Sosyal Medya

Güncel

Amil Çelebioğlu: Mesnevi yazmak şehir kurmak gibidir

Edebiyatımızın en yaygın türlerinden olan mesnevi, geleneksel dönemde romanın yerini tutmuştur. Âmil Çelebioğlu’nun Dergâh Yayınlarından "Türk Mesnevi Edebiyatı: İkinci Murad Devri" ismiyle yayımlayan kitabını Recep Şükrü Güngör değerlendirdi.



Edebiyatımızın en yaygın türlerinden mesnevi, geleneksel dönemde romanın yerini tutmuÅŸtur. Uzun anlatımlar mesnevi ile yapılmıştır. Âmil ÇelebioÄŸlu’nun  “II. Murad Devri Mesnevileri” isimli çalışmasını Türk Mesnevi Edebiyatı: Ä°kinci Murad Devriismiyle yayımlayan Dergâh Yayınları, Eski Türk ve Türk Ä°slam edebiyatına büyük hizmet etmiÅŸ, araÅŸtırmacılara muhteÅŸem bir kaynak bırakmış.

Yazar, II. Murad Devri Mesnevileri isimli çalışmasına mukayese imkânı verebilmesi için on üç, on dört ve on beÅŸinci yüzyıllarda Türk edebiyatında mesnevi konusunu iÅŸlemiÅŸ ve esere mesnevi edebiyatı tarihi özelliÄŸi kazandırmış.

Eserin ilk baskısı 1999’da Kitabevi tarafından yapılmış. Bu baskıyı Nihat Öztoprak ve Sebahat Deniz birlikte hazırlamışlar. Dergah Yayınlarından çıkan baskısını yayına hazırlayan ise Sebahat Deniz. Dört bölüme ayrılan eser 422 sayfadan meydana gelmekte. Mesnevinin lügat manasından, tarihi geliÅŸiminden baÅŸlanarak mesnevi tasniflerine, ilk örneklerine ve yüzyıllar içindeki mesnevi eserlerine deÄŸinilmiÅŸ. Önemli mesnevilerin özetleri verilmiÅŸ, kütüphanelerdeki nüshaları tanıtılmış.

Mesnevi nedir?

Mesnevi kelimesi Türkçeye Farsçadan geçmiÅŸ ve her mısraı kendi arasında kafiyeli sözler için kullanılmış. Arapçada ise “sny” kökünden türemiÅŸ ikiÅŸer ikiÅŸer manasına gelen “mesnen” kelimesine dayanmaktadır. Kelime Arapçadan Farsçaya geçmiÅŸ, Farsçada gerçek anlamını bulduktan sonra yaygınlık kazanmış. Ä°ran’da onuncu yüzyıldan sonra destanî eserler için kullanılmış ve bunların en meÅŸhuru Åžehname olmuÅŸtur.

Mesnevi kelimesi edebiyatımızda daha çok Mevlana’nın Mesnevisi ile ün kazanmıştır. Dünyada umumi olarak kullanılan üç ÅŸey Mevlana’ya nispet edildikten sonra özel anlam kazanmıştır. Bunlardan birincisi “mesnevi”, ikincisi “mevlana” kelimesi ve üçüncüsü “türbe”. Mevlana Mesnevi’yi yazdıktan sonra kelime onun eserine has bir anlammış gibi bir yaygınlık kazanmıştır. Bilginlere verilen unvan mevlana, Celaleddin Rumî’ye verildikten sonra ona özgü bir manaya bürünmüÅŸtür. Türbe kelimesi de Mevlana’nın türbesi yapıldıktan sonra oraya ait özel bir mana ifade etmeye baÅŸlamıştır.

Ä°lk mesneviler

Türk edebiyatında ilk mesneviyi Yusuf Has Hacip yazmıştır: Kutadgu Bilig. Anadolu sahasında ilk mesnevi ise on üçüncü yüzyılda Ahmed Fakı’nın Evsaf-ı Mesâcid isimli telif manzumesidir.

Mesneviler yazılış ÅŸekillerine göre iki gruba ayrılır. Birincisi tevhid, münacat, naat, mehdiye, terkib, terci-i bend gibi daha çok kaside tarzında görülen türlerde divanlarda, mecmualarda, mensur eserlerin baÅŸlarında veya sonlarında yer alan hacimsiz ÅŸiirler. Ä°kincisi ise bir mevzuyu uzun uzun ele alan eserlerdir. Manzum hikâye dediÄŸimiz bu mesneviler diÄŸer milletlerin edebiyatlarda olduÄŸu gibi Türk edebiyatında da geniÅŸ yer tutmaktadır.  Peygamberimizin hayatından tutun kahramanlık olaylarına kadar çok çeÅŸitli konularda mesnevi yazılmıştır.

