Sosyal Medya

Kenan Alpay / ‘Kitap Yüklü Eşekler’den Ne Kadar Farklıyız?

Kenan Alpay - Yeni Akit



Tartışma kültürümüz, eleÅŸtiri ve müdafaa tarzımız giderek irtifa kaybediyor. Bu durum dostlar arası tartışma ve eleÅŸtiri için de böyle rakip hatta düÅŸman gördüklerimize karşı da böyle ne yazık ki. Bir taraftan özgüven patlaması misali ortalığa saçtığı fikirlere gelen eleÅŸtiri ve itirazları baÄŸnazlık ve düÅŸmanlık olarak resmetmek üzere fırsat kollayanların sayısında ciddi bir artış var mesela. DiÄŸer taraftan yanlışlık ve tutarsızlıkları eleÅŸtiri hatta kötü niyet ve iliÅŸkileri teÅŸhir hakkını kullanma adına iÅŸi iftiraya ve ihbarcılığa vardırarak muhalif görüÅŸ sahiplerinin sesini kesmek için devlet gücüne sarılmayı marifet bellemek de pek bir moda oldu.

Pozitivist ve ulusçu kimlik üzerine yükselen Ä°ttihat ve Terakki’nin mirasçısı bir ideoloji, iktidar sınıfı ve devlet geleneÄŸi olarak Kemalizmin, Ä°slam’ı kamusal hayatın dışına sürüklemek üzere ürettiÄŸi düÅŸmanca politikaları az çok yaÅŸadık ve biliyoruz. Etkisi hâlâ güçlü bir biçimde sürüyor ve oluÅŸturduÄŸu tahribatı giderebilmek için çok boyutlu bir seferberliÄŸe ihtiyaç var. Ne var ki; sorunlar sadece Kemalizmin saldırılarından, seküler-ulusalcı sınıfların ideolojik ve ahlaki tahakkümlerinden neÅŸet etmiyor. Müslüman toplumun iÅŸçisiyle, köylüsüyle, ev hanımıyla, bürokratıyla, siyasetçisiyle, tüccarıyla olduÄŸu gibi ilahiyatçısıyla, ÅŸeyhiyle, hocasıyla, müridiyle, camideki cemaatiyle de ilgili içeriden hatta derinlerden, eskilerden gelen sorunları, sıkıntıları, sapmaları var. Üstelik bu sorun ve sapmalar ahlaktan itikada, ticaretten ibadete deÄŸin hayatın bütün alanlarına yayılmış durumda.

Fitne Neydi, BaÄŸnaz Kimdi?

Son iki asırdır Ä°slam dünyası maruz kaldığı iÅŸgal ve sömürgecilik siyasetleriyle ciddi bir çöküÅŸe sürüklendi. Belki de ahlaki, toplumsal, ticari ve siyasi ilkelerini terk ettiÄŸi, tahrif ettiÄŸi ve günahı yaygınlaÅŸtırdığı için iÅŸgal ve sömürüye maruz kaldı. Önce sömürgecilik sonrasında emperyalizm elbette ki Ä°slam coÄŸrafyasına yönelik sistematik düzeyde yıkıcı saldırılar tertipledi. Ne var ki bütün sorun küffardan kaynaklanmıyor, Ä°slam toplumları da kendi içinde birçok alanda çürümeyi, kokuÅŸmayı, dağılma ve çöküÅŸü süratlendiren sapkın söylem ve iliÅŸki biçimleri üretiyordu.

Türkiye’de ve diÄŸer tüm coÄŸrafyalarda Müslüman toplumlar gelenekçilik ve modernizm sarkacından çıkış yolu bulamıyorlar maalesef. Ulusalcı ve anti-emperyalist despotik rejimlerle demokrasi ve insan hakları vaad eden emperyalist devlet arasında tercihe zorlanan orta doÄŸu halklarının kaderi gibiyiz: Özgün seçenek ve özgür iradeye hiç tahammül yok. Gelenek teoride her ne kadar yaÅŸayan Ä°slam’ı temsil ediyor olsa da Kur’an’ı, sünneti, fıkhı, kelamı, içtihadı tanınamayacak kadar flulaÅŸtırmış durumda. Modernlik bir durum ve hayatın tüm alanlarına nüfuz etmiÅŸ halde. Fakat modernizm bir ideoloji ve yöntem olarak Ä°slam dâhil temas ettiÄŸi her ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirmeye, dönüÅŸtürmeye, amaçlarına uygun bir biçimde baÅŸkalaÅŸtırmaya kararlı. Gelenek yer yer atak yapsa, kendini ve muhataplarını tahkim edecek bazı araçlar inÅŸa etse de esasen savunmada ve giderek daha sert bir biçimde muhafazakârlaÅŸmakta, içe kapanmakta. Gelenek özü kaybediyor çünkü beka vurgusuyla sembolleri ihtiyaçtan çok fazlasıyla öne çıkarıp ÅŸekilden, kliÅŸeye dönüÅŸen tekrardan baÅŸka bir teklifle toplumun karşısına çıkamıyor.

