Sosyal Medya

Ömer Lütfi METE: Yiğidin borcu ölüm

İzdiham Dergisi'nin arşivinden... Ömer Lütfi METE; Bir şeyi bildiğimi sanıyorum: O da mutlak iktidarın Allah’ta olduğudur.



KuÅŸçu karakterinde gizlendi, Gülce ÅŸiirinde kalbini önümüze serdi ve hep uçurumun kenarında bekledi. Ömer Lütfi Mete bu toprakların hikâyesini anlatan en güzel adamlardan biriydi. Gerçek anlamda boÅŸluÄŸu dolmayanlardan oldu, ne mutlu ona.

Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır 

Ölümünden çok kısa bir süre önce, Kadıköy-Kızıltoprak’ta bulunan Pana Film ofisinde ustayla görüÅŸmeye ya da kendi tabiriyle ‘Gülce ÅŸiirinin hesabını sormaya’ giden Güven Adıgüzel, senarist Ahmet Turgut’un da eÅŸlik ettiÄŸi çok sıkı bir Ömer Lüfi Mete sohbeti gerçekleÅŸtirmiÅŸti.

Güven Adıgüzel: Ömer hocam Allah’ın selamıyla baÅŸlayalım. Emin Gürsoy’un hayat verdiÄŸi ‘KuÅŸçu’karakteri kimdir? KuÅŸçu siz misiniz yoksa?

Ömer Lüfi Mete: KuÅŸçu ben deÄŸilim, nihayetinde hayali bir kiÅŸi. Bir kere ben çok günahkâr bir adamım, KuÅŸçu hiç günahkâr deÄŸil. KuÅŸçu toplumun vicdanıdır. Tasavvufsuz vicdan olmaz. KuÅŸçu benim olmak istediÄŸim kiÅŸidir.

Güven Adıgüzel: Matbaa çıraklığından baÅŸlayarak gazeteciliÄŸe kadar yükselmiÅŸ bir isim olarak, genel anlamda gazeteler, özel olarak ise ‘gazeteciliÄŸin inandırıcılığı’ konuları hakkında ne düÅŸünüyorsunuz? Mevcut medya düzeni ve -namuslu gazetecilik anlayışı- bir yerlerde kesiÅŸiyor mu dersiniz?

Ömer Lüfi Mete: Namuslu gazetecilik dünyada yok. Türkiye’de de. Dünyanın en yaygın ve ciddi yayın organı BBC’dir. Benim için o da güvenilmezdir. Çünkü onun da hangi iÅŸi hangi amaçla yaptığını görüyorum. Özellikle BBC’nin Türkçe internet sitesini takip ettiÄŸimiz zaman Britanya imparatorluÄŸunun çok akıllı bir öncü kuvveti gibi davrandığına ÅŸahit olabiliyorum. Öyleyse basın her halükarda -en özgür olanı bile- belli bir güç tarafından en azından bir dereceye kadar kullanıyor demektir.

BBC’deki kullanılma oranı hissedebiliyorsam ki çok rafine bir yayıncılık yaptığını dünya kabul eder.Amerika’nın sesi radyosunu dinlerseniz mesela sırıtır Amerikancılık. DoÄŸuda ise Alman radyosuna baktığımız zaman güya Alman devletinin derinliklerinin diyaloglarının sözcüsüymüÅŸ gibi, objektif kaynakmış gibi haber sunar ama iÅŸin erbabı onun da yalnızca Alman çıkarları için yayın yaptığını bilir. Alman çıkarları için çalışırken inandırıcı olmaya çalışır yine de. Sade vatandaÅŸsa bunun Alman çıkarlarına nasıl hizmet ettiÄŸinin farkına varamaz. Meraklısı hele hele gazete tecrübesi varsa hangi haberin niçin öne çıkarıldığını, niçin yapıldığını bilir. Bu en düÅŸük düzeyli BBC de seyredilir. BBC’nin yanında Ä°ngiliz çıkarları için yayın yapmış olma tercihi de olabildiÄŸince izlenir. Bunu söylemeye çalışıyorum yani rafine yayıncılık meselesiyle ilgili.

Türkiye’de ise bizimkinin üç temel kullanım gücü tarafından görünmez hale getirildiÄŸini düÅŸünüyorum. Birincisi; özellikle son 20 yıl içerisinde basın kartı sahibi olanların kendisini kullananın çıkarları için -öncelikli olarak bunlar için- yayın yapmıştır. Kamuoyuna ayna olmak, haber sunmak, saÄŸlıklı yorum yapabilmek gibi bir amacı olmamıştır. Bir kısmı da ÅŸu ya da bu inancın tetikçiliÄŸini yapmak için yayın yapmıştır. Bir kısmı da ÅŸu ya da bu ideolojinin tetikçiliÄŸini yapmak için yayın yapmıştır. Hangi sebeple hangi gazeteyi hangi yayın organını izlerseniz izleyin her birinde bir ön kabul vardır.

