Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Okurken yüzünüz kızaracak: 1927'de Dolmabahçe ve Topkapı Sarayları'ndaki mücevherleri mezatla satmak için Fransa'ya teklif götürmüşüz

1927'de Dolmabahçe ve Topkapı Sarayları'ndaki mücevherleri mezatla satmak için Fransa'ya teklif götürdüğümüzü ama Fransızlar'ın geri adım atması üzerine satıştan vazgeçildiğini çoğumuz bilmeyiz. Dolmabahçe'de bugün yaşanan dramın gerisinde, 80 yıl öncesinden başlayan ilgisizlik yatıyor.



İşte, bugüne kadar üzerinde pek durulmayan bu ‘‘satış’’ işinin gün ışığına çıkmamış arşiv belgelerine göre ayrıntıları:

Paris'in önde gelen mücevher şirketlerinden Rozanes, 1927 ilkbaharında garip bir teklif alır: Teklif Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Fethi Bey'den (Okyar) gelmekte,büyükelçi ‘‘İstanbul saraylarında padişahlar zamanından kalan mücevherleri satmak istiyoruz. Bu satıştan elde edilecek gelir memleketin kalkınmasına sarfedilecek. Lütfen uzmanlarınızdan birini değer tesbiti yapması için Türkiye'ye gönderin’’ demektedir.

Şirketin sahibi Mösyö Rozanes, hemen Robert Linzeler adında bir uzmanı Türkiye'ye yollar ama Fransız Dışişleri Bakanlığı'nı da tekliften haberdar eder: Bakanlığa ‘‘Bu işin siyasi tarafı var. Biz mücevherlerin kaç para edeceğini hesaplarken siz de o tarafıyla alâkadar olun’’ diye yazmaktadır.

Birçok Avrupa ülkesi Ankara'yı o günlerde genç cumhuriyetin başkenti olarak henüz tanımamıştır ve İstanbul'da kalmaya inatla devam etmektedir. Fransız Büyükelçiliği de İstanbul'dadır ve maslahatgüzar Brugere'yle Paris arasında bir mücevher yazışmasıdır başlar. Türkiye'de çalışmaya başlayan Linzeler ise mücevherlerin değeri hakkındaki tahminini yapar: Avrupa'da mezata konmaları halinde en az 300 milyon Frank edeceklerdir. Paris, artık ellerini ovuşturmaktadır ve yazışmalarda ‘‘Rus Çarı'nın hazinelerini İngilizler'e kaptırmıştık ama Türk hazineleri bize kalacak. Bu işten iyi para götüreceğiz’’ gibisinden ifadeler vardır. Fransız Dışişleri Bakanı Aristide Briand, malahatgüzar Brugere ve mücevherci Rozanes birbirlerine sayfalar dolusu mektup göndermektedir...

Her şey tamamlanır ve sıra satışın yapılmasına gelir. Fransa Türkiye'den mücevherlerin kime ait olduğunu, hangi isimle satılacağını sorar. Ama Paris'teki Türk Büyükelçisi Fethi Bey ‘‘Bunlar padişahlara, çoğu da İkinci Abdülhamid'e aittir’’ cevabını verince işler karışır. Fransızlar arasında yeniden bir yazışma trafiği başlar. Bu defa ‘‘Abdülhamid'in varisleri bizi dava etmeye kalkarlar, davayı kazanırlar ve bütün para elimizden gider. Bir yol bulmalıyız’’ denmektedir.

Düşünülür, taşınılır ama aranan yol bir türlü bulunamaz. Paris satış konusundaki her adımın Abdülhamid veresesine yarayacağını farketmiştir. Ankara'ya 1928 yazında gönderilen son mesajda ‘‘Biz bu işten vazgeçiyoruz, siz de vazgeçin. Zira satışta padişahların varisleri herşeye el koydururlar’’ yazılıdır.

Türkiye, Dolmabahçe ve Topkapı Sarayları'ndaki mücevherlerin bugüm hâlâ elinde olmasını Fransa'nın bu cevabına borçludur.

Saraylar konusunda bugünlere işte buralardan geldik. 70 sene önce içindeki en kıymetli parçaları satmayı düşündüğümüz binaları zamanla bakımsızlıktan çürüttük ve herşeyi iş işten geçmek üzereyken farkettik. Ben, Dolmabahçe Sarayı'nda yaşananları sarayın bu geçmişini bildiğim için normal karşılıyorum.

Bu işin bizim tarihçilerin merakını çekeceğini pek sanmıyorum ama günün birinde belki lâzım olur diye, satış belgelerinin nerede olduğunu da söyleyeyim. Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nin ‘‘Levant’’ kısmında E.349'dan sonraki seriyi, özellikle de 171'le 178 arasını iyice bir elden geçirin. Bu sayfadaki belgeler numaralarını verdiğim serinin sadece bir kısmı ve daha dünya kadar belge var...

Murat Bardakçı - Arşiv

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.