Güncel
Efendimiz günlük hayatında nelerle ilgilendi?
Fatımatüz Zehra Kamacı, 2013 yılında çıkan "Hz. Peygamber’in Günlük Hayatı 1: Mescid-i Nebevî" isimli kitabı üzerine Fatma Toksoy'un sorularını cevaplandırdı.
1982 yılında Ä°stanbul’da doÄŸmuÅŸ olan Fatımatüz Zehra Kamacı, çok baÅŸarılı bir öÄŸretim hayatı olan âlimelerimizden biridir. 1999 yılında Adapazarı Ä°mam Hatip Lisesi’nden birincilikle mezun olup, Sakarya Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi’ni de 2003’de üniversite birincisi olarak bitirmiÅŸtir. “Hz. Peygamber Devrinde Kadınların Süslenmesi” baÅŸlıklı teziyle 2005 yılında yüksek lisans eÄŸitimini tamamladı. 2011 yılında “Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’deki Günlük Hayatı” baÅŸlıklı teziyle de doktora eÄŸitimini tamamladı. 2013 yılında Marmara Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi’nde yardımcı doçent olarak göreve baÅŸladı. Fatımatüz Zehra Kamacı, evli ve bir çocuk annesidir.
Odasında ney gördüÄŸümde kendisinin neyzen de olduÄŸunu öÄŸrendiÄŸim, Fatımatüz Zehra Kamacı Hanım'la, Ä°nkılâb Yayınevi’nden 2013 yılında çıkmış olan “Hz. Peygamber’in Günlük Hayatı 1: Mescid-i Nebevî” isimli kitabı üzerine sohbet etmek üzere Marmara Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi’ndeki odasına konuk olduk. Bu zarif ve konuksever hocamızla ikramları eÅŸliÄŸinde güzel bir sohbet yaptık. Ä°ÅŸte o sohbetten sayfamıza sızanlar.
Fatımatüz Zehra Kamacı Hocam, sizi “Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’deki Günlük Hayatı” isimli doktora tezinizle tanımıştım. Sonra o teziniz güzel bir kitaba dönüÅŸtü. En çok da sevinen ben oldum. Çünkü bu konuda dipnotlu, bibliyografyalı, zengin içeriÄŸe sahip çok fazla araÅŸtırma yok. Sizden ve bu kitabı basan Ä°nkılâb Yayıncılık'tan Allah razı olsun. Neden bu konuyu seçtiniz? Zor oldu mu böyle bir konuda yazmak? Bu kadar ayrıntılı bilgileri bulmak, devÅŸirip kotarmak kolay olmasa gerek. Yazma aÅŸamasında ne gibi zorluklarla karşılaÅŸtınız?
Öncelikle teÅŸekkür ederim, güzel temennileriniz için. Böyle bir konuda doktora çalışması yapmak elbette kolay olmadı. Bir kere konu çok geniÅŸti. Son zamanlarda artık sosyal bilimlerde makrodan mikroya geçiÅŸ hâkim oldu. Son dönemlerde verilen yüksek lisans- doktora konularına bir göz atınız, hep nokta konularla karşılaşırsınız. “Falancanın filanca kitabında ÅŸu düÅŸünce, bu düÅŸünce” gibi. Artık yüksek lisans ve doktora öÄŸrencileri, bir kitabı temel alıp konuyla ilgili benzer birkaç kitapla da mukayese yaptıktan sonra tezlerini nihayete erdirebiliyorlar. Benim öyle bir imkânım olmadı. Åžikâyetçi miyim? Hem evet, hem hayır.
Bir kere Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili devasa bir literatür var ve “Hz. Peygamber’in Günlük Hayatı” baÅŸlıklı bir konu hepsine hâkim olmayı gerektiriyor, geniÅŸ bir okuma alanınız var, çok yetiÅŸtirici bir husus. Öte yandan yıpratıcı da, hele fiÅŸlemeye baÅŸladığım ilk zamanlarda, zihnimde hiçbir sınırlayıcı kıstas olmadığından, neyi alıp neyi dışarıda bırakacağım hususunda çok zorlandım, ama zamanla oturdu her ÅŸey. Bugün geriye dönüp baktığımda son 8 yıldır hep Hz. Peygamber’le ilgili okuyup yazmışım, 8 yılımı didik didik bir baÅŸka kimsenin hayatını anlayıp yazmaya adasaydım sanırım, bugün derin piÅŸmanlıklarım olurdu, ama söz konusu Hz. Peygamber olunca, ne mutlu bana… Bu vesile ile böyle mesuliyetli bir iÅŸin altından kalkacağıma inanıp güvenen kıymetli hocam Prof. Dr. Mustafa Fayda’ya teÅŸekkürü bir borç biliyorum.