Kimi de güya vatanseverlik adına, en çok duyarlı olduÄŸu alan olan vatan memleket meselelerine duyarlı gibi davranmıştır, aslında o kendi dar ideolojik penceresinden yayın yapmıştır yalnızca. O da o pencereden tetikçilik yapmaktadır. Kimisi dini deÄŸerleri ön plana çıkararak kendi penceresinden yayın yapmaktadır.

Sermayenin yaptığından bir farkı yoktur. Sermayesi nasıl kendi gazetesini ya da televizyonunu herhangi bir iÅŸi halletmek veya herhangi bir yaptırım için uygulatabilmek için kullanıyorsa, diÄŸerleri de ideolojileri ve inançları için kullanıyor. Bu yüzden Türkiye’de hiçbir gazete ve hiçbir televizyon inandırıcı deÄŸil. Gittikçe daha çok inandırıcı olmaktan uzaklaşıyorlar. Bunu bence artık hayra alamet olarak saymak gerekiyor diye düÅŸünüyorum. Çünkü medya tamamen tetikçilik üzere oluÅŸmuÅŸ bir meslek artık.

Güven Adıgüzel: GazeteciliÄŸe adım attığınız Bab-i Ali dünyasından senaristliÄŸe doÄŸru yatay bir geçiÅŸiniz söz konusu. Bu geçiÅŸte ekonomik sebepler ne derece etkili oldu? SenaristliÄŸe bir meslek olarak mı bakıyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Ben biraz emir vaki ile bu iÅŸe baÅŸladım. Ä°lk önce bir durum var onu söyleyeyim. Film seyretmeyi seviyordum. O zamanlar sadece yabancı diziler vardı. Türkiye’de dizi yapılmıyordu. 1986 yılında Mehmet Akif Ersoy’un vefat yıldönümü nedeniyle bir belgesel -drama tarzı yapım gerçekleÅŸtirmek istiyordu TRT. Fakat geç kalmıştı. Hızlı bir ÅŸekilde bunu yapabilecek birisini aradılar. Denk geldi ve bana da öneride bulundular. Bu ilk deney olarak senaryoyu yazdım. Salih diye bir yönetmen vardı. Genç bir yönetmen. Onun tarafından çekildi ve gösterildi. Olumlu tepki alınca benim çevremdekilerin bu iÅŸi yapabileceÄŸim konusunda telkinleri artınca, arkası geldi. Teklifler geldikçe senaryo yazmaya baÅŸladım. Ben hala ısmarlanmadığı sürece senaryo yazmıyorum.

Roman yazmayı seviyorum. Daha çok kafamda gönlümde bu iÅŸin var olduÄŸunu-yattığını söyleyebilirim. Bir konuyu romanlaÅŸtırmayı hayal ediyorum hep. Bu iÅŸi daha iyi yaptığımı düÅŸünüyorum. Bu konuda geliÅŸimimi saÄŸlıyorum. Romanlarımın kitaplarımın getirisiyle ciddi bir getiri saÄŸlayamıyorum tabi. Senaryolarımın sayesinde geçiniyorum.

Sinema filmi söz konusu olduÄŸunda bir kere akan sular durur. Hep isterim bunu. Ama ÅŸu olmadı, oturup yeni bir proje de tasarlamaya vaktim olmadı. Sürekli meÅŸgul olduÄŸum bir iÅŸ bitmeden yenisi gündeme geldi. Böylece ya dizi ya da sinema filmi her zaman meÅŸgalem olmuÅŸtur. Daha çok sipariÅŸ iÅŸler, ısmarlama iÅŸler yapmış oldum böylece. Birkaç tane senaryom var çekilmemiÅŸ. Kendi isteÄŸimle kaleme aldığım. Yapımcıların ısmarladığı iÅŸler yaptım evet ama kendi isteÄŸim hep roman yazmak oldu.

Güven Adıgüzel: Åžimdi yayın hayatında olmayan TGRT zamanında çekilen; senaryoları size ait Ahmet Bedevi ve Veysel Karani filmleri için neler söyleyeceksiniz? Aradan 15-16 yıl geçti ama dönemin ÅŸartlarıyla deÄŸerlendirecek olursak; baÅŸarılı iÅŸler çıkardığınızı söyleyebilir miyiz?

Ömer Lüfi Mete: Bunlar çok düÅŸük bütçeli filmler. 90’lı yılların baÅŸlarında yapılan o filmlerin bütçesi TGRT’nin çektiÄŸi evliya filmlerinin bütçelerine göre çok daha küçük bütçelerle yapılan filmlerdir. Yani o furya bittikten sonra çok küçük paralarla çekildi. O küçük bütçelerine göre kötü olduklarını da düÅŸünmüyorum. Bunda tabi yönetmen Ä°smail GüneÅŸ’in de büyük payı oldu.

