Sosyal Medya

Bir Çin bedduası: Tuhaf zamanlarda yaşayasın...

Başı önüne eğilmiş ve sürekli başparmaklarıyla ekranı kurcalayan bir canlı türüne dönüştük. Bedenimiz o an, o mekânda iken aslında ruhumuz yani gerçekliğimiz başka bir dünyada arz-ı endam ediyor. .



...öyle ki bir süre sonra "kendi dünyamızda yaÅŸamaktayız, bize sunulanda deÄŸil" diyebilmeliyiz, bu dünya bizim hiç ilgilenmediÄŸimiz ve yıpratıcı olmayan ve bizi mahvetmek istemeyen bir dünya olabilsin. 
Thomas Bernhard, Düzelti
 
Henüz bütünüyle kavrayamadığımız, üzerine fazlasıyla kafa yoramadığımız ve öneminin ne ölçüde olduÄŸunu tahmin bile edemediÄŸimiz bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Bu dünyadan taşınmak. Evet, toparlandık ve gidiyoruz. Evlerimizden, iÅŸlerimizden, memleketimizden ve sevdiklerimizden ayrılıp baÅŸka bir dünyaya doÄŸru büyük bir hızla göç ediyoruz. Taşındığımız dünyanın konforu ve dizayn edilebilme imkânı hepimizi cezbediyor çünkü ipleri bizim elimizde olmayan yaÅŸantılarımızdan fena hâlde sıkıldık. Sahip olduÄŸumuz maddi imkânlar bir yana kiÅŸisel özelliklerimizden, sahip olduÄŸumuz becerilerden bile fazlasıyla mutsuzuz. Taşınacağımız yeni dünya bize daha konforlu bir alan sunmakla beraber bizi daha esprili, daha kültürlü, daha merhametli hatta ve hatta daha bakımlı ve güzel göstermeyi becerebiliyor. Hâl böyle olunca da buharlı makinelerin keÅŸfiyle köÅŸeye sıkışan insan, yeni bir dünyaya kaçmanın, daha doÄŸrusu kaçtığını sanmanın büyüsüyle gerçek dünyayı terk ediyor ve yeni bir dünyada kendine yaldızlı bir yaÅŸam alanı oluÅŸturuyor.
 
Taşındığımız bu yeni dünyada çok da büyük masraflara girmenize gerek yok, internet baÄŸlantısı ve bu baÄŸlantıyı kullanabileceÄŸimiz herhangi bir aygıt iÅŸinizi kolaylıkla görebiliyor. Gerisi sizin hayal gücünüze ve ideal benliÄŸinize ulaÅŸma çabanıza kalmış. Daha zengin, daha popüler, daha yakışıklı olmak bütünüyle sizin elinizde ve bunu baÅŸarmak için de uzun yıllar ve yollar gerekmiyor. Her ÅŸey o kadar basit ve hızlı halledilmek üzere kurulmuÅŸ ki bir-iki tuÅŸla ve basit uygulamalarla istediÄŸiniz hayatı kolaylıkla yakalayıp dolu dolu yaÅŸadığınız zannına kapılabiliyorsunuz.
 
Muhakkak ÅŸahit olmuÅŸsunuzdur, gerçek hayatında kılık kıyafetine, görünüÅŸüne önem vermeyen tanıdıklarınızın sosyal medyadaki profillerinde son derece şık ve bakımlı görünmelerine ya da çevresine ve insanlığa karşı normal hayatında vurdumduymaz tiplerin sosyal medyada buzulların erimesini önlemek için imza kampanyaları baÅŸlatmalarına. Ä°nsanlar artık gerçek dünyadaki imajlarına deÄŸil sosyal medyadaki imajlarına odaklanmış durumdalar ve kiÅŸisel yatırımlarını da yine ne yazık ki sanal dünyadaki imajlarına yapmaktalar.
 
GerçekliÄŸin kaybı ve deÄŸersizliÄŸi!
 
Burada temel bir sorunla daha karşılaşıyoruz: GerçekliÄŸin kaybı ve deÄŸersizliÄŸi. Taşındığımız yeni dünyada elde ettiÄŸimiz bilgilerin, duyduÄŸumuz seslerin, gördüÄŸümüz ÅŸeylerin ve yaÅŸanılan acıların gerçekliÄŸinden asla emin olamıyoruz. Büyük bir kirlilik ve amaca göre biçim verilebilirlik hâli mevcut. Taşınılan bu dünyada insan ve doÄŸal yaÅŸam asla olduÄŸu gibi görünmüyor, çektiÄŸi her gerçek insan ya da doÄŸa sureti muhakkak dijital bir dönüÅŸümden, farklılıktan, filtreden geçerek yine dijital ortamın beÄŸenisine sunuluyor. Gerçeklik hem kayboluyor hem de yeni bir biçim alarak hakikati piksellere ayrılıp deÄŸerini kaybediyor.
 