Türk mesnevileri Ä°ran mesnevilerine göre daha zengindir. BeÅŸ mesnevinin bir araya getirilmesine hamse adı verilmiÅŸ ve bu bir gelenek haline gelmiÅŸtir. Ä°lk hamse sahibi yazarımız da Ahmedî’dir. Onu Kaygusuz Abdal ve Ârif takip etmiÅŸtir.

Âmil ÇelebioÄŸlu, Türk Mesnevi Edebiyatı adlı eserinde gazeli beÅŸ-on ev bina etmeye benzetirken mesnevi yazmayı ise ÅŸehir kurmaya benzetmiÅŸ. Asıl hünerin de mesnevi yazmak olduÄŸunu vurgulamıştır.

Türkçe mesnevi ilk defa on üçüncü yüzyılda Ahmet Fakı tarafından yazılmıştır. Bu yüzyılda Sultan Veled’in de mesnevileri var ama Sultan Veled küçük manzum parçalardan oluÅŸan mesnevilerini Farsça kaleme almış. On üçüncü yüzyılın en meÅŸhur mesnevisi Åžeyyad Hamza tarafından kaleme alınan Yusuf u Zeliha veDasitan-ı Sultan Mahmud adlı eserleridir. Åžeyyad Ä°sa’nın Ahval-i Kıyamet, GülÅŸehri’nin Åžeyh Abdurrezzak Destanı bu yüzyılın bilinen mesnevileridir.

Yüzyıllara göre mesneviler

On üçüncü yüzyıl mesnevileri daha çok dini konuları ele almıştır. Åžeyyad Hamza Kur’an’da geçen bir olaydan hareketle mesnevisini kurmuÅŸ. Sultan Veled Ä°btida-Name’sinde “Cennetin tohumu namaz, evleri niyazdır. Dinini artıran diri kalır, küfrünü artıran it gibi ölür. AÅŸkı ziyade olmayanın sıdkı pınar gibi kaynamaz.” cümleleriyle insanları dine yöneltmiÅŸ ve halkın eÄŸitilmesine katkı sunmuÅŸtur.

“Akıllı kiÅŸinin malı sözdür.” cümlesi ile Rebab-Name küçük ama önemli bir eserdir.

Rüyasında gördüÄŸü kiÅŸi zannederek Mısır azizi Kuteyfe ile evlenen Züleyha, köle pazarında Yusuf’u görünce rüyasında gördüÄŸü kiÅŸinin bu genç olduÄŸunu anlar ve kocasının bütün hazinesini vermesi pahasına Yusuf’u satın aldırır. Devamı bildiÄŸiniz hikâye olan bu konu Åžeyyad Hamza tarafından iÅŸlenmiÅŸ ve edebiyat tarihimizin yıldızı parlayan eserleri arasına girmiÅŸtir.

Åžeyyad Hamza’nın Dasitan-ı Sultan Mahmud mesnevisinde ÅŸu cümleler ÅŸairin sultanları açıkça ve cüretle uyardığını ifade etmektedir: “Nefsin sana binmiÅŸ, seni esir etmiÅŸtir. Sen, nasıl bir sultansın? Bizse nefsimize binmiÅŸiz, onu yenmiÅŸiz. Sense bey görünürsün ama aslında eÅŸeÄŸimizin eÅŸeÄŸisin!”

On dördüncü yüzyılda da önemli mesneviler kaleme alınmıştır. Hazreti Ali Destanları, Darir’in Yusuf u Zeliha, Âşık PaÅŸa’nın Garib-Name’si bu yüzyılın meÅŸhur eserlerindendir.Risaletün-NushiyyeGarib-NameMantıkut-TayrSüheyl ü nevbaharMaktel-i Hüseyin,Ä°skender-Name gibi eserler bu yüzyılda öne çıkmıştır. Peygamberimizin hayatından kesitlerle ele alınan mesneviler bu yüzyılın dikkat çeken mesnevilerindendir. Kısa kısa olaylar çoÄŸaltılarak manzum biçimde hikâyeleÅŸtirilmiÅŸ böylece halkın dini heyecanının artırılması amaçlanmıştır.

On beÅŸinci yüzyılda Ahmedi MevlidCemÅŸid u HurÅŸid, Süleyman Çelebi Vesiletün-Necat, Kemal Ümmi Kırk ArmaÄŸan, HatiboÄŸluLetayif-Name, Ahmed Dai Vasiyyet-i NuÅŸirevan, Kaygusuz Abdal Minber-Name, BoyacıoÄŸlu Anasır-ı Erbaa, Tutmacı Gül ü Hüsrev, Åžeyhi Hab-Name eserlerini kaleme almışlardır. Bunlar gibi daha birçok mesnevi yazılmış ve bu yüzyıl mesnevide altın çağını yaÅŸamıştır.