Hikâyenin kötü olmadığını ve iyi çekildiÄŸini yani hatalarla ikisini bir arada peÅŸ peÅŸe aynı kadroyla yapmak suretiyle normalde o iÅŸin en az dört katı bütçeyi gerektirmiÅŸ. Dörtte bir fiyatına ortaya çıktı bu projeler. Ben o filmlerden hep olumlu tepkiler aldım. Hala o süreçte o furyada yapılmış evliya filmleri içinde farklı olduÄŸunu düÅŸündüÄŸüm iÅŸlerdir. Bunu sadece senaryodan kaynaklandığını söylemiyorum. Belki senaryonun da muhakkak payı vardır ama yönetmen iyidir.

Güven Adıgüzel: Sabah gazetesindeki 17 Ocak 2006 tarihli ‘’Komploya inanma, komplosuz kalma’’ son yazınızdı. 3 yıldır yazdığınız Sabah’tan ayrılma süreciniz biraz olaylı oldu, çeÅŸitli açıklamalarda da bulundunuz. Fatih Altaylının sizle olan probleminin kaynağı nedir? Bir de veda yazınızda yazmış olduÄŸunuz bir kıssa var ‘’nasıl insan oluruz’’ adında, orada kime atıfta bulunuyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Fatih Altaylını ‘ne zaman adam oluruz’ diye köÅŸesi var. Bizde ‘ne zaman insan oluruz’ diyerek ona gönderme yaptık aslında. Komploya inanma komplosuz kalma yazısı aslında alaylı bir yazı. O yazıyla alakası yok. Herhangi bir ÅŸey sezip de yazmadım. Ben o yazıyı gönderdikten sonra öÄŸrendim Fatih Altaylı’nın benimle çalışmak istemediÄŸini. Gazeteden Kenan Sönmez arkadaşımız aradı beni, doÄŸrudan bir tebligat ÅŸeklinde bildireceklerdi. Bunu ben sana söylemek istedim dedi. Tebligat olarak haber vermelerini uygun görmedim. Seninle çalışmak istemediklerini ben söylemek istedim dedi. Ben de hayırlı olsun dedim. Fatih Altaylı’nın benimle çalışmak istemediÄŸiyle alakalı bir tahminim var. Bana özellikle kastı olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Gerçi tarzını beÄŸenmem, hoÅŸlanmam o ayrı mesele. Galatasaraylıyım, Galatasaray’da yönetici yapmasında bir Galatasaraylı olarak rahatsızlık duymuÅŸumdur o ayrı. Böyle bir yöneticilik anlayışına inanmam. Hakkında bir yerde bir ÅŸeyler söylediÄŸimi de hatırlamıyorum.  Ä°leri geri yazı da yazmadım. Aslında aklıma gelen bir ÅŸey var; bunu ilk defa burada açıklayacağım.

Sabah gazetesinin yılbaşı etkinliÄŸi vardı. Yılbaşından birkaç gün önce kokteyl verme ÅŸeklinde düzenlediler. Biz de davetliyiz, ben de gittim. Masa masa dolaşırken tanıdık arkadaÅŸlarla, ahbaplarla tokalaÅŸtık muhabbet ettik. Sonra tanıdık baÅŸka bir gruba doÄŸru giderken yan gruptan bir arkadaÅŸ Fatih Aksoy selam verdi. Bir iki adım geldi. Ben de ona doÄŸru geldim tokalaÅŸtık, öpüÅŸtük. Onlar da üç kiÅŸiydi. Yanlarında birisi daha vardı. Ä°çimden bu kim acaba dedim. Ben bunu tanıyorum ama neden çıkaramadım bir tuhaflık oldu. Fatih Aksoy bana doÄŸru geldiÄŸi için selamlaÅŸtık. Ama diÄŸerlerini tanımadıkları için, bende tanır gibi olup tanıyamadığım için onlara bir ÅŸey demeden geçtim. BaÅŸka bir gruba geçtim. Bu sırada bu Fatih Altaylı deÄŸil miydi dedim. Sonradan hatırladım, tanıdım. Bazen oluyor böyle. Zaten daha önce yakından görmüÅŸ deÄŸildim kendisini. Medyadan tanıyordum. Böyle bir durum oldu.

Åžimdi Fatih Altaylı’nın yerinde olsanız, ÅŸöyle düÅŸünürsünüz; ben bu gazetenin genel yayın müdürü oldum. Resmiyete baÄŸlanmasa da kesinleÅŸti bu. Herkes biliyor. Ömer Lütfi Mete de biliyor. Acaba beni adam diye mi saymadı? Arkadaşıyla tokalaÅŸtı, merhabalaÅŸtı. Bana niye selam vermedi? Hayırlı olsun demedi. Ben böyle bakarım. Bundan dolayı olabilir mi diye düÅŸünüyorum. BaÅŸka mantıklı bir sebep bulamıyorum. Benim kendisiyle hiçbir polemiÄŸim olmadı. Fatih Altaylı gibi bir insanla polemiÄŸe girmem. Ben bunu hakettim. Fatih Altaylı’yı genel yayın müdürü yapan bir gazeteye benim hemen istifamı vermem gerekirdi.