Bu kitabın size manevi getirisi ne oldu?
DediÄŸim gibi, hayatımın son 8 yılını “Resûlullah (s.a.v.) ne yerdi, ne içerdi, nasıl giyinirdi, nasıl davranırdı, ahlakı nasıldı” gibi soruların cevabını aramakla geçirdim. Manevi getirilerini anlatmak imkânsız. Hepsi benim içimde, bende gizli, tarifi mümkün deÄŸil.
Sayın hocam, biraz da kitabınızdan soralım. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Mescid-i Nebevî'deki günlük hayatı, mescidin inÅŸâsı ile baÅŸlamış. O, mescidin yapımı sırasında ashabıyla birlikte bizzat çalışmış. Hatta mescidin temeline ilk taşı Hz. Peygamber koymuÅŸ, ardından sahâbîler teker teker ellerindeki taÅŸları temele yerleÅŸtirmiÅŸlerdir. Bize bunu anlatır mısınız, nasıl inÅŸa edilmiÅŸtir mescid?
Mescid, Hz. Peygamber’in, ashâbının başında bizzat çalışması, her iÅŸe önce onun koÅŸması sayesinde bayram havasında, ÅŸenlikli, dualarla, tekbirlerle, ÅŸiirlerle, heyecanla inÅŸâ edilmiÅŸtir. Ä°mecenin vardığı son noktadır esasen. Herkes maharetini ortaya koymuÅŸ, bir tuÄŸla da ben koyayım iÅŸtiyakıyla hareket etmiÅŸtir.
Mescid, o gün temelleri atılan bir binadan ibaret deÄŸildir esasen. Sahâbîler de bunun bilincine varmış kimselerdir. Sadece mescidin inÅŸâsı deÄŸil, Hz. Peygamber’in 10 yıllık Medine yaÅŸantısında olan hiçbir konu yaÅŸandığı yer ve zamanla sınırlı kalmamıştır. Asırlarca etkileriyle, anlamıyla yaÅŸamayı sürdürmüÅŸ, her yeni doÄŸan Müslümanla yeniden doÄŸmuÅŸ, sıfırdan baÅŸlamıştır. Mescidin inÅŸâsı Ä°slâm kültür ve medeniyetinin inÅŸâsı için bir miladdır.
Peygamberimiz (s.a.v) ashabıyla nasıl ilgilenirdi? Bir iki örnek verebilir misiniz?
Kitapta o kadar çok detay var ki özenle anlatmaya çalıştığım. Burada sadece ÅŸunu söyleyebilirim, Hz. Peygamber’in Medine’deki günlük hayatında en çok zaman ayırdığı iÅŸ, eylem, uygulama ne diye sorarsanız, cevabı hiç tereddütsüz “Ashabıyla Ä°lgilenmesi”dir.
Peygamberimiz (s.a.v.) ashabına nasıl iltifatlar yapardı?
Peygamberimiz ashabını çok iyi tanırdı, Medine’de mukim olanları kastediyorum hiç ÅŸüphesiz. Hudeybiye AntlaÅŸması'ndan sonra Mekke’nin de fethiyle peyderpey bütün Arap yarımadası Ä°slâmiyet'e girmiÅŸti. Dolayısıyla Hz. Peygamber vefat ettiÄŸinde sahâbe sayısı epey fazlaydı ama benim bu kitapta öncelediÄŸim, Medine’de oturan ve sıklıkla Resûlullah’ın sohbetine iÅŸtirak eden kimseler. Hz. Peygamber onları çok iyi tanırdı, yokluklarını fark ederdi. Zaaflarını, yeteneklerini de bilirdi, iltifatları hep bu yeteneklerle ilgili olmuÅŸtur. Toplum içerisinde olumlu yönlerini ön plana çıkartıp kendilerini daha da geliÅŸtirmeleri için teÅŸvikte bulunmuÅŸtur.
