Mehmet Akif’in davasını ve düşünce dünyasını vefatından sonra da yaşatan kişi: Ahmet Edip
Follow @dusuncemektebi2
NECMETTİN TURİNAY Eşref Edip’in bir meziyeti varsa o da Mehmet Akif ile dostluğunu, ona olan hürmet ve bağlılığını ömrünün sonuna kadar sürdürmesidir. Eşref Edip’in kaleme aldığı hiç bir kitap ve makale yoktur ki Mehmet Akif’ten bir hatıra nakletmemiş, şiirlerinden aktarmalar yapmamış bulunsun.
Nitekim EÅŸref Edip’in, Ä°stiklal Marşı ÅŸairinin vefatının ardından kaleme aldığı iki ciltlik Mehmet Akif Hayatı ve Âsârı adlı eseri tam bir Akif destanı ve romanıdır. O güne kadar sanat ve edebiyat hayatımızda, bu türden bir biyografi kaleme alınabilmiÅŸ deÄŸildir.Yani hiç bir büyük muharririn hayatı Mehmet Akif Hayatı ve Âsârı’nda olduÄŸu gibi mufassal, canlı yaÅŸanmış bir hayat hikâyesine dönüÅŸtürülememiÅŸtir. Akif merkezli çalışma yapanların sık sık baÅŸvurduÄŸu bu eseri, hemen herkes rahatlıkla okuyabilir. Nitekim Fahrettin Gün dostumuz ilgili eseri, tek cilt olarak yeni baÅŸtan yayınlamış bulunmaktadır.
EÅžREF EDÄ°B’Ä°N YOL AÇICILIK ROLÜ
Bir de kendisinden sonra kaleme alınmış nice büyük eserin öncüsü sayılabilir bu çalışma. Mesela Mithat Cemal’in Mehmet Akif/ Hayatı, Seciyesi, Sanatı (1939) ve Namık Kemal ile ilgili çalışması, Hasan Basri Çantay’ın Akifname’si (1966) ve Mehmet Emin EriÅŸgil’in Ziya Gökalp’le ilgili Bir Fikir Adamının Romanı (1951), ayrıca Mehmet Akif’i anlattığı Ä°slâmcı Bir Åžairin Romanı (1956), neresinden bakarsanız bakın EÅŸref Edip’in devamı mahiyetinde çalışmalardır. Onu örnek alan, ondan yola çıkmış denemelerdir bunlar. Fakat hiç biri de EÅŸref Edip’in gölgesi altında ezilmeyen müstakil denemeler sayılırlar. Dahası EÅŸref Edip, Mehmet Akif ile ilgili bu iki büyük cildini eÄŸer yayınlamamış bulunsaydı, bugünkü Mehmet Akif çalışmalarının ne seviyede kalmış olabileceÄŸini varın siz hesap edin!..
Bu haliyle EÅŸref Edip, Mehmet Akif’e yönelik muhabbet ve baÄŸlılığı ile; nümûne-i imtisal bir kiÅŸilik olarak gözümüzde durmaksızın büyümektedir. Akif’e dönük menkıbelerini naklettikçe, o da gözümüzde büyüyor ve enteresan bir kiÅŸiliÄŸe dönüyor. Fakat bu özelliÄŸi EÅŸref Edip’in gene de bir yanını teÅŸkil eder. Çünkü EÅŸref Edip’i sırf bu yanına indirgemek, onu sınırlamaktan baÅŸka bir anlam taşımaz. O aynı zamanda önemli bir gazeteci, yüzlerce eserler neÅŸretmiÅŸ bir yayıncı ve enteresan bir ansiklopedi tasarımcısıdır. Daha ötede de tek partili yılların zulüm ve istibdadını unutulmaktan kurtaran önemli bir hatıra yazarıdır. Dolayısıyla bu mücadeleci karakterin saÄŸlam bir biyografisinin henüz yazılmamış olması, neresinden bakarsanız bakın teessüf edilecek bir hadise teÅŸkil eder.
KARA KÄ°TAP’TAN DÖNEM MUHALEFETÄ°NE
EÅŸref Edip’in Akif çalışmalarının dışında, daha baÅŸka eserleri de bulunmaktadır. Onların en tanınmışlarından biri hiç kuÅŸkusuz Kara Kitap’tır (1967). Tek partili yıllarda CHP uygulamalarının anlatıldığı o eserin gerçekten ağır, vurucu bir dili vardır. Fakat EÅŸref Edip ne söylemiÅŸse, onun eksiÄŸi var fazlası yok demektir. Bu yüzden EÅŸref Edip mahkemelere de düÅŸmüÅŸ, ancak sonunda beraat etmiÅŸtir. EÅŸref Edip’in Kara Kitap’ta kullandığı belgeler kuÅŸkusuz gerçek olmakla birlikte, geliÅŸtirdiÄŸi bakış açısı ile muhalefet dilinin, Ä°kinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen yeni bir döneme ait olduÄŸunu kavramak hiç de zor olmamaktadır.