Güven Adıgüzel: Bir gazeteye transferinde bile ‘derin senaryoların ustası’ olarak lanse edilen bir yazarsınız.  Yekten soralım o halde size; Derin-Devlet nedir? Dizilerimizin derinliÄŸi, devletimizin derinliÄŸini döver mi mesela?  Derin Devlet nasıl bir edebiyat türüdür?

Ömer Lüfi Mete: Aslında bu ihtiyacı duyulan yapının yokluÄŸundan kaynaklanan bir edebiyat. Derin devlet olmadığı için sadece gevezeliÄŸi var. Derin devlet; -ÅŸu anda tutuklanan, Ergenekon çetesi ismiyle içerde tutulan ve gözaltına alınanlar için söylüyor deÄŸilim- genel anlamıyla derin devlet diye zannedilenlerin çoÄŸu derin çetedir. Teorik olarak kitaplarımda bunları anlatmaya çalıştım.

Yani bir güç, odak karanlık iÅŸleri devletin herhangi bir yerinden ruhsatlı olarak yapıyor diye derin devlet olmaz. Bu derin çete olabilir. Derin devlet ne olmalıdır onu da söyleyeyim; (Ä°ngiltere’de gizli hükümet denir buna mesela) devletin hayati çıkarlarını belli bir hiyerarÅŸik disiplin içerisinde bazı karanlık operasyonlar yaptırarak koruyan ve bu yapmış oldukları eylemlerle tarihe ve millete hesap verecek olan oluÅŸumdur.

Güven Adıgüzel: Adnan Menderes’in iktidara geldiÄŸi dönemin o meÅŸhur söylemini hatırlayalım; ‘ÅŸimdi yönetimi hasolara, memolara mı bırakacağız yani’ demiÅŸlerdi açıkça. YerleÅŸik seçkinlerle( bunun içinde bürokratik eliti de katabiliriz.) en alttan gelen yeni sınıfın çekiÅŸmesinin adı iktidar savaÅŸları mı oldu sizce? 

Ömer Lüfi Mete: Bu çok karmaşık bir konu… Türkiye’de batı toplumlarıyla paralel bir sınıf yapısı olmamıştır. Ayrıca genel geçer sosyolojik tasniflerle da aram yok. Ä°ktidar nedir, ne kadarı kimindir, kim nereye kadar muktedirdir? Bu soruların kesin cevaplarını bilmem. YaÅŸadığım dönemlerle okuyarak öÄŸrendiÄŸim dönemler arasında çok saÄŸlıklı kıyaslamalar da yapamam. Bir ÅŸeyi bildiÄŸimi sanıyorum: O da mutlak iktidarın Allah’ta olduÄŸudur. Gerisi ayrıntıdan ibarettir.

Güven Adıgüzel: Avrupa BirliÄŸi konusunda en sert açıklamalara sahip bir yazarsınız. AB Türkiye için karşılıksız bir aÅŸk mıdır?

Ömer Lüfi Mete: Avrupa BirliÄŸi, artık Türkiye için karşılıksız aÅŸk bile deÄŸildir. Bugün itibariyle Avrupa BirliÄŸi, kendi sonunun baÅŸlangıcındadır. Bu yapının anlamlı bir var oluÅŸ ve gelecek kazanması, Türkiye’yi benimseyebilmesi ve üye almasıyla mümkün olabilirdi.

Fakat bu, da kendilerinden çok Türkiye’nin büyümesine yol açardı. Onun için de benimsemeleri zaten mümkün deÄŸildi. Artık AB, Avrupa için belki karşılıksız aÅŸk sayılabilir.

Güven Adıgüzel: Metal Fırtına adlı kurgu bir roman yazıldı geçtiÄŸimiz yıllarda ve oldukça da ses getirdi. Metal Fırtına çok uzak bir ülke midir?

Ömer Lüfi Mete: Bu kitabı okudum ama çok etkilendiÄŸimi söyleyemem. Genç yazarlarını, büyük yankı uyandıracak bir çalışma yaptıkları için takdir etmem ayrı bir bahistir. Benim o kitaptakine benzer bir çatışma beklentim yoktur. Türkiye’nin er geç ABD ile de hesaplaÅŸmak durumunda kalabileceÄŸini kabul ediyorum ama çok yakında deÄŸil. Ayrıca Metal Fırtına’da anlatıldığı ÅŸekilde de deÄŸil. Daha zayıflamış bir ABD ile, daha güçlenmiÅŸ bir Türkiye olarak hesaplaÅŸacağımızı tahmin ediyorum.

Güven Adıgüzel: Kosova’nın bağımsızlığını nasıl karşıladınız? Avrupa’nın göbeÄŸinde Müslüman bir ülke sevinci mi yaÅŸamalıyız yoksa yeni bir ABD üssü tedirginliÄŸi mi, ne dersiniz?

Ömer Lüfi Mete: Kosova için pek deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok. Daha önce aÄŸabeyleri Rusya’yı ÅŸimdi ise Amerika. Yine de bağımsızlıklarını ilan etmeleri sevindirici.