Mesnevi türleri

On beÅŸinci yüzyılda II. Murad’ın hüküm sürdüÄŸü yıllarda ÅŸairler desteklenmiÅŸ ve bu durum mesnevinin daha çok yazılmasının yolunu açmıştır. Kendisi de ÅŸair olan sultan II. Murad devrinde ÅŸairler ÅŸu altı konuda mesnevi kaleme almışlardır: 1. Dini mesneviler; 2. Tasavvufi mesneviler; 3. AÅŸk ve macera mesnevileri; 4. Tarihi, hamasi ve savaÅŸ mesnevileri; 5. Ahlaki-dini, nasihat konularını iÅŸleyen mesneviler; 6. Efsanevi, destani mesneviler.

Mesneviler aslında iki büyük gruba ayrılır: Birincisi tevhid, münacat, mehdiye gibi küçük manzum eserler. Ä°kincisi ise manzum hikâye veya romanları meydana getiren mesneviler. BeÅŸ mesnevinin bir araya gelmesine hamse denir. Ä°lk hamse Ahmedi’ninÄ°skender-Name isimli eseridir. Ä°kinci hamse ise Arif’in Müridül-Ubbad isimli eseridir. Mesneviler halk tipi mesneviler ve edebî, ilmî mesneviler olarak da iki gruba ayrılabilir. Tursun Fakı, Kirdeci Ali, Yusuf-ı Meddah halk tipi mesnevi alanında en çok eser veren isimlerdir.

Eski dönemde günümüzdeki hikâye ve romanı karşılayan eserler mesnevilerdir. Bir olayı, bir konuyu öyküleme yöntemini kullanarak anlatmışlardır.

Âmil ÇelebioÄŸlu, Türk Mesnevi Edebiyatı Sultan Ä°kinci Murad Devri isimli eserini doçentlik çalışması olarak hazırlamış. Doçent unvanını aldıktan sonra da eser üzerinde çalışmaya devam etmiÅŸ. Eseri, müellifinin vefatından sonra öÄŸrencileri tertibe koyarak yayına hazırlamışlar. Dergâh yayınları her zaman nitelikli eserleri neÅŸretmesiyle maruftur. Bu eseri de günümüze kazandırarak ilim âlemine büyük bir hizmet sunmuÅŸ. Alanında nadide bir çalışma olan bu eser okunmaya, araÅŸtırılmaya devam edecek ve Eski Türk edebiyatı, Türk Ä°slam edebiyatı ve daha baÅŸka bilim dallarının temel kaynağı olmayı sürdürecektir.

Yazarımızı tanıyalım

ÇelebioÄŸlu, Âmil (1934-1990) 20 Nisan 1934 tarihinde Karaman’da doÄŸdu. Babası Ali Rıza Bey, annesi Fevziye Hanım’dır. Baba tarafından soyu Mevlânâ’ya ulaşır. Dedesi Ebûbekir Çelebi (Zükür Çelebi) son Karaman Mevlevîhânesi ÅŸeyhidir. Yedi yaşında ailesiyle birlikte Ä°stanbul’a gitti. Salacak Ä°lkokulu, PaÅŸakapısı Ortaokulu ve Ä°stanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi (1955). Ä°stanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Hiç tanımadığı Ali Nihat Tarlan’ın bir dersini dinledikten sonra buradan kaydını alarak Ä°stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. Sanat Tarihi Bölümü’ne de devam ederek fakülteden mezun oldu (1961). Askerlik görevinden (1962-1964) sonra Konya Erkek Lisesi (1964-1965) ve Konya Selçuk EÄŸitim Enstitüsü’nde (1965) öÄŸretmen olarak görev yaptı. Daha sonra mezun olduÄŸu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne asistan oldu (1966). Erzurum Atatürk Üniversitesi Ä°slâmî Ä°limler Fakültesi’nde öÄŸretim görevlisi olarak bulundu (1971-1977). “YazıcıoÄŸlu Mehmed ve Muhammediyesi” adlı teziyle doktor (1971), “Sultan II. Murad Devri Mesnevileri” adlı çalışmasıyla da doçent unvanını aldı (1977). Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve Ä°darî Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde görev yaptı (1977-1982). ProfesörlüÄŸe yükseldikten sonra Marmara Üniversitesi Atatürk EÄŸitim Fakültesi dekanlığına getirildi (1982). Süresi dolmadan kendi isteÄŸiyle dekanlıktan ayrıldı (1983) ve Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öÄŸretim üyesi olarak görevine devam etti. Hac farîzasını yerine getirmek üzere gittiÄŸi Mekke’de “Tünel Faciası” diye anılan kazada vefat etti (2 Temmuz 1990).