Nitekim aynı yıllarda akla gelebilecek türlü muhalefet grubunun, CHP karşıtlığı hususunda ortak bir cephe teÅŸkil ettiÄŸi rahatlıkla söylenebilir. CHP karşısında yeni hak arayışlarına girmek, icabında onu iktidardan düÅŸürmek yolunda çeÅŸitli Milliyetçi/Türkçü, Muhafazakar gruplar; Ahmet Emin Yalman, Åžükrü Kaya ve Tevfik RüÅŸtü Aras merkezinde Ä°nönü’nün tasfiye ettiÄŸi liberal batıcı sınıflar; özellikle de yarı sosyalist, marksist kesimler (Serteller ve Tan gazetesi) yoÄŸun bir çaba içinde görülürler. Dolayısıyla çok partili hayatın baÅŸlaması ile Demokrat Parti’nin iktidara geldiÄŸi 1950 arasında, Ä°nönü ve CHP’ye muhalefet etmeyen her hangi bir grup, kesim kalmamış gibidir.
Sonraki yıllarda kaleme alınmış çoÄŸu hatıralarda, bu toplu muhalefet dalgasının yeterince izah edilmediÄŸi anlaşılmaktadır. Nitekim bu tür eserlerde hemen her grup kendi maÄŸduriyetini ve muhalefetini öne çıkarır, diÄŸer muhalefet hareketlerinin üzerini özel bir gayretle örtmeye kalkışır. Dolayısıyla bu tür hatıralardan dönemin manzarasını toplu olarak çıkarmak, kolay kolay mümkün olamamaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse, mesela Türkçü/ milliyetçi kesimler 3 Mayıs 1944 tutuklamalarını; solcu ve marksist kesimler Tan gazetesinin tahribini (Aralık 1945) ve Sabahattin Ali’nin öldürülmesini (1945); liberal batıcı sınıflar da azınlıklara yönelik Varlık Vergisi uygulamalarını, mevcut iktidarın devletçi ekonomi politikalarına yönelik eleÅŸtirileri keskin bir CHP muhalefetine dönüÅŸtürmekte adeta yarışırlar.
EÅŸref Edip, Mehmet Akif’e yönelik muhabbet ve baÄŸlılığı ile; nümûne-i imtisal bir kiÅŸilik olarak gözümüzde durmaksızın büyümektedir. Akif’e dönük menkıbelerini naklettikçe, o da gözümüzde büyüyor ve enteresan bir kiÅŸiliÄŸe dönüyor.
BÜYÜK DOÄžU, SERDENGEÇTÄ° VE SEBÄ°LÜRREÅžAT DERGÄ°LERÄ°
Necip Fazıl, EÅŸref Edip ve Osman Yüksel Serdengeçti gibi, Ä°slâmi niteliÄŸi ile öne çıkan isimlerin muhalefetini burada unutuyor deÄŸiliz. Necip Fazıl’ın Büyük DoÄŸu’su (1943), Osman Yüksel’in Serdengeçti’si (1941), EÅŸref Edip’in 1948’de yeniden çıkarmaya baÅŸladığı SebilürreÅŸat dergileri!.. Aynı yıllarda birbirini takip eden sayısız kapanmalar, kağıt darlıkları, dağıtım güçlükleri ve daha neler neler!..
Bu grubun muhalefetinin diÄŸerlerine göre daha derin ve tarihî bir temele oturduÄŸunu unutmamak gerekir. Eski Ä°mam-Hatip okullarının, Ä°lâhiyat fakültesinin, Kur’an kurslarının, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, ezanın Türkçe okunması mecburiyeti, dini kitap yayınının baskı altında tutulması, Vakıflar üzerine kayıtlı çeÅŸitli mahalle camilerinin satışı ve elde edilen gelirin belediyelere irad kaydedilmesi!.. Daha garibi de önemli bazı din ve tasavvuf büyüklerinin, Selçuklu ve Osmanlı sultanlarına ait türbelerin kapılarının mühürlenmesi, ziyaretlerinin önüne geçilmesi!.. Dolayısıyla Büyük DoÄŸu, Serdengeçti ve SebilürreÅŸat gibi dergiler, bu tür yasaklarla ilgili resmi devlet belgelerini yayınlandıkça, toplumun derin vicdanı anında harekete geçiyor, seçim öncesinde Türkiye adeta halden hale giriyordu.