Güven Adıgüzel: Türk sinemasında yeni kuÅŸak yönetmenlerle birlikte ilerleyen özgün bir dil kurma çabası takdire ÅŸayan mı? Nasıl görüyorsunuz bu yeni sinema iÅŸlerini?

Ömer Lüfi Mete: Türklerin hiçbir alanda kendine ait bir politikası ve üslubu yok. Maalesef bu sinemada da böyle. Bu toprağın en önemli gerçeklerinden biri olan Müslümanlık hep görmezden gelinmiÅŸtir. Bu toprakların hikâyeleri anlatılmamıştır çok fazla. Bir Ä°ran sinemasından söz edebiliriz, az da olsa bir Suriye sinemasından.

Ama bir Türk sinemasından ve bir Türk sinema dilinden bahsedemeyiz. Tarkovski’nin sinemayı tanımladığı çarpıcı bir ifadesi vardır, benim de çok hoÅŸuma gider; MühürlenmiÅŸ zaman, der o. YaÅŸanmışı yansıtmak deÄŸildir yani, bir fotoÄŸraf deÄŸildir. Bir kader yaratmaktır. Sinema bir hayaldir. Güzel hayaller kurmak lazım.

Güven Adıgüzel: Sizin Mevlana filminiz ne durumda? En son senaryosunu yazma aÅŸamasındaydınız, 2007 Eylül Åžeb-i Aruz törenlerine yetiÅŸmesi planlanıyordu, bir problem mi oldu, son durum nedir?

Ömer Lüfi Mete: Senaryo birinci yazım olarak bitmiÅŸ durumda. Aradan bir zaman geçti. Bir araÅŸtırma, yapımcı, yönetmen, oyuncu gibi konuların çözümlenmesi için Konya BüyükÅŸehir belediyesi herhalde bir süre araÅŸtırmalarını sürdürdü ki film aralık ayına yetiÅŸemedi. Bugün itibariyle 2008 aralık ayına da yetiÅŸmesi de zor görünüyor ama bundan bir kaç ay evvel bizden yani Pana filmden bu filmin bütçesini çıkarmamızı istediler. Biz de ÅŸimdi titiz bir çalışmayla filmin bütçesini çıkarmaya gayret ediyoruz. Bu senaryo ne kadar bir bütçe gerektirir o belli olsun. Ondan sonra ne yapılacaksa hangi aÅŸamaya geçilecekse Konya Büyük Åžehir Belediyesi karar verecek. Burada iÅŸi ısmarlayan Konya Büyük Åžehir belediyesi. Bu büyük bir yapım.

Büyük bir bütçe gerektiriyor. Ä°nÅŸallah süreç doÄŸru iÅŸler. Böyle projeler yani dünya çapında umut ettiÄŸimiz bir yapım için 12 sene çok deÄŸil. KeÅŸke daha önce baÅŸlasaydık. Hem senaryoya da çalışmak için daha fazla zaman ayırmış olurduk. Daha iyi olurdu. Biz biraz 2007 yılı Aralık ayına yetiÅŸecek diye senaryo konusunda acele ettik. O yüzden aynı senaryo üzerinde ikinci veya üçüncü defa çalışma yapacağız. DeÄŸiÅŸiklikler olacak. Bunlar iÅŸin diÄŸer unsurlarının belirlenmesiyle de alakalı. Yönetmeninin, özellikle sanat yönetmeninin belirlenmesiyle alakalı. Bu hususlar ortaya çıktığında senaryo üzerinden yeniden konuÅŸulabilir. Åžu an itibariyle elimizde aslında Mevlana’nın hayatından yapmış olduÄŸumuz özet var. Ve benim hazırlamış olduÄŸum senaryo aÅŸağı yukarı 3 saatlik bir film senaryosu. Bu çok uzun: üç  saatlik film yapacaksın ya da 1,5 saatlik vesaire. Burası kısaltılması gerekli. Ä°lgili uzmanlara gösterdik. Çünkü Mevlana’nın her ÅŸeyini anlatmak gibi bir gayesi olamaz bir filmin. Hem sığmaz hem de bir felsefe filmde anlatılmaz. Bir dünya görüÅŸü, bir büyük sanat okyanusunu filme almak mümkün deÄŸil. Biz o döneme ve Hazreti Mevlana’nın büyüklüÄŸüne dair başından sonuna kadar dikkatle izlenilebilir bir film çıkarabilme derdindeyiz.

Güven Adıgüzel: BSF Akademi Sinema TV Okulunda ÖÄŸretim Görevlisi olarak çalıştınız. Sinemada Alaylı-mektepli çatışmasının ÅŸiddeti kaç desibeldir?