Âmil ÇelebioÄŸlu eski Türk edebiyatı yanında dinî-tasavvufî Türk edebiyatı ve Türk halk edebiyatı ile de yakından ilgilenmiÅŸ. Bu alandaki çalışmalarını edebiyat tarihi, metin neÅŸri, metin ÅŸerhi ve edebî türler konusunda yoÄŸunlaÅŸtırmış. Çalışmalarının en karakteristik yönü, halk ve divan edebiyatlarının ortak noktalarına dikkat çekerek bu ikisinin birbirine zıt edebiyatlar olmadığını ortaya koymasıdır.RamazannâmeTürk Bilmeceler Hazinesi,Türk Ninniler Hazinesi gibi kitapları ve “KaracaoÄŸlan’da Dîvan Åžiiri Hususiyetleri” (TFAr. [1984], s. 17-30), “Erzurumlu Ä°brahim Hakkı’nın Mânileri” (TK, sy. 270 [Ekim 1985], s. 29-31), “Mânilerle Divan Åžiirinde Ortak Hususiyetler” (Türk Halk Edebiyatı ve Folklorunda Yeni GörüÅŸler, Konya 1985, II, 172-184), “Ninnilerimiz” (Erdem, III/7 [Ankara 1987], s. 211-237) gibi makaleleri bu konudaki önemli çalışmalarıdır.

ÇelebioÄŸlu kongrelere sunduÄŸu tebliÄŸlerde çoÄŸu daha önce hiç duyulmamış orijinal konuları ele almıştır. “Çocuk Dili (Lisân-ı Sıbyân) Ä°le Yazılmış Åžiirler” (II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1982, II, 95-102), “Kekeme Dili (Lisân-ı Pepegî) ile Åžiirler” (TFAr., sy. 2 [1985], s. 17-30), “Kültür ve Edebiyatımızda Åžifre Alfabeleri” (Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri, Ä°stanbul 1988, s. 19-33, 239-253), “Türk Edebiyatında Elifnâmeler” gibi tebliÄŸlerle Türk edebiyatının ne kadar zengin ve bâkir bir çalışma alanı olduÄŸunu göstermek istemiÅŸtir. Makalelerinin bazıları kitap olacak hacim ve mahiyettedir: “Süleyman Nahifî ve Fazîlet-i Savm (Zuhrü’l-Âhire) Adlı Eseri” (Diyanet Dergisi, sy. 112-113 [Eylül-Ekim 1971], s. 342-350), “Yazıcı Salih ve Åžemsiyye’si” (Ä°slâmî Ä°limler Dergisi, sy. 1 [Erzurum 1976], s. 171-218), “Kıyâfe(t) Ä°lmi ve AkÅŸemseddin-zâde Hamdullah Hamdi Ä°le Erzurumlu Ä°brâhim Hakkı’nın Kıyâfetnâmeleri” (AraÅŸtırma Dergisi, sy. 11/2 [Erzurum 1979], s. 305-347), “Türk Edebiyatında YaÅŸnâmeler” (Türklük AraÅŸtırmaları Dergisi, sy. 1 [Ä°stanbul 1985], s. 151-286), “Turkish Literature of the Period of Sultan Süleyman the Magnificent” (The Ottoman Empire in the Reign of Süleyman the Magnificent, Ä°stanbul 1988, II, 61-163).

Kitap halinde yayımlanmış eserleri ÅŸunlardır: Mesnevî-i ÅžerîfAslı ve SadeleÅŸtirilmiÅŸiyle Manzum Nahifî Tercümesi (I-III, Ä°stanbul 1967-1972);Ramazannâme (inceleme-derleme, Ä°stanbul 1973); Muhammediye (notlar ve açıklamalarla, I-IV, Ä°stanbul 1974); Türk Bilmeceler Hazinesi (Y. Ziya Öksüz ile birlikte, inceleme-derleme, Ä°stanbul 1979); Türk Ninniler Hazinesi (inceleme-derleme, Ä°stanbul 1982); Erzurumlu Ä°brahim Hakkı (Ankara 1988); Ali Nihad Tarlan (Ankara 1989).

Âmil ÇelebioÄŸlu’nun “Hayranî” mahlasıyla aruz ve hece vezninde yazdığı ÅŸiirlerinin pek azı yayımlanmıştır.

Recep Åžükrü Güngör

kaynak: Dünya Bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.