BaÅŸta edebiyat, siyaset ve günlük yaÅŸamı göz önüne alarak Jean Baudrillard'ın Tam Ekran isimli kitabında yer alan ÅŸu satırlara dikkat kesilelim: "Herkes kendi look'unu arıyor. Kendi varlığını bahane etmek olanaksız olduÄŸuna göre (artık kendimizi seyretmiyoruz, baÅŸtan çıkarıcılık bitmiÅŸtir!), kala kala görünüÅŸü göstermek kalıyor, artık ne olmak ne de seyredilmek kaygısı bile taşınmıyor. Artık, 'Varım, oradayım deÄŸil'; 'Ben görünürüm, ben görüntüyüm' –look,look! Narsizm bile denmez buna, bunun adı derinliÄŸi olmayan bir dışa dönüklük, reklam amacı güden bir tür saflıktır, artık herkes kendisinin emprezaryosu (menajeri, satıcısı, tüccarı) olmuÅŸtur."
 
Bu kadar görünür olma arzusu benmerkezcilik ve narsisistik kiÅŸilik örüntüsü olarak yorumlandı uzun bir süre fakat zaman içerisinde gördük ki bu durum Baudrillard'ın bahsettiÄŸi gibi alelade ve derinliksiz bir tüccarlığa dönüÅŸmüÅŸ vaziyette. Artık varlık olarak deÄŸil varlığın bir görüntüsü olarak ekranlardayız. Artık sadece tek kolumuzun göründüÄŸü selfie'lerle yüzümüzü en ince ayrıntılarıyla dolaşıma sunuyoruz. Dünyaya devamlı olarak "bakın buradayım, iÅŸte bakın bugün de buradayım, iÅŸte bu da görüntüm" mesajını durmadan vermek zorunda hissediyoruz. Aksi hâlde insanlar yaÅŸadığımıza inanmıyor ve bizi yok sayıyor. Zihinlerimizi ÅŸöyle bir kontrol edelim, 50 yaÅŸ altı kaç tanıdığımız sosyal medyadan uzak bir yaÅŸam sürüyor? Ortaya çıkan sonuç eminiz ki çok az olacaktır. Ä°nsanlar artık dünyanın bir parçası olmak, dünyadan haberdar olmak, yaÅŸadığını ispat etmek için gerçek dünyayı ve zaman zaman da isimlerini terk edip dijital dünyanın tanımsız boÅŸluÄŸunda nickname'leri ile hayata tutunmaya çalışıyor.
 
GüzelliÄŸi telefonla seyretmek
 
Gündemle ilgilenip o meÅŸhur Black Mirror isimli diziden haberdar olmayan yoktur herhâlde. Teknolojinin insanlara neler yapacağını gösterip: "Bu kadar da olmaz artık canım" dedirten, aylar sonra yaÅŸanılan teknolojik geliÅŸmelerle "o kadar da olurmuÅŸ" diye ÅŸaşırdığımız ve zaten öncesinde bir ön kabulümüz olduÄŸu için sonrasında bu geliÅŸimleri kolaylıkla sindirmemizi saÄŸlayan dizi. Aynı etkiyi sosyal yaÅŸantımızda görmek de mümkün. Yıllar evvel Eminönü'nde, Sultanahmet'te ellerinde kameralarla, fotoÄŸraf makineleriyle gezen, gerçekliÄŸi dijital bir ekranın ardından takip eden ve kayıt altına alan Uzak DoÄŸulu turistlere alaycı gözlerle bakıp güzelliÄŸi neden kendi gözleriyle izlemek yerine hafıza kartlarına kaydettiklerini sorgulardık. Oysa bugün çevrenize ÅŸöyle bir baktığınızda teknolojiyi kullanmayı bilen yığınların büyük bir kısmının bu davranış örüntüsünü bire bir sergilediÄŸini göreceksiniz. KarşılaÅŸtığımız güzelliklere, farklılıklara verdiÄŸimiz tepki artık ÅŸaÅŸkınlık ve dikkat kesilmek deÄŸil, elimizi telefona atmak oluyor. Güzel bir ÅŸeye ÅŸahit olduÄŸumuzda onu izlemek yerine dijital ekranlara kaydetmeye ve taşındığımız sanal dünyanın bir malzemesi hâline getirmeye çalışıyoruz çünkü karşılığında alacağımız beÄŸeniler, RT'ler bizim dijital statümüze katkıda bulunacak ve daha saygın insanlar olmamıza vesile olacak.
 
Yeni yeni dolaşıma giren ve konuÅŸulan bir tabir mevcut: e-dilencilik. Genç bir hanım arkadaşımız beÄŸendiÄŸi bir ürünün maÄŸazadaki fotoÄŸrafını "Bunu bana alacak biri çıkar mı" notuyla paylaşıyor ve kullanıcılardan biri de satın almaya talip olup ürünü ilgili arkadaÅŸa kargoluyor. Yine aynı ÅŸekilde "Biri bana yemek ısmarlayabilir mi" ÅŸeklinde sosyal medyada bir gönderi paylaşılıyor ve sosyal medyada belki de hiç tanımadığı birine ev adresini vererek online yemek sipariÅŸ sitelerinden evine yemek sipariÅŸ ettiriyor. Biraz araÅŸtırdığımızda bu tip davranışların sosyal medyada giderek yaygınlaÅŸtığını, insanların hiçbir emek sarf etmeden sadece kullanıcı adı ve fotoÄŸraflarıyla zahmetsiz kazanç saÄŸladıklarını görüyoruz. Küçük çocukları üzerinden etkileÅŸim uÄŸruna sahte hikâyeler yazıp dolaşıma sokan anne babalardan sonra ÅŸimdi de ÅŸahsiyetini kullanıp fayda elde etmeye çalışan insanları görüp duyuyoruz. Nasıldı o eski Çin bedduası: "Tuhaf zamanlarda yaÅŸayasın." Evet, tuhaf zamanlarda yaşıyoruz.
 
Biri gider öteki gelir
 
Zygmunt Bauman, Akışkan AÅŸk isimli kitabının önsözünde: "Aralarında baÄŸ kuramayan insanlar kablolu/kablosuz baÄŸlanmaktalar" der. Çünkü bu baÄŸ tam da çağın ruhuna uygun bir ÅŸekilde kullan-at kolaycılığına dayanır. Taşındığımız bu yeni dünyada iliÅŸkiler ve dostluklar için emek harcamak bütünüyle zaman kaybı. HoÅŸunuza gitmeyen arkadaÅŸları tek tuÅŸla arkadaÅŸlık listesinden çıkartıp yine tek tuÅŸla engelleyebiliyorsunuz. Ä°ÅŸin güzel yanı bu ÅŸaÅŸaalı dünya milyonlarca iliÅŸki biçimi ve seçeneÄŸi sunarak sizi büyük bir dertten 
de kurtarmış oluyor. Biri gider, ötekisi gelir...
 
Peki bütün bunlar olurken dışarıya nasıl bir görüntü sunuyoruz acaba?
 
Tek kelimeyle komik... Başı önüne eÄŸilmiÅŸ ve sürekli baÅŸparmaklarıyla ekranı kurcalayan bir canlı türüne dönüÅŸtük. Bedenimiz o an, o mekânda iken aslında ruhumuz yani gerçekliÄŸimiz baÅŸka bir dünyada arz-ı endam ediyor. Zoraki sohbetlerin ya da toplantıların arasında fırsat bulur bulmaz hızlıca yaÅŸam ünitemizi cebimizden çıkartıp gerçek dünyamızda neleri kaçırdığımızı kontrol ediyoruz ve gerginliÄŸimizi yatıştırmaya çalışıyoruz. Tekrar edelim artık sadece bedenimiz bu dünyada ruhumuz deÄŸil.
 
Kabul edelim ya da etmeyelim hantallaÅŸtık, artık daha az hareket ediyoruz, canımız sıkıldığında çıkıp daÄŸ tepe dolaÅŸmak yerine dizi önerisi alıp arka arkaya sezonlar deviriyoruz. Evde huysuzlanıp kendini sokaÄŸa atmak için annesine yalvaran çocuklar, ÅŸimdi bilgisayar başında CS:GO , Pubg , Fortnite oynamak için annesine yalvarıyor. Birçok akrabamızın ya da arkadaşımızın sesini unuttuk, arayıp konuÅŸmak yerine mesaj atıp sesin ÅŸifasını ve bereketini öldürdük. Gerçek hayatta kurduÄŸumuz sınırlı iliÅŸkiler sebebiyle kullandığımız kelime sayıları ve duygusal tepkilerimiz azaldı. Ä°nternet ortamında harfler yerine emojilerle anlaşıyoruz. ÇoÄŸumuz robotların dünyayı istilasından endiÅŸe ediyor fakat bizler zaten robotlaÅŸmış bir ÅŸekilde hayatlarımızı baÅŸka bir dünyanın kurallarına göre sürdürüyoruz.
 
Bitirelim. Olanı tekrar etmek, hatırlatmak ve ikna etmek de bir çözüm yoludur. Biz, elimizden geldiÄŸi kadarıyla malumu ilan etmeye devam edelim. Kısa vadede olmasa bile elbet bir yerlerde bir ÅŸekilde ve hatta büyük bir kalkışmayla çözüm bulunacaktır.
 
Lacivert Dergi - Gökhan Ergür
 
.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.