Ömer Lüfi Mete: Bizde sinema var mı ki alaylı olanla, mektepli olanın üstünlüÄŸünü kıyaslayalım. Türk sineması yoktur. Türkiye’de kendine özgü bir sinema dili oluÅŸturmaya yönelik araÅŸtırıcı çabaların yeni yeni baÅŸladığını belki kabul edebiliriz. Geç kaldık ama baÅŸarabileceÄŸimizi umuyorum. Tarihimiz bu iÅŸ için müthiÅŸ bir hazine. Oradan alaylı olan da, mektepli olan da bize özgü sinema ÅŸaheserleri çıkartabilirler.

Güven Adıgüzel: ‘Gülün BittiÄŸi Yer’ filminiz bir dönem yasaklılar arasındaydı. Sansüre uÄŸramış bir senarist olarak, yasaklara nasıl bakıyorsunuz? Birde sizden sonra da bir çok 12 Eylül filmi yapıldı, bazı filmler direk 12 Eylül’ü anlattı, bazıları darbeyi bir aÅŸk masalının fonu olarak kullandı. Türkiye’de 12 Eylül filmleri gerçekçi yapıldı mı? Siz en çok hangisini beÄŸendiniz mesela?

Ömer Lüfi Mete: Bir kültürü sorguladık aslında biz o filmde. Åžiddet kültürünü sorguladık. O dönemde herkes çekindi filmi yayınlamaya, doÄŸru dürüst gösterime bile giremedi. Gülün BittiÄŸi Yer filmi bir milattır ülkemiz için. DiÄŸer dönem filmlerine gelince; hiçbirini çok iyi bulmadım. DoÄŸal olarak tarafım zaten. ‘Gülün BittiÄŸi Yer’ bana göre en az sorunu olanıydı. Ancak her zaman için daha iyisi yapılabilir.

Güven Adıgüzel: The Ä°mam filmi size çokça soruldu ama; senaryonun kopuk olduÄŸuna ve hikayenin akmadığına dair eleÅŸtiriler için son kez neler söyleyeceksiniz, ‘The Ä°mam’ filmini kariyerinizde nereye koyuyorsunuz? Ayrıca daha geniÅŸ bir zamanda bir imam hatiplinin hayatını konu alan yeni bir senaryo çalışması yapmayı düÅŸünür müsünüz?

Ömer Lüfi Mete: Bu, bana, ana hatlarıyla ısmarlanmış bir öykünün senaryosuydu. Bir mülakatta söylediÄŸim gibi, ‘Hayal gücümü kiralayarak’ bu çalışmayı yaptım. Tamamen özgür ÅŸartlarda bir hikâye geliÅŸtirmem söz konusu deÄŸildi. Ancak, filme yönelik eleÅŸtirilerin filmden çok daha iyi olduÄŸunu söyleyemem. Bir kere bu filmde imam hatiplilerin meselelerinin çözümünü bekleyenlere ÅŸaşırıyorum. Hiçbir film, bir sosyal konuyu tahlil edecek makale çalışması olamaz. Mesele, anlattığınız maceranın inanılır bir ÅŸey olup olmadığıdır. Derdinizi iyi anlatıp anlatamadığınızdır.

Bu film özünde iki insan arasındaki dostluÄŸu anlatmaktadır. Biri imamdır, biri de imam hatipten gelip mühendis olmuÅŸ bir insandır. Ä°kisi arasındaki dostluÄŸun iskeletinde bir macera iÅŸlemeye çalıştım. Benim, imam hatip vakasını çözmek gibi bir derdim olmadı bunu yazarken. Bana ısmarlanmış bir çekirdek hikâyeyi renklendirmeye çalıştım, hepsi bu. Bu ısmarlanmışlığına raÄŸmen öyküyü iyi iÅŸlediÄŸimi düÅŸünüyorum. Prodüksiyon biraz daha güçlü olsaydı, film çok daha saÄŸlam olabilirdi. Senaryonun kötü olduÄŸuna inanmıyorum.

Güven Adıgüzel: Ä°smail GüneÅŸ’in; ‘’Ticari filmleri bile karşı mahalledekilere yaptırıyorlar, ben siyah türküm bizim yerimiz yurdumuz yok’’ sitemi çerçevesinde, sinema açısından baÅŸarı-baÅŸarısızlık kavramlarına nasıl bakıyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: BaÅŸarısızlık için insanın her zaman mantıklı mazeretleri olabilir. Benim de vardır ama onlarla tatmin olmam. BaÅŸarılı iÅŸimle gurur duyduÄŸum gibi, baÅŸarısız iÅŸimden de mahcubiyet yaÅŸarım. Hiç soran olmasa, bir tek mazeret söylemeye ihtiyaç duymam. Hakiki sanatçı mazeret üretmez.

Güven Adıgüzel: Yerli Matrix olarak lanse edilen ‘Anka KuÅŸu’ filmini gördünüz mü bilmiyorum ama birkaç sinemacı arkadaşım Mesut Uçakan senaryoyu Ömer Lütfi Mete’ye emanet etseydi keÅŸke diyorlardı ısrarla. Metafizik-sonsuzluk-varoluÅŸ konularını iÅŸleyen bu tarzda bir senaryo çalışmasına nasıl bakarsınız?

