Sosyal Medya

Kürsü

Taha Kılınç: Ortadoğu coğrafyasında ilkeli ve tutarlı siyaset diye bir kaygı bulunmuyor

Taha Kılınç- Yeni Şafak



BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE), 2011’de kapattığı Åžam’daki büyükelçiliÄŸini geçtiÄŸimiz günlerde resmen yeniden açtı. Günlerce öncesinden dünyaya ilân edilen açılışın, BeÅŸÅŸar Esed yönetimi tarafından büyük bir sevinçle ve gururla karşılandığını, “diplomatik zafer” olarak algılandığını söylemeye gerek yok. Esed hükümeti, Arap dünyasının en etkili aktörlerinden birini yeniden yanına çekmeyi baÅŸararak, kendi açısından kazanım elde etmiÅŸ oldu. BAE yetkilileri, yaÅŸanan geliÅŸmenin gerekçesini, “Suriye’yi yeniden Arap dünyasına kazanmak ve Arapların iç meselelerine bölgesel yabancı güçleri karıştırmamak” ÅŸeklinde açıkladı. BAE kabinesinde dışiÅŸlerinden sorumlu bakan olarak görev yapan Enver GargaÅŸ’ın “bölgesel yabancı güçler” atfındaki açık hedefin Ä°ran ve özellikle de Türkiye olduÄŸu, su götürmez bir gerçeklik.
 
“Suriye’yi kazanmak” yolunda adım atan Arap ülkeleri sadece BAE ile sınırlı deÄŸil. Sudan Devlet BaÅŸkanı Ömer el BeÅŸir, geçtiÄŸimiz ayın ortasında aniden Åžam’ı ziyaret ederek, “2011’den bu yana Suriye’ye giden ilk Arap devlet baÅŸkanı”unvanına kavuÅŸtu. Arap BirliÄŸi, savaşın başında üyeliÄŸini askıya aldığı Suriye’nin yeniden birliÄŸe dönmesi için önümüzdeki haftalarda resmen düÄŸmeye basacak. Suriye’nin güney komÅŸusu Ürdün, kara sınırını açarak “normalleÅŸme”yi çoktan yürürlüÄŸe koymuÅŸtu. GeçtiÄŸimiz günlerde, Tunus’la Åžam arasındaki havayolu köprüsü de yeniden kurularak, uçak seferleri uzun bir aranın ardından tekrar baÅŸladı. Cezayir, Mısır, Umman gibi Arap ülkeleri, Suriye ile temaslarını zaten hiç kesmemiÅŸlerdi. Keza, Filistin Yönetimi de Esed hükümetiyle hep sıkı çalıştı. Mahmud Abbas, katliamların devam ettiÄŸi sıcak günlerde Åžam’ı bile ziyaret etti hatta.
 
Savaşın ilk evresinde neredeyse bütün dünyanın lânetlediÄŸi BeÅŸÅŸar Esed ve iktidarının, bilhassa Arap yönetimler nezdinde ÅŸimdi yeniden kıymete binmiÅŸ olmasını, üç cümleyle izah etmek mümkün: 1) Rusya’nın olanca ağırlığıyla sahada yerini almasıyla birlikte, siyasetin de buna göre ÅŸekillenmesi, 2) BeÅŸÅŸar Esed’in muadili olabilecek bir lider veya kadronun meydanda görünmemesi, bazı muhtemel alternatiflerin ise “Esed’den daha tehlikeli” addedilmesi, 3) Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde artan etkinliÄŸinin yol açtığı nefret ve telaÅŸ. (Ä°ran on yıllardır bölgede zaten. Son dönemdeki aceleciliÄŸin, özellikle Türkiye alerjisinden kaynaklandığı anlaşılıyor).
 
Yeni bir yıla merhaba dediÄŸimiz ÅŸu günlerde karşımızda duran manzaraya göre, Arap dünyasında ciddi bir Türkiye karşıtı defans oluÅŸmuÅŸ bulunuyor. BAE ve Suudi Arabistan’ın domine ettiÄŸi Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi, merkezi Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde bulunan -dolayısıyla Suudilerin kontrol altında tuttuÄŸu- Ä°slâm Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilâtı ve merkezi Mısır’ın baÅŸkenti Kahire’de bulunan —dolayısıyla Mısır’ın tasallutundan vareste olmayan— Arap BirliÄŸi, bu defansın somut hale geldiÄŸi üç ana odak. “Suriye’yi kazanmak” temalı son giriÅŸimlerin, söz konusu defansı daha da pekiÅŸtirmek için olduÄŸu gayet açık. Her üç odağın, aynı zamanda Ä°srail’le de sıkı baÄŸlantıları olduÄŸunu düÅŸündüÄŸümüzde, Türkiye’yi hedef alan kuÅŸatma aÄŸlarının DoÄŸu Akdeniz üzerinden Kıbrıs ve Yunanistan’a kadar uzandığını fark etmek zor deÄŸil.
 
Türk dış politikasının aynı anda birden çok dalda, elindeki tüm kozları ve maharetleri sergileyerek dikkatle yürümesi gereken, riskleri bol bir sürece giriyoruz. Bu çerçevede, bölgesel birçok meselede birlikte hareket ettiÄŸimiz ve frekansları uyuÅŸturduÄŸumuz Rusya ve Ä°ran’ın da, birinci öncelik olarak kendi bölgesel kazanımlarına odaklandığı gerçeÄŸini gözden kaçırmamak icap ediyor. Her iki ülke için de “Türkiye’yi kazanmak” büyük önem arz ederken, bu durum aynı zamanda “Türkiye’yi seçeneksiz bırakmak” hedefini de içeriyor. Bu nedenle, uluslararası iliÅŸkilerdeki ittifakların her zaman “dostluk” anlamına gelmediÄŸi hakikatini hep akılda tutmak gerekiyor. Türkiye’nin menfaatlerini ve sahadaki kazanımlarını korumak da baÅŸka türlü mümkün görünmüyor.
 
Rusların OrtadoÄŸu politikası, ABD’nin OrtadoÄŸu politikasından çok daha eski ve köklü. Rus diplomatların kazandığı tecrübe de aynı ÅŸekilde Amerikalılarla kıyas edilemeyecek biçimde kapsamlı ve derin. Ä°ran da keza aynı ÅŸekilde, on yıllardır bilfiil bölgede. Ä°ranlıların diplomasi alanındaki baÅŸarısı, kurnazlığı, seçenekleri çoÄŸaltma hüneri ve tutarsızlık pahasına ray deÄŸiÅŸtirme hızı, bölgedeki hiçbir aktörle karşılaÅŸtırılamayacak seviyede. Türkiye’nin dış politika aktörleri, birlikte yürüdüÄŸümüz Rus ve Ä°ranlı partnerlerimizle aynı masada otururken, muhatapların zihninden geçenleri okuyabilmek, bize ve biribirlerine karşı tasarladıkları hamleleri kestirebilmek ve buna göre pozisyon alabilmek durumunda.
 
“Arap Baharı” denilen bölgesel türbülans sürecinin öÄŸrettiÄŸi en keskin gerçeklik, OrtadoÄŸu coÄŸrafyasında “ilkeli ve tutarlı siyaset” diye bir kaygının bulunmadığı. Bütün oyuncu ülkeler, duruma ve gidiÅŸata göre çok hızlı politika deÄŸiÅŸtirebiliyor. Bunun sonucu olarak da, müttefikler ve ittifaklar da asla kalıcı ve sürekli olmuyor. Yeni dönemde sahadadaki varlığımızı sürdürürken, bu dersi aklımızdan hiç çıkarmamak en doÄŸrusu olacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.