Kitabınızda bahsettiÄŸinize göre, Peygamberimiz de ÅŸakalar yapardı zaman zaman. Nasıldı ÅŸakaları?
Mizah, çok etkili bir silahtır; akıllı, zeki, üstün yetenekleri olan bir kimse bu silahı edinirse etkili olacağı aÅŸikârdır. Ancak Hz. Peygamber, Allah tarafından ona verilen ağır sorumluluk gereÄŸi, mizahı günlük hayatında çok fazla kullanmamıştır. O her daim çevresindekilere tebessüm ederdi, güler yüzlü bir peygamberdi, pozitifti, bakanların yüreÄŸine ferahlık gelirdi ama devamlı ÅŸakalar yapan, insanları güldürme çabası içerisinde olan bir peygamber deÄŸildi. Hz. Peygamber, çok az, yerinde ve dozunda ÅŸaka yapmıştır. Peygamberlik görevinden ötürü de esasen, sahâbîler ondan çok fazla ÅŸaka sadır olacağını düÅŸünmemiÅŸlerdir. Nitekim ÅŸaka yaptığı nadir durumlarda muhatabının, bunun ÅŸaka olduÄŸunu anlamadığı dikkatleri çekmektedir. Dolayısıyla Hz. Peygamber çok az, yerinde, dozunda, dünya ve ahirete müteallik gerçeklere dayalı ÅŸakalar yapmıştır.
Yine dikkatimi kitabınızda bir ÅŸey çekti. Bizdeki ÅŸikâyet dilekçeleri gibi o dönemde de ÅŸikâyet mektupları gönderilirmiÅŸ. Peygamberimiz (s.a.v.)’e gönderilen bu mektuplar ve ÅŸikâyetler ne yöndeydi, biraz bahsedebilir misiniz?
Hz. Peygamber, sorunları çözen olarak toplumda çok önemli bir vazife ifâ ediyordu. Derdi, sıkıntısı olan soluÄŸu onun yanında oluyordu. Dolayısıyla o dönemde Hz. Peygamber’e iletilen çok fazla talep ya da ÅŸikâyet var, çünkü insan iliÅŸkileri söz konusu olduÄŸunda dertler de bitmez, talepler de. Ancak incelediÄŸimiz dönemde bu talep ya da ÅŸikâyetler daha çok sözlü olarak bizzat Hz. Peygamber’in huzuruna varıp anlatılmak suretiyle çözülüyordu. MektuplaÅŸma bu anlamda daha az ve nadir. Ancak Medine’ye uzak yerlerden iletilen çok önemli talep ya da ÅŸikâyetlerle ilgili mektuplar Hz. Peygamber’e ulaÅŸabiliyor ama dediÄŸim gibi Hz. Peygamber dönemi için mektupla ÅŸikâyet iletme ya da çözme nadirattan olan bir husus. Daha çok yanına gelip sözlü olarak konuÅŸma ÅŸeklinde bu sıkıntılar çözülüyordu.
Yine kitabınızda dikkatimi çeken bir bölümdü evlilikle ve evlenemeyen sahâbîlerin ÅŸikâyetleri ile ilgili verdiÄŸiniz bilgiler. Peygamberimiz maddi imkânsızlıklar yüzünden evlenemeyen sahâbîlere nasıl yardımcı olmuÅŸ ve bu konuda nasıl bir tepki göstermiÅŸtir?
Hz. Peygamber, evliliÄŸi her zaman teÅŸvik etmiÅŸtir. Bu hususta erkeklere, kadınlara, gençlere yaÅŸlılara hep kolaylaÅŸtırıcı olmayı tavsiye etmiÅŸtir. Tarafların bu olgunluÄŸu gösteremediÄŸi ya da evlenme istediÄŸi halde hiçbir ÅŸekilde imkânı olmayan kimselere, eÄŸer bu durumu suiistimal etme gibi durumları yoksa kendisi bizzat yardım etmiÅŸ, böyle bir durum varsa çalışmalarını istemiÅŸtir. Hz. Peygamber’in çözümleri kiÅŸiye özeldir, bu husus onun hayatını ele alırken hep göz önünde bulundurulmalıdır. Elbette genele uyarlanabilecek hususlar da vardır, ama her olay kendi içinde titizlikle incelenmelidir. Bu yüzden yeri gelmiÅŸtir Hz. Peygamber, kendisine gelip “evlenmek istiyorum, maddi gücüm yok!” diyen birisine yol göstermiÅŸ ve “çalış, kazan!” demiÅŸ, eline doÄŸrudan bir mal vermemiÅŸtir, yeri gelmiÅŸ tam tersi bir durum söz konusu olmuÅŸtur. Ä°nsanlar çeÅŸit çeÅŸittir, Resûlullah’ın çözümlemeleri de aynı çeÅŸitliliÄŸe sahiptir.
