Güncel
Bir İstanbul hanımefendisi: Sabahat Emir
Yaklaşık bir yıldır hikâyelerini okuyup incelemeye çalıştığım yazar ile görüşecek olmanın heyecanını derinden hissediyordum. O esnada kafeteryanın kapısı açıldı ve Sabahat Emir Hanım içeri girdi. İsmail Alperen Biçer yazdı.
Yüksek lisans ve doktora öğrencileri, bir tez konusu belirlemenin ne kadar zor olduğunu çok iyi bilir. Güzel bir tez konusuna karar verirsiniz, sonra bir de bakarsınız ki o konu daha önce biri veya birileri tarafından çalışılmış. Siz de doğal olarak vazgeçmek zorunda kalırsınız ve başka konu arayışlarına girersiniz.
Benim de öyle oldu. Yüksek lisans tezi için önerdiğim konu üzerine birinin tez hazırladığını öğrendim ve vazgeçtim. Sonra adını birkaç kez duyduğum fakat hiçbir kitabını okumadığım bir yazarın –Sabahat Emir’in- hikâyeleri üzerine bir tez hazırlamaya hocamla birlikte karar verdik. Bütün hikâyelerin okumaları yapıldıktan sonra, hikâyeleri daha iyi anlayabilmek ve tezde kapsamlı bir biyografi sunabilmek için yazar ile görüşmem gerekiyordu. Mehmet Nuri Yardım’ın desteğiyle Emir’e ulaştım. Beni kırmadı. Etiler’de Sanatçılar Parkı’nda bir öğle vakti buluştuk.
Yaklaşık bir yıldır hikâyelerini okuyup incelemeye çalıştığım yazar ile görüşecek olmanın heyecanını derinden hissediyordum. Görüşmeye gitmeden evvel hazırladığım ve görüşme esnasında hiçbirini soramadığım sorularıma göz atıyordum. O esnada kafeteryanın kapısı açıldı ve Sabahat Hanım içeri girdi.
Bir İstanbul hanımefendisi: Sabahat Emir
Kendisiyle daha önce birkaç söyleşi yapıldığını ve hikâyeleri üzerine birkaç yazı yazıldığını biliyordum. Fakat bir tez hazırlamak üzere kendisiyle ilk kez görüşüldüğü için, o da en az benim kadar heyecanlı ve sevinçliydi. Tanıştık ve sohbet etmeye başladık. Son derece mütevazı bir kadın, bir İstanbul hanımefendisi. Yazma ameliyesi üzerine konuşmaya başladığımızda ilk cümlesi, “İnsanın temel görevi Rabbini bilmek ve ona kulluk etmektir” oldu.
Sonra başladı anlatmaya. Ben yüksek lisans tezim için bir sürü soru hazırlamıştım. “Tez ve sorular şöyle dursun, her şeyden önce dertleşiyoruz” dedi. Kardeşi Kadriye Hanım’dan söz açtı evvela. Onu ne kadar çok sevdiğinden, özlediğinden ve ona bağlılığından bahsetti. Ben, kardeşine bu kadar bağlı birini daha önce tanımadım. Hayatının her döneminde bir an olsun yanından ayrılmayan ve onu hiç yalnız bırakmayan kardeşi Kadriye Hanım’ın vefatından sonra kendisine hayat yoldaşı olan ve “Kafkasların Masal Kadını” dediği Ketuna isimli yardımcısından bahsetti uzun uzun.
Annesini çok erken kaybedişini ve babasının dükkânının yanması sonucunda iflas edişini anlatırken, gözlerinde hâkimiyetini ilân eden hüznü kelimelerle tarif etmek mümkün değil. Sonra gençlik yıllarını özetledi üç kelimeyle: ölüm, yangın ve iflas.
Hakikate yolculuk
Son on yıldır nasıl içine kapandığından, “hakikat”e doğru yolculuğa çıktığından söz etti. “Hiçbir iddiam ve arzum yok, bu yüzden tezinde çok ihtiyatlı davranmalısın” dedi. “Peki” dedim usulca. Anlatmaya devam etti. Senaryosunu nasıl çaldıklarını, kitaplarından kazanılan paraları nasıl gizlediklerini… Yayıncılık dünyasının bir başka yüzünü gösterdi mazi koridorlarında asılı duran tablolara bakarak.
Sonra hayırla yâd etti eski dostlarını. Hisarlı günlerini anlatırken mutluydu. Aile ve evlilik konularında onlarca hikâye yazan birinin hiç evlenmemiş olmasına çok şaşırdım. “Şaşırma. Kısmet” dedi. Sustum. “Evlilik, sevgi ve sadakat gerektirir. Tahakkümü kabul etmez.” dedi. (Birer çay daha söyledik. “Burada benim borum öter!” diyerek bana ödetmedi hesabı. Gülüştük.)
Kitaplarını imzaladı sonra benim için: “Yazacağın tezde ben de kendimi yeniden bulurum diye ümit ediyorum. 29.06.2013 İstanbul, Etiler, İmza: Sabahat Emir”
İsmail Alperen Biçer yazdı
Henüz yorum yapılmamış.