Åžüphesiz, yukarıdan beri üzerinde durduÄŸumuz muhalefet gruplarının ileri sürdüÄŸü eleÅŸtiriler, temelde haklı ve doÄŸrudur. Dolayısıyla Türkiye, topyekün bir iktidar deÄŸiÅŸikliÄŸine doÄŸru hızla evriliyor demektir. Fakat CHP’nin yerine geçecek yeni iktidarın, birbiriyle uyuÅŸması kabil olmayan sınıfları nasıl tatmin edeceÄŸi de önemli bir meseledir. Ortaya çıkan müÅŸterek havaya bakılacak olursa, bütün bu ırmaklar Demokrat Parti havuzuna doÄŸru akıyor da akıyordu.
Peki, ya Ä°nönü iktidarının durumu? Onlar ne yapıyordu?
Durmaksızın Parti Genel Sekreteri, BaÅŸbakan ve bakan deÄŸiÅŸtirmekle meÅŸguller. Fakat bu olumsuz gidiÅŸe karşılık, bu tür tedbirlerin hiç biri kâr etmiyor. Kendi halkını kaybetmiÅŸ tek parti iktidarı, siz sayın ki oradan oraya savrulup duruyor. Mevcut kaos ortamında iktidar, tek çare olarak Amerika ile iÅŸ tutmak, onlara yaslanmak ve onların muâvenetleri ile iktidarını sürdürmek mecburiyetinde kalıyor. Dolayısıyla köÅŸeye sıkışmışlığın bu derecesini o günkü milli, dini, sol-marksist gruplarının öngöremediÄŸini söylemek durumundayız. Nitekim günümüzde de kendi halkının desteÄŸini kaybetmiÅŸ iktidarlar benzeri yollara baÅŸvurmakta, fakat sonuç gene de deÄŸiÅŸmemektedir.
Ä°ÅŸin garibine bakın ki o ÅŸartlarda, uzun sürmüÅŸ tek parti iktidarının resmi hükümet sözcüsü(!) Falih Rıfkı bile meydanları terk etmiÅŸti. CHP’yi bu zor zamanlarında savunmak vazifesi Batı yanlısı Hüseyin Cahit’e ve avanesi üç- beÅŸ kaleme kalmış gibi bir manzara hasıl olmakta idi.
Ä°NÖNÜ Ä°KTÄ°DARININ Ä°LK DÖNEMLERÄ°
Fakat bütün bu sert eleÅŸtirilere raÄŸmen CHP bundan mı ibarettir? Yukarıda saydığımız grupların CHP ile, ÅŸöyle veya böyle iliÅŸkiye girdikleri, ona bel baÄŸladıkları dönemler olmamış mıdır? Bu hususa yeteri derecede dikkat etmemek, Ä°nönü döneminin tek parti iktidarını, Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında üretilen (CHP imgesine) kilitleyivermek ne derece doÄŸru olur? Çünkü 1938’den 1950’ye kadar devam eden on iki yıllık süre zarfında, aynı iktidarın birbirinden farklı uygulamalarına ÅŸahit olduÄŸumuz unutulamaz. Bu bakımdan savaşı müttefiklerin kazanacağının anlaşıldığı tarihe kadar olan dönemi, daha ayrı mütâlea etmek faydadan hali deÄŸildir.
Nurettin Topçu’nun Hareket dergisine (1939), Necip Fazıl’ın Büyük DoÄŸu dergisine (1943), EÅŸref Edip’in Ä°slâm Türk Ansiklopedisi’ne (1940) aynı dönemde izin verildiÄŸi bilinen bir husustur. Aynı ÅŸekilde, 1937 aralığında yapılamayan Mehmet Akif’i anma toplantılarına, 1938 aralığında nasıl bir alan açıldığı bilinen bir husustur. Ayrıca o sıralarda, bu tür törenlerin yurt çapında da önü açılmamış mıydı? Aynı günde (27 Aralık 1938) Ä°stanbul Üniversitesi’nde, Ä°stanbul Yüksek ÖÄŸretmen Okulunda, Ankara’da Gazi EÄŸitim Enstitüsü’nde, yönetici kadroların ve hocaların katılımı ile, bu törenlere resmi olarak da sahip çıkıldığı duygusu verilmemiÅŸ miydi? Dolayısıyla bu durum ancak ÅŸöyle izah edilebilir: Yeni yönetim veya iktidar, eskisinden oldukça farklıdır. Akif’e karşı olmadığı gibi, ona sahiplik iddiasında bulunan sınıfların da yanındadır gibi bir ÅŸeyler.
Nitekim EÅŸref Edip’in Mehmet Akif Hayatı ve Âsârı adlı çalışması, bu hususlarla ilgili sayısız belge ihtiva etmektedir. Dolayısıyla ilgili eserin birinci cildinin, Atatürk’ün vefatının ardından iktidara gelen Ä°nönü döneminin baÅŸlangıçlarında; yani 27 Aralık 1938’de icra edilen Mehmet Akif törenlerine yetiÅŸtirilmek üzere kaleme alındığını hatırlamak gerekir. EÅŸref Edip bu meseleyi eserinin ikinci cildinin baÅŸlangıcında özellikle izah etmek ihtiyacını duymaktadır.
1937 Ä°LE 1938 ARALIÄžI ARASINDAKÄ° FARK
Adı geçen eserin ikinci cildi, döneme mahsus geliÅŸmelere vakıf olmamız bakımından enteresan bir ayna vazifesi görmektedir. Nitekim 1937 aralığında icra edilemeyen, fakat 1938 aralık baÅŸlangıcında önü büsbütün açılan Mehmet Akif törenlerinin fasıl fasıl anlatımı, sadece ve sadece bu eserden okunabilmektedir. Ayrıca 27 Aralık 1938 anmalarına zamanın Diyanet Ä°ÅŸleri Riyaseti de iÅŸtirak etmiÅŸ, büyük Ä°stanbul camilerinin imam ve hatiplerinin katılımı ile, Ä°stanbul Beyazıt Camiinde Akif için görkemli bir mevlit töreni düzenlenmiÅŸtir. Eserin bu cildinde, EÅŸref Edip’in ilgili mevlit törenini nasıl coÅŸkulu bir dille anlattığı açıkça görülür. Nitekim böyle toplu bir tören o tarihe kadar hiç mi hiç icra edilememiÅŸtir.
Burada dikkatlerden kaçmaması gereken bir husus daha bulunuyor. O da ÅŸudur:
Ä°stanbul Üniversitesi, Yüksek ÖÄŸretmen Okulu ve Ankara Gazi EÄŸitim Enstitüsü’nde yapılan Akif anmalarının spontane geliÅŸmeler olmayıp, dönem iktidarının bunda büyük bir payı bulunduÄŸu kolayca anlaşılıyor. Nitekim dönemin Ä°stanbul Üniversitesi rektörü Cemil Bilsel’in, aralık 1938 baÅŸlarında yaptığı bir basın toplantısı bu hususu açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla aynı iktidarın büyük savaÅŸ öncesi ve sonrasındaki uygulama farklarının hem tesbiti, hem de bunun altında yatan sebeplerin teÅŸhisi için bu izahları yapmak lüzumu doÄŸuyor.
EÅžREF EDÄ°B’Ä°N MAARÄ°F VEKÂLETÄ° Ä°LE YAZIÅžMASI
Yeni dönemin olumlu havasını yakından takip eden EÅŸref Edip’in, buradan bazı sonuçlar çıkardığı görülmektedir. Bunlardan birincisi, Maarif Vekâletinin yayınına baÅŸladığı meÅŸhur Ä°slâm Ansiklopedisi’nin daha yerli bir versiyonunu hazırlamak; diÄŸeri de yukarıda zikrettiÄŸimiz iki ciltlik Mehmet Akif Hayatı ve Âsârı adlı çalışmanın Maarif Vekâleti tarafından satın alınarak, umumi kütüphanelere kazandırılması yolundaki teklifi.
Ä°ÅŸte bu hususlarla ilgili eski bazı yazışmalar bulunuyor. EÅŸref Edip’in Bakanlığa yazdığı baÅŸvuru dilekçesi, dilekçenin Talim ve Terbiye Kurulu ReisliÄŸine sevki ve 1940’larda Bakanlığın tercüme faaliyetlerini sevk ve idare eden Sabahattin EyüboÄŸlu’nun hazırladığı bir rapor. Ardından da eski eÄŸitimcilerden, Yahya Kemal’in yakın dostu ve ÅŸiirlerinden birini ithaf ettiÄŸi Bakanlık müsteÅŸarı Kadri YörükoÄŸlu’nun talimat yazısı.
Henüz yorum yapılmamış.