Ömer Lüfi Mete: Ben Mesut Uçakan arkadaşımızın gayretlerine saygı duyarım ama hiç birlikte çalışmadık. Benim drama anlayışım, daha birçok dostum gibi, Mesut Uçakan’ınkiyle uyuÅŸmaz. Ben bir hikâye anlatacaksam, ille de dünya görüÅŸümü yansıtacağım diye bir gayret içinde olmam. Anlattığım hikâyenin yeni bir ÅŸey söylemesini dert edinirim. Benim gibi düÅŸünenlere deÄŸil, herkese söyleyecek sözümün olmasını isterim. Bu kolay deÄŸildir. Kolay deÄŸil diye kendi mahalleme nutuk atmakla tatmin olamam.

Güven Adıgüzel: ‘’Batı`da Kilise’nin kontrolü altında yayın yapan televizyonlara bakılarak oradaki kalite örnek alınmalı’’ ‘’Adeta Haçlı Seferi ile saldırıya geçmiÅŸ bir yayıncılık anlayışıyla karşı karşıyayız”  ÅŸeklinde iki adet çok sert açıklamanız var. Çözüm olarak ne önerirsiniz?

Ömer Lüfi Mete: Çözüm kültürümüzün özgün yanlarını derinlikli olarak yansıtabileceÄŸimiz çokça sinema ürünü ortaya çıkarabilmemizdir.

Güven Adıgüzel: SenaristliÄŸinizi yaptığınız, milyonları ekran başına kilitleyen Deli Yürek dizisinin bu kadar tutmasını neye baÄŸlıyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Bu dizi artık tarih oldu… Kurtlar Vadisi onu aÅŸtı. Deliyürek’ten önce hiçbir dizinin senaristi benim bu diziyle senaryocu olarak edindiÄŸim itibarı kazanamamıştır. Hayatımdaki en baÅŸarılı iÅŸin Deli yürek olduÄŸunu da düÅŸünmüyorum. Roman beni daha çok heyecanlandırıyor.

Güven Adıgüzel: Kenan Ä°mirzalioÄŸlu için ‘bundan oyuncu olmaz’ demiÅŸtiniz yanlış hatırlamıyorsam? Åžu anda nasıl buluyorsunuz onu? Necati ÅžaÅŸmaz oyuncu oldu mu ayrıca, ne dersiniz?

Ömer Lüfi Mete: Çok fena yanılmışım. Kenan benim hem çok sevdiÄŸim bir dostumdur, hem de artık oyunculuÄŸuna hayran olduÄŸum bir sanatçıdır. Can dostum Necati ÅžaÅŸmaz da mükemmel bir oyuncu olmuÅŸtur.

Güven Adıgüzel: Peki, siz bir senarist olarak, kamera arkasına geçmeyi hiç düÅŸündünüz mü?

Ömer Lüfi Mete: Bu yaÅŸta artık çok geç… 60’e gelmek üzereyim. Kamera arkasının çilesini çekecek takatim yok, bu iÅŸi öÄŸrenmeye ayıracak zamanım da yok.

Güven Adıgüzel: Ä°smail GüneÅŸ tarafından çekilen ‘Çizme’ adlı eserinizle ‘en iyi senaryo ödülü’nüalmıştınız. Ödül müessesesine nasıl bakıyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Ödüller her zaman tartışılır. Her zaman adil olan hangi ödül sistemi var? Oscar mı? Cannes mı? Berlin mi? Antalya mı? Yoksa Nobel mi? Bazen siz adil bulursunuz, ben bulmam… Bazen de tersi olur. Bu konulara kafa yoracak kadar geniÅŸ zamanım yok. Åžahsen, ödüle aday olmayı deÄŸil, ödül veren olabilmeyi tercih ederim.

Güven Adıgüzel: Karadeniz TV’de ‘Ceviz KabuÄŸu’ programına atıfta bulunan ‘Fındık KabuÄŸu’ isimli bir sohbet-tartışma programınız var.  Nedir durumlar?

Ömer Lüfi Mete: Kanalın sahibi olan dostumuz için bir hatır programı yapıyoruz. Ä°sminden memnun deÄŸilim, deÄŸiÅŸmesini istiyorum. Aslında daha da doÄŸrusu, televizyonlarda konuÅŸmayı istemiyorum, çoÄŸu zaman hatır uÄŸruna gidiyorum. Nihayet beni davet edenlerin çoÄŸu dostum, arkadaşım, bazıları da hasbelkader meslekte aÄŸabeylik yaptığım insanlar. Hayır diyebilen biri deÄŸilim…

Güven Adıgüzel: Siz Rizelisiniz, yine baÅŸka bir heyecanlı Karadenizli Nihat Genç de Trabzonlu. Hep böyle hırçın mıdır Karadeniz çocukları? Nihat Genç’i nasıl buluyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Hırçın olmayan Karadenizli çok azdır herhalde. Nihat Genç ise eski bir dostum. Onu dinlerken keyifleniyorum. Çok seviyorum Nihat’ı.

Güven Adıgüzel: Aydın kimdir sizce?

Ömer Lüfi Mete: Bu konu da çok söz kaldırır. Aydın bana göre samimiyetle özgür düÅŸünmeye çalışan insandır. Her isteyen, özgür düÅŸünmeyi baÅŸaramaz. Bunda samimi olmak aydın sayılmak için yeterlidir. Özgür düÅŸünmek ise, kendi ilke ve deÄŸerleriniz konusunda bile ÅŸüpheci olmakla mümkün…

Güven Adıgüzel: Orhan Pamuk Nobel edebiyat ödüllü yazar meslektaşınız. Nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz Nobel’i? Aldığı Nobel, ödül mü yoksa ödün mü?

Ömer Lüfi Mete: Orhan Pamuk hakkında hüsnü zan sahibi deÄŸilim. Çok yetenekli bulduÄŸumu söyleyemem. Ancak, ilk çalışmalarında samimi bir sanatçı gayreti vardı. Åžimdiki seyri hakkında fazla söze gerek yok. ‘Bir milyon Ermeni ve 30 bin Kürt öldürdük’ dediÄŸine için için piÅŸman olduÄŸunu sanıyorum. Tabii bu sözün kendisine kazandırdığı batı teveccühünden ve imkânlarından piÅŸman deÄŸildir elbette.

Güven Adıgüzel: Gülce ne anlatıyor?

Ömer Lüfi Mete: Vallahi en rahatsız olduÄŸum ÅŸey, herhangi bir ÅŸiirimle ilgili söz söylemektir. EÄŸer gerçek bir ÅŸiir yazdıysam, yaptığım en iyi iÅŸi yapmışımdır. Onun üstüne söz koymam.

Güven Adıgüzel: Yeni kitap çalışmaları var mı?  Åžöyle güzel bir roman?

Ömer Lüfi Mete: Ben de kendimden en çok bunu bekliyorum. Hep çalışmam var ama araya dünyalık gaileler ve senaryo iÅŸleri giriyor. Kendime öfkeliyim, kafamda bitmiÅŸ gibi duran romanlarımı kağıda dökmeye fırsat bulamadığım için.

Güven Adıgüzel: Hakkınızda özellikle internet âleminde ‘’Allah Ömer Lütfi Mete’ye keÅŸif ilmi vermiÅŸ’’ ÅŸeklinde bir ÅŸeyler dolaÅŸtırılıyor, ne diyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Aman Allah’ım, eÄŸer dalga geçmiyorlarsa ne büyük hüsnü zan. Bunu bir dua sayayım ve Allah’a sığınayım.

Güven Adıgüzel: EkÅŸi Sözlük gibi bir sitede bile sizinle ilgili tek satır olumsuz yorum olmamasını neye baÄŸlıyorsunuz?

Ömer Lüfi Mete: Bu, Allah’ın keremidir… Zahirdeki sebeplerinden biri, herhalde mert bir insan olarak yaÅŸamaya ve yazmaya çalışmamdır.

Güven Adıgüzel: Ä°stihbaratçı dostlarınız var mı?

Ömer Lüfi Mete: Ä°stihbaratçı olduÄŸunu bana ilan etmiÅŸ dostlarım yok. Fakat istihbaratçı olabileceklerini sandığım tanıdıklarım vardır. Ä°stihbaratçılardan çok korkarım. Niye korkarım? En iyi kullandıkları adamlar, benim gibi çenesi düÅŸük insanlar ve özellikle gazetecilerdir de ondan. Kullanılmış olduÄŸumu fark edersem herhalde çok kötü hissederim kendimi.

Güven Adıgüzel: Siyasete tövbe ettiniz mi?

Ömer Lüfi Mete: Tövbe büyük laftır. Büyük laf etmemeyi öÄŸrenmeye çalışan biriyim. Hem siyaset haram deÄŸil ki tövbe edeyim. Fakat ÅŸimdi artık kendimi siyaset için yaÅŸlı hissediyorum.

Güven Adıgüzel: Bugün Gazetesi’nde mutlu musunuz?

Ömer Lüfi Mete: Gazetecilik beni pek mutlu etmiyor ama yazdıklarımın bir iÅŸe yaradığını umduÄŸum için sürdürüyorum. Bugün Gazetesine bana sesim kısılmışken bir imkân sunduÄŸu için minnettarım ve hakkını vermeye çalışıyorum.

Güven Adıgüzel: SaÄŸlık durumunuz nasıl?

Ömer Lüfi Mete: Hamd olsun, zaman zaman yüksek tansiyon sıkıntısı yaÅŸasam da kendimi hep iyi hissedebiliyorum.

Güven Adıgüzel: Hocam çok saÄŸ olun, Allah’a emanet olun. Kaleminize kuvvet, çok hoÅŸ bir sohbet oldu bence.

Ömer Lüfi Mete: Eyvallah.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.