip Lisesi’dir- okulun meslek dersleri öÄŸretmenlerinden biri düÅŸünsel yönelimleri sebebiyle Ä°smail Hakkı Hoca’ya ‘sen materyalistsin’ deyince, hoca hiç sinirlenmeden ÅŸöyle cevap verdiÄŸini anlatmıştı: “Hocam var mısın seninle bir araÅŸtırma yapalım, bir senin eve gidelim bir de benim eve. Hangisinde daha çok materyal var, ortaya çıkaralım!” Ä°smail Hakkı Hoca’nın anlattığına göre bu teklif karşısında kendi evindeki materyal (eÅŸya) sayısından emin olmayan meslek dersi hocası hemen konuyu kapatıp oradan uzaklaşır. Bugün gibi hatırlıyorum, Ä°smail Hoca sözünü ÅŸöyle baÄŸlamıştı: “Benim evimde eski püskü bir masa, bir ömürlük karyola, üç beÅŸ sandalye ve kitaplarımın dışında hiçbir materyalim yok ki! Materyali olmayan adam nasıl materyalist olabilir ki?!” Dinin ve ahlakın dili, samimiyet ve içtenliktir. Bu dil en çok insanın üzerinde ve yaÅŸam biçiminde kendini gösterir. ÖÄŸretmen hayata dönük tarafıyla öÄŸrencisine en etkili dersi verir. DeÄŸerleri ortalığa geliÅŸigüzel saçarak hiçbir öÄŸrenci deÄŸer sahibi kılınmaz. DeÄŸerler birlikte üstlenilen bir yaÅŸam pratiÄŸiyle deÄŸer kazanır. ÖÄŸretmenlerin manevi düsturları öÄŸrencilere anlatırken ilk dikkat etmeleri gereken ÅŸey, öÄŸrenciye deÄŸer verdiklerini hissettirmeleridir. Vermeden almak, ekmeden biçmek olmaz! Farklı düÅŸünce, anlayış, doktrin, felsefe ve kanaatler karşısında elini yumruk yapmak yerine karşısındaki insanın serüvenini anlamaya çalışan bir kiÅŸilik oluÅŸturmak mecburiyetindeyiz. Bana mahcup ve tedirgin bir ÅŸekilde karalamalar yaparken ÅŸiir yazma cesareti veren de yine Ä°smail Hakkı Hoca idi. Yıllar sonra Kağıthane’de bir ilköÄŸretim okulunda müdürlük yaparken bir grup arkadaÅŸla ziyaretine gittiÄŸimizde bizi sadece adlarımızla deÄŸil, numaralarımızla hatırlayıp kucaklayan yine aynı öÄŸretmendi. Bize o gün kendi elleriyle yaptığı menemenin tadı hâlâ damağımdadır. Kim bilir belki de benimle öÄŸretmenlik mesleÄŸi arasındaki hatlar da o zamanlarda döÅŸenmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.