Kitabınızda, Peygamberimiz (s.a.v), torunu vefat ederken gördüÄŸünde nasıl davrandığından bahsetmiÅŸsiniz. O bir peygamberdi ama aynı zamanda da insandı. Onun da sevdikleri, canları vefat etmiÅŸtir. O da sevdiklerinden ayrılmış ve üzüntü yaÅŸamıştır, deÄŸil mi?
Hz. Peygamber çok yüce bir daÄŸdır, karı hiç eksik olmamıştır. Günlük hayatın karmaÅŸası içerisinde yorulanlar, sıkılanlar, bırakanlar, artık bu da fazla oldu diyenler onun hayatına dönüp bakmalıdırlar. Ä°mtihana tabi olmak herkese nasip olmaz, Hz. Peygamber’den fazla kimse imtihan olunmamıştır. Yetim gelip bu dünyaya, henüz altı yaşında annesini kaybetmiÅŸ öksüz bir çocuktur o; Hz. Fatıma dışında bütün evlatlarını, henüz bebekken oÄŸlu Ä°brahim’i kendi eliyle topraÄŸa vermiÅŸ bir babadır o; gözbebeÄŸi Hatice’sini, vefâkâr-cefâkâr hanımını topraÄŸa vermiÅŸ bir kocadır o; baba yarısı amcaları Ebû Tâlib ve Hamza’yı yitirmiÅŸ bir yeÄŸendir o; torunlarını kaybetmiÅŸ bir dededir o; en yakın dostlarını ÅŸehit olarak topraÄŸa vermiÅŸ bir arkadaÅŸtır o.
Fatımatüz Zehra Kamacı Hocam, gelelim yemek hususuna... Kitabınızda bundan da bahsetmiÅŸsiniz çünkü. Peygamberimiz hangi yemekleri severek yerdi?
Hz. Peygamber’in en sevdiÄŸi yemekler, kabak, yaÅŸ ve kuru hurmanın her çeÅŸidi, özellikle acve ve bernî denilen türleri, süt, koyunun kol ve sırt kısmından piÅŸirilen et, karpuz, kavun, soÄŸuk şıra, tatlı, bal, hays ve herîse olarak kayıtlara geçmiÅŸtir. Hz. Peygamber, zaman zaman Mescid-i Nebevî’de de yemek yemiÅŸtir ancak daha çok evde yemek yediÄŸinden, yediÄŸi yemekler ile ilgili detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler biraz daha bekleyecekler. Kısmetse Eylül-Ekim aylarında “Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî Dışındaki Günlük Hayatı” isimli çalışmam raflarda olacak, oradan detaylıca okuyabilirler.
Yeni bir kitap müjdesi bu! Heyecanla yeni kitabınızı bekliyoruz inÅŸallah. Rabbim çalışmalarınızı hayırlı ve baÅŸarılı eylesin inÅŸallah. Ä°lim yolunda hayırlarla ilerleyesiniz. Müsaadenizle öteki sorumu da yönelteyim size... Hocam, Peygamberimiz (s.a.v.) bazı yemekleri helal olduÄŸu halde yemezmiÅŸ, neden? Hangi yemekleri yememiÅŸtir?
Evvela bu güzel dilekleriniz ve dualarınız için müteÅŸekkirim. Hz. Peygamber günlük hayatının her anında risâlet görevinin bilincinde olarak hareket etmiÅŸtir. Sürekli insanlarla ve meleklerle iç içe olduÄŸu için sorumlu davranmıştır. Muhatabı kendisinden kötü koku iÅŸitsin istememiÅŸ, bunun için her zaman temiz olmuÅŸ, güzel kokmuÅŸtur. Yemeklere çok lezzet kattığı halde sarımsak ve soÄŸandan da sırf bu nedenle uzak durmuÅŸtur. Hz. Peygamber ayrıca, yetiÅŸtiÄŸi toplumda yeme alışkanlığı kazanmadığı için keler cinsi bir tür kertenkeleyi de yemezdi. Hz. Peygamber bunları yememiÅŸ ancak haram olmadığını da her seferinde açıkça bildirmiÅŸtir. Bu ÅŸekilde yanlış anlamaların önüne geçmiÅŸtir.
Peygamberimiz (s.a.v.), kendisine hediye edilen bir ÅŸeyi baÅŸkası istediÄŸinde çok beÄŸenmiÅŸ olsa ya da o ÅŸeye ihtiyaç duysa bile vermemezlik etmezmiÅŸ. Biraz bundan bahseder misiniz?
Evet, vermek, vermek, vermek... Karşılık beklemeden, cömertçe, hesapsız vermek noktasında ondan daha mükemmelini bulmak imkânsız. BeÅŸer sınırları içerisinde en üst derecede bir diÄŸerkâmlık… Ä°çi cız etmiyor, hesap yapmıyor, “ÅŸimdi nereden çıktı bu” demiyor. Sadece veriyor, hemencecik, çabucacık veriyor. Hiçbir ÅŸeyin sahibi o deÄŸil çünkü, Allah. Onun görevi de dağıtmak, adil bir ÅŸekilde taksim etmek, her daim görevini en güzel ÅŸekilde yerine getiriyor.
Hocam, bir gün ashabtan bir kadın kenarları iÅŸlemeli, belden alta giyilen yün bir elbise dokumuÅŸ ve “Sana giydirmek için ellerimle dokudum!” diyerek Peygamberimiz (s.a.v.)’e hediye etmiÅŸ. Peygamberimiz (s.a.v.) içinden “Tam da ihtiyacım olan ÅŸey!” diyerek bu hediyeyi kabul buyurmuÅŸ. Bunu giyinerek ashabının yanına çıkmış. Bir bedevinin ona, “Ne olur onu bana ver!” demesi üzerine “Tamam!” demiÅŸ, bir süre oturduktan sonra eve girerek üstünü çıkarmış ve elbiseyi katlayarak bedeviye göndermiÅŸtir. Ve bunu dokuyan kadından kendisi için bir tane daha dokumasını istemiÅŸ ancak elbise daha tezgâhta iken Resûlullah Refîki’l-â’lâ’ya kavuÅŸmuÅŸtur. Böyle bir olayı anlatırken ve bunu yazarken ne hissettiniz?
Ä°lk baÅŸta içim buruldu. Resûlullah’ın hiçbir yemeÄŸe, giysiye, eÅŸyaya tamah etmediÄŸini biliyorum. Buna raÄŸmen ihtiyaç duyduÄŸu bir elbise hediye edilince seviniyor, sonra çıkarıp veriyor. Ve tekrar giyemeden Hakk'a yürüyor. Sonra dedim kendi kendime, neden üzülüyorsun, o almayı deÄŸil vermeyi seviyordu, biriktirmeyi deÄŸil dağıtmayı tercih ediyordu, bu dünyanın gözünde hiç deÄŸeri olmadığını her fırsatta dile getiriyordu, hayatı boyunca hiçbir an, kısacık bir an dahi olsa uzun ömürü, zenginliÄŸi, ÅŸöhreti, iktidarı istemedi, hep elinin tersiyle itti. Ä°nsanların en zekisiydi, en yakışıklısı, en soylusu, devletin baÅŸkanıydı, gücü vardı, iktidarı vardı, bir insanın sahip olmak isteyeceÄŸi her ÅŸey elinin altındaydı ama o, bu imkânlara sahip bir kimsenin asla yaÅŸayamayacağı kadar mütevazı bir hayat yaÅŸadı. Bunu istedi, bunu tercih etti. “O halde” dedim kendi kendime, “o bu hareketi yaparken içi cız etmedi, sevindi, mutlu oldu, ben niye üzüleyim; böyle bir peygamberin ümmetinden olduÄŸum için ben de sevineyim, ÅŸükredeyim, ona layık olmaya çalışayım.” Ve içimdeki burukluk geçti, yerini huzur aldı, ferahladığımı hissettim.
Hocam bir baÅŸka konuya daha deÄŸinmiÅŸsiniz kitabınızda, oldukça ilgimi çekti verdiÄŸiniz bilgiler. Malumunuz boÅŸanmalarda günümüzde çocuk meselesi en büyük sorundur. Çocuk annede mi kalmalı babada mı diye mahkemelerde aylarca süren mahkemeler yapılır. Peygamberimiz döneminde de böyle olaylar yaÅŸanmış mıdır? Peygamberimizin kararı ne olmuÅŸtur?
Hz. Peygamber’e gelen bir kadın, yanında getirdiÄŸi oÄŸlunu göstererek onu doÄŸurduÄŸunu, emzirdiÄŸini, her türlü bakımıyla ilgilendiÄŸini, ÅŸimdi ise kocasının boÅŸanıp oÄŸlunu da elinden almak istediÄŸini söyleyince Hz. Peygamber kadının haklılığına hükmetmiÅŸ ve çocuÄŸun annede kalmasını saÄŸlamıştır. Tabi bu münferit bir olaydır, bu konuda annenin haklılığına hükmetmiÅŸtir. Ancak öyle durumlar vardır ki çocukların babanın yanında kalması daha saÄŸlıklı olacaktır, o durumda hüküm farklı olur. Daha önce de dediÄŸim gibi Hz. Peygamber’in kiÅŸisel baÅŸvurulara karşı çözümlemeleri de kiÅŸiseldir, kiÅŸiye özeldir. Herkese ve her olaya reçete olamaz. Aksi takdirde farklı hükümleri birbirine tezat görüp birini reddetmek diÄŸerini kabul etmek gerekir ki bu deÄŸerlendirme bizi doÄŸru yola götürmeyecektir.
Ailevi problemler Hz. Peygamber’e çokça taşınmıştır. O da her defasında tarafları dikkatli bir ÅŸekilde dinleyip adilane ve merhametli çözümler sunmuÅŸtur. Ä°nsanların, hiçbir zaman onun hakemlikleri sonucunda gözleri gönülleri arkada kalmamıştır. Allah, her dönemde herkes için onun izinden giden, adil, merhametli, vicdanlı hakemler, hâkimler yetiÅŸmesini nasip eylesin, adalet sistemimizdeki aksaklıklar çözülsün inÅŸallah.
Kitabınızda Peygamberimiz (s.a.v.)’in ibadet hayatına da detaylı girmiÅŸ ve anlatmışsınız. Son zamanlarda hadisleri inkâr edenler veya farklı niyetlerle yola çıkanlar “Kur’an’da abdest veya namaz böyle, ÅŸunlar ÅŸunlar yok, o halde bizim için referans Kur’an’dır” diye bir savunma ve insanların beynini karıştırma yoluna gitmekteler. Sizce doÄŸrusu nedir?
Hz. Peygamber’i, onun sözlerini, uygulamalarını yani günlük yaÅŸantısını dışarıda bırakmaya her ÅŸeyden önce Kur’ân-ı Kerîm izin vermez. “Sadece Kur’ân’ı referans alalım, o bize yeter” diyenler samimiyetsiz kiÅŸilerdir, ben onların samimi olduklarına inanmıyorum. Çünkü art niyet taşımaksızın sadece daha iyi anlama ve yaÅŸamak adına Kur’ân’a bakan, okuyan kimseler, orada her bir âyette Resûlullah’ı, onun hayatını, Allah’la aralarında geçen konuÅŸmaları görürler. Herkesten çok ,herkesten detaylı bir ÅŸekilde Resûlullah’ı anma ve anlama ihtiyacı duyarlar. Herkesten daha çok siyere, hadise ilgi gösterirler. O yüzden bu iddialar her ÅŸeyden önce samimiyetsizdir, önyargılıdır ve Kur’ân kaynaklı deÄŸildir. Hz. Peygamber ve Kur’ân birbirinden ayrılmayan bir bütündür, bir bütünün parçaları dahi deÄŸildir. Bu samimiyetsiz iddialar, tarih boyunca ortaya atılan diÄŸer pek çokları gibi çok fazla tutunamayıp birer birer etkinliÄŸini kaybedip gideceklerdir.
Fatımatüz Zehra Kamacı Hocamıza, verdiÄŸini bu kıymetli bilgilerden dolayı teÅŸekkürlerimizi sunup, “Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’deki Günlük Hayatı” isimli Kitabını da imzalatıp, dualar ederek ayrılıyoruz odasından. Minnettarım kendilerine.
Fatma Toksoy konuÅŸtu
Henüz yorum yapılmamış.