Ä°slam nedense güzel ve imrendirici bir hayat tarzı olarak gerek bireysel gerekse toplumsal olarak örneklenen bir din deÄŸil de bitip tükenmeyen bir münakaÅŸanın konusu ve kaynağı gibi problemli bir pozisyona mahkûm edilmiÅŸ durumda. 

Makul Åžüphe mi Vesvese ve Ä°nkâr mı?

Tartışan taraflar, bilerek bilmeyerek sekülerizmi, devletin çerçevesini çizdiÄŸi resmi teklifi meÅŸrulaÅŸtıran, cazip hale getiren rollere soyunuyorlar çoÄŸunlukla. Tevhid ve ÅŸirk, adalet ve zulüm, ıslah ve ifsad, takva ve fücur, iman ve küfür gibi Kur’an-ı Kerim’in öncelediÄŸi, Muhammed Mustafa (a.s.)’ın örneklediÄŸi ve selef-i salihin’den bugüne gelen maruf örfü gölgede bırakalı çok oldu. Kim bilir belki de aktüel ve siyasal ihtiyaçlara uygun konular, örnekler ve çıkarımlar üzerine ahkâm kesmek çok tatlı ve faydalı görülüyor olmalı.

Zaman akıp gittikçe, toplumların iliÅŸki biçimleri ve ihtiyaçları deÄŸiÅŸtikçe (ki son derece hızlı bir deÄŸiÅŸim söz konusu) Ä°slam’ın meselelere bakışı ve cevabı da açıklığa kavuÅŸturulmak durumunda. Fakat bir taraftan Ehli Sünnet söylemini öne çıkararak son derece dar, Kur’an ve Sünnet’le bağı son derece zayıf hatta tartışmalı kliÅŸe söylem ve semboller etrafında inÅŸa edilmek istenen gelenekçi bir teklif öne çıkarılıyor. Üstelik bu teklif yığınla bid’at, hurafe, Ä°srailiyat, Batınilik, Hurufilik, vahdet-i vücut gibi sapkın geleneksel unsurlar üzerine bina ediliyor. 

DiÄŸer taraftan hassaten ‘tarihselcilik’ gibi modern Batı akademisinin Ä°ncil ve Tevrat’a uyguladığı yöntemi Kur’an-ı Kerim’e uygulamaya çalışan bir teklif duruyor. Bu teklif en temelde Kur’an-ı Kerim’in metnini daha doÄŸrusu vahyedilen bir Kitab oluÅŸunu tartışmaya açıyor. Özetle “Kur’an-ı Kerim’in manası Allah’tan olabilir ama lafzını Hz. Muhammed (a.s.) ÅŸartlara uygun olarak ifade etmiÅŸtir” yaklaşımı tarihselciliÄŸin ana fikrini teÅŸkil etmektedir. Üstelik öteden beri bilip tanıdığımız Kemalist-ulusalcı aktörlerin laiklik prensibi gereÄŸi ileri sürdükleri ahkâm ayetlerinin tarihselliÄŸi teklifini hepten aÅŸarak “Kur’an bazı temel mesajları hariç tamamen tarihseldir” görüÅŸü ileri sürülmektedir. Bu modernist yönteme göre “Allah, Kur’an’ı muhtemel ve müstakbel geliÅŸmeleri hesap etmeden üstelik de lafız olarak deÄŸil mana olarak Hz. Muhammed’e vahyetmiÅŸtir.” (haÅŸa!)

Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu BaÅŸkanlığı tarafından 19 Aralık’ta yayınlanan “Kur’an Lafzı ve Manasıyla Nazil OlmuÅŸtur” açıklamasını iyice okuyup araÅŸtırmakta fayda var. Tehditkâr bir dile, alaycı ve ötekileÅŸtirici bir üsluba, tekfir ve düÅŸmanlaÅŸtırıcı bir tutuma deÄŸil hakkı ve sabrı tavsiyeyi merkeze alan ıslah edici bir söylem ve duruÅŸa muhtacız. KolaylaÅŸtıran, güzelleÅŸtiren, müjdeleyen ümmet gitmiÅŸ de yerine zorlaÅŸtıran, çirkinleÅŸtiren ve nefret ettiren akılsız bir güruh gelip karşımıza dikilmiÅŸ dedirtmek istemiyorsak makul ve mutedil ama muhakkak muttaki ve mücahid olmak zorundayız. Çünkü “Kendilerine Tevrat verildiÄŸi halde onun yükümlülüÄŸünü yerine getirmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap yüklenmiÅŸ eÅŸeÄŸe benzer. Allah’ın âyetlerini yalanlayan topluluÄŸun hali ne kötüdür! Allah o zalimlere elbette yol göstermez.” (Cuma Suresi, 62/5) 

Ä°hlas ve amelden arınmış ilahiyatçıların, hocaların, âlimlerin, ÅŸeyhlerin de helak olacaklarına iliÅŸkin ikazlar yapılmamış gibi davranamayız.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.