Sosyal Medya

Kürsü

Yasin Aktay- Suriye’de Türkiye ayarı: Suriye Suriyelilerindir

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



Trump’ın ABD askerlerini Suriye’den çekme kararı aslında baÅŸtan beri ilan etmiÅŸ olduÄŸu kendi siyaseti ile tutarlı bir adımdı. Trump seçim kampanyasından beri ABD’nin Suriye’de veya genel olarak OrtadoÄŸu’da ne iÅŸinin olduÄŸunu soruyor ve bu sorusu kendi seçmenlerince makul karşılanıyordu. Ancak Trump’ı bu adımı atmaya bu zamanlamayla ikna ederek ona bu kararı aldıranın Türkiye olduÄŸu çok açık. Bunu bizzat kendisi de ifade etti.
 
Türkiye uzun süredir Münbiç’teki ABD varlığının veya faaliyetlerinin NATO ortağı olarak Türkiye’yi tehdit eden boyutlarını ısrarla vurguluyordu. ABD’nin Suriye’ye gelirken ilan ettiÄŸi gerekçelerle geldikten sonraki faaliyetlerinin alakası kısa sürede tamamen koptu. Suriye’de insani bir trajedi var diye geldi ama geliÅŸiyle birlikte hatta bizzat kendisinin katkıda bulunduÄŸu trajedinin boyutu daha da arttı.
 
Kendi halkının acımasız katili olan Esad’a karşı insanları korumaktı amaç. Oysa ABD birlikleri geldikten sonra bizzat Esad’ın oluÅŸumuna önemli katkısı olduÄŸu çok açık olan DEAÅž diye bir örgütle mücadele öncelik kazandı.
 
En iyi ihtimalle ABD, devirmek için geldiÄŸi Esad’ın önüne sürdüÄŸü DEAÅž ile oyalanmaya baÅŸladı. KuÅŸkusuz bu senaryo ABD’yi çok saf bir aktör yerine koymayı gerektiriyor ki, durum bu kadar basit deÄŸil. Bugün ABD askerinin Münbiç’ten çekilmesiyle birlikte rejim askerlerinin oraya girmeye baÅŸladıklarını duyurmakta gecikmemeleri, aralarındaki iliÅŸkinin örtük boyutlarını bize tekrar gösteriyor. Üstelik ABD’nin DEAÅž’la mücadele adına nüfusunun tamamı Araplardan oluÅŸan Münbiç’teki sınırımıza eÄŸitip-silahla donatıp yerleÅŸtirdiÄŸi YPG-PYD unsurlarının ABD çekildikten sonraki tek mümkün misyonlarının bölgeyi rejime teslim etmekten baÅŸka bir ÅŸey olmadığı da anlaşılıyor.
 
PYD-YPG’nin ABD’nin gidiÅŸine karşı sığınacak bir liman aramalarına gerek yokmuÅŸ. Zaten baÅŸtan beri rejimle hiçbir sorunları olmadı. Rejimin katliamlarına karşı Suriye halkının yanında yer almak, Suriye halkıyla bir dayanışma sergilemek yerine rejimin bekası için oldukça stratejik konumlar aldı.
 
YPG-PYD’nin tek başına varlığı elbette bulunduÄŸu yerlerde rejimi korumaya yetmezdi. ABD’nin DEAÅž’la mücadele bahanesiyle PYD’ye verdiÄŸi destek aslında bu açıdan rejime verilen destek yerine geçmiÅŸ oldu. Åžimdi ABD’nin aradan çıkmasıyla birlikte rejim-PYD ittifakının gerek Münbiç’te gerek Suriye’nin diÄŸer taraflarında kendilerine özgü danslarını sergileyeceklerini bekleyebiliriz. Åžimdilik bu dansın bayrak dikme-indirme faslını izliyoruz.
 
Açık olan gerçek ÅŸu ki, Türkiye ÅŸimdiye kadar ne diplomatik dille ne de Rusya ile S400 anlaÅŸmaları veya Soçi ve Astana süreçleriyle anlatamadığı ciddiyetini Suriye sınırına dayanan tanklarıyla ikna edici bir biçimde anlatmış oldu. Türkiye Suriye’de bir oldu bittiye seyirci kalmayacağını, daha önceki Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarındaki performansını hatırlatarak iyice anlatmış oldu.
 
Åžimdi herkes hesabını ona göre yapıyor, herkes ona göre yeni bir mevzi almaya baÅŸlıyor. Tabi kimsenin Türkiye’nin ortaya koyduÄŸu yeni vizyona teslim olacağı beklenemez. Belirleyici hamleyi yapan Türkiye olsa da herkes bu süreçte kendi kazanımlarını ya korumaya veya Türkiye’nin hamlesini boÅŸa çıkarmaya çalışacaktır.
 
Bu çerçevede Suriye’nin Münbiç’e apar topar girip bayrak dikme telaşı anlaşılabilir bir durum. Ama bir gerçekçiliÄŸi veya gerçekliÄŸi olmadığı da anlaşılıyor. Esad’ın Münbiç’e girmeyiÅŸinin sebebi orada PYD veya ABD askerleri olduÄŸundan deÄŸil orayı yönetemeyecek hale gelmiÅŸ olmasıydı zaten. Åžimdi anlaşılıyor ki, hem ABD’nin hem PYD’nin oradaki varlığı kendisine vekalet imiÅŸ. Ama bu durum artık sürdürülemez. Bugünkü haliyle de ülkenin bir çok noktasını olduÄŸu gibi burayı da kendi imkanlarıyla yönetemeyecek, çünkü Münbiç halkı Esad’ı reddediyor. Esed’i Münbiç halkıyla baÅŸbaÅŸa bırakmak da göze alınamayacak derecede tehlikeli, çünkü Esed’in kendi halkına neler yapabildiÄŸini sekiz yıl içinde herkes yeterince görmüÅŸ oldu.
 
Türkiye’ninse baÅŸtan itibaren çizgisi belli. Suriye’nin toprağında gözü yok ve Türkiye’de mülteci bulunan 4 milyon, baÅŸka ülkelerde de yine mülteci 4 milyon Suriyelinin kendi ülkelerine dönebilecek ortamı oluÅŸturmaktan baÅŸka bir gayesi yok. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan böyle bir anda bile bu amacı deklare etmekten geri durmuyor.
 
BaÅŸtan beri hem Soçi’de hem de Astana’da ittifak edilen en önemli husus Suriye’nin Suriyelilere ait olduÄŸudur ve bu tezde ısrar etmek Türkiye’ye herkesten daha fazla haklılığın gücünü saÄŸlıyor. Türkiye bütün yabancı unsurların Suriye’den çekilmesi ve Suriye’nin bütünlüÄŸünün temin edilmesi ve Suriye’deki Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni, Alevi, Sünni, Hıristiyan bütün unsurların hukukunun sonuna kadar gözetildiÄŸi bir anayasal formülün tesisi iddiasında.
 
Hiç kimsenin itiraz edemeyeceÄŸi bu formülün hayata geçirilmesine Türkiye’den baÅŸka kimsenin ne gücü ne konumu izin veriyor. Çünkü Türkiye diÄŸer aktörlere nazaran Suriye içindeki unsurlar arasında tarafsızlığını koruyabilen, temel önceliÄŸi insan hakları ve insani siyaset olan tek ülke oldu. Bu konumu ona Suriye’deki çözümün anahtarı olma imkanı tanıyor. O yüzden önümüzdeki günlerde Suriye’deki bütün geliÅŸmelerin merkezinde olması mukadder.
 
Suriye’deki krizin başından beri, ortaya çıkan insani durumun çözümüne dair hiçbir katkı sunmayan hatta krizi hep daha da derinleÅŸtirmekle uÄŸraÅŸan Arap BirliÄŸi’nin. çözüm yolunda ilerleme kaydedildiÄŸi bu günlerde Suriye rejimini meÅŸrulaÅŸtırıcı adımlar atmaya baÅŸlaması da dikkatle izleniyor.
 
BAE, Mısır ve Bahreyn’in 7 yıldan sonra tekrar Åžam’da büyükelçiliklerini açma kararları bir yerlerde piÅŸirilmeye çalışılan yeni bir oyunun adımları. PiÅŸmiÅŸ aÅŸa su katar gibi hamleler. Bu adımların kulaÄŸa hiç hoÅŸ gelmiyor olması, kulaÄŸa gelenlerinse hiç de hayra yorumlanamaması ne